İhlâs ve muhabbetle yazılan bir eser...
v17/11/2024 Pazar Köşe yazarı V.T
Hâşim-i Keşmî, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin 'Mektûbât' kitabının üçüncü
cildini toplamıştır.
Hâşim-i Keşmî, İmâm-ı Rabbânî Ahmed-i Fârûkî Serhendî
hazretlerinin talebelerindendir. İran'da Bedâhşân'ın Keşm kasabasındandır. Önce
Seyyid Mîr Muhammed Nûmân hazretlerinin huzûrunda tövbe edip, ona talebe oldu.
Sohbetinde yetişip, Seyyid Mîr Muhammed'in işâreti ile, İmâm-ı Rabbânî
hazretlerinin sohbetiyle şereflendi. İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin talebelerine
yazdığı mektuplarından meydana gelen Mektûbât kitabının üçüncü
cildini 1623 (H.1033) yılında toplamaya başladı. Eseri 1630 (H.1040) senesinde
tamamladı. En mühim eseri Berekât-ı Ahmediyye'dir. Bu eserini
İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin vefâtından bir sene önce yazmaya başlayıp, 1627
(H.1037) senesinde tamamlamıştır. Kitap, belâgat ve fesâhat bakımından çok
yüksek olduğu gibi, ihlâs ve muhabbetle yazıldığından, çok feyizli ve
bereketlidir.
Evliyânın büyüklerinden Seyyid
Abdülhakîm Arvâsî hazretleri; "Berekât kitabını okumak, îmânın
vicdânileşmesine sebep olur. Benim vardı. Seferde kayboldu. Bulursanız
kabrimin başında okuyun" buyurmuştur. Kitabının önsözünde şöyle anlatıyor:
Devâmlı var olan ve O'ndan başkası O'nunla
varlıkta duran Allahü teâlâya hamd ederim. Serâpâ nûr olan Peygamberimiz
hazret-i Muhammed'e, Âline, Eshâbına, O'na tâbi olanların hepsine ve kıyâmete
kadar O'nu sevenlere salât ü selâm ve iyi duâlar ederim. İlim ve irfân kaynağı,
gizli ve âşikâr hazîneler sâhibi, temkin ve edeb sofrasının efendileri,
Silsile-i zeheb halkasının mest olmuşları! Biliniz ki, kendi amelinden utanan
bu hakîrin baba ve dedeleri, yüksek Kübreviyye yolunda idiler. Daha
çocukluğumda, bu yolun büyüklerinden bâzılarının bereketli sohbetlerinde
bulunmuştum. Fakat yaradılışım îtibârıyla ve aslî münâsebetim sebebiyle,
daha gençliğimin, delikanlılığımın ilk zamanlarında gizli işâretler ve
müjdelerle, kalbimi Silsile-i zehebden olan Nakşibendiyye'nin büyüklerine
bağladılar. Ümid gözüm onların rahmet ve bereketi ile açılınca, bu büyük yolun
yol göstericilerinden hangisinin, bu âcizin kolundan tutacağını bilemiyordum.
Bu azîz ve çok yüksek silsileye girmek isteyenleri kabûl edenlerden hangisinin,
bu kâbiliyetsizi, kerem ve ihsân ederek kabûl edeceğini anlayamıyordum. Bu
düşüncenin devâm ettiği günlerde, o makâmlara kavuşmak istemenin verdiği arzû
ile, elem ve sıkıntı içinde, dâimâ; "Haydi! Atımı hazırlayın, muhakkak
Hindistan'a gitmem lâzımdır" diyordum...