Yukarıdaki dört cümlenin ilk üçü doğrudur. Hüküm olan dördüncü cümle yanlıştır. Alınyazısı elbette değişmez.
Tedbir, takdir ve spiral
CEVAP
Yukarıdaki dört cümlenin ilk üçü doğrudur. Hüküm olan dördüncü cümle
yanlıştır. Alınyazısı elbette değişmez.
Bir kimsenin Cennete veya Cehenneme gideceği takdir edilmiştir. Eğer bir
kimse, (Ben cennetliksem de, cehennemliksem de ibadete gerek yok. Nasıl
olsa gideceğim yer kesindir) diyerek, inanmaz ve ibadet
etmezse, o kişi Cehenneme gider.
İnsan, Cennete veya Cehenneme gideceğini bilemez. Ama Allah'a iman eder,
Müslümanlığa uyarsa ve imanlı ölürse, Cennete gider.
Çocuğu veren de, vermeyen de Allahü teâlâdır. Evlenmeyene Allahü teâlâ çocuk
vermez. Her evlenene de vermez. Çocuk olması için sebebe yapışmak şarttır.
Birinci şart evlenmektir.
Çocuk olmaması için evlenmeyen kimse tedbir almış olur. Çocuk istemeyen evli
kimse, çocuk olmaya mâni olan tedbirleri alması gerekir. Tedbir almak takdiri
değiştirmez, ama tedbir almak da dinin emridir.
İlacın etki kuvvetini de, Allahü teâlâ yaratır. İlaçsız da şifa verebilir.
Ancak ilaçla şifa vermek âdetidir. Onun için Peygamber efendimiz “sallallahü
aleyhi ve sellem”, (Ey Allah'ın kulları, ilaç kullanın!)buyurdu.
Musa aleyhisselam hastalanınca, (İlaç istemem, Allahü teâlâ şifasını
verir) dedi. Hastalık uzayıp ağırlaştı. Tekrar, (Bu hastalığın ilacı
tecrübe edilmiştir, şifalı olduğu meşhurdur, ilacı kullanırsanız az zamanda
iyileşirsiniz) dedilerse de, (Hayır, ilaç istemem) dedi ve
hastalığı arttı. O zaman (İlaç kullanmazsan, şifa ihsan etmem) diye
vahiy geldi. İlacı alıp iyileşti. Ama sebebini merak etti. (Ya Rabbî,
hastalıklara şifa veren sensin, niye ben ilaçla şifa buldum?) diye arz edince,
Allahü teâlâ, (Sen tevekkül etmek için, benim âdetimi, hikmetimi mi
değiştirmek istiyorsun? İlaçlara, faydalı tesirleri kim verdi? Elbette ben
yaratıyorum) buyurdu. (K. Saadet)
Allahü teâlâ, ilaçları hastalıkları gidermeye sebep yapmıştır. Bütün sebepleri
yaratan, bunlara tesir kuvveti veren, Allahü teâlâdır.
Allahü teâlânın 99 isminden biri Rezzak'tır, her insanın, her
varlığın rızkını vericidir. Bütün rızıklar Allahü teâlâya aittir. Bir âyet-i
kerime meali: (Her canlının rızkı, Allah’a aittir.) [Hud 6]
Allahü teâlâ, herkesin rızkını ezelde takdir etmiş, ayırmıştır. Her insanın
rızkı bellidir. Rızık hiç değişmez, azalıp çoğalmaz. Hiç kimse rızkını yemeden
ölmez. Rızkı, az veya çok veren Allah’tır. Bir âyet-i kerime meali: (Rabbin,
rızkı dilediğine bol verir, dilediğininkini daraltır.) [İsra 30]
Rızkımızın muhakkak verileceği âyet-i kerimeyle sabitken, niye bir işte
çalışıyoruz? Çalışmasak da rızkımız gelir, ama çalışmak, rızık için sebebe
yapışmak dinin emridir. Birkaç hadis-i şerif:
(Çalışıp kazanmak her Müslümana farzdır.) [Taberânî]
(Kimseye muhtaç olmamak için çalışmak cihaddır.) [İ. Asakir]
(Cebrail aleyhisselam her geldiğinde, “Allah’ım, bana helâl rızık ve iyi bir
iş nasip et” diye dua etmemi söylerdi.) [Hâkim]
Bir gencin sabah erken işe gitmesini uygun görmeyenlere, Peygamber efendimiz
“sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki:
(Öyle söylemeyin! Eğer kimseye muhtaç olmamak, ana babasını ve aile efradını
muhtaç etmemek için işine gidiyorsa, her adımı ibadettir.) [Taberânî]
Sadece rızkı değil, her işi yaratan, hasta eden ve iyileştiren de Allah’tır.
Ama hasta olmamak için tedbir almak dinimizin emridir. Biz tedbir alsak da
takdir yerini bulur. Takdiri değiştirmek için değil, dinin emrine yapışmak için
tedbir alıyoruz. Çocuk olması veya olmaması için tedbir almak da böyledir.
Tedbir almayı dine aykırı sanmak çok yanlıştır. Dinini bilmemekten kaynaklanır.
Her işin sebeplerine yapışmak lazımdır. Buradaki en önemli nokta şudur: Allahü
teâlânın emri olduğu için sebebe, tedbire yapışmalı, ama bu sebeplere, bu
tedbirlere güvenmemelidir.
Vebadan kaçılır mı?
Sual: İmam-ı Rabbanî hazretleri, veba olan yerden kaçmanın uygun
olmadığını söylüyor. Bu, dinimizin ruhuna aykırı değil midir? Dinimiz, tedbiri
emretmiyor mu?
CEVAP
Sual, dine, edebe uygun olmalıdır. Böyle bir sual sormak Resulullah'ın
vârisleri olan âlimlere hakaret olur. İmam-ı Rabbanî hazretleri gibi, ikinci
bin yılın müceddidi olan, büyük bir âlim ve evliya zatın bir sözü için,
(Dinimizin ruhuna aykırı değil mi?) denir mi? Dinin ruhu denilen şey ne ise,
onu İmam-ı Rabbanî hazretleri bilmiyorsa, biz nereden bileceğiz ki?
İmam-ı Gazalî hazretleri buyuruyor ki:
Halife Hazret-i Ömer, bir kafileyle Şam’a gidiyordu. Şam’da veba hastalığı
olduğunu işittiler. Kimi, (Şam’a girmeyelim) dedi. Kimi de, (Allahü teâlânın
kaderinden kaçmayalım) dedi. Halife de, (Allahü teâlânın kaderinden, yine Onun
kaderine kaçalım, şehre girmeyelim) buyurdu. Abdurrahman bin Avf da dedi ki:
Ben Resulullah'tan işittim, şöyle buyurmuştu:
(Veba olduğunu işittiğiniz yere gitmeyin! Siz bir yerde iken orada veba
meydana çıkarsa, oradan çıkmayın!) [Buhari, Müslim, Taberani]
Halife Hazret-i Ömer de, (Elhamdülillah, benim sözüm, hadis-i şerife uygun
oldu) diyerek, Şam’a girmediler. Veba bulunan yerden dışarı çıkmanın yasak
edilmesine sebep, sağlam olanlar çıkınca, hastalara bakacak kimse kalmaz, helâk
olurlar. Veba bulaşıcı hastalıktır. Bu hastalık, [veba basilleri], herkesin
içine yerleşince, kaçanlar, [hastalığı başka yerlere götürüp bulaştırmış
olurlar ve kendileri de] hastalıktan kurtulamazlar. Bir hadis-i şerifte
buyuruluyor ki:
(Veba hastalığı bulunan yerden kaçmak, savaşta kâfir karşısından kaçmak
gibi, büyük günahtır.) [Taberani] (İhya)
İmam-ı Rabbanî hazretleri buyuruyor ki:
Veba olan yerde, ölümden kaçıp da kurtulanlara yazıklar olsun! Kaçmayıp da
ölenlere müjdeler olsun! Bunlar şehit sevabına kavuşurlar. Vebadan ölen savaşta
ölen şehit gibidir. Ona sual sorulmaz. (1/299)