Abdülaziz Han
Abdülaziz Han
Osmanlı padişahlarının otuz ikincisi ve İslam halifelerinin doksan yedincisidir. Sultan ikinci Mahmud’un ikinci oğludur. 1830 da doğdu. 1860 da halife oldu. 1876 da Dolmabahçe sarayından alınıp, Topkapı sarayına hapis edildi. Beş gün sonra Mithat paşa ve serasker [savunma bakanı] Hüseyin Avni paşa, Süleyman paşa ve arkadaşları tarafından, Ferıyye sarayında Kur'an-ı kerim okurken bilek damarları kestirilerek şehit edildiği, sultan Vahideddinin baş katibi, Ali Fuat beyin hatıralarında yazılıdır. Ferıyye sarayı, Beşiktaş ile Ortaköy arasında, Galatasaray lisesinin orta kısmı olan yalıdır. Sultan Mahmud türbesindedir. Sultan Murad, bu işkenceli ölümü işitince, korkudan aklı bozuldu.
(Belgelerle Türk tarihi dergisi)nin 1967 Kasım ve 2 sayılı nüshasında diyor ki:
İstanbul üniversitesine bağlı kıymetli eserler arasında, İbnül-Emin Mahmud Kemal beyin [3310] numaralı defterinde, sultan Abdülaziz hanın annesi Pertevniyal valide sultanın söyleyip yazdırdığı (Sergüzeşt-name) vardır. Yıldız evrakı arasında görülüp, İbnül-Emin Ahmed Tevfik beyin, 1918 de suretini çıkardığı bu sergüzeşt-namede Pertevniyal sultan diyor ki:
1876 senesi, Camazil-evvelin yedinci [30 Mayıs] günü, sabaha karşı saat sekizde, valide sultanı yataktan kaldırıyorlar. Sultan, oğlu Abdülaziz hanı uyandırıyor. Halife, (Anne bunu bana kim yaptı? Beni sultan Selime mi döndürecekler? Ben kime ne ettim?) diyor. Valide sultan (Avni paşa etti) diyor. (Yalnız Avni etmedi. Rüştü paşa ile Ahmed ve Mithat paşalar da, bu işe dahil. Ben bu felaketi otuz kırk defa rüyamda gördüm. Bundan sonra, Cebrail gökten inse, devlet reisi olmam. Cenab-ı Hakkın takdiri böyle imiş) diyor. 30 Mayıs 1876 Salı günü kayıkla Topkapı sarayına götürülüp, üçüncü Selim hanın şehit edildiği odada, hapis olunuyor. Çorba gönderiyorlar. Kalfa (Kaşıksız, efendimizin önüne nasıl koyayım?) diyor. Bir kırık tahta kaşık veriyorlar. Halife, biraz içiyor. Abdest almak için, nalın aratıyor. (İzin yok) diyerek vermiyorlar. Abdesthaneye yalın ayak giriyor. Üç gün kuru tahta üstünde aç, susuz bırakılıyor. Kayıkta yağmurdan ıslanmış olan elbisesini çıkarmak için gecelik istiyor. (İrade yoktur) diyerek vermiyorlar. Sultan Murada tebrikname ve acıklı mektuplar gönderip yalvarıyor. Dördüncü gün, (2 Haziran sabahı) sultan Muradın iradesi ile diyerek, Ferıyye sarayına götürüyorlar. İçeri hızlı girdiği için, bir süngülü asker, göğsünden itiyor. (Annem nerede?) diyor. Annesi koşup gelerek, yukarı çıkarıyor. Askerlerin saygısızca konuşturulduğunu görünce, (Aman anneciğim. Bunlar beni öldürecekler) diyerek ağlıyor. İki gün sonra, eski, yırtık eşya gönderiyorlar. Askerler, ikide bir, kılıcını isteriz diye hücum ediyor. Vermiyor ise de, Valide sultan, gizlice vermek zorunda kalıyor. 4 Haziran sabahı Valide sultan içeri gelip, kapının açık olduğunu ve halifenin kanlar içinde yattığını görünce, feryat ediyor. Halife, ellerini, annesinin göğsü üzerine koyup (Allah, Allah) diyor. Gelenler, Valide sultanı başka odaya götürüyor, kulağındaki küpeleri ve yüzüğünü çekip alıyorlar. Halifeyi eski bir perdeye sarıp, Ortaköy karakoluna götürüyorlar. Can çekişirken Rüştü, Mithat ve Avni paşalar ve yardakçıları gelip, (Bizi azlet!) diyerek alay ediyorlar. Valide sultan, (Aslanım şehit oldu. Beni de şehit etsinler) diye feryat ediyor. Asker gelip, (Sultan Murad irade etti. Seni Beylerbeyi sarayına götüreceğiz) diyorlar. Valide sultan, (Benim yerim, Yeni-saraydır) diyor. Valide sultanın kollarından çekip yalın ayak, yaşmaksız ve feracesiz karakola götürüp, paşalara seyrettiriyorlar. Halifenin zevcelerinden Tıryal hanım efendi gelip, (Canım, Allah rızası için namusu ile oynamayın. Hiç olmazsa araba ile götürünüz) diyor. Paşalar, başarılarından pek keyifli kahkaha atmaktadırlar. Tıryal hanımın arabasına bindirilerek yeni-saraya (Topkapı sarayına) götürülüyor. Başka araba ile Tıryal hanımı da, zorla oraya götürüyorlar. Üç gün sonra kızlar ağası Topkapı sarayına geliyor. İki sultanın ayrı odalarda baygın yattıklarını görüyor. Altı gece sonra, odalarına birer kandil gönderiliyor. Otuzsekiz gün sonra Ferıyye sarayına götürülüyorlar. Kapı ve pencereleri çivileniyor. Sekiz gün Valide sultana eziyet ederek (Mallarının yerini bildir) diyorlar. Dokuzuncu gün, pencereler açılıyor. 31 Ağustos 1876 da beşinci Murad tahttan indirilip, Dolmabahçe sarayından Çırağan sarayına götürülüyor. Sultan Abdülhamid han tahta çıkınca, işkencelerden kurtulup, rahata kavuşuyorlar. Sultanlara yapılan işkencelerin, sultan Muradın emri ile olduğunu söylerlerdi. Halbuki sultan Muradın bir şeyden haberi yoktu. Sultan Abdülaziz’in tebriklerini ve yalvarmalarını paşalar sultan Murada göstermiyor. Sultan adına kendileri cevap yazıp aldattıkları, 1959 tarihli askeri tarih mecmuasında uzun yazılıdır.
1967 de İstanbul'da basılmış olan T.Yılmaz Öztuna’nın (Türkiye tarihi)nin onikinci cildinde özetle diyor ki:
(Sultan Abdülaziz’in hal edilmesi, birkaç ahlaksız veya safdil devlet adamının, şahsi ihtirasları uğruna oldu. Bunların başında, eski sadrazam Hüseyin Avni paşa geliyordu. Kurmaylıktan yetişmiş, üç defa serasker olmuştu. Bir uşağın oğlu idi. (Kinim dinimdir) diyen kindar adamlardan biri idi. Mason Fuat paşanın yetiştirmesi idi. Meziyetsizliklerinden, kötülüklerinden dolayı azlolunur, sonra entrikalarla yine bir makam kapardı. Mahmud Nedim paşa tarafından azledilip sürüldüğü ve rütbesi ve nişanları alındığı için, padişaha kin bağladı. Sultanı tahtından indirmeye ve öldürmeye karar verdi. Londra’ya gidip, ingilizlerle bu işi planlaştırdı. Facianın ikinci adamı Mithat paşanın batı kültürü olmadığı gibi, din bilgisi de yoktu. Tuna ve Bağdat valiliklerinde yaptığı işler, Avrupa basınında alkışlanmış, bilhassa ingilizler tarafından şımartılmıştır. Hislerine kapılan, acele ve yanlış kararlar veren, bu yüzden iyi iş görmeye müsait olmayan bir adamdı. Ali paşa gibi, ölünceye kadar sadarette kalacağını umarken, iki ay içinde azledilmesini, gururuna yedirememiş, hükümdara düşman olmuştur. İçki masalarında, devlete ait kararlar alırdı. İngiltere’deki parlamento idaresini aynen alırsa, Türkiye’nin aynen İngiltere olacağını sanırdı. Böyle bir idareyi yürütecek tek şahsın, kendisi olacağına inanırdı. Mithat paşanın, meşrutiyeti tesis edebilmek için hal işine karıştığını ileri sürmek, gerçeğe hiç de uymamaktadır. Avni paşa, hal projesini Mithat ve Şirvanizade Muhammed Rüştü paşalara, sonra zamanın sadrazamı mütercim Rüştü paşaya açtı. Şirvanizadeden yüz bulamayınca, onu Taife sürdürdü ve orada zehirletti. Mithat paşa, sadrazam Mahmud Nedim paşanın, kendisini merkezden uzaklaştıracağını vehim ederek, hal işine karışmıştır denilebilir. Hal işine Mithat paşanın emri ile, uydurma fetva veren Şeyhul İslam Hasen Hayrullah efendi de, bu makamından, önce azledilmiş, bu yüzden sultana kin bağlamıştı. Sultan Abdülaziz, bunun için, (O, sarayda iken, müfsid imam denirdi. Rüştü paşanın tavsiyesi ile Şeyhul İslam yaptık, Allah vere de, bir halt etmese) demiştir.
Sultan Abdülaziz’in hal’inin bir vatanperverlik olacağına inanan tek adam, savaş okulu nazırı [kumandanı] Süleyman paşa idi. Yirmibeş Mayıs gecesi, Redif ve Süleyman paşalar, Avni paşanın Kuzguncuktaki evinde toplanarak, üçyüz (300) harbiye talebesinin Dolmabahçe sarayını kuşatmasına karar verdiler. Talebeye, Sultanı korumak için gidiyoruz denildi.
Avni paşa sultanı öldürmeyi çoktan planlamış ve nihayet bu cinayeti işlemiştir. Uzun zaman sarayda casusu olan, ikinci mabeynci Fahri beyi bu işte kullandı. Cezayirli Mustafa pehlivanı ve Yozgatlı pehlivan Mustafa çavuşu ve Boyabatlı hacı Mehmed pehlivanı Ferıyye sarayına bahçıvan yaptılar. Fahri beyle bu pehlivanlar, odaya girip, uzun dövüşmeden sonra bileklerini kesip pencereden bahçeye kaçtılar. Avni paşa, çığlık seslerini duyarduymaz, Kuzguncuktaki yalısından, kayıkla, hemen Ferıyyeye geldi. Ölüm raporunu imzalamak istemeyen iki doktordan birini, Avni paşa hemen Trablusgarba sürdü. İkincisi olan Ömer beyin apoletlerini [formalarını] hemen orada sökmüştür. 1293 [m. 1876] Haziranın 4. cü günü sabahı, sultan Abdülaziz’in Ortaköy sahilinde Ferıyye sarayındaki odasından garip sesler gelmeye başladı. Saat dokuz buçukta odaya girenler, eski hakanı kanlar içinde buldular. Ertesi gün yayınlanan hükümet tebliği, şöyle diyordu: (Sultan Abdülaziz sakalını düzeltmek üzere istediği küçük makasla her iki bileğinin damarlarını açarak intihar etmiştir. Serasker Avni paşa cesedi karakola nakil ettirmiştir.) Bu tebliğ ve ekli tabib raporu, hiç kimseyi inandıramadı. Doktorlara yalnız bilekler gösterilmiştir. Avni paşa, birkaç sene önce de, sultan Abdülazizi zehirlemeye teşebbüs etmişti. Mithat paşa, ölümü işitince, (Hakanın muhafazası pek müşkil ve tehlikeli olduğundan, bu vech ile vefatı pek iyi oldu) demiştir. Maliye nazırı Yusuf paşa ise, (Melun herif [Avni paşa] padişahın başını yedi. İnşaallah yakında o katil de katledilir) demiştir. Sadrazam mütercim Rüştü paşa da, (Naşı karakola çıkardıkları zaman canlı imiş. Hekimler de, canlı olduğunu tasdik eylediler) demiştir. Üç pehlivana yüzer altın maaş bağlanarak, sırrı ifşa etmeleri önlendi. Sultan Abdülaziz’in naşını yıkayan sekiz imam, Yıldız muhakemesinde, sultanın iki dişi kırılmış, sakalının sol tarafı yolunmuş, sol memesi altında büyük bir çürük vardı demişlerdir. Pehlivanlar da, yaptıklarını sonradan itiraf etmişlerdir. İntihar edecek şahsın her iki bileğinin damarlarını birlikte kesemeyeceği de tıp ilminde meydandadır. Hüseyin Avni paşa, sultan Abdülaziz’in hal edileceğini birkaç sene önce Londra’da İngiliz nazırlarına söylemek cesaret ve hiyanetinde de bulunmuştu. Bunun için, (Encyclopaedia Britannica) intihar tezini ileri sürmektedir. Son çıkan, (Grand Larousse) ise, öldürüldüğünü yazmaktadır. 1940 tarihli (Larousse illustre)de, (fut assassiné en 1876= 1876 da katledildi) yazılıdır. 5 Haziran günü cenazesi büyük merasimle kaldırıldı. Topkapı sarayında yıkandı. Pederi sultan ikinci Mahmud hanın Çemberlitaş’taki türbesine defnedildi.
Süleyman paşa, bu inkılabın meşrutiyet için yapıldığını söyleyince, Avni paşa, sen sus! Asker siyasete karışmaz demiştir. Halbuki, kendisi, askeri çoktan siyasete karıştırmış. Balkanlarda felaketli hadiselerin patlak vermesine sebep olmuştu. Nitekim, 2 Temmuzda Sırp ve Karadağ prenslikleri isyan etti. Balkanlar karıştı. 24 Nisan 1296 [m. 1877] de Rusya’nın arabulucu teklifi red edilerek, 93 harbi başladı. Hemen müşir yapılan Süleyman paşa, Şıpka geçidini ruslara kaptırınca, mağlubiyete sebep oldu. Plevne’de üç kere zafer kazanarak gazi ünvanını alan Osman paşayı kıskandı. Maçka meydan muharebelerini de gayb ederek, Edirne’ye kadar kaçtı. Böylece, Edirne de, harap oldu. Ruslar Ayastefanosa [Yeşilköye] kadar geldi. İngilizler, bu mağlubiyeti fırsat bilerek, 20 Mayıs 1878 de, İstanbul'da Ali Süavi vakasını çıkarıp, ikinci Abdülhamid hanı devirmek, hilafeti lağv etmek istedi ise de, muvaffak olamadı. Ali Süavi mason idi. Karısı ingiliz idi. (Yeni Türkiye tarihi) diyor ki, (İkinci Abdülhamid hanın diplomasisi [Aklı ve zekası] olmasaydı, 93 harbinin zararları daha büyük olacaktı). Süleyman paşa, sefih ve zelil bir hayat sürerek, 1891 de Bağdat’ta öldü.
Abdülaziz hanı şehit ettiren paşalar, başarılarının zevki içinde, Mithat paşanın Bayeziddeki konağında, 15 Haziran gecesi toplanmışlardı. Odaya giren erkan-ı savaş kolağası, 26 yaşındaki, Hasen bey, Avni paşayı ve sonra hariciyye nazırı Raşit paşayı vurup öldürüyor. Mithat paşayı kovalıyor ise de, paşa mutfağa kaçıp, aşçının dolabına saklanıp, ölümden kurtuluyor. Yaralı yakalanan Hasen bey, ertesi gün Bayezid meydanında şehit ediliyor. Edirnekapı’dan Topkapı’ya giderken, sağ köşede, parmaklıklı mezarının büyük taşında (Ümera ve guzati çerakiseden İsmail beyin oğlu olup, Savaş okulunu bitirip, kolağası rütbesinde iken, genç yaşında, velinimeti uğrunda fedayi can eden, Çerkes Hasen beyin kabridir) yazılıdır. Sultan Abdülaziz han, Çerkes Hasen beyin eniştesi idi. Halifenin feci şekilde şehit edildiğini ve annesi Pertevniyal sultana çok çirkin işkenceler yapıldığını işiten sultan Muradın üzüntüden ve bu felaket yolunun sonunu düşünmekten aklı bozuldu.
Sultan Abdülaziz han, onbeş senelik saltanat zamanını Dolmabahçe sarayında geçirdi. Bu sarayda iken hal edildi. Beşinci Murad da üç aylık saltanatını bu sarayda geçirdi. İkinci Abdülhamid han, bu sarayda yedi ay oturduktan sonra, Yıldız kasrlarına yerleşti. Sonra Yıldız sarayını yaptı. Sultan Mehmed Reşad da, Dolmabahçe sarayında oturdu.
Sultan Abdülaziz han, 1862 de yeni askeri elbiseleri kabul etti. 1863 de posta pulu kullanıldı. 1869 da Süveyş kanalı açıldı. 1871 de İstanbul'da tramvay işletilmeye başladı. 1875 de Galata tüneli yapıldı ve askeri rüştiyye mektepleri açıldı. 1863 de Osmanlı bankası açıldı. 1864 de sahillere deniz feneri konuldu ve devlet şurası [Danıştay] kuruldu. 1867 de sultani mektepleri [liseler] açıldı. 1868 de Sanayi mektepleri açıldı. 1869 da Fransa imparatoriçesi İstanbul’u ziyaret etti. 1870 de Avusturya imparatoru, sultan Abdülazizi ziyarete geldi. 1870 de şark demir yolları yapıldı. 1870 de tıbbiyyei mülkiye açıldı ve orman ve maden mektepleri açıldı ve Eski saray dış kapısı, yani üniversitenin Bayezid meydanına açılan giriş kapısı yapıldı. 1871 de itfaiyye alayı teşkil edildi. 1872 de seyyar havz yapıldı ve Darüşşefeka lisesi açıldı. 1873 de İran şahı, sultan Abdülazizi ziyarete geldi ve İzmit demir yolu yapıldı.
Abdülaziz han, kardeşi gibi, memleketin idaresini Ali ve Fuat paşanın ve bunların yetiştirdiği masonların ellerine bıraktı. Bunlar da, İngilizin siyasetine göre hareket ettiler. Dağıstanlı şeyh Şamil, yirmi sene ruslarla kahramanca cihad yaparak, ordularını perişan ederken, seyirci kaldılar. Bu mücahidin 1866 da esir düşmesine sebep oldular. Rusların 1873 de, Semerkand, Buhara ve Hiveyi işgal etmelerine de sebep oldular. Ömürlerini Avrupa’da geçirdiler. Memlekette kaldıkları zaman, Tanzimat fermanındaki mason planlarının tatbik edilmeleri için çalıştılar. Bu hıyanetlerinin sebebi mesulü elbette Halifenin gafleti idi. Bu gafletinin neticesinde, masonlar ve onlara aldananlar tarafından şehit edildi.
(Belgelerle Türk tarihi dergisi)nin 1967 Kasım ve 2 sayılı nüshasında diyor ki:
İstanbul üniversitesine bağlı kıymetli eserler arasında, İbnül-Emin Mahmud Kemal beyin [3310] numaralı defterinde, sultan Abdülaziz hanın annesi Pertevniyal valide sultanın söyleyip yazdırdığı (Sergüzeşt-name) vardır. Yıldız evrakı arasında görülüp, İbnül-Emin Ahmed Tevfik beyin, 1918 de suretini çıkardığı bu sergüzeşt-namede Pertevniyal sultan diyor ki:
1876 senesi, Camazil-evvelin yedinci [30 Mayıs] günü, sabaha karşı saat sekizde, valide sultanı yataktan kaldırıyorlar. Sultan, oğlu Abdülaziz hanı uyandırıyor. Halife, (Anne bunu bana kim yaptı? Beni sultan Selime mi döndürecekler? Ben kime ne ettim?) diyor. Valide sultan (Avni paşa etti) diyor. (Yalnız Avni etmedi. Rüştü paşa ile Ahmed ve Mithat paşalar da, bu işe dahil. Ben bu felaketi otuz kırk defa rüyamda gördüm. Bundan sonra, Cebrail gökten inse, devlet reisi olmam. Cenab-ı Hakkın takdiri böyle imiş) diyor. 30 Mayıs 1876 Salı günü kayıkla Topkapı sarayına götürülüp, üçüncü Selim hanın şehit edildiği odada, hapis olunuyor. Çorba gönderiyorlar. Kalfa (Kaşıksız, efendimizin önüne nasıl koyayım?) diyor. Bir kırık tahta kaşık veriyorlar. Halife, biraz içiyor. Abdest almak için, nalın aratıyor. (İzin yok) diyerek vermiyorlar. Abdesthaneye yalın ayak giriyor. Üç gün kuru tahta üstünde aç, susuz bırakılıyor. Kayıkta yağmurdan ıslanmış olan elbisesini çıkarmak için gecelik istiyor. (İrade yoktur) diyerek vermiyorlar. Sultan Murada tebrikname ve acıklı mektuplar gönderip yalvarıyor. Dördüncü gün, (2 Haziran sabahı) sultan Muradın iradesi ile diyerek, Ferıyye sarayına götürüyorlar. İçeri hızlı girdiği için, bir süngülü asker, göğsünden itiyor. (Annem nerede?) diyor. Annesi koşup gelerek, yukarı çıkarıyor. Askerlerin saygısızca konuşturulduğunu görünce, (Aman anneciğim. Bunlar beni öldürecekler) diyerek ağlıyor. İki gün sonra, eski, yırtık eşya gönderiyorlar. Askerler, ikide bir, kılıcını isteriz diye hücum ediyor. Vermiyor ise de, Valide sultan, gizlice vermek zorunda kalıyor. 4 Haziran sabahı Valide sultan içeri gelip, kapının açık olduğunu ve halifenin kanlar içinde yattığını görünce, feryat ediyor. Halife, ellerini, annesinin göğsü üzerine koyup (Allah, Allah) diyor. Gelenler, Valide sultanı başka odaya götürüyor, kulağındaki küpeleri ve yüzüğünü çekip alıyorlar. Halifeyi eski bir perdeye sarıp, Ortaköy karakoluna götürüyorlar. Can çekişirken Rüştü, Mithat ve Avni paşalar ve yardakçıları gelip, (Bizi azlet!) diyerek alay ediyorlar. Valide sultan, (Aslanım şehit oldu. Beni de şehit etsinler) diye feryat ediyor. Asker gelip, (Sultan Murad irade etti. Seni Beylerbeyi sarayına götüreceğiz) diyorlar. Valide sultan, (Benim yerim, Yeni-saraydır) diyor. Valide sultanın kollarından çekip yalın ayak, yaşmaksız ve feracesiz karakola götürüp, paşalara seyrettiriyorlar. Halifenin zevcelerinden Tıryal hanım efendi gelip, (Canım, Allah rızası için namusu ile oynamayın. Hiç olmazsa araba ile götürünüz) diyor. Paşalar, başarılarından pek keyifli kahkaha atmaktadırlar. Tıryal hanımın arabasına bindirilerek yeni-saraya (Topkapı sarayına) götürülüyor. Başka araba ile Tıryal hanımı da, zorla oraya götürüyorlar. Üç gün sonra kızlar ağası Topkapı sarayına geliyor. İki sultanın ayrı odalarda baygın yattıklarını görüyor. Altı gece sonra, odalarına birer kandil gönderiliyor. Otuzsekiz gün sonra Ferıyye sarayına götürülüyorlar. Kapı ve pencereleri çivileniyor. Sekiz gün Valide sultana eziyet ederek (Mallarının yerini bildir) diyorlar. Dokuzuncu gün, pencereler açılıyor. 31 Ağustos 1876 da beşinci Murad tahttan indirilip, Dolmabahçe sarayından Çırağan sarayına götürülüyor. Sultan Abdülhamid han tahta çıkınca, işkencelerden kurtulup, rahata kavuşuyorlar. Sultanlara yapılan işkencelerin, sultan Muradın emri ile olduğunu söylerlerdi. Halbuki sultan Muradın bir şeyden haberi yoktu. Sultan Abdülaziz’in tebriklerini ve yalvarmalarını paşalar sultan Murada göstermiyor. Sultan adına kendileri cevap yazıp aldattıkları, 1959 tarihli askeri tarih mecmuasında uzun yazılıdır.
1967 de İstanbul'da basılmış olan T.Yılmaz Öztuna’nın (Türkiye tarihi)nin onikinci cildinde özetle diyor ki:
(Sultan Abdülaziz’in hal edilmesi, birkaç ahlaksız veya safdil devlet adamının, şahsi ihtirasları uğruna oldu. Bunların başında, eski sadrazam Hüseyin Avni paşa geliyordu. Kurmaylıktan yetişmiş, üç defa serasker olmuştu. Bir uşağın oğlu idi. (Kinim dinimdir) diyen kindar adamlardan biri idi. Mason Fuat paşanın yetiştirmesi idi. Meziyetsizliklerinden, kötülüklerinden dolayı azlolunur, sonra entrikalarla yine bir makam kapardı. Mahmud Nedim paşa tarafından azledilip sürüldüğü ve rütbesi ve nişanları alındığı için, padişaha kin bağladı. Sultanı tahtından indirmeye ve öldürmeye karar verdi. Londra’ya gidip, ingilizlerle bu işi planlaştırdı. Facianın ikinci adamı Mithat paşanın batı kültürü olmadığı gibi, din bilgisi de yoktu. Tuna ve Bağdat valiliklerinde yaptığı işler, Avrupa basınında alkışlanmış, bilhassa ingilizler tarafından şımartılmıştır. Hislerine kapılan, acele ve yanlış kararlar veren, bu yüzden iyi iş görmeye müsait olmayan bir adamdı. Ali paşa gibi, ölünceye kadar sadarette kalacağını umarken, iki ay içinde azledilmesini, gururuna yedirememiş, hükümdara düşman olmuştur. İçki masalarında, devlete ait kararlar alırdı. İngiltere’deki parlamento idaresini aynen alırsa, Türkiye’nin aynen İngiltere olacağını sanırdı. Böyle bir idareyi yürütecek tek şahsın, kendisi olacağına inanırdı. Mithat paşanın, meşrutiyeti tesis edebilmek için hal işine karıştığını ileri sürmek, gerçeğe hiç de uymamaktadır. Avni paşa, hal projesini Mithat ve Şirvanizade Muhammed Rüştü paşalara, sonra zamanın sadrazamı mütercim Rüştü paşaya açtı. Şirvanizadeden yüz bulamayınca, onu Taife sürdürdü ve orada zehirletti. Mithat paşa, sadrazam Mahmud Nedim paşanın, kendisini merkezden uzaklaştıracağını vehim ederek, hal işine karışmıştır denilebilir. Hal işine Mithat paşanın emri ile, uydurma fetva veren Şeyhul İslam Hasen Hayrullah efendi de, bu makamından, önce azledilmiş, bu yüzden sultana kin bağlamıştı. Sultan Abdülaziz, bunun için, (O, sarayda iken, müfsid imam denirdi. Rüştü paşanın tavsiyesi ile Şeyhul İslam yaptık, Allah vere de, bir halt etmese) demiştir.
Sultan Abdülaziz’in hal’inin bir vatanperverlik olacağına inanan tek adam, savaş okulu nazırı [kumandanı] Süleyman paşa idi. Yirmibeş Mayıs gecesi, Redif ve Süleyman paşalar, Avni paşanın Kuzguncuktaki evinde toplanarak, üçyüz (300) harbiye talebesinin Dolmabahçe sarayını kuşatmasına karar verdiler. Talebeye, Sultanı korumak için gidiyoruz denildi.
Avni paşa sultanı öldürmeyi çoktan planlamış ve nihayet bu cinayeti işlemiştir. Uzun zaman sarayda casusu olan, ikinci mabeynci Fahri beyi bu işte kullandı. Cezayirli Mustafa pehlivanı ve Yozgatlı pehlivan Mustafa çavuşu ve Boyabatlı hacı Mehmed pehlivanı Ferıyye sarayına bahçıvan yaptılar. Fahri beyle bu pehlivanlar, odaya girip, uzun dövüşmeden sonra bileklerini kesip pencereden bahçeye kaçtılar. Avni paşa, çığlık seslerini duyarduymaz, Kuzguncuktaki yalısından, kayıkla, hemen Ferıyyeye geldi. Ölüm raporunu imzalamak istemeyen iki doktordan birini, Avni paşa hemen Trablusgarba sürdü. İkincisi olan Ömer beyin apoletlerini [formalarını] hemen orada sökmüştür. 1293 [m. 1876] Haziranın 4. cü günü sabahı, sultan Abdülaziz’in Ortaköy sahilinde Ferıyye sarayındaki odasından garip sesler gelmeye başladı. Saat dokuz buçukta odaya girenler, eski hakanı kanlar içinde buldular. Ertesi gün yayınlanan hükümet tebliği, şöyle diyordu: (Sultan Abdülaziz sakalını düzeltmek üzere istediği küçük makasla her iki bileğinin damarlarını açarak intihar etmiştir. Serasker Avni paşa cesedi karakola nakil ettirmiştir.) Bu tebliğ ve ekli tabib raporu, hiç kimseyi inandıramadı. Doktorlara yalnız bilekler gösterilmiştir. Avni paşa, birkaç sene önce de, sultan Abdülazizi zehirlemeye teşebbüs etmişti. Mithat paşa, ölümü işitince, (Hakanın muhafazası pek müşkil ve tehlikeli olduğundan, bu vech ile vefatı pek iyi oldu) demiştir. Maliye nazırı Yusuf paşa ise, (Melun herif [Avni paşa] padişahın başını yedi. İnşaallah yakında o katil de katledilir) demiştir. Sadrazam mütercim Rüştü paşa da, (Naşı karakola çıkardıkları zaman canlı imiş. Hekimler de, canlı olduğunu tasdik eylediler) demiştir. Üç pehlivana yüzer altın maaş bağlanarak, sırrı ifşa etmeleri önlendi. Sultan Abdülaziz’in naşını yıkayan sekiz imam, Yıldız muhakemesinde, sultanın iki dişi kırılmış, sakalının sol tarafı yolunmuş, sol memesi altında büyük bir çürük vardı demişlerdir. Pehlivanlar da, yaptıklarını sonradan itiraf etmişlerdir. İntihar edecek şahsın her iki bileğinin damarlarını birlikte kesemeyeceği de tıp ilminde meydandadır. Hüseyin Avni paşa, sultan Abdülaziz’in hal edileceğini birkaç sene önce Londra’da İngiliz nazırlarına söylemek cesaret ve hiyanetinde de bulunmuştu. Bunun için, (Encyclopaedia Britannica) intihar tezini ileri sürmektedir. Son çıkan, (Grand Larousse) ise, öldürüldüğünü yazmaktadır. 1940 tarihli (Larousse illustre)de, (fut assassiné en 1876= 1876 da katledildi) yazılıdır. 5 Haziran günü cenazesi büyük merasimle kaldırıldı. Topkapı sarayında yıkandı. Pederi sultan ikinci Mahmud hanın Çemberlitaş’taki türbesine defnedildi.
Süleyman paşa, bu inkılabın meşrutiyet için yapıldığını söyleyince, Avni paşa, sen sus! Asker siyasete karışmaz demiştir. Halbuki, kendisi, askeri çoktan siyasete karıştırmış. Balkanlarda felaketli hadiselerin patlak vermesine sebep olmuştu. Nitekim, 2 Temmuzda Sırp ve Karadağ prenslikleri isyan etti. Balkanlar karıştı. 24 Nisan 1296 [m. 1877] de Rusya’nın arabulucu teklifi red edilerek, 93 harbi başladı. Hemen müşir yapılan Süleyman paşa, Şıpka geçidini ruslara kaptırınca, mağlubiyete sebep oldu. Plevne’de üç kere zafer kazanarak gazi ünvanını alan Osman paşayı kıskandı. Maçka meydan muharebelerini de gayb ederek, Edirne’ye kadar kaçtı. Böylece, Edirne de, harap oldu. Ruslar Ayastefanosa [Yeşilköye] kadar geldi. İngilizler, bu mağlubiyeti fırsat bilerek, 20 Mayıs 1878 de, İstanbul'da Ali Süavi vakasını çıkarıp, ikinci Abdülhamid hanı devirmek, hilafeti lağv etmek istedi ise de, muvaffak olamadı. Ali Süavi mason idi. Karısı ingiliz idi. (Yeni Türkiye tarihi) diyor ki, (İkinci Abdülhamid hanın diplomasisi [Aklı ve zekası] olmasaydı, 93 harbinin zararları daha büyük olacaktı). Süleyman paşa, sefih ve zelil bir hayat sürerek, 1891 de Bağdat’ta öldü.
Abdülaziz hanı şehit ettiren paşalar, başarılarının zevki içinde, Mithat paşanın Bayeziddeki konağında, 15 Haziran gecesi toplanmışlardı. Odaya giren erkan-ı savaş kolağası, 26 yaşındaki, Hasen bey, Avni paşayı ve sonra hariciyye nazırı Raşit paşayı vurup öldürüyor. Mithat paşayı kovalıyor ise de, paşa mutfağa kaçıp, aşçının dolabına saklanıp, ölümden kurtuluyor. Yaralı yakalanan Hasen bey, ertesi gün Bayezid meydanında şehit ediliyor. Edirnekapı’dan Topkapı’ya giderken, sağ köşede, parmaklıklı mezarının büyük taşında (Ümera ve guzati çerakiseden İsmail beyin oğlu olup, Savaş okulunu bitirip, kolağası rütbesinde iken, genç yaşında, velinimeti uğrunda fedayi can eden, Çerkes Hasen beyin kabridir) yazılıdır. Sultan Abdülaziz han, Çerkes Hasen beyin eniştesi idi. Halifenin feci şekilde şehit edildiğini ve annesi Pertevniyal sultana çok çirkin işkenceler yapıldığını işiten sultan Muradın üzüntüden ve bu felaket yolunun sonunu düşünmekten aklı bozuldu.
Sultan Abdülaziz han, onbeş senelik saltanat zamanını Dolmabahçe sarayında geçirdi. Bu sarayda iken hal edildi. Beşinci Murad da üç aylık saltanatını bu sarayda geçirdi. İkinci Abdülhamid han, bu sarayda yedi ay oturduktan sonra, Yıldız kasrlarına yerleşti. Sonra Yıldız sarayını yaptı. Sultan Mehmed Reşad da, Dolmabahçe sarayında oturdu.
Sultan Abdülaziz han, 1862 de yeni askeri elbiseleri kabul etti. 1863 de posta pulu kullanıldı. 1869 da Süveyş kanalı açıldı. 1871 de İstanbul'da tramvay işletilmeye başladı. 1875 de Galata tüneli yapıldı ve askeri rüştiyye mektepleri açıldı. 1863 de Osmanlı bankası açıldı. 1864 de sahillere deniz feneri konuldu ve devlet şurası [Danıştay] kuruldu. 1867 de sultani mektepleri [liseler] açıldı. 1868 de Sanayi mektepleri açıldı. 1869 da Fransa imparatoriçesi İstanbul’u ziyaret etti. 1870 de Avusturya imparatoru, sultan Abdülazizi ziyarete geldi. 1870 de şark demir yolları yapıldı. 1870 de tıbbiyyei mülkiye açıldı ve orman ve maden mektepleri açıldı ve Eski saray dış kapısı, yani üniversitenin Bayezid meydanına açılan giriş kapısı yapıldı. 1871 de itfaiyye alayı teşkil edildi. 1872 de seyyar havz yapıldı ve Darüşşefeka lisesi açıldı. 1873 de İran şahı, sultan Abdülazizi ziyarete geldi ve İzmit demir yolu yapıldı.
Abdülaziz han, kardeşi gibi, memleketin idaresini Ali ve Fuat paşanın ve bunların yetiştirdiği masonların ellerine bıraktı. Bunlar da, İngilizin siyasetine göre hareket ettiler. Dağıstanlı şeyh Şamil, yirmi sene ruslarla kahramanca cihad yaparak, ordularını perişan ederken, seyirci kaldılar. Bu mücahidin 1866 da esir düşmesine sebep oldular. Rusların 1873 de, Semerkand, Buhara ve Hiveyi işgal etmelerine de sebep oldular. Ömürlerini Avrupa’da geçirdiler. Memlekette kaldıkları zaman, Tanzimat fermanındaki mason planlarının tatbik edilmeleri için çalıştılar. Bu hıyanetlerinin sebebi mesulü elbette Halifenin gafleti idi. Bu gafletinin neticesinde, masonlar ve onlara aldananlar tarafından şehit edildi.