İmam-ı Rabbani hazretleri gibi büyük zatların sohbetinde bulunan kişiler sohbeti başkalarına da bildirmek için konuşulanları yazarlar mıydı? Yani sohbetlerde not tutarlar mıydı?
Tasavvufta edep
CEVAP
Ehl-i sünnet âlimlerinin sohbetlerinde not tutmazlardı. Not tutanları kibar
şekilde ikaz ederlerdi. Bu notları okuyacak zamanınız olmaz derlerdi. Sohbette
not tutmak, başka şeylerle meşgul olmak anlamına gelir. Bu ise edebe aykırıdır.
Ayrıca, (İlim, sadırlardan [göğüslerden] satırlara geçince feyzi
eksilir) buyururlardı. İlmi kalbden kalbe aktarmak gerekir.
İmam-ı Rabbani hazretleri, sohbetin edepleri hakkında buyuruyor ki:
Talebe, gönülden, her şeyi çıkarıp, bütün varlığı ile ona bağlanmalı. Onun
yanında zikir bile yapmamalı, ondan başka hiçbir şeye bakmamalı. Bütün gücüyle,
ona bağlanıp oturmalı, bir şey sorarsa, yavaş sesle cevap vermeli, yüksek sesle
konuşmamalıdır. [Bir sohbette, sohbetin tesiri ile ağlayıp gözünün yaşını silen
birine başka biri gayri ihtiyari bakar. Hocası bunu görünce, “Buraya sohbete mi
geldin, yoksa ağlayanları seyretmeye mi?” diye azarlar. Yine bir sohbette,
elini cebine koyarak sohbeti dinleyen birini de ikaz eder.]
Tasavvuf edeptir
Onun yanında, izinsiz bir şey yiyip, içmemeli ve kimse ile konuşmamalı. Hiç
kimseye, hiç bir yere bakmamalı. O yok iken bile, onun bulunduğu yere doğru
ayak uzatmamalı. Onun her yaptığını, her söylediğini, yanlış görünse bile,
doğru bilmeli. Sohbetin edeplerine uymak lazımdır. Feyiz yolu, ancak bununla
açılır. Bunlar gözetilmezse, hiçbir şey elde edilemez. Tasavvuf baştan başa
edeptir, edebi gözetmeyen Allahü teâlâya kavuşamaz.
Hocasının her yaptığı ve her sözü sevgili gelmeli. Her işte, ona uymalı. Namazı
onun gibi kılmalı. Fıkhı, onun ibadetlerini görerek öğrenmeli. Başka kitaplarla
meşgul olmamalı.
Sevdiği bir güzelin yanında olsa kişi,
Çiçeklerle, güllerle artık olamaz işi.
İnsanların en aşağısı, bu büyüklerde kusur gören kimsedir. Onda bir keramet
aramamalı. Gönlünden böyle bir şey geçirmemeli. Kendine gelen her feyzi, ondan
bilmelidir. Edeplerden birkaçını yapamadığı için üzülen affa uğrar. Edepleri
gözetemediği için üzülmeyen feyz ve bereketlere kavuşamaz. Onları tanımayan ve
sevmeyenler, onlardan faydalanamaz, yükselemez. Çok keramet görseler de, hiç
fayda olmaz. Bir çok mucize görüp de inanmayan Ebu Cehli hatırlamak
yetişir.
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Kâfirler, her türlü mucizeleri görseler de, inanmazlar.) [Enam 25]
Sohbetin edepleri
Sual: Mürşid-i kâmillerin bulunduğu devirlerde, talebe, sohbette nasıl
hareket ederdi?
CEVAP
Eski talebeler, hocalarının yüzüne bakmaktan çekinir, hep önlerine
bakarlardı. Ama hocası (Yüzüme bakın!) diye emrederse, o zaman, emre uymak
edebe riayetten önce geldiği için, emre uyarlardı. İmam-ı Rabbanî hazretleri
buyuruyor ki:
Talip, gönülden, her şeyi çıkarıp, bütün varlığıyla pîrine bağlanmalıdır. Onun
yanında, ondan izin almadan, nafile ibadet ve zikir yapmamalı. Onun yanında
iken, ondan başka hiçbir şeye bakmamalı. Bütün gücüyle, ona bağlanıp oturmalı.
O emretmedikçe, zikir bile yapmamalı. Onun yanında farz ve sünnet namazlardan
başka namaz kılmamalı... Bir sultanın veziri, sultanın yanında iken, kendi
elbisesine bakar. Eliyle kuşağını düzeltir. O anda, ona bakan sultan, kendinden
başkasıyla olduğunu görünce, onu azarlar, (Benim vezirim olasın da, benim
karşımda, elbisenin kuşağıyla oynayasın. Buna dayanılmaz) der. Düşünmeli ki, bu
alçak dünyanın işleri için, ince edeplere dikkat edilince, Allah’a kavuşturan
işlerde edebleri tam ve olgun olarak gözetmek ne kadar çok lazım olacağı daha
iyi anlaşılır. Onun yanında, bir şey yiyip içmemeli ve kimseyle konuşmamalı.
Hiç kimseye, hiçbir yere bakmamalı. [Pürdikkat dinlemeli, uyumamalı.]
İstenen güzelle oturan kişi,
Kırdaki çiçekle olur mu işi?
Onun her yaptığını ve her söylediğini, yanlış görünse bile, doğru ve iyi
bilmeli. Her işte, yiyip içmekte, elbise giymekte, yatmakta ve ibadetlerde, hep
ona uymalı. Onun hiçbir işine, hiçbir sözüne, hardal tanesi kadar bile karşılık
vermemeli. Karşılık veren mahrum kalmaktan kurtulamaz. İnsanların en aşağısı,
bu büyüklerde kusur gören kimsedir. Allahü teâlâ, bu büyük beladan bizleri
korusun! Onda bir harika, bir keramet aramamalı. Gönlünden böyle bir şey
geçirmemeli. Bir müminin, bir peygamberden mucize istediği hiç görülmüş müdür?
Kâfirler ve inanmayanlar mucize ister. Ondan izinsiz konuşmamalı, bir şey
sorarsa kısa cevap vermeli ve sesini, onun sesinden fazla yükseltmemeli. Onunla
yüksek sesle konuşmak, edepsizlik olur. Kısacası, tasavvuf baştanbaşa edeptir.
Edebi gözetmeyen, Allahü teâlâya kavuşamaz. Eğer edebleri gözetmediği için
üzülmezse, büyük zatların iyiliklerine ve bereketine kavuşamaz. (1/292)