Tevekkülün dinimizdeki yeri nedir?
Tevekkül
CEVAP
Tevekkül, dinimizin bildirdiği sebeplere yapıştıktan sonra neticeyi sebeplerden
değil, sebepleri yaratandan beklemektir. (Bir işe başladığın zaman,
Allahü teâlâya tevekkül et, Ona güven!) âyet-i kerimesi, tevekkül ile
beraber azmederek çalışmak gerektiğini gösteriyor. (Al-i imran 159)
Tevekkül, herhangi bir işin, dinen, örfen sebeplerine yapışarak gayret
gösterip, neticeye ihlasla teslim olmaktır. Yani sonucu Allahü teâlâdan
beklemek ve bu sonucun kendisi için mutlaka hayırlı olduğuna inanmaktır. Doğru
sebebe yapışan doğru netice alır.
Tevekkül, değiştirilmesi insan gücünün dışında olan üzücü olayları, ezelde
takdir edilmiş bilip, üzülmemek, Allahü teâlâdan geldiğini düşünerek seve seve
karşılamaktır. İnsan, bir işin neticesinin iyi mi, kötü mü olacağını bilemez.
Hayır sandığı çok şey, şerle, şer sandığı çok şey de, hayırla neticelenebilir.
Muhakkak şu işim olsun diye ısrar etmemeli, “Hayırlı ise olsun” demelidir.
Allahü teâlâ, kimseye muhtaç olmamak için çalışmayı, hasta olmamak için tedbir
almayı, hasta olunca ilaç kullanmayı, görebilmek için ışığı sebep kılmıştır.
Sebebi, istenilen şeye kavuşmak için bir kapı gibi yaratmıştır. Bir şeyin hasıl
olmasına sebep olan şeyi yapmayıp da sebepsiz olarak gelmesini beklemek, kapıyı
kapayıp pencereden atılmasını istemeye benzer ki, bu, akla ve dine uygun
değildir.
Allahü teâlâ, insanların, ihtiyaçlarına kavuşmak için bu sebepler kapısını
yaratmış ve açık bırakmıştır. Tesiri kesin olan ilaçları kullanmamak tevekkül
değil, ahmaklıktır, haramdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Her hastalığın ilacı vardır. Yalnız ölüme çare yoktur.) [Taberani]
Hazret-i Musa, hastalanınca, “İlaçsız da Allahü teâlâ şifa verir” diyerek ilaç
kullanmadı. Allahü teâlâ (İlaç kullanmazsan şifa ihsan etmem) buyurdu.
İlacı kullanınca iyi oldu. Fakat sebebini merak etti. Allahü teâlâ, (Tevekkül
etmek için, benim âdetimi, hikmetimi değiştirmek mi istiyorsun? İlaçlara tesir
veren kimdir? Elbette tesirleri yaratan benim) buyurdu. (K. Saadet)
Doktora gitmeli, ilaç kullanmalı; fakat, doktora ve ilaca güvenmemeli, şifayı
Allahü teâlâdan istemelidir! İlaç kullanıp da iyi olmayan, ameliyat masasında
ölen az değildir.
Hazret-i İbrahim’in, mancınıkla ateşe atılırken, Hasbiyallah ve ni’mel vekil
dediği hadis-i şerifle bildirilmiştir. [Bana Allah’ım yetişir, O ne iyi vekil,
ne iyi yardımcı demektir.] Ateşe düşerken Hazret-i Cebrail gelip, “Bir dileğin
var mı?” diye sorunca, “Var, fakat sana değil” diyerek sözünün eri olduğunu
gösterdi. Bunun için âyet-i kerimede, (Sözünün eri olan İbrahim) diye
övüldü. (Necm 37)
Tevekkül, kalb işidir, imandan meydana gelir. Allahü teâlânın lütuf ve
ihsanının pek çok olduğuna iman etmekle hasıl olur. Bu hâl, kalbin vekile
itimat etmesi, güvenmesi, ona inanması ve onun ile rahat etmesidir. Böyle bir
insan dünya malına gönül bağlamaz. Dünya işlerinin bozulmasından dolayı
üzülmez. Rızkından endişe etmez. Mesela, iftiraya uğrayan biri, mahkemeye
düşünce kendine bir avukat tutar. Üç şeyde avukata güvenirse, bu kimsenin kalbi
rahat eder. 1- Avukatı, ona yaptıkları iftirayı iyi bilir. 2- Avukatı doğruyu
söylemekten korkmaz. 3- Avukatın bunu canla başla savunacağına inanır.
Avukatına böyle inanır, güvenirse kendi ayrıca uğraşmaz. (Allah bize
yetişir. O ne iyi vekildir) âyetini iyi anlayıp, “Rızık takdir
edilmiş, vakti gelince bana yetişir” der. Demek ki, çalışmadan tevekkül
dinimizde yoktur.
Tevekkül ve sebepler
M. Masum-i Faruki hazretleri buyuruyor ki:
Sebeplere yapışmak tevekküle zıt değildir. Sebeplerin tesir etmesinin Allahü
teâlâdan olduğunu bilen, tesiri Allahü teâlâdan bekleyen ve tecrübe edilmiş
sebepleri kullanan kimse, Allahü teâlâya tevekkül etmiş, yalnız Ona güvenmiş
olur. Tesir etmeyen, hayâli sebepleri kullanmak, tevekkül olmaz. Tesiri çok
görülmüş olan sebepleri kullanmak gerekir. Ateş yakar, fakat, ateşe yakma
kuvvetini veren, Allahü teâlâdır. Aç olan, bir şey yer; bu şeye doyurma kuvveti
veren Odur. Gerektiği zaman, böyle sebepleri kullanmadığı için zarar gören
kimse, Allahü teâlâya asi olur. Tecrübe edilmiş sebepleri kullanmak gerekir.
Allahü teâlâ, meşveret etmeyi, bilenlere danışmayı emretti. Meşveret de, sebebe
yapışmaktır.
Meşveretten sonra tevekkülü emretti. Ahiret işlerinde tevekkül olamaz, çalışmak
emrolundu. Burada, azabından korkmak ve merhametinden ümitli olmak gerekir.
Allahü teâlânın keremine, ihsanına güvenmeli ve emrolunan ibadetleri yapmalı,
yasak edilenlerden sakınmalıdır! Tevekkül budur ve kulluk böyle olur. (1/182)
Yeryüzündeki her canlının rızkı
Sual: Günümüzde bir kısım insanlar, geçim derdiyle olsa gerek, helale
harama dikkat etmiyor. Ailece çalışıp geçinemeyenleri var. Yalan söyleniyor,
hile yapılıyor, kul hakkına aldırış edilmiyor. Bu derece rızıktan endişe etmek
doğru mu?
CEVAP
Helale harama, kul hakkına dikkat etmemek uygun değildir. İslam âlimleri, (Kim
kime, neye güvenirse, yardımı ondan beklesin!) buyuruyor.
Âlimlerden birine "Hep ibadetle meşgul oluyorsun, ne yiyip ne
içiyorsun?" dediler. O da, dişlerini gösterdi. "Değirmeni yapan
suyunu gönderir" demek istedi. Çünkü rızıkları Allahü teâlânın
gönderdiğine inancı tamdı. Âyet-i kerime meali:
(Yeryüzündeki her canlının rızkını, Allah elbette gönderir.) [Hud
6]
Veysel Karani hazretleri, nasihat isteyen birine "Şam’a yerleş"
buyurdu. O da "Acaba Şam’da geçim nasıldır?" dedi. Hazret,
"Rızıklarından şüphe edenlere yazıklar olsun. Bunlara nasihat fayda
etmez" buyurdu.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, kendisine sığınanın her işine yetişir, hiç ummadığı yerden
ona rızk verir.) [Beyheki]
(İnsan, ihtiyaçlarını, Allahü teâlâya havale ederse, ihtiyaçlarını [husule
getirecek sebepleri] ihsan eder.) [Hakim]
Mesela, herkesin sana merhamet ve hizmet etmesini temin eder. Yahya bin Muaz
Razi hazretleri buyuruyor ki:
"İnsanlar seni, Allahü teâlâyı sevdiğin kadar sever. Allahü teâlâdan
korktuğun kadar, senden korkarlar. Allahü teâlâya itaat ettiğin kadar, sana
itaat ederler. Ona itaatin nispetinde, sana hizmet ederler. Hülasa, her işin,
Onun için olsun! Yoksa, hiçbir işinin faydası olmaz. Hep kendini düşünme!
Allahü teâlâdan başka, kimseye güvenme!"
Ebu Muhammed Raşi hazretleri buyuruyor ki:
"Kendin ile Allahü teâlâ arasında en büyük perde [engel], hep kendi
menfaatini düşünmek ve kendin gibi, bir âcize güvenmektir. Sofilik, istediğin
her yere gidebilmek ve bulutların gölgesinde rahat etmek ve herkesten hürmet
görmek değildir. Her hâlinde Allahü teâlâya güvenmektir."
Allahü teâlâdan başka güvenilecek, dost edinilecek hiç kimse, hiçbir şey
yoktur.
Allahü teâlâdan başkasına sığınmak, örümcek ağına sığınmaya benzetilmiştir.
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah’tan başka dost edinenin hâli, örümceğin durumuna benzer. Halbuki
barınakların en çürüğü örümcek yuvasıdır.) [Ankebut 41]
Nasıl tevekkül etmeli
Sual: Tam İlmihal’de, (Bir kimse, hareketlerde, işlerde, Allahü
teâlâdan başkasının tesir ettiğini düşünse, bu kimsenin tevhîdi, noksan olur.
Eğer, hiçbir sebep lazım değildir dese, İslamiyet’ten ayrılmış olur. Eğer
sebepleri araya koymak lazım değildir derse, akla uymamış olur. Lazımdır derse,
sebepleri hazırlayana tevekkül etmiş olur ki, bu da tevhidde noksanlık olur)
deniyor. Burasını anlayamadım. Sebeplere güvensek de güvenmesek de suç oluyor.
Nasıl tevekkül etmemiz gerekiyor?
CEVAP
Evet tevekkül bahsi zordur. Yukarıdaki yazıyı üç madde halinde açıklayalım:
1- İyi kötü, hayır şer her şeyi Allahü teâlânın yarattığına
inanacağız. Bazı şeylere bazı şeyler tesir ediyor denirse itikadımız düzgün
olmaz. Her şeyin yaratıcısı Allahü teâlâdır. Bir âyet meali:
(Sizi de, işlerinizi de yaratan Allah’tır.) [Saffat 96]
2- İşlerin yapılması için hiçbir sebep lazım değil denirse, Allahü
teâlânın koyduğu sebepler inkâr edilmiş olur. Mesela, ben evlenmesem de benim
çocuklarım olur demek çok yanlıştır. Çocuk olması için ana baba gibi sebeplere
ihtiyaç vardır.
3- Sebepler lazımdır, sebepsiz olmaz derse, sebeplere güvenmiş
olur, yine tevhidi noksan olur. Yani nasıl ana baba olmadan çocuk olur demek
yanlış ise, çocuğun olması için mutlaka ana babayı şart etmek ve çocukları
Allahü teâlânın yaratmasında rolü olmadığını söylemek de çok yanlıştır. Ana baba
olsa da çocuk olmayabilir. Ana baba olmadan da Allahü teâlâ çocuk yaratabilir.
Hazret-i Adem ile Hazret-i Havva’yı anasız babasız, Hazret-i İsa’yı babasız
yaratmıştır. Sebeplere güvenmeyeceğiz, sebepleri yaratanın da Allahü teâlâ
olduğunu bileceğiz.
Sebepler âlemindeyiz, Allahü teâlânın âdeti sebeplerle yaratmaktır. Sebepsiz
yaratılması mucize veya keramet olur. Sihri yaratan da Allahü teâlâdır. Her
şeyi yaratan Odur.
Bu üç maddeyi özetleyelim:
Bir iş yapmak istersek sebeplerine yapışacağız, ama, sebepler mutlaka bu işi
yapar demeyeceğiz. Mesela çocuk sahibi olmak için evleneceğiz, ama evlendik
garanti çocuğumuz olur da demeyeceğiz. Hastaysak doktora gideceğiz, ilaç
alacağız, ameliyat olacağız, ama bu sebepler bizi iyi etti demeyeceğiz. Çünkü
ameliyat masasından kalkamayız da. Sebeplere güvenmeyeceğiz. Sebepleri
yaratanın da, sebeplere tesir kuvvetini verenin de Allahü teâlâ olduğunu
bileceğiz.
Kendine güvenmek uygun mudur?
Sual: Kişisel gelişim ile ilgili yazılarda, kitaplarda, (Kendinize
güvenin) deniyor. Kendine güvenmek, uygun mu?
CEVAP
Müslüman, nefsine [kendine] değil, Allahü teâlâya güvenmelidir. Yani, her
konuda, elinden geldiği kadar çalışmalı, sebeplere yapışmalı; fakat sebeplerin
tesirini Allahü teâlâdan beklemelidir. Tevekkül de, bu demektir.
İslam âlimleri buyuruyor ki: Allahü teâlâ, yalnız Allaha güvenenin, her
dileğini ihsan eder.
Bir hadis-i şerif meali:
(Allahü teâlâ, yalnız Rabbine güvenenin, her dilediğini verir ve bütün
insanları buna yardımcı yapar.) [F. Bilgiler]
Ebu Muhammed Abdullah Raşi, buyuruyor ki:
Allahü teâlâ ile insan arasında olan en büyük perde, kendine veya kendisi gibi
aciz olan bir kula güvenmesidir. (Mektubat-ı Masumiyye)
İslamiyet, tevekkülü emreder, tembelliği men eder. Bir hadis-i şerif meali:
(Deveni bağla ve sonra Allahü teâlâya tevekkül et!) [İbni Asakir]
Bu hadis-i şerif, hem tevekkül etmek, hem de çalışmak lazım olduğunu açıkça
bildiriyor. Tevekkül, Allah’tan yardım bekleyerek, güçlükleri yenmek demektir.
Bu âyet-i kerime, tevekkül ile beraber, yalnız çalışmak değil, çalışmanın
üstünde olan, azmin de gerekli olduğunu gösteriyor. Demek ki, her Müslüman
çalışacak, azmedecek, sonra da, Allahü teâlâya güvenecektir.
Tevekküle inanmayanlar, tevekkülden alınan kuvvet ve cesaretin yerini boş
bırakmamak için, “kendine güvenmek” ifadesi ile, bu ihtiyacı karşılamaya
çalışıyorlar. Bu da gösteriyor ki, tevekkül edilecek, güvenilecek bir yer
lazımdır. O da, sadece, Allahü teâlâdır. Bir âyet-i kerime meali:
(De ki: Allahü teâlâ, dilemedikçe, kendime hiçbir fayda ve zarar getirmeye,
kâdir değilim.) [Araf 188]
Bu âyet-i kerime ve daha nice benzerleri var iken, tevekkülü kaldırarak,
kendine güvenmek diye bir şey aramak yanlıştır. Kendine güvenmek, tevekkülün
tersi ve tevekkülü bozan bir şeydir. Bundan başka, egoistliğe, kendini
beğenmeye yol açar.
Tevekkülde, başkasının yardımına güvenmeyip, yalnız Allah’a sığınarak çalışmak
inancı bulunduğundan, kendine güvenmekten beklenilen kuvvetten kat kat fazla
kuvvet hasıl olmaktadır. Kendine güvenen, kimsesizdir. Tevekkül eden, Müslümanın,
kendi çalışmasından başka, Allah’ı vardır. Bu tükenmez kaynaktan kuvvet
almaktadır. Tevekkül eden Müslüman, hem bütün kuvveti ile çalışmakta; hem de,
kazancını kendinden bilmek gibi egoistliğe düşmemektedir. (Faideli
Bilgiler)
Rızıktan endişelenmek
Sual: Rızkından endişelenmek tevekkülü bozar mı?
CEVAP
Evet, bozar. (Rızkı kendim kazanıyorum) demek de tevekküle zarar verir. Çünkü
herkesin rızkını veren Allahü teâlâdır. Bir âyet-i kerimede
mealen, (Birçok canlı, rızkını kendi elde edemez. Sizin de, onların da
rızkını Allah verir) buyuruldu. (Ankebut 60)
Tevekkül etmemek çok tehlikelidir. Çünkü tevekkül etmek farzdır. (Tevekkül
imanın şartıdır) mealindeki âyet-i kerime tevekkülün önemini
göstermektedir. (S. Ebediyye)
Tevekküle ilgili üç âyet-i kerime meali şöyledir:
(İmanınız varsa Allah’a tevekkül edin!) [Maide 23]
(Tevekkül edene Allah kâfidir.) [Talak 3]
(Allah kuluna kâfi değil mi?) [Zümer 36]
(İşimden olursam, aç kalırım) diye rızkı için endişelenen kimse, Allahü
teâlânın kendisine kâfi geldiğinden şüphe ediyorsa, çok tehlikelidir. Rızkı
Allah'ın verdiğine inanıp Ona tevekkül eden rızıktan mahrum kalmaz. Birkaç
hadis-i şerif:
(Eğer Allahü teâlâya hakkıyla tevekkül etseydiniz, sabah aç kalkıp, akşam
tok dönen kuşlar gibi, sizin de rızkınızı verirdi.) [Tirmizî]
(Bir kimse, Allahü teâlâya güvenip sığınırsa, Allahü teâlâ, onun her işine
yetişir. Hiç ummadığı yerden, ona rızık verir. Kim de, dünyaya güvenirse, onu
dünyada bırakır.) [K. Saadet]
(Allahü teâlâ buyurdu ki: Bir kul, bana ihlâsla tevekkül ederse, herkes ona
tuzak kursa, ona mutlaka bir çıkış kapısı açarım. Bir kul da bana değil mahlûka
güvenirse, bütün yükseliş sebeplerini keser ve çöküş yollarını
kolaylaştırırım.) [İbni Asakir]
Peygamber efendimiz, (Allah korkusunu kendine sermaye edinenin rızkı,
ticaretsiz ve sermayesiz gelir) buyurup, [Talak sûresinin] (Allah’tan
korkana, Allah bir çıkış yolu ihsan eder, ummadığı yerden rızkını gönderir) [mealindeki
2.ve 3.] âyetlerini okudu. (Taberanî)
Allahü teâlâ Davud aleyhisselama, (Bir kimse, her şeyden ümit kesip,
yalnız bana güvenirse, yerde ve göklerde bulunanların hepsi ona zarar yapmaya,
aldatmaya uğraşsalar, onu elbette kurtarırım) mealindeki âyet-i kerime
ile vahy gönderdi.
Dağda yaşayan birine, (Her gün ibadet ediyorsun. Ne yiyip, ne içiyorsun?) diye
sorarlar. O da, dişlerini gösterir. Yani, (Değirmeni yapan, suyunu gönderir)
demek ister. Biri, Veysel Karanî hazretlerine, (Nerede yerleşeyim?) diye sorar.
O da (Şam’da) buyurur. (Acaba Şam’da geçim nasıldır?) deyince Veysel Karanî
hazretleri, (Rızklarından şüphe eden kalblere yazıklar olsun! Bunlara, nasihat
fayda etmez!) buyurur. (S. Ebediyye)
Nefse mi, Allaha mı güvenmelidir?
Sual: Bazı din adamı kılığındaki reformistler; “Müslümanlar, rızkın ezelde ayrıldığına
inandıkları için çalışmayı lüzumlu görmezler. Nefsine güvenmek ise, insana
hayat için mücadele kuvveti verir. Yaşamak istiyorsak, kendimizde itimad-ı nefs
hasıl edelim” diyorlar. Bunların bu sözlerinin gerçeklik payı var mıdır?
Cevap: Birinci Cihan Harbi'nde böyle ateşli itimad-ı nefs dersleri
fazlası ile verilmiş ve ne büyük belalara çarpıldığı da görülmüştür. Nefse
güvenmek böyle deli gibi saldırmalara sebep olmuştur. Birinci Cihan Harbi'nde
nefse güvenmek yerine, Allaha tevekkül hâkim olsa idi, o hareketlerden, makul
ve meşru olan ince noktalardan hiçbiri ihmal edilmezdi. Çünkü, Allaha tevekkül
etmek için, İslâmiyete uymak lazımdır. Bu da, bütün ince noktalara ehemmiyet
verdirir. İslâmiyet, hem çalışmayı, hem de tevekkülü birlikte emretmektedir.
Tembel oturup da, tevekkül ediyoruz diyenler, bu iki vazifeden birini yapmayan
kimselerdir. Çünkü, İslâmiyetin iki emrinden birincisini yapıyor, ikincisini
yapmıyorlar. Bunları kötüleyen reformcular da, birinci vazifeyi bırakıp,
ikincisini istemekle, kötüledikleri kimseler gibi kusurlu oluyorlar. Bunların
hatası, çalışmayanların hatasından daha büyük oluyor. Çünkü biz, elimizden
geldiği kadar çalıştıktan sonra, Allaha tevekkül ederek, işimizin karşılığını
Allahdan beklemek ihtiyacında bulunduğumuz gibi, çalışırken bile nefsimize o
kuvveti veren Allahı unutmayarak asıl tükenmez ve yenilmez kuvvetin Allahı
unutmamakta olduğunu düşünerek, ondan yardım beklemek üzere ikinci bir
tevekküle muhtacız.
(Allah size yardım ederse, kimse size galip gelemez. Size
yardım etmezse, kimse yardım edemez. O hâlde, müminler Allaha tevekkül
etsinler!)
(Sevgili Peygamberim! Onlara de ki; Allahü teâlâ dilemedikçe, kendime hiçbir
fayda ve zarar getirmeye kadir değilim) mealindeki âyet-i kerimeler ve
daha nice benzerleri var iken, tevekkülü kaldırarak itimad-ı nefs diye bir şey
aramak, dine yardım ettiklerini söyleyenlere yakışır mı? Bunlar, biz tevekkülün
yanlış anlaşılmasına karşı, bunu istiyoruz da, diyemezler. Çünkü, itimad-ı
nefs, yani kendine güvenmek, tevekkülün tersi ve tevekkülü bozan bir şeydir.
Bundan başka, egoistliğe, kendini beğenmeye yol açar.
Hastanın hastalığından şikâyetçi olması
Sual: Hasta olan bir kimsenin, hastalığını her önüne gelene anlatması, içinde
bulunduğu hâlden şikâyet etmek mi olur?
Cevap: İmâm-ı Gazâlî hazretleri, bu konuda, Kimyâ-i se'âdet kitabında
buyuruyor ki:
“Tevekkül etmek için, hastalığını herkese bildirmemek lazımdır. Bildirmek ve
şikâyet etmek mekruhtur. Yalnız faydası olacaklara, mesela, doktora söylemek
veya aczini, zavallılığını bildirmek için söylemek mekruh olmaz ve tevekkülü
bozmaz. Nitekim hazret-i Ali hastalanmıştı, kendisine;
-Nasılsın, iyi misin dediklerinde, cevap olarak;
-Hayır dedi. Yanındakiler şaşıp birbirlerine bakışınca, hazret-i Ali;
-Allahü teâlâya aczimi gösteriyorum buyurdu. Bu söz onun hâline layık ve uygun
idi. O cesaret ve kuvveti, yiğitliği ile, aczini biliyordu ve;
'Ya Rabbi! Bana sabır ihsan et!' derdi.”
Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Allahü teâlâdan âfiyet isteyiniz. Bela istemeyiniz!)
Hastalığı herkese söyleyip, hâlinden şikâyet etmek haramdır.
Şikâyet niyeti ile değilse haram olmaz. Fakat, söylememek iyidir. Çünkü, çok
söyleyerek, şikâyet şeklini alabilir.
Akrep, yılan, yırtıcı hayvanların zarar vermesini önlemek
lazımdır. Bunları önlemek, tedbir almak, tevekkülü bozmaz. Mikropların hastalık
yapmasına sabretmemeli, bunları her suretle menetmeli, tedavisine bakmalıdır.
Mikroplu hastalığa yakalanınca, antiseptik ilaçları, antibiyotikleri, penisilin
ve benzerlerini kullanmalıdır.
Tevekkül için, kuvvetli iman gerekir
Sual: Bir Müslümanın, Allahü teâlâya tam güvenebilmesi için ne yapması gerekir?
Cevap: Bu konuda, Kimyâ-i se'âdet kitabında buyuruluyor ki:
“Tevekkül için, hem kuvvetli bir iman, hem de kuvvetli bir kalp lazımdır.
Böylece, kalbinde şüphe kalmaz. İtimat ve rahatlık tam olmadıkça, tevekkül tam
olmaz. Çünkü, tevekkül, kalbin, her işte, Allahü teâlâya itimat etmesi,
güvenmesi demektir. İbrahim aleyhisselamın imanı, yakîni tam idi. Fakat
kalbinin rahat etmesi için;
(Ya Rabbi! Ölüleri nasıl diriltiyorsun? Bana göster!) dedi. Sûre-i
Bekarada 260. âyet-i kerimede bildirdiği gibi;
(İnanmadın mı?) buyuruldukta;
(İnandım. Fakat kalbim rahat etmek için istedim) dedi. Kalbinde
yakîn vardı. Fakat, kalbinin, sükûnet, rahatlık bulmasını istedi. Çünkü, kalbin
rahat etmesi, önce his ve hayale bağlı olup, sonra kalp de, yakîne tabi olur ve
artık açıktan görmeye muhtaç olmaz.”
![](/content/images/ikonlar/Kardes_Sayfa4.jpg)