Zeyd Bin Desinne
Zeyd Bin Desinne
Darağacından Resulullaha selam gönderen sahabî.
Uhud savaşında bazı yakınları ölen müşrikler, müslümanlardan bunların
intikamını almak istediler. Alçakça bir plân hazırladılar. Hemen de plânı
tatbike koydular. Bu maksatla bir heyet Medine'ye gidip, Resulullahın huzuruna
çıkarak şu ricada bulundular:
- Ya Resulallah! Bizim kabilelerimiz, İslâmiyeti kabul ettiler.
Yalnız Kur'an-ı kerim öğretmenine ihtiyacımız var. Lütfen bize; İslâmiyeti,
Kur'an-ı kerimi öğretecek kimseler yollar mısınız?
Öğretmenler heyeti
Sevgili Peygamberimiz kendilerine, 10 kişilik bir öğretmenler heyeti
yolladılar. Başlarında, Asım bin Sabit hazretlerinin bulunduğu
bu heyette, Mersed bin Ebî Mersed, Halid bin Ebî Bükeyr, Hubeyb bin Adiy, Zeyd
bin Desinne, Abdullah bin Tarık, Muattib bin Ubeyd de bulunuyordu.
Bu öğretmenler kafilesi, geceleri yürüyerek, gündüzleri gizlenerek Hüzeyl
kabilesi topraklarında, Reci suyu başında, seher vakti konakladılar.
Bu sırada yanlarında bulunan Adal ve Kare kabilesi heyetinden biri, bir bahane
ile yanlarından ayrıldı. Hemen Lıhyanoğularına gidip, haber verdi. Çok geçmeden
kafilenin etrafı sarıldı. 200'den fazla silahlı eşkıya oradaydı.
“Bize öğretmen lazım!” diyenler, çekip gittiler. O güzide müslümanları, eşkıya
ile karşı karşıya bıraktılar.
Lıhyanoğulları mensupları, esir ticareti ile geçinirlerdi. Bu sebeple, “Teslim
olun ve canınızı kurtarın!” teklifinde bulunuyorlardı. Asıl niyetleri, onları
Mekke'de köle olarak satmaktı. Böylece çok para kazanacaklardı. Çünkü Mekke'li
müşrikler, kendilerine, “Yakaladığınız her müslüman için, değerinden fazla para
öderiz” demişlerdi.
Bunu müslümanlar da duymuşlardı. Onun için, aralarında istişare ederek,
çarpışmaya karar verdiler. Arkalarını dağa dönüp, kılıçlarını çekip, Allahın
dini uğrunda vuruşmaya başladılar.
İkiyüz kişilik düşmana karşı, görülmemiş bir kahramanlıkla çarpıştılar.
Üzerlerine saldıran kuvvetten bir kısmını öldürdüler. Nihayet çarpışa çarpışa
on sahabîden yedisi okla vurularak orada şehit düştü.
Size yoldaş olmam
Sadece Hubeyb bin Adiy, Zeyd bin Desinne ve Abdullah bin Tarık kalmış,
müşriklerle çarpışıyorlardı. Çok geçmeden müşrikler, onları sağ olarak
yakaladılar. Üçünü de yayların kirişleri ile bağladılar. Mekke'ye götürmek
üzere yola çıktılar.
Abdullah bin Tarık Mekkeli müşriklere götürülmeye razı olmadı. Gitmemek için
zorlandı. “Vallahi ben size arkadaş ve yoldaş olmam! Şehit olan
arkadaşlarım bana örnek ve önderdir" deyip, bir zorlayışta
ellerini kurtardı. Lıhyanoğulları onu taşa tuttular, sonunda onu da şehit
ettiler.
Lıhyanoğulları, Hubeyb bin Adiy ve Zeyd bin Desinne'yi Mekke'ye götürüp
müşriklere yüksek bir fiyatla sattılar. Zeyd bin Desinne'yi de Safvan bin
Ümeyye, Bedir savaşında öldürülen babası Ümeyye bin Halef'in intikamını almak
üzere satın aldı.
Mekkeli müşrikler, Hazret-i Hubeyb ve Zeyd'i satın aldıktan sonra, onlara ne
ceza vereceklerini konuşuyorlardı. Bu hususta çeşitli fikirler ileri sürülüyordu:
- Hemen öldürelim!
- Hayır! Evvela işkence etmeliyiz!
- Ama Haram aylar içinde bulunuyoruz!
- Evet! Bu sebeple, hemen öldüremeyiz! Haram ayların geçmesini beklememiz
gerek.
- O hâlde, hapsedelim!
- Ellerini, ayaklarını zincire vuralım!
Kararlaştırdıkları gün geldi
Nitekim öyle de yaptılar. Yani zincire vurup hapsettiler. Harp meydanındaki
yenilginin intikamını, müdafaasız bu insanlardan alacaklardı. Hem de onları;
harpte değil, parayla pazardan almışlardı!
Hubeyb bin Adiy ve Zeyd bin Desinne'yi öldürmek için, müşriklerin
kararlaştırdığı gün gelmişti. Fakat müşriklerin kin ve intikam hisleri geçmek
bilmedi.
Herkese haber verildi. Bu yüzden şehrin zengin-fakir, genç-ihtiyar, kadın-erkek
ve bütün çocuklar oradaydılar... Bu iki yüce sahabenin başına gelecekleri merak
ediyorlardı.
Bir sabah erkenden iki sahabînin zincirlerini çözüp, zindandan çıkardılar.
Mekke dışında Tenim denilen yere götürdüler. Çünkü bütün melanetlerini, orada
yapmayı âdet edinmişlerdi.
Bu iki Allah ve Resulullah dostu ise, heyacanlı değildiler. Yolda karşılaşıp
görüşen bu iki sahabî, kucaklaşarak, birbirlerine uğradıkları belaya
sabretmelerini tavsiye ettiler.
Hazret-i Zeyd, son namazını kıldıktan sonra, Mekkeli müşrikler, onu tutup
darağacına kaldırarak bağladılar. Yüzünü kıbleden Medine'ye doğru çevirdiler.
Sonra dediler ki:
- Haydi dîninden dön, seni serbest bırakalım!
- Vallahi dinimden aslâ dönmem! Bütün dünya benim olsa, bana verilse, yine
de İslâmiyetten dönmem!
- Şimdi senin yerine Peygamberinin olmasını, onun öldürülmesini, sen de evinde
rahat oturasın ister misin?
- Ben Muhammed aleyhisselamın, değil benim yerimde olmasını, Medine'de
yürürken ayağına bir diken bile batmasına aslâ razı olmam!
- Ey Zeyd, İslâm dininden dön, eğer dönmezsen seni muhakkak öldüreceğiz!
- Allah yolunda olduktan sonra, benim için öldürülmemin hiç ehemmiyeti
yoktur.
Bu konuşmalardan sonra Zeyd bin Desinne, “Ya Rabbi, selamımı Resulüne
ulaştır” diye duâ etmişti. Allahü teâla da onun duâsını kabul
etmişti.
Müşriklerin kararı iyice kesinleşti. Safvan bin Ümeyye, azatlı kölesi Nistas'a
işaret ederek, Hazret-i Zeyd'i öldürmesini istedi. Nistas mızrağını Hazret-i
Zeyd'in göğsüne saplayarak sırtından çıkardı. Böylece, Peygamber âşığı Hazret-i
Zeyd, cennetteki makamına yükseldi.
Hazret-i Zeyd'in şehadetini haber alan Peygamberimiz ona duâ buyurdu.