Kâfir Azer, İbrahim Peygamber’in öz babasıydı) diyor. İslam âlimleri, Kur’anın hükmüne aykırı mı konuşuyorlar?
Hazret-i İbrahim ve Azer
CEVAP
Sıradan bir Müslüman bile Kur’an’ın hükmüne aykırı konuşmaktan sakınır.
İslam âlimleri niye Kur'ana aykırı konuşacak ki? Bu sapıkların derdi, Azer’in
kim olduğu değildir. Maksatları, (Yalnız Kur'an) diyerek
Peygamber efendimizi devreden çıkartmaktır. Onun vârisleri olan İslam âlimleri
köprüsünü yıkmaktır. Bu köprüler yıkılınca, bu gemi batırılınca, Müslümanlar
kendiliğinden boğulur.
(Kur’anın görüşü) diye çıkış yapmak mezhepsizlik taktiğidir. Görüş,
insanlara mahsustur. (Kur’anın görüşü) denmez, (Kur’an-ı
kerimin hükmü) denir.
Bunların daha başka taktikleri de vardır. Mesela herhangi bir bid’at ehlini,
büyük bir zat olarak gösterebilmek için, onu gerçek büyük zatların arasına
sokup takdim ederler. Mesela, (Ebu Hanife, İmam İbn-i Teymiyye ve
Gazalî gibi büyük zatlara dil uzatılmaz) derler. Burada sapık İbni
Teymiyye, iki büyük zat arasına sokuşturulmuştur. Bir Maocu da aynı
taktikle, (Fatih ve Mao gibi büyük zatların kıymetini bilmeli) demişti.
Onun derdi Fatih değildi, Mao’yu övebilmek için Fatih’i onun yanına
koymuştu. (Âlimler öyle söylüyor, ama Kur'an böyle söylüyor) diyerek,
sanki Ehl-i sünnet âlimlerinin Kur'ana aykırı konuştukları hissini vermeye
çalışıyor. Bu hususta Peygamber efendimizin ne buyurduğunu niçin yazmıyor?
Maksadı, gerçeği gizleyip zihinleri bulandırmaktır. Peygamber efendimizin bütün
dedelerinin temiz birer mümin olduğu, âyet ve hadislerle sabittir. Bunun aksini
söylemek, Resulullah'a açıkça düşmanlıktır.
Tevbe sûresinin 28. âyetine göre müşrikler necis yani pistir. Peygamber
efendimiz ise, bütün dedelerinin temiz olduğunu bildiriyor. Şuara sûresinin
219. âyetinde, (Vetekallübeke fissâcidîn) buyuruluyor. Tefsir
âlimleri, bunun, (Senin nurun, hep secde edenlerden dolaştırılıp sana
ulaşmıştır) demek olduğunu ve bütün ana babalarının mümin olduğunu
gösterdiğini bildirmişlerdir. Ehl-i sünnet âlimleri bu âyet-i kerimeyi tefsir
ederken, bütün ana babalarının mümin olduğunu bildirmişlerdir.
Mevahib-i ledünniyye kitabında, Resulullah efendimizin “sallallahü
aleyhi ve sellem” bütün dedelerinin temiz birer mümin olduğunu bildiren hadis-i
şerifler ve İbni Abbas hazretlerinin şu sözü naklediliyor:
(Seni, bir peygamberin neslinden diğer bir peygamberin nesline naklettim.
Yani senin soyun peygamberler silsilesidir. Bir babanın iki oğlu olsa,
peygamberlik hangisinde ise, Resulullah ondan gelmiş demektir.)
Birkaç hadis-i şerif de şöyledir:
(Allahü teâlâ, İsmail evladından, Kinane’yi ve onun sülalesinden Kureyş’i
beğendi, seçti. Kureyş evladından da, Haşimoğullarını sevdi. Onlardan da, beni
süzüp seçti.) [Müslim]
(Her asırdaki insanların en iyilerinden dünyaya getirildim.) [Buharî]
(En iyi insanlardan vücuda geldim. Silsilem, dedelerim en iyi
insanlardır.) [Tirmizî] (İçlerinde kâfir olsaydı, en iyi insanlar
denmezdi. Kâfire iyi insan denmez.)
(Allahü teâlâ, Arabistan’daki seçilmişlerden beni seçti. Beni her zamandaki
insanların en iyilerinde bulundurdu.) [Taberanî] (Bu hadis-i şerif de,
kâfir olan Azer’in Resulullah'ın dedelerinden olmadığını bildiriyor.)
(Dedelerimin hiçbiri zina etmedi. En iyi babalardan, temiz analardan geldim.
Dedelerimden birinin iki oğlu olsaydı, ben bunların, en iyisinde
bulunurdum.) [Mevahib] (Zina küfrün yanında solda sıfır kalır, zina
sadece günahtır, ama küfür kâfirliktir. Resulullah'ın soyunda zina eden bir
baba olmadığına göre, kâfir baba nasıl olur? Bu hadis-i şerif de kâfir Azer’in
İbrahim aleyhisselamın babası olmadığını göstermektedir.)
(Hazret-i Âdem’den babama kadar hep nikâhlı ana babadan geldim. Ben ecdat
olarak sizin en hayırlınızım.) [Deylemî]
(Soy bakımından da insanların en şereflisiyim. Öğünmek için söylemiyorum.) [Deylemî]
(“Hakikati bildiriyorum, hakikati bildirmek vazifemdir, bunları söylemezsem
vazifemi yapmamış olurum” demektir. Bir insanın soyunda kâfir varsa, kâfire iyi
insan denmez. Bu hadis-i şerif de, kâfir olan Azer’in Resulullah'ın
dedelerinden olmadığını açıkça göstermektedir.)
Bu hadis-i şerifler ve Şuara suresindeki âyet-i kerime, Peygamber efendimizin
bütün dedelerinin temiz birer mümin olduğunu göstermektedir. Kâfirler pis
olduğuna göre, Hazret-i İbrahim’in babasının kâfir olması mümkün değildir.
Molla Cami hazretleri buyuruyor ki:
(Muhammed aleyhisselamın zerresini taşıdığı için, Hazret-i Âdem’in alnında nur
parlıyordu. Bu zerre, Hazret-i Havva’ya ve ondan Hazret-i Şit’e ve böylece
temiz erkeklerden temiz kadınlara ve temiz kadınlardan temiz erkeklere geçti. O
nur da, zerre ile birlikte, alınlardan alınlara geçti.) [Şevahid]
Bu nur, kâfire geçmediği gibi, zina gibi bir günah işleyen mümine bile geçmiyordu.
Bu bakımdan da Azer, Hazret-i İbrahim’in babası değildi. [Hazret-i İbrahim’in
babasının ismi Taruh idi.]
Enam suresinin 74. âyetinde, (İbrahim, babası Azer’e dediği
zaman...) buyuruluyor. Bir kimsenin iki ismi olup, birlikte
söylenince, birinin meşhur olmadığı, ikincinin meşhur olduğu anlaşılır. Meşhur
olmayan birincisindeki kapalılığı açıklamak için ikincisi söylenir. Hazret-i
İbrahim iki kimseye baba demektedir. Biri kendi babası, diğeri de üvey babası
ve amcası olan kimsedir. İcaz, belagat ve fesahat kaidelerine göre, âyet-i
kerimenin mânâsı, (İbrahim, ismi Azer olan babasına dediği zaman…) demektir.
Böyle olmasaydı, sadece (Azer’e dediği zaman) veya (Babasına dediği zaman)
demek yetişirdi. Eğer Azer kendi öz babası olsaydı, “babası” kelimesi fazla
olurdu. Türkçede de (Babam Ali geliyor) denmez, (Babam geliyor) denir. (Hasan
babam geliyor) denirse, bunun üvey babası veya kayınpederi yahut baba denilen
bir zat olduğu anlaşılır. Demek ki kâfir olan Azer, babasından farklı bir
kimsedir.
Kur’an-ı kerimde amcaya da, baba denilmektedir. Hazret-i İsmail, Hazret-i
Yakub’un amcasıdır, fakat Kur’an-ı kerimde (Amcan İsmail) denmiyor, (Baban
İsmail) deniyor. Çocukları, Hazret-i Yakub’a (Babaların
İbrahim ve İsmail ve İshak...) diyor. (Bekara 133) Yani, (Baban
İbrahim, baban İsmail ve baban İshak) deniyor. Bir kimsenin üç tane
babası olur mu? Hazret-i İsmail, Hazret-i Yakub’un amcasıdır, babası değildir.
Babası olmadığı hâlde babası deniyor. Demek ki hakiki baba değildir. Baba
denilen başka biridir.
Tefsirlerde de, amcaya baba denildiği bildirilmektedir. Peygamber efendimizin
yaşlı köylüye, amcaları olan Ebu Talib’e ve Hazret-i Abbas’a baba dediği,
çeşitli muteber kitaplarda yazılıdır. Onlara baba dediği için öz babası olmuş
olmuyorlar. İbrahim aleyhisselam da, (Azer babam) demekle, Azer’in hakiki
babası olmadığı anlaşılmaktadır.
Yalnız Araplarda değil, çeşitli milletlerde de, amcaya, üvey babaya,
kayınpedere ve yardımsever zatlara, baba demek âdettir. İnsanlara iyilik eden,
onları himayesine alan kimselere mecaz olarak, (Baba adam), (Fakir babası)
dendiğini hepimiz biliriz. Yaşlı kimselere de hürmeten (Baba) denir. Bu
bakımdan Hazret-i Yakub’un öz babası Hazret-i İshak iken, Kur’an-ı kerimde,
Hazret-i Yakub’a hitaben (Baban İsmail) buyurulmuştur.
Bütün bunlardan da anlaşıldığı gibi, kâfir olan Azer, İbrahim aleyhisselamın
babası değildi. Allahü teâlânın âlemlere rahmet olarak gönderdiği Peygamber
efendimizin Hazret-i Âdem’e kadar olan dedelerinin içinde kâfir olan biri
yoktu.
İmam-ı Süyûti hazretleri de, Kitabüd-derc-il-münife isimli
kitabında Azer’in Hazret-i İbrahim’in amcası olduğunu ispat etmektedir.
Bütün Peygamberler Müslüman idi
Allahü teâlânın var ve bir olduğunu bildiren ilahi dinlerin hepsi, insanlar
bozmadan önce, amele ait hükümler hariç, inanılacak şeylerde hepsi aynı idi.
Bütün Peygamberler Müslüman idi. Mesela Yahudi ve Hristiyanların bizim
Peygamberimiz dedikleri nebiler için Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İbrahim ne Yahudi, ne de Hristiyandı. O Allah’ı tanıyan doğru bir Müslümandı.) [Al-i
İmran 67]
(İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve hepsinin torunları [Müslümandır],onların
Yahudi veya Hristiyan olduğunu söyleyenlere de ki, siz mi iyi bilirsiniz, yoksa
Allah mı? Allah’ın bildirdiğini gizleyenden daha zalim kim olabilir.) [Bekara
140]
Hazret-i Âdem’den başlayarak, gelen bütün hak dinler, Hazret-i Musa’dan
Peygamberimiz Muhammed aleyhisselama kadar gelen 3 din, [Musevilik, İsevilik ve
İslamiyet] Allah’ın bir ve Peygamberlerinin de birer insan olduğunu
bildirmiştir. Ancak Yahudiler, Hazret-i İsa’ya inanmadılar. Hristiyanlar da
putlara tapınmaktan kurtulamadı. Hazret-i İsa, (Ben de sizin gibi bir insanım.
Allah’ın oğlu değilim, Onun oğlu kızı yok) dediyse de, Baba, Oğul ve kutsal ruh
ismi ile 3 ayrı ilaha tapındılar.
Hazret-i Hud, Ad; Hazret-i Salih, Semud kavmine; Hazret-i Musa, Beni İsrail’e
gönderilmişti. Harun, Davud, Süleyman, Zekeriya ve Yahya
"aleyhimüsselam" da, yine Beni İsrail’e gönderilmiştir. Fakat,
bunların ayrı dini olmayıp, Beni İsrail’i, Hazret-i Musa’nın dinine davet
etmişlerdi. Hazret-i Davud’a inen Zebur’da emir ve yasakları bildiren hükümler
yoktu. Vaaz ve nasihat dolu idi. Tevrat’ı nesh etmedi, yani, yürürlükten
kaldırmadı, onu kuvvetlendirdi. Bunun için Hazret-i Musa’nın dini devam etti.
Fakat zamanla Yahudiler Tevrat’ta değişiklik yaptılar, Musevilik bozuldu.
Hazret-i İsa gelince, bunun dini, Hazret-i Musa’nın dinini nesh etti. Yani
Tevrat’ın hükmü kalmadı ve bundan sonra, Hazret-i Musa’nın dinindeki bozulmayan
hükümlerine de uymak caiz olmadı. Hazret-i İsa’nın dinine uymak lazım oldu.
Fakat, Yahudilerin çoğu, "Biz Tevrat’a uyarız" diyerek Hazret-i
İsa’ya iman etmedi. Bozulan Yahudilikte kaldılar.
Hazret-i İsa, Beyt-ül-lahmde doğdu. Sonra Mısır’a gidip, daha sonra da
Nasıra’ya yerleşti. Burada 30 yaşında nebi oldu. Bunun için, Hazret-i İsa’ya
iman edene Nasrani ve hepsine Nasara denir.
Yahudiler, Hazret-i Musa’nın dinine uyuyoruz, Tevrat ve Zebur okuyoruz diyor.
Nasara da Hazret-i İsa’nın dinine uyuyoruz, İncil okuyoruz diyor. Halbuki,
bütün cihana gönderilen Muhammed aleyhisselamın dini yani İslamiyet, daha önce
gelmiş bütün dinleri nesh etmiştir. Sadece bozulan kısımları değil, bozulmayan
kısımları da yürürlükten kaldırmıştır. İslam dininin hükmü kıyamete kadar
süreceğinden, başka bir dinde bulunmak caiz olmaz. Çünkü Kur'an-ı kerimde
mealen buyuruluyor ki:
(Allah indinde hak din ancak İslam’dır.) [Al-i İmran19]
(Sizin için din olarak İslam’ı beğendim.) [Maide 3]
(İslam’dan başka din arayanın bulacağı din asla kabul edilmez.) [Al-i
İmran85]
Peygamber efendimizden sonra, hiç Peygamber gelmeyecektir. Kur'an-ı kerimde
buyuruluyor ki:
(Muhammed aleyhisselam, Allah’ın Resulü ve Peygamberlerin
sonuncusudur.) [Ahzab 40]