Yakub Aleyhisselam
Yakub Aleyhisselam
Ken’an diyârında, yâni Fenike denilen Sayda, Sûr ve Beyrut
ile Filistin ve Sûriye’nin bir kısmından ibâret olan bölgede yaşayan insanlara
gönderilen peygamber. İsmi Yakub olup İbrânicede Saffetullah, yâni “Allahü
teâlânın sâf ve temiz kıldığı kul” mânâsına gelmektedir. Diğer adı İsrail olup
“Allah’ın kulu” mânâsına gelmektedir. İbrahim aleyhisselamın küçük oğlu olan
İshak aleyhisselamın oğludur.
Yakub aleyhisselamın on iki oğlu vardı. Bu yüzden, onun on iki oğlunun
torunlarına Benî İsrail, yâni İsrailoğulları denilmiştir. Oğullarından her
birinin sülâlesine “Sıbt”, hepsine birden torunlar mânâsına gelen “Esbât”
denir. Sonradan Yahudi adı verilmiştir. Yakub aleyhisselamın neslinden birçok
peygamber geldi: Musa, Harun, Davud, Süleyman, Zekeriyya, Yahya ve İsa
aleyhimüsselâm bunlardandır.
Yakub aleyhisselam Şam’da veya Medyen’de doğdu. Onun Iys isminde bir kardeşi
vardı. Çocukluğu babasının yanında geçti. Babası İshak aleyhisselam, Yakub
aleyhisselam için; “Yâ Rabbî! Neslimden peygamber geleceğini buyurmuştun. O
vâdini bu oğlumdan zuhûr ettir.” diye dua etti. Onun soyundan nice peygamberler
göndermesi için Allahü teâlâya niyâzda bulundu.
Yakub aleyhisselam babasının vefatından sonra annesinin tavsiyesi üzerine
Harran’da bulunan dayısının yanına gitti. Orada uzun müddet kaldı. Dayısının
büyük kızı Leya ile evlendi. Bu evlilikten Rabil, Şemun, Lâvi, Yehûda, İsâhar
ve Zablûn adlı oğulları ile Dînar isimli kızı doğdu. İbrahim aleyhisselamın
bildirdiği dinde iki kız kardeşle evlenmek câiz olduğundan ilk evliliğinden
yedi sene sonra dayısının küçük kızı Râhil ile de evlendi. Bu hanımından da
Bünyamin ve Yusuf adlı iki oğlu oldu. Belhe ve Zülfâ adlı iki câriyesi vardı.
Belhe adlı câriyeden Dân ve Neftâle, Zülfâ adlı câriyesinden de Câd ve Âşir
adlı oğulları doğdu. Böylece on iki oğlu oldu.
Kırk sene kadar dayısının yanında kalan ve ona hizmet eden Yakub aleyhisselama
Allahü teâlâdan Vahy gelip Ken’an diyârı ahâlisine peygamber olarak
vâzifelendirildiği bildirildi. Dayısından izin alarak hanımları, oğulları ve
kendisine tâbi olanlarla birlikte Harran’dan ayrılıp Ken’an diyârına geldi ve
oraya yerleşti. Kendisi ve oğulları için evler yaptırdı. Bu sırada Yusuf ve
Bünyamin adlı oğullarının annesi olan Râhil vefat etti.
Yakub aleyhisselam insanları Hak dîne ve tek olan Allahü teâlâya inanmaya ve
O’na ibâdet etmeye dâvet etti. Ken’an diyârı ahâlisinden çok kimse ona îmân
etti. Ken’an diyârını idâre eden Şüceym bin Dâran isimli kral, Yakub
aleyhisselama karşı çıktıysa da başarılı olamadı.
Yakub aleyhisselam anneleri vefat etmiş olan oğulları Bünyamin ve hazret-i
Yusuf’u diğer oğullarından çok seviyordu. Çünkü bu ikisi anne şefkâtinden
mahrûm kalmışlardı. Yakub aleyhisselamın özellikle hazret-i Yusuf’a karşı aşırı
muhabbeti olduğu için onu bütün oğullarından üstün tutuyor ve yanından
ayırmıyordu. Hazret-i Yusuf yedi yaşındayken rüyâsında on bir yıldız, ay ve
güneşin kendisine secde ettiklerini gördü. Bu rüyâsını babasına anlattı. Rüyâ
tâbirini iyi bilen Yakub aleyhisselam oğluna ileride büyük nîmetlere
kavuşacağını ve kendisine peygamberlik verileceğini söyleyerek rüyâsını
kardeşlerine anlatmamasını tavsiye etti.
Yakub aleyhisselamın oğlu Yusuf’a karşı aşırı muhabbet göstermesini kıskanan
diğer oğulları onu hased ettiler. Hazret-i Yusuf’a berâberce tuzak kurup onu
öldürmek istediler. Babalarından korktukları için de ne şekilde kötülük
yapacaklarını tespit edemediler.
Daha sonra kendi aralarında konuşup Yusuf aleyhisselamı yol üzerindeki bir
kuyuya atmayı kararlaştırdılar. Yusuf aleyhisselamı babalarından alıp,
berâberlerinde götürebilmek için hîleye başvurdular. Yusuf aleyhisselamı alıp
kıra götürdüler ve kervanların geçtiği yolun kenârındaki bir kuyuya attılar.
Sırtındaki gömleğini çıkarıp kestikleri bir hayvanın kanıyla boyadılar. Akşam
olunca da kanlı gömleği babalarına getirip; “Biz kırda yarış ederken, Yusuf’u
eşyâlarımızın yanında bırakmıştık. Onu kurt yemiş.” dediler.
Yakub aleyhisselam kana bulanmış fakat hiç yırtık ve çizgi bile olmayan gömleğe
bakıp oğlu Yusuf’u kurt yemediğini ve onun hayatta olduğunu anladı. Diğer
oğullarına o kurdun Yusuf’uma karşı şefkâti sizden fazlaymış. Vallahi bugüne
kadar bu kurt gibi yumuşak huylu bir kurt görmedim. Oğlumu yemiş de sırtından
gömleğini bile yırtmamış. Bu söyledikleriniz yalandır. Yusuf’a ne ettinizse siz
ettiniz. Fakat elimden ne gelir. Benim için sabr etmekten güzel bir şey yoktur”
dedi. İçli içli ağlayıp, kalbini Allahü teâlâya bağladı ve oturdu. Yusuf
aleyhisselamın ayrılığından dolayı üzülüyor, fakat bu üzüntüsünü kimseye
bildirmiyor, hâlinden de kimseye şikâyette bulunmuyor, oğluna kavuşacağı günü
hasretle bekliyordu. Hasret ve üzüntüsü sebebiyle ağlamasından dolayı gözlerine
ak inmiş göremez olmuştu.
Atıldığı kuyudan bir kervancı tarafından çıkarılan ve Mısır’a götürülerek bir
köle diye satılan Yusuf aleyhisselam, Mısır Mâliye Nâzırı tarafından satın
alındı. Mâliye Nâzırının sarayında özel olarak büyütülen Yusuf aleyhisselam,
Nâzırın ölümünden sonra Mâliye Nâzırı oldu. Aldığı ekonomik tedbirler
sâyesinde, yedi sene müddetle devâm eden kıtlık esnâsında Mısır halkının rahat
ve refâh içinde yaşamasını sağladı.
Yakub aleyhisselam Bünyamin dışındaki oğullarını buğday ve erzak almak üzere
Mısır’a gönderdi. Yusuf aleyhisselam onları tanıdı ve ikrâmlarda bulunarak
erzak verdirdi. İkinci defâ gelişlerinde kardeşleri Bünyamin’i de getirmelerini
söyledi. Onlar da ikinci gelişlerinde kardeşleri Bünyamin’i getirdiler. Kendi
anne-baba bir kardeşi olan Bünyamin’i bir tedbirle yanında alıkoydu. Yakub
aleyhisselamın oğulları üçüncü defâ Mısır’a gidince Yusuf aleyhisselam kendini
onlara tanıttı. Gömleğini babası Yakub aleyhisselama gönderdi. Babasını ve
bütün akrabâlarını da Mısır’a dâvet etti. Yakub aleyhisselam gömleği yüzüne
gözüne sürünce gözleri açıldı.
Yakub aleyhisselam oğlunun dâveti üzerine bütün akrabâsını alarak Mısır’a gidip
oğlu Yusuf aleyhisselama kavuştu. Yusuf aleyhisselam babasına ve yanındakilere
büyük ikrâmlarda bulundu. Kardeşlerini affettiğini bildirdi. Yakub aleyhisselam
oğlu hazret-i Yusuf’a kavuştuktan sonra oğullarıyla birlikte on seneden fazla
Mısır’da yaşadı. İyice ihtiyarlayınca oğullarını başına toplayıp, vasiyette
bulundu. Oğullarından, tek olan Allahü teâlâya ibâdet edeceklerine dâir söz
aldıktan sonra vefat etti. Oğulları cenâze namazını kıldılar. Vasiyeti üzerine
Kudüs yakınlarındaki Halîl-ür-Rahmân’da bulunan babası İshak aleyhisselamın
yanına defnedildi. Rivâyete göre burada dört kabir vardır. Bunlar İbrahim
aleyhisselama, İshak aleyhisselama, Sâre vâlidemize ve Yakub aleyhisselamâ
âittir.
Yakub aleyhisselam dedesi İbrahim aleyhisselama gönderilen kitaptaki
(sahifelerdeki) emir ve yasakları insanlara tebliğ etti.
Yakub aleyhisselam Allahü teâlânın seçtiği, kendi zamânında yaşayan insanların
sûret (görünüş) ve sîret (huy ve yaşayış) yönünden en üstünüydü. Buğday
benizli, uzun boylu, nâzik yapılı bir bedene sâhipti. Babası, İshak
aleyhisselam gibi halim selîm, yumuşak huylu, doğru sözlü, kerim ve cömertti.
Kur’ân-ı kerîmde Yâkub aleyhisselamın, dinde kuvvetli olduğu, ihlâs sâhibi
olduğu, sâlihlerden olduğu, bitmeyen güzel bir sabra sâhip olduğu, seçkin ve
hayırlı kimselerden olduğu ve rüyâ tâbirini iyi bildiği açıklanmıştır.
Yakub aleyhisselamın beş çeşit mucizesi vardı:
1. Duâsı bereketiyle bir koyunun karnından dört kuzu doğmuştu. Bir kavim
gelip, Ey Allah’ın peygamberi, geçen sene koyunlarımız hiç doğurmadı. Cenâb-ı
Hakka dua ediniz, hem bu seneki, hem de geçen seneki kuzuları birden versin,
diye ricâ ettiler. Yakub aleyhisselam dua edince, her bir koyundan dörder tâne
doğmak sûretiyle koyunları çoğaldı.
2. Sesi sürekli olup, üç konaklık yerden bile duyulurdu. Düşman askerine
bağırdığı zaman korkularından hep kaçarlardı.
3. Hazret-i Yakub’un attığı şey, pek uzaklara giderdi. Oğullarını Amâlika
kavmiyle muhârebeye gönderince, muhârebe esnâsında Yehûda adlı oğlunun, süngü
ve mızrakla silâhı parçalanmıştı. Yehûda, silâhım kırıldı babacığım, bir silâh
gönderiniz, diye seslendiği anda, hazret-i Yakub işitip, bir dağ başından önceki
gibi bir silâh attı ve seslendi. Yehûda sesini işitip, silâhı aldı ve hemen
düşmana saldırdı ve gâlib geldi. Halbuki aralarında 360 km’lik mesâfe vardı.
4. Yakub aleyhisselamın duası bereketiyle büyük ve küçük dağlar yerlerinden
kalkmışlardır. Ken’an ahâlisini dîne dâvet ettiği vakit, orada bulunup, yörenin
iki tarafını darlaştıran dağların başka yere naklolunmasıyla, yerlerinin geniş
bir saha olmasını istemişlerdi. Yakub aleyhisselam dua edince, murâdları hâsıl
olup, yerleri geniş ve düzlük olup havası da gâyet güzel olarak Hicaz’da en
güzel yer olarak tanınmıştır.
5. Ken’an ahâlisini îmâna dâvet ettiği vakit, oturdukları yerlerde bulunan
dağlık ve taşlık yerlerin, bütün tepe ve taşların toprak olmasını teklif
etmişlerdi. Yakub aleyhisselam dua edince, diledikleri gibi olmuştur.
Yakub aleyhisselamın en büyüğü Rabil olmak üzere Şem’un, Lâvî, Yehûda, Zablun
(Yâlun), İsâhar, Dân, Neftâli, Âşir, Cad, Yusuf ve Bünyamin adlı on iki oğlu
vardı. İsrailoğulları bu on iki oğlunun neslinden çoğalmışlardır. Yusuf aleyhisselamdan
sonra akılca en üstün olan Yehûdânın neslinden Davud aleyhisselam ve Benî
İsrail (İsrailoğulları) hükümdarları gelmiştir. Bu sebeple İsrailoğullarına
genel olarak Yahudi de denilmiştir. İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerin
çoğu da Yusuf aleyhisselamın neslindendir. Kur’ân-ı kerîmde zikr edilen Talut
da Bünyamin’in neslindendir.
Kur’ân-ı kerîmde Yusuf sûresinde ve Bakara sûresi 132, 133, 140; Âl-i İmrân
sûresi 84-93; Nisâ sûresi 163; En’âm sûresi 84; Hûd sûresi 71; Meryem sûresi 6,
49, 58’inci âyetlerinde Yakub aleyhisselamdan ve fazîletlerinden
bahsedilmektedir.