Eshab-ı kirama dil uzatılamaz
Eshab-ı kirama dil uzatılamaz
Sual: Allahü teâlânın, Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an-ı kerimde methettiği, (Hepsinden razıyım, hepsine Cenneti vaad ettim) diye buyurduğu eshab-ı kirama, ibni Sebeciler, hâşâ münafık, kâfir diyorlar, olmadık şeyleri söylüyorlar. İlk üç halifeye sövmeyi ibadet kabul ediyorlar. Allah tarafından övülen Resulullahın arkadaşlarına sövmenin dindeki yeri nedir?
CEVAP
Kur'an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde Cennet ile müjdelenen eshab-ı kiramdan herhangi birine kâfir demek, küfre sebep olur. Eshab-ı kiramın istisnasız hepsinin Cennetlik olduğu âyet ve hadislerle bildirilmiştir. İşte bir âyet-i kerime meali:
(Mekke’nin fethinden önce Allah için mal verip savaşanlar, daha sonra harcayıp savaşanlarla eşit değildir. Onların derecesi, sonradan Allah yolunda harcayan ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah [Eshabın] hepsine de en güzel olanı [Cenneti] vaad etmiştir.) [Hadid 10]
Âyet-i kerimede, sapıklara fırsat vermemek için, ve küllen vaadallahül hüsna buyuruluyor. Yani Allah hepsine Cenneti söz vermiştir buyuruluyor. Fazilet bakımından elbette Mekke’nin fethinden önce Müslüman olanlar, daha sonra Müslüman olanlardan daha üstündür. Ama hepsi de Cennetliktir.
Âyet-i kerimede fetihten öncekilere Hüsna [Cennet] vaad edildiği gibi, fetihten sonrakiler, o dereceye kavuşmasa bile, onlara da Hüsna söz verilmiştir. Dört halife de fetihten önce, Allah yolunda infakta bulunmuş ve savaşmıştır. Bu âyeti inkâr edip üç halifeye zalim, kâfir gibi sözler söyleyenin kendisi kâfirdir. Piyasada birçok meal vardır. Hepsi de Ve küllen vaadallahül Hüsna âyetini birkaç kelime farkı ile aynısını bildirmiştir. Küllen kelimesini kimisi, hepsi diye, kimi de herbiri diye tercüme etmiş. Her biri Cennetlik demek de, istisnasız hepsi Cennetlik demektir. Şimdi meallere bakalım:
Diyanetin mealindeki ifade aynen şöyledir: (Allah, hepsine Cenneti vaad etmiştir.)
Ömer Nasuhi Bilmen’in mealindeki ifade: (Allah hepsine de pek güzel mükafat vaad etmiştir.)
Süleyman Ateş’in mealindeki ifade: (Allah hepsine de en güzel sonucu vaad etmiştir.)
Vehhabilerin dağıttığı mealdeki ifade: (Allah hepsine de en güzel olanı vaad etmiştir.)
Hasan Basri Çantay’ın mealindeki ifade: (Allah her birine en güzel olanı (Cenneti) vaad etti.)
Tibyan tefsirindeki ifade: (Allah her birine hüsnayı (Cenneti) vaad etti.)
A. Fikri Yavuz’un mealindeki ifade: (Allah hepsine Hüsna’yı=Cenneti vaad buyurdu.)
Hazret-i Osman’a dil uzatan S. Kutub’un ifadesi: (Hepsine de Allah en güzel olanı vaad etmiştir.)
Eshaba saldıran Mevdudi’nin ifadesi: (Allah her birine en güzel olanı vaad etmiştir.)
Elmalılı Hamdi Yazır, Konyalı M. Vehbi, Ali Arslan ve Celal Yıldırım’ın tefsirinde, M. Ali Sabuni Safvetüt Tefasirde ve piyasadaki diğer tefsir ve meallerde de aynı ifadeler geçmektedir.
Allahü teâlâ, sadece Eshab-ı kiramın Cennetlik olduğunu bildirmekle kalmadı, o mübarek insanları sevip onların yolundan giden Müslümanlardan da razı olduğunu, onları da Cennete koyacağını bildirdi. İşte bir âyet-i kerime meali:
(Muhacirlerin [Mekke’den hicret eden eshabın] ve Ensarın [Medine’de muhacir eshaba yardım edenlerin] önce gelenlerinden ve bunların yolunda gidenlerden Allah razıdır ve bunlar da, Allah’tan razıdır. Allah bunlar için, altından ırmaklar akan Cennetler hazırladı. Bunlar Cennetlerde sonsuz olarak kalacaklardır.) [Tevbe 100]
Allahü teâlânın zatı gibi sıfatları da sonsuzdur. Razı olması da sonsuzdur. Allah, Eshabdan birkaç sene razı oldu sonra vazgeçti denilemez. Allah sözünden dönmez.
İki âyet-i kerime meali:
(Allah asla sözünden dönmez.) [Al-i İmran 9, Zümer 20, Rad 31]
(Allah vaadinden dönmez.) [Rum 6]
İbni Hacer-i Mekki hazretleri diyor ki:
Araf ve Hicr surelerinde (Biz azimüşşan, onların kalblerindeki gıl ve gışşı nezettik) buyuruluyor. Yani kalblerindeki kin ve düşmanlık gibi şeyleri kökünden çıkarıp attık. Demek ki, hiçbir sahabi, başka bir sahabiye haset ve kin beslemez. Çünkü, hepsi Hakkulyakin mertebesine ulaşmışlardır. Aralarındaki savaşlar ictihad sebebi ile idi. Her biri, kendi ictihadı ile hareket etmeye mecbur olduğundan, hiçbiri kötülenemez. Eshab-ı kiramdan birini kötülemek, (Allah onlardan razıdır) mealindeki âyete inanmamak olur. (Tathir-ül-cenan)
Allahü teâlâ, sahabi düşmanlarına fırsat vermemek için, sadece cihad edenlerin değil, evlerinde oturanların da Cennetlik olduğunu bildirmiştir. İşte âyet-i kerime meali:
(Müminlerden, oturanlarla malları ve canları ile Allah yolunda cihad edenler bir olmaz. Allah, malları ve canları ile cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kılmıştır. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel olanı [Cennet] vaad etmiştir; ama cihad edenleri, oturanlardan çok büyük bir ecirle üstün kılmıştır.) [Nisa 95] Bu âyette de, “hepsi Cennetliktir” buyuruluyor.
Hazret-i Âdem’den beri bir çok Peygamber gelmiştir. İçlerinde en kıymetlisinin, bizim Peygamberimiz olduğu ve en iyi eshab da Onun eshabı, en iyi ümmet de Onun ümmeti olduğu bildirilmiştir. İşte bir âyet-i kerime meali:
(Sizler, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a inanırsınız.) [Âl-i İmran 110]
Eshab-ı kiram birbirinin dostu idi. İşte âyet-i kerime meali:
(İman edip de hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve [hicret eden eshabı] barındırıp yardım edenler var ya, işte onlar birbirlerinin dostlarıdır.) [Enfal 72] Eshab-ı kiramı birbirine düşman gibi göstermek bu âyet-i kerimeye de aykırıdır.
Burada bunu ispat için bir güzel misal verelim:
Eshab-ı kiramın, ensarın büyüklerinden, Peygamber efendimizin mihmandârı, sancaktârı ve katiplerinden olan Halid bin Zeyd Ebu Eyyub-i Ensari hazretleri [Türkiye’de Eyüp Sultan denilmekle meşhurdur] 670 (H.50) senesinde İstanbul’da şehit olmuştur.
Resulullah efendimiz, Medine’ye hicret edince, deve bunun kapısında çöktü. Mescid yapılıncaya kadar, yedi ay bu mübarek sahabinin evinde misafir kaldı. Bütün eshab-ı kiram istediği halde, Resulullahı yedi ay ağırlama ve evinde bulundurma şerefi bu mübarek zata nasip oldu. Medine ahalisi Hazret-i Halid’in evine gelip Resul-i ekremi ziyaret etti.
Hazret-i Halid, Bedir, Uhud, Hendek, Hudeybiye ve başka gazalarda Resulullah efendimizin yanında bulundu ve hayır dualarına kavuştu. Birçok muharebelerde sancaktârlık hizmeti ile şereflendi. Bu sebeple kendisine Sancaktâr-ı Resulullah ünvanı verildi. Yüzelli hadis-i şerif haber vermiştir. İhtiyar olduğu halde Hazret-i Muaviye zamanında, Süfyan bin Avf kumandasındaki ordu ile İstanbul’u almaya geldi. Yezid’in de bulunduğu asker arasında otuzüç sahabi vardı. Abdullah ibni Abbas, Abdullah ibni Ömer, Abdullah ibni Zübeyr hazretleri de Ebu Eyyüb-el Ensari Halid hazretleri ile beraberdi. Bunlardan Hazret-i Halid dizanteriden vefat etti.
Ebu Eyyub-i Ensari hazretleri, Cemel ve Sıffin vakalarında, Hazret-i Ali’nin yanında bulundu. Kumandanları arasında yer aldı. Hakemlerin kararı ile Hazret-i Muaviye halife seçildiği gün, Medine’de Hazret-i Ali tarafından vali idi. Suriye, Filistin muharebelerinde, Mısır ve Kıbrıs’ın fethinde bulundu. Gayet şecaatli ve pek kahramandı. Bir muharebede özrü sebebiyle bulunmadığı için hep üzülürdü.
İlk imana gelenlerden ve hayatta iken ismen Cennetle müjdelenen on kişiden biri olan Hazret-i Talha ile ahiret kardeşi idi. Resulullah efendimiz yapmıştı.
[Ki bu Talha hazretleri, Hicretin 36. yılında, Cemel vakasında, Hazret-i Ali’ye karşı savaş edenler arasında idi. Bu muharebede şehit olunca, Hazret-i Ali çok üzüldü. Ağlayarak yanına gitti, mübarek elleri ile, toprağı yüzünden sildi. Cenaze namazını kendi kıldırdı.]
Evet, bu yüce sahabi, Resulullahın sancaktârı, Hazret-i Ali’nin kumandan ve valilerinden Hazret-i Halid, bir zaman önce kendisine karşı savaştığı Hazret-i Muaviye’nin, halifeliği zamanında İstanbul’un fethi için teşkil ettiği orduya katıldı. Birbirlerini sevmeselerdi, Hazret-i Ali efendimizin buyurduğu gibi, birbirlerini kardeş bilmeselerdi hiç Hazret-i Muaviye’nin halifeliği zamanında onun emrine girip, fetih için gönderdiği orduya katılır mıydı? Ki bu katılması onun şehit olmasına da sebep oldu. (Kısas-ı Enbiya, Şevahüd-ün-nübüvve, Tezkire-i Kurtubi muhtasarı, H. S. Vesikaları, Eshab-ı Kiram, S. Ebediyye)
Eshab-ı kiramın birbirine karşı çok merhametli oldukları, tamamının birbirini sevdikleri, mesela Hazret-i Ali’nin Hazret-i Muaviye’yi sevdiğini şu âyet-i kerime açıkça bildirmektedir:
(Muhammed aleyhisselam, Allah’ın Resulüdür ve Onunla birlikte bulunanların [Eshab-ı kiramın] hepsi, kâfirlere karşı şiddetli, çetin, fakat, birbirlerine karşı merhametli, yumuşaktır. Bunları çok zaman rüku ve secdede görürsün. Allah’tan lütuf ve rıza isterler. Çok secde ettikleri yüzlerinden belli olur. Bu Onların Tevrat’taki vasıflarıdır. İncil'deki vasıfları da şöyledir: Onlar, ekine benzer. İnce bir filiz yerden çıkıp kalınlaşıp yükseldiği gibi, az ve kuvvetsiz oldukları halde, kısa zamanda etrafa yayıldılar. Her tarafı iman nuru ile doldurdular. Herkes filizin halini görüp, az zamanda nasıl büyüdü diyerek, şaşırdıkları gibi, hâl ve şanları dünyaya yayılıp, görenler hayret etti ve kâfirler kızıp, öfkelendiler.) [Feth 29] Eshab-ı kirama kızanların da kâfir oldukları yine bu âyet-i kerimede bildirilmektedir.
Adam öldürmek, zina, içki, hırsızlık çok büyük günah iseler de kâfirlik değildir. Çünkü Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah, dilediğinin; şirkten [küfürden] gayri günahlarını affeder.)[Nisa 48, 116]
(Müminlerden iki taife birbiriyle çarpışırlarsa, aralarını bulun, müminler, elbette kardeştir, kardeşlerinizin arasını bulun.)[Hucurat 9-10]
Mekke’nin fethinden sonra Müslüman olan Hazret-i Vahşi ve diğerleri, tertemiz birer müslüman, Cennetlik bir sahabi olup, eski günahları da sevaba çevrilmişti. Çünkü Kur’an-ı kerimde açıkça buyuruluyor ki:
(Tevbe edip iman eden ve salih amel işleyenlerin günahlarını sevaplara çeviririm.) [Furkan 70)
Bu husus kâfir iken Müslüman olan herkes için geçerlidir. Hangi günah olursa olsun, şirk yani kâfirlik dahil, tevbe edilince Allahü teâlâ onu affeder. Bu husus, kıyamete kadar böyledir.
Allahü teâlâ, Resulüne, (Sana indirdiğim bu Kur’anı açıkla) buyuruyor. (Nahl 44)
Resulü açıklayarak buyuruyor ki:
(Eshabıma dil uzatmakta Allah’tan korkun! Benden sonra onları kötü emellerinize alet etmeyin! Onları seven, beni sevdiği için sever. Beni sevmeyen de onları sevmez. Onları inciten beni incitmiş olur. Beni inciten de Allahü teâlâyı incitmiş olur. Bunun da cezası gecikmeden verilir.) [Buhari]
(Eshabımın hiçbirine dil uzatmayın. Onların şanlarına yakışmayan bir şey söylemeyin! Allah’a yemin ederim ki, bir kimse, Uhud dağı kadar altın sadaka verse, eshabımdan birinin bir avuç arpası kadar sevap alamaz.) [Ebu Davud]
(Eshabım, cin ve insanların hepsinden daha üstündür.) [Bezzar]
(Eshabımdan herhangisine uyarsanız, Allahü teâlânın sevgisine kavuşursunuz.) [Beyheki]
(Rabbim bana vahyetti ki: "Eshabın gökteki yıldızlar gibidir. Bazısı bazısından daha parlaktır. Onlardan birine uyan hidayet üzeredir”) [Deylemi]
(Eshabımın ve akrabamın ve gösterdiğim yolda gidenlerin sevgisinde benim hakkımı koruyun! Onları sevmek suretiyle peygamberlik hakkımı koruyanları, Allahü teâlâ, dünyada ve ahirette belalardan, zararlardan korur. Peygamberlik hakkımı düşünmeyip, onları incitenleri, Allahü teâlâ sevmez. Allah’ın sevmediklerine de azap etmesi yakındır.) [Taberani]
(Eshabımın ismini işitince, susun, şanlarına yakışmayan söz söylemeyin!) [Taberani]
(Eshabımı kötüleyene Allah lanet etsin.) [Taberani, Beyheki, Hakim]
(Eshabımın kusurlarını söylemeyin! Kalbleriniz onlara karşı değişir. Eshabımı iyilikle anın ki, kalbleriniz ülfet etsin!) [Deylemi]
(Eshabım gibi hiç kimse İslamiyet’e hizmet edemez.) [İ. Süyuti]
(Beni gören müslüman, Cehenneme girmez.) [Taberani]
(İnsanların en hayırlısı asrımdaki müslümanlar [Eshab-ı kiram]dır. Onlardan sonra en iyileri, onlardan sonra gelenler [Tabiin] dir. Onlardan sonra en iyileri, onlardan sonra gelenler [Tebe-i tabiin] dir. Artık bunlardan sonra yalan yayılır. Bunların [Eshabımın yolunda olmayanların] sözlerine ve işlerine inanmayınız!) [Buhari, Müslim, Tirmizi]
(Eshabım arasında fitne çıkacak, o fitnelere karışanları, Allahü teâlâ benimle olan sohbetleri hürmetine af ve mağfiret edecektir. Sonra gelenler, bu fitnelere karışan Eshabıma dil uzatarak Cehenneme girecektir.) [Müslim]
(Eshabımı kötüleyen hariç, kıyamette, her müminin kurtulma ümidi vardır.) [Hakim]
(Eshabımı kötüleyenler, Müslümanlıktan ayrılmış olur.) [Beyheki]
(Allahü teâlâ, bana eshab ve akraba olarak en iyileri seçti. Birçok kimse, eshabıma ve akrabama dil uzatır, kötülemeye çalışırlar. Böyle kimselerle oturmayın! Birlikte yiyip içmeyin, bunlardan kız alıp vermeyin.) [Dare Kutni]
Ağaç altında söz veren eshab
Allahü teâlâ, ağaç altında sözleşme yapılan Eshabdan da razı olduğunu bildirmiştir. İşte âyet-i kerime meali:
(Ağaç altında, sana söz veren müminlerden, Allah razıdır. Kalblerinde olanı bilmiş, onlara güven duygusu vermiş ve onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiştir.) [Fetih 18]
İmam-ı Begavi diyor ki: Cabir bin Abdullah dedi ki, Resulullah, (Ağaç altında benimle sözleşenlerden hiçbiri Cehenneme girmez!)buyurdu. Bu sözleşmeye, Biat-ür-rıdvan denir. Çünkü, Allahü teâlâ, bunlardan razıdır. (Meâlimüttenzil)
[Bunlar, 1400 kişi idi. Hudeybiye’de (Biat-ür-rıdvan) yapıldı ve 8. senede Mekke feth edildi. Bu 1400 sahabe arasında üç halife ve ileride Hazret-i Ali ile savaşacak olan Eshab da var idi.]
Maveraünnehir âlimleri buyurdu ki:
Üç halife, Fetih suresinin, (Sana, ağaç altında söz veren müminlerden Allah razıdır) mealindeki 18. âyeti arasına da girmekle şereflendikleri için bunları kötülemek küfür olur.
Üç halife âyet-i kerimelerle Cennetle müjdelendiği gibi, ikram olarak ismen de Cennetle müjdelenmişlerdir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(On kişi Cennettedir: Ebu Bekir ve Ömer ve Osman ve Talha ve Zübeyr ve Abdurrahman bin Avf ve Ali bin Ebi Talib ve Sad bin Ebi Vakkas ve Ebu Ubeyde bin Cerrah ve Said bin Zeyd.) [Tirmizi, İbni Mace]
(Bir kimseyi, Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali’den üstün gören beni yalanlamış olur.) [Rafi'i]
(Şu dört kişinin sevgisi bir münafığın kalbinde toplanmaz. Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali.) [İbni Asakir]
(Allahü teâlâ, namazı, zekatı ve orucu farz ettiği gibi, Ebu Bekri, Ömer’i, Osman’ı ve Ali’yi sevmeyi de farz etti.) [Vesile]
(Cebrail dedi ki: Allahü teâlâ buyuruyor ki, "Her ümmet kıyamette susuzluk görecek, yalnız Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali’yi sevenler müstesna.) [Rafi'i]
(Başınıza Ebu Bekir gelince, onu zahid ve ahirete ragıb bulursunuz. Başınıza Ömer gelince, onu kuvvetli, emin ve Allah yolunda kimseden çekinmez görürsünüz. Başınıza Ali gelince, hadi ve mühdi olur. Sizi doğru yola götürür bulursunuz.) [Hakim, İ. Ahmed]
(Ümmetimin en merhametlisi Ebu Bekir, dinde en sağlam olanı Ömer, en hayalısı Osman, en iyi hüküm vereni ise Ali’dir.) [İbni Asakir, Ebu Ya’la]
(Her Peygambere eşraf ve kerimden 7 kimse verildi. Bana ise 14 kişi verildi. Ali, Hasan, Hüseyin, Cafer-i Tayyar, Hamza, Ebu Bekir, Ömer, Mus'ab ibni Umeyr, Bilâl, Selman, Ammar, Abdullah ibni Mes'ud, Mikdat ve Huzeyfe ibni Yemani.) [Hakim, Ebu Nuaym]
(Sünnetime ve hulefa-i raşidinin yoluna sımsıkı sarılın!) [Buhari]
Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer, Bedir savaşına katılanlardandır. Bedir ehlinin şânı için hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bedir savaşına katılan müslümanlar Cennetliktir.) [Dare Kutni]
(Allahü teâlâ Bedir ehline rahmetiyle tecelli edip şöyle buyurdu: "Ne yaparsanız yapınız, Ben sizi şimdiden affettim.") [Hakim]
(Cebrail geldi ve bana "Bedir’de hazır olanları nasıl sayarsınız?" dedi. Dedim ki, Hayırlılarımızdır. Dedi ki, Melaikeden Bedir’de bulunanlar da bizim nazarımızda meleklerin hayırlılarıdır.) [Buhari]
(Eshab-ı Bedirden birine nasıl söz söylersin? Eğer sen Uhud dağı kadar altını infak etsen, onun derecesini bulamazsın.) [Hakim]
Eshab düşmanları diyor ki:
“Bu üç halife, birkaç iyi iş yapmışlarsa da, daha sonra kötülük yaparak, verdikleri sözü bozmuş ve Allah da rızasını onlardan kaldırmıştır. Peygamber, Ali’nin halife olmasını emrettiği halde, bu emre uymadılar. Fatıma’yı incittiler. Hadis-i şerifte, (Onu inciten, beni incitmiş olur. Beni inciten de, Allah’ı incitir) buyurulmuştur. Ahzab suresinde, (Allah’a ve Resulüne eziyet edenlere, dünyada da, ahirette de lanet olsun) buyuruldu. Bu kötü işlerinden, üç halifenin üçünü de kötülemek ve onlara sövmek gerekir.”
Bu sözlerle Allahü teâlâ hâşâ cahillikle suçlanmış oluyor. Allah onların ne yapacaklarını bilmiyor muydu? Allah’ın zatı gibi sıfatları da ebedidir. Birkaç seneliğine razı olup, sonra rızasını kaldırmaz. Allah verdiği sözden dönmez. (Al-i imran 9)
İlk dört halifeyi kötülemek Resulullahı kötülemek olur. Resulullah, âlemlere rahmet idi, çok kıymetli idi, Onun ehl-i beyti, hanımları ve eshabı da çok kıymetli oldu. (Feth 29)
Bir hadis-i şerifte de buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ, beni insanların en asilzadesi olan Kureyş kabilesinden seçti ve bana onların arasından en iyilerini eshab [arkadaş] olarak ayırdı. Bunlardan birkaçını bana vezir olarak ve din-i İslamı, insanlara bildirmekte, yardımcı olarak seçti. Bunlardan bazılarını da Eshar, [zevce, kayınpeder, kayınvalide, kayınbirader ve baldız gibi kadın tarafından akraba] olarak ayırdı. Bunlara sövenlere, iftira edenlere, Allahü teâlânın ve bütün meleklerin ve insanların laneti olsun! Allahü teâlâ, kıyamet günü, bunların farzlarını ve sünnetlerini kabul etmez.) [Hakim] (Bu dört halife, aynı zamanda Eshardan idi.)
Allahü teâlâ, ağaç altında söz veren Eshabdan razı olduğu zaman, onların niyetlerini elbette biliyordu. Allahü teâlâ, onların verdiği sözü beğenince, iman ile giderler. Çünkü, Allah, ileride kâfir olacakların hiçbir işinden razı olmaz. İmansız ölecek olanlar, güzel iş yapsa da, Allah bunların, böyle işlerini de beğenmez. Kâfirlerin yaptığı güzel işler için, Nur suresi, 39. âyetinde (Kâfirlerin yaptığı güzel işler, çölde görülen seraba benzer. Susuz olanlar, bunu uzaktan su sanır. Yanına gidince, bir şey bulmaz.) ve Maide suresi, 57. âyetinde, (Kâfir olarak ölenin yapmış olduğu bütün iyi işleri yok olur. Dünya ve ahirette fayda vermez) buyuruldu. Ahirette işe yaramayacak olan bir işten, Allah razı olur demek, Allah’ın sıfatlarını inkâr etmek olur.
Hazret-i Ali’nin ilk halife olmasını, Resulullah bildirmedi. Eğer bildirseydi, Hazret-i Ali, bu emri gizlemez, açıkça söyler ve Hazret-i Ebu Bekir’in halifeliğini kabul etmezdi. Nitekim Hazret-i Ebu Bekir, (Halifeler Kureyş’tendir) hadis-i şerifini söyleyerek, Ensarın halife olmasını kabul etmedi. Ensar da, razı olup, halifelik isteğinden vazgeçtiler.
Fatıma’yı incitmemek için olan emir, her türlü incitmeyiniz demek değildir. Çünkü, Hazret-i Ali, onu birkaç defa incitti. İncitmesi suç olmadı. Bunun gibi, Resulullah, (Âişe’yi üzerek, beni incitmeyiniz! Biliniz ki, onun yatağında iken bana vahiy gelmektedir)buyurmuştu. Âişe’yi incitmenin, kendisini incitmek olduğunu bildirdi. Halbuki, Hazret-i Âişe, Hazret-i Ali’den elbette incindi. Bunun için (incitmeyiniz) emri, şeytana uyarak incitmeyiniz, demektir. Yoksa, İslamiyet’in, emrini yerine getirmek için üzmek yasak olmaz. (Biz Peygamberler, miras bırakmayız. Bıraktıklarımız, fakirlere sadaka olur) hadis-i şerifine uyarak Hazret-i Ebu Bekir, Fedek hurmalığının gelirini Hazret-i Fatıma’ya vermeyip fakirlere dağıttı. Hazret-i Ali de, halife olunca, Fedek hurmalığının gelirini Hazret-i Fatıma’nın mirasçılarına vermeyip, emre uyarak o da fakirlere dağıttı. (Reddi revafıd)
Şu halde, Hazret-i Ebu Bekir Fedek hurmalığı yüzünden suçlanırsa, aynı uygulamayı yapan Hazret-i Ali de suçlanmış olur. Hazret-i Ali’ye bu suçlamayı yükleyenler, anlaşılıyor ki Hazret-i Ali’nin değil, yahudi ibni Sebe’nin yolundadırlar. Hazret-i Ali hâşâ korkak mıydı, kimden korkuyordu, hem Hazret-i Ebu Bekir de Hazret-i Ömer de Hazret-i Osman da vefat etmişti. Üstelik halife kendisi idi, bütün yetkiler elinde idi. Demek ki Hazret-i Ali doğru olanı yapmıştı.
Ehl-i beyti sever görünerek
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Peygamberimizin Halifelerine sövmeye ibadet diyen din, nasıl bir dindir? Din büyüklerini sövmeyi, kötülemeyi, imanlarının temeli sanan kimselerin, doğru yoldan nasibi ne olabilir! Bunlar, on iki fırkadır. Hepsi de Eshab-ı kirama kâfir diyor. Olmadık şeyleri söylüyorlar. Dört Halifeden üçüne sövmeyi ibadet biliyorlar. Böyle kimseler hakkındaki azapları bildiren hadis-i şerifleri de işitince, bunları başkaları için sanıyorlar. Keşke gittikleri yolun manasını bilip, bu yoldan da kaçınsalardı. Peygamber efendimizin Eshab-ı kiramına düşmanlık etmeselerdi ne güzel olurdu! Hristiyanlar da kendilerine İsevi, Yahudiler de Musevi diyor, hiçbiri kendilerine kâfir demiyor ve kâfir bilmiyorlar. Kendi dinsizliklerini beğenmeyenlere kâfir diyorlar. Hepsi de aldanıyorlar. Her ikisi de kâfirdir.
Eshab-ı kirama düşman olmayı, Abdullah bin Sebe adındaki bir yahudi dönmesi ortaya çıkardı.
Bunlar, galiba Ehl-i beyt-i nebeviyi kendileri gibi sanıyor. Onları da, Hazret-i Ebu Bekir ile Hazret-i Ömer’e düşman biliyor, onları da, kendileri gibi, iki yüzlü, münafık hayal ediyorlar. Hazret-i Ali’nin, üç halife ile meşhur olan dostluğunun siyasi ve gösteriş olduğunu ve onlara, haklı bilerek, kalbinden gelerek değil de, münafıklıkla, hürmet ve sevgi gösterdiğini zan ediyorlar. Ne kadar şaşılacak şeydir. Bunlar, Ehl-i beyti, eğer, Resulullahı sevdikleri için seviyorsa, Onun düşmanlarına da, düşmanlık etmeleri lazım gelirdi. Onun düşmanlarına, Ehl-i beytin düşmanlarından daha çok sövüp, lanet etmeleri icap ederdi. Bunlardan hiçbirinin, Resulullahın en büyük düşmanı olan ve mübarek vücuduna ve nazik ruhuna eziyet ve işkenceler yapan Ebu Cehile lanet ettikleri, sövdükleri görülmemiştir. Fakat, Resulullahın en çok sevdiği Hazret-i Ebu Bekir’i, Hazret-i Ömer’i, Hazret-i Osman’ı Ehl-i beytin düşmanı sanarak, âyet-i kerime ile ve hadis-i şerifler ile methedilmiş olan bu büyük zatlara lanet etmekten, çirkin şeyler söylemekten çekinmiyorlar. Bu nasıl müslümanlıktır?
Ehl-i sünnet, dört Halifenin de hilafetinin doğru olduğunu, dördünün de halife olduğunu söylüyor. Çünkü, Peygamberimiz buyurdu ki, (Benden sonra, Halifelik otuz senedir). Bu gaybdan haber veren hadis-i şeriflerdendir. Otuz sene Hazret-i Ali’nin hilafeti ile tamam oldu. Bu hadis-i şerif, dört Halifeyi göstermektedir ve hilafet sıraları doğrudur. Bunlar ise, üç Halifenin hilafetinin doğruluğuna inanmıyor. Zor ile, kuvvet kullanarak halife oldular diyor. Hazret-i Ali’den başka kimse halife olamazdı diyorlar. Hazret-i Ali’nin üç Halifeye biat ve itaat etmesi, (takıyye) idi. Yani istemeyerek, idare etmek için idi diyorlar. Bu sözleri ile, insanların en iyisinin Eshabı arasında nifak, iki yüzlülük vardı, birbirlerini aldatarak geçiniyorlardı sanıyorlar.
Çünkü, bunlara göre Hazret-i Ali’yi sevenler ile sevmeyenler, senelerle birbirleri ile yalancıktan sevişmişler. Kalblerindeki ayrılığı saklamışlar, düşmanlıklarını dostluk şeklinde göstermişler. Bunlara göre, Peygamberimizin mübarek sohbetinde edeplenen, yetişen Eshab-ı kiramın hepsi, hileci, yalancı ve iki yüzlü oluyor. Kalblerinde olanı saklayıp, olmayanı gösteriyorlar. Bunun için de, bu ümmetin en kötüsü, onlar oluyor. Sohbetlerin, derslerin en fenası da, Resulullahın sohbeti oluyor. Çünkü, bu kötü huylar, Ondan sirayet etmiş bulunuyor. Bunlara göre, asırların en kötüsü, Eshab-ı kiramın asrı oluyor. Çünkü, onların asrı, güya düşmanlık, intikam ve iki yüzlülük ile dolu bulunuyor. Halbuki, Allahü teâlâ, Kur’an-ı kerimde Fetih suresinde, mealen, (Onlar kendi aralarında devam üzere ve pek fazla merhametlidirler) buyurmaktadır.
Bu ümmetin önde olanları bu kadar kötü huylu olursa, sonradan gelenlerinde artık iyilik bulunabilir mi? Bunlar, Peygamber efendimizin sohbetinde bulunmanın üstünlüğünü ve bu ümmetin ne kadar hayırlı, kıymetli olduğunu bildiren âyet-i kerimeleri ve hadis-i şerifleri acaba görmemişler mi, duymamışlar mı? Yoksa, bunları duyup da inanmamışlar mı? Kur’an-ı kerimi ve hadis-i şerifleri bizlere onlar öğretti. Eshab-ı kiram kötü olursa, onlardan öğrenilen din de kötü olmaz mı? Bunların maksadı, yoksa, bu perde altında dini yıkmak mıdır ve İslamiyet’i ortadan kaldırmak mıdır? Ehl-i beyti sever görünerek, İslamiyet’i yok etmeye uğraşıyorlar. Keşke Hazret-i Ali’yi sevenlere kıymet verselerdi de, bari bunlara iki yüzlülük damgasını vurmasalardı. Hazret-i Ali’yi sever ve sevmez sandıkları Eshab-ı kiram, otuz sene birbirleri ile yalan, kin ve iki yüzlülük yaparak geçinmişler ise, bunların neresinde iyilik kalır? Hangi sözlerine inanılabilir?
Hazret-i Ali için de, iki yüzlülük yapıp, sustu diyorlar. Onun Şeyhaynı, yani Hazret-i Ebu Bekir ile Hazret-i Ömer’i metheden sözlerine acaba ne diyecekler. Halife iken, birçok insan arasında söylediği, üç Halifenin hilafetlerinin doğruluğunu bildiren sözleri karşısında ne yapacaklar? Çünkü, iki yüzlülükle, hilafet kendi hakkı olduğunu ve üç Halifenin hilafetlerinin haksız olduğunu söylemedi diyorlarsa da, onların hilafetlerinin doğru olduğunu ve kendisinden daha yüksek olduklarını söylemesi lazım değildi. Bundan başka, üç Halifenin üstünlüğünü bildiren hadis-i şeriflere ve bunları ve başkalarını Cennet ile müjdeleyen hadis-i şeriflere ne diyecekler? Çünkü, Peygamber efendimiz de, iki yüzlülük yaptı demeleri caiz değildir. Peygamberlerin doğruyu bildirmeleri lazımdır. Daha, daha! Bunları metheden âyet-i kerimelere ne diyecekler? Allahü teâlâya da mı dil uzatacaklar?
Allahü teâlâ, Kur’an-ı kerimde Tevbe, Maide ve Mücadele ve Beyyine surelerinde buyuruyor ki, (Biz onların her birinden razıyız. Onların her biri de, Allah’tan razıdırlar.) Demek ki, hem sevmiş, hem de sevilmişlerdir.
Araf ve Hicr surelerinde mealen, (Biz azimüşşan, onların kalblerindeki gıl ve gışşı nezettik) buyuruyor. Yani kalblerindeki kin, hıyanet ve birbirlerine düşmanlık gibi şeyleri kökünden çıkarıp attık. Bu âyet-i kerime gösteriyor ki, hiçbir sahabi, hiçbir sahabi için haset ve kin besleyemez. Bunların kökü onlardan sökülmüş, atılmıştır.
Bu âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler gösteriyor ki, Allahü teâlâ ve Onun Resulü, Sahabe-i kiramın hepsini adil bilmiştir. Allahü teâlânın ve Onun Peygamberinin adil bildiği kimseleri, başkalarının adil bilmemesinin ne ehemmiyeti ve zararı olur?
Evet bu söylediklerimiz, Hazret-i Ali’yi, Peygamber efendimizi sevdiği ve saydığı için sevenler ve sayanlar içindir. Amma bir kimse, Muhammed aleyhisselamı araya katmadan, onu doğrudan doğruya seviyorsa, buna sözümüz yoktur. Zira söz anlamaz. Bunun maksadı, din-i İslamı yıkmak, ahkam-ı İslamiyeyi bozmaktır.
Bunlar Hazret-i Muhammedi (aleyhisselam) aradan kaldırarak, Onsuz bir din kurmak, doğruca imam-ı Ali’yi sevmek ve ona bağlanmak istiyorlar. Muhammed aleyhisselamdan yüz çevirmek, başka birini Ondan daha büyük, daha sevgili bilmek küfürdür, dalalettir, zındıklıktır. İmam-ı Ali bunları sevmez. Eshab-ı kiramın hepsi ve Hazret-i Osman ile Hazret-i Ali, hep Peygamberimizin hatırı ve sevgisi için sevilir. Zira, (Onları seven, beni sevdiği için sever. Onlara düşman olan, bana düşmanlık etmiş olur) buyurmuştur.
Eshab-ı kiramı aşağılamak nasıl caiz olur ki, onlar din-i İslamı yükseltmek ve Resulullaha yardım etmek için, insan gücünün üstünde çalışmışlar, din uğrunda gecelerini, gündüzlerine katmışlardır. Mallarını Allahü teâlâ yolunda feda ettiler. Akrabalarını, ailelerini, çocuklarını, vatanlarını, evlerini, akarsularını, tarlalarını, ağaçlarını Resulullahın sevgisi yolunda terk ettiler. Onun mübarek vücudunu kendi vücutlarına ve Onun sevgisini, mallarının ve evlatlarının sevgisine tercih ve takdim ettiler.
Bunlar, onlardır ki, sohbet, yani arkadaşlık şerefine nail ve o sohbette, başkalarına nasip olmayan bereketlere ve derecelere malik oldular.
Bunlar onlardır ki, vahyi, yani Kur’an-ı kerimin inmesini görmek ve Cebrail ile beraber oturmak şerefine kavuştular. Mucizelere, harikalara şahit oldular. Başkalarına işitmek nasip olan nimetleri ve ilimleri gördüler. Onlardan sonra kimseye verilmeyen kalb temizliği, ruh olgunluğu, onlara verildi.
Bunlar onlardır ki, başkaları dağ kadar altın sadaka verse, onların bir avuç arpa sadakası sevabına, hatta yarısına yetişemez.
Bunlar onlardır ki, Allahü teâlâ, onları Kur’an-ı kerimde methederek, (Onlardan razıyım, onlar da benden razıdır) buyurdu. Sure-i Fetih sonunda da onlara kızanlara, düşman olanlara (Kâfirler) buyurdu.
Sakının! Din büyüklerine dil uzatmaktan, İslam’ın büyüklerini kötülemekten sakının! Aman sakının! Çok sakının! (Mektubat, 2.c. 36.m.)
Mümine kâfir diyenin kendisi kâfir olur
Şeyhaynı [Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer’i] sövmek küfürdür. Şeyhaynı sövmek, onlara düşmanlık etmek demektir. Onlara düşmanlık ise, küfürdür. Çünkü, hadis-i şerifte, (Onlara düşmanlık bana düşmanlıktır. Onları incitmek, beni incitmektir. Beni incitmek de, Allahü teâlâya eziyet etmektir) buyuruldu. Ali bin Hasan ibni Asakir’in bildirdiği hadis-i şerifte, (Ebu Bekir ile Ömer’i sevmek imandır. Bunlara düşmanlık küfürdür) buyuruldu. Bir mümine kâfir diyen kâfir olur. Bir hadis-i şerifte, (Bir kimse bir mümine, onun kâfir olduğunu bildiren bir söz söylerse, [mesela Ey Allah’ın düşmanı derse] kendisi kâfir olur) buyuruldu. O halde, Şeyhayna kâfir diyen, onları kâfir bilen, kâfir olur. Biz iyi biliyoruz ki, Hazret-i Ebu Bekir ile Hazret-i Ömer mümindirler. Allahü teâlânın düşmanı değildirler. Cennet ile müjdelenmiştirler. O halde, bunlara kâfir diyen, kâfir olur.
Zamanın büyük âlimi olan Ebu Züra Razi buyuruyor ki:
(Resulullahın Eshabından birini kötüleyen kimse, zındıktır. Çünkü, Kur’an-ı kerim, elbette doğrudur, Resulullah elbette doğru söyler. Bizlere bunlardan gelen haberler, elbette doğrudur. Bunların hepsi, Eshab-ı kiramı övmekte, yükseltmektedir. Bunları kötülemek, Kur’an-ı kerime ve hadis-i şeriflere inanmamak olur. Bu ise, zındıklık, dalalet, sapıklıktır.)
Sehl bin Abdullah Tüsturi buyuruyor ki:
(Eshab-ı kiramı büyük bilmeyen kimse, Resulullaha iman etmiş olmaz.)
Abdullah bin Mübarekten soruldu ki, Hazret-i Muaviye ile Ömer bin Abdülaziz’den hangisi daha üstündür? Cevabında buyurdu ki, Hazret-i Muaviye Resulullahın yanında giderken, atının burnuna giren toz, Ömer bin Abdülaziz’den kat kat daha üstündür. Böylece, Resulullahın sohbetinin ve mübarek yüzünü görmenin sebep olduğu yüksekliğe, hiçbir yükseklik yetişemeyeceğini bildirdi. Bu üstünlük, başka bir kıymet karışmadan yalnız sohbetin üstünlüğüdür ve bütün Eshabda vardır. Buna başka kıymetler de ekleyen, mesela Resulullah ile birlikte cihad eden ve sonra gelen müminlere, Ondan işittiklerini bildiren veya Onun uğrunda malını harc eden sahabi elbet daha yüksek, daha üstün olur. Hiç şüphe yok ki, iki Halife, Eshabın büyüklerindendi. Hatta, en üstünleri idi. O halde, Şeyhayna kâfir demek, hatta, biraz küçültmek, küfür olur. Zındıklık olur. Doğru yoldan ayrılmak olur.
Şemsüleimme Muhammed bin Ahmed Serahsinin (Muhit) kitabında diyor ki:
(Şeyhaynı kötüleyen imamın arkasında namaz kılmak caiz değildir. Çünkü bu, Ebu Bekir’in halife olduğunu kabul etmiyor. Halbuki, Onun hak halife seçildiğini bütün Eshab sözbirliği ile bildirdi).
Tahir bin Ahmed Buhari’nin (Hulasa) adındaki fetva kitabında diyor ki:
(Ebu Bekir’in hilafetine inanmayan kâfir olur. Bid’at sahibi olanın arkasında namaz kılmak mekruhtur. Bid’ati küfre varırsa ona uyanın namazı sahih olmaz. Küfre sebep olmazsa, sahih fakat mekruh olur. Ömer’in hilafetine inanmayanın da kâfir olduğu, daha doğrudur.)
Bunların Halifeliklerine inanmayan kâfir olunca, ya bunlara sövenlerin, lanet edenlerin ne olacağını düşünmeli. Görülüyor ki, bu taşkınlıklara küfür demek, âyet-i kerimelere, hadis-i şeriflere ve din âlimlerinin sözlerine tam uygun olmaktadır.
İyi bilinmelidir ki, Eshab-ı kiramın işlerine karışmak, onlar hakkında, aklına geleni söylemek, bir müslüman için, son derece edepsizlik ve zavallılıktır. Müslüman ismini taşıyan kimse, Eshab-ı kiram arasındaki ayrılıkları, çekişmeleri, Allahü teâlâya bırakmalı, hepsini iyi bilmelidir. Onları sevmek Muhammed aleyhisselamı sevmek demek olduğunu bilmelidir. Çünkü, (Onları seven, beni sevdiği için sever) buyurdu. Bir müslüman için, kurtuluş yolu, ancak budur.
İmam-ı Şafii hazretleri buyuruyor ki:
(Eshab-ı kiram arasındaki kanlara, ellerimizin bulaşmasından, Allahü teâlâ, bizleri koruduğu gibi, biz de dilimizi karıştırmaktan koruyalım.) Ömer bin Abdülaziz hazretleri de böyle söylemiştir.
Eshab-ı kiramın hiçbirine haklı idi, yanıldı gibi söylememiz doğru değildir. Hepsi için de, yalnız iyi olduklarını söylememiz lazımdır. Hadis-i şerifte de böyle buyuruldu. (Eshabım anıldığı zaman, dilinizi koruyunuz) hadis-i şerifi gösteriyor ki, Eshabım anıldığı zaman, birbirleri ile olan muharebeleri söylenildiği zaman kendinizi koruyunuz. Bir kısmını beğenip, ötekilerini kötülemekten sakınınız! Bu emre uymak lazımdır. (Reddi revafıd)
CEVAP
Kur'an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde Cennet ile müjdelenen eshab-ı kiramdan herhangi birine kâfir demek, küfre sebep olur. Eshab-ı kiramın istisnasız hepsinin Cennetlik olduğu âyet ve hadislerle bildirilmiştir. İşte bir âyet-i kerime meali:
(Mekke’nin fethinden önce Allah için mal verip savaşanlar, daha sonra harcayıp savaşanlarla eşit değildir. Onların derecesi, sonradan Allah yolunda harcayan ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah [Eshabın] hepsine de en güzel olanı [Cenneti] vaad etmiştir.) [Hadid 10]
Âyet-i kerimede, sapıklara fırsat vermemek için, ve küllen vaadallahül hüsna buyuruluyor. Yani Allah hepsine Cenneti söz vermiştir buyuruluyor. Fazilet bakımından elbette Mekke’nin fethinden önce Müslüman olanlar, daha sonra Müslüman olanlardan daha üstündür. Ama hepsi de Cennetliktir.
Âyet-i kerimede fetihten öncekilere Hüsna [Cennet] vaad edildiği gibi, fetihten sonrakiler, o dereceye kavuşmasa bile, onlara da Hüsna söz verilmiştir. Dört halife de fetihten önce, Allah yolunda infakta bulunmuş ve savaşmıştır. Bu âyeti inkâr edip üç halifeye zalim, kâfir gibi sözler söyleyenin kendisi kâfirdir. Piyasada birçok meal vardır. Hepsi de Ve küllen vaadallahül Hüsna âyetini birkaç kelime farkı ile aynısını bildirmiştir. Küllen kelimesini kimisi, hepsi diye, kimi de herbiri diye tercüme etmiş. Her biri Cennetlik demek de, istisnasız hepsi Cennetlik demektir. Şimdi meallere bakalım:
Diyanetin mealindeki ifade aynen şöyledir: (Allah, hepsine Cenneti vaad etmiştir.)
Ömer Nasuhi Bilmen’in mealindeki ifade: (Allah hepsine de pek güzel mükafat vaad etmiştir.)
Süleyman Ateş’in mealindeki ifade: (Allah hepsine de en güzel sonucu vaad etmiştir.)
Vehhabilerin dağıttığı mealdeki ifade: (Allah hepsine de en güzel olanı vaad etmiştir.)
Hasan Basri Çantay’ın mealindeki ifade: (Allah her birine en güzel olanı (Cenneti) vaad etti.)
Tibyan tefsirindeki ifade: (Allah her birine hüsnayı (Cenneti) vaad etti.)
A. Fikri Yavuz’un mealindeki ifade: (Allah hepsine Hüsna’yı=Cenneti vaad buyurdu.)
Hazret-i Osman’a dil uzatan S. Kutub’un ifadesi: (Hepsine de Allah en güzel olanı vaad etmiştir.)
Eshaba saldıran Mevdudi’nin ifadesi: (Allah her birine en güzel olanı vaad etmiştir.)
Elmalılı Hamdi Yazır, Konyalı M. Vehbi, Ali Arslan ve Celal Yıldırım’ın tefsirinde, M. Ali Sabuni Safvetüt Tefasirde ve piyasadaki diğer tefsir ve meallerde de aynı ifadeler geçmektedir.
Allahü teâlâ, sadece Eshab-ı kiramın Cennetlik olduğunu bildirmekle kalmadı, o mübarek insanları sevip onların yolundan giden Müslümanlardan da razı olduğunu, onları da Cennete koyacağını bildirdi. İşte bir âyet-i kerime meali:
(Muhacirlerin [Mekke’den hicret eden eshabın] ve Ensarın [Medine’de muhacir eshaba yardım edenlerin] önce gelenlerinden ve bunların yolunda gidenlerden Allah razıdır ve bunlar da, Allah’tan razıdır. Allah bunlar için, altından ırmaklar akan Cennetler hazırladı. Bunlar Cennetlerde sonsuz olarak kalacaklardır.) [Tevbe 100]
Allahü teâlânın zatı gibi sıfatları da sonsuzdur. Razı olması da sonsuzdur. Allah, Eshabdan birkaç sene razı oldu sonra vazgeçti denilemez. Allah sözünden dönmez.
İki âyet-i kerime meali:
(Allah asla sözünden dönmez.) [Al-i İmran 9, Zümer 20, Rad 31]
(Allah vaadinden dönmez.) [Rum 6]
İbni Hacer-i Mekki hazretleri diyor ki:
Araf ve Hicr surelerinde (Biz azimüşşan, onların kalblerindeki gıl ve gışşı nezettik) buyuruluyor. Yani kalblerindeki kin ve düşmanlık gibi şeyleri kökünden çıkarıp attık. Demek ki, hiçbir sahabi, başka bir sahabiye haset ve kin beslemez. Çünkü, hepsi Hakkulyakin mertebesine ulaşmışlardır. Aralarındaki savaşlar ictihad sebebi ile idi. Her biri, kendi ictihadı ile hareket etmeye mecbur olduğundan, hiçbiri kötülenemez. Eshab-ı kiramdan birini kötülemek, (Allah onlardan razıdır) mealindeki âyete inanmamak olur. (Tathir-ül-cenan)
Allahü teâlâ, sahabi düşmanlarına fırsat vermemek için, sadece cihad edenlerin değil, evlerinde oturanların da Cennetlik olduğunu bildirmiştir. İşte âyet-i kerime meali:
(Müminlerden, oturanlarla malları ve canları ile Allah yolunda cihad edenler bir olmaz. Allah, malları ve canları ile cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kılmıştır. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel olanı [Cennet] vaad etmiştir; ama cihad edenleri, oturanlardan çok büyük bir ecirle üstün kılmıştır.) [Nisa 95] Bu âyette de, “hepsi Cennetliktir” buyuruluyor.
Hazret-i Âdem’den beri bir çok Peygamber gelmiştir. İçlerinde en kıymetlisinin, bizim Peygamberimiz olduğu ve en iyi eshab da Onun eshabı, en iyi ümmet de Onun ümmeti olduğu bildirilmiştir. İşte bir âyet-i kerime meali:
(Sizler, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a inanırsınız.) [Âl-i İmran 110]
Eshab-ı kiram birbirinin dostu idi. İşte âyet-i kerime meali:
(İman edip de hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve [hicret eden eshabı] barındırıp yardım edenler var ya, işte onlar birbirlerinin dostlarıdır.) [Enfal 72] Eshab-ı kiramı birbirine düşman gibi göstermek bu âyet-i kerimeye de aykırıdır.
Burada bunu ispat için bir güzel misal verelim:
Eshab-ı kiramın, ensarın büyüklerinden, Peygamber efendimizin mihmandârı, sancaktârı ve katiplerinden olan Halid bin Zeyd Ebu Eyyub-i Ensari hazretleri [Türkiye’de Eyüp Sultan denilmekle meşhurdur] 670 (H.50) senesinde İstanbul’da şehit olmuştur.
Resulullah efendimiz, Medine’ye hicret edince, deve bunun kapısında çöktü. Mescid yapılıncaya kadar, yedi ay bu mübarek sahabinin evinde misafir kaldı. Bütün eshab-ı kiram istediği halde, Resulullahı yedi ay ağırlama ve evinde bulundurma şerefi bu mübarek zata nasip oldu. Medine ahalisi Hazret-i Halid’in evine gelip Resul-i ekremi ziyaret etti.
Hazret-i Halid, Bedir, Uhud, Hendek, Hudeybiye ve başka gazalarda Resulullah efendimizin yanında bulundu ve hayır dualarına kavuştu. Birçok muharebelerde sancaktârlık hizmeti ile şereflendi. Bu sebeple kendisine Sancaktâr-ı Resulullah ünvanı verildi. Yüzelli hadis-i şerif haber vermiştir. İhtiyar olduğu halde Hazret-i Muaviye zamanında, Süfyan bin Avf kumandasındaki ordu ile İstanbul’u almaya geldi. Yezid’in de bulunduğu asker arasında otuzüç sahabi vardı. Abdullah ibni Abbas, Abdullah ibni Ömer, Abdullah ibni Zübeyr hazretleri de Ebu Eyyüb-el Ensari Halid hazretleri ile beraberdi. Bunlardan Hazret-i Halid dizanteriden vefat etti.
Ebu Eyyub-i Ensari hazretleri, Cemel ve Sıffin vakalarında, Hazret-i Ali’nin yanında bulundu. Kumandanları arasında yer aldı. Hakemlerin kararı ile Hazret-i Muaviye halife seçildiği gün, Medine’de Hazret-i Ali tarafından vali idi. Suriye, Filistin muharebelerinde, Mısır ve Kıbrıs’ın fethinde bulundu. Gayet şecaatli ve pek kahramandı. Bir muharebede özrü sebebiyle bulunmadığı için hep üzülürdü.
İlk imana gelenlerden ve hayatta iken ismen Cennetle müjdelenen on kişiden biri olan Hazret-i Talha ile ahiret kardeşi idi. Resulullah efendimiz yapmıştı.
[Ki bu Talha hazretleri, Hicretin 36. yılında, Cemel vakasında, Hazret-i Ali’ye karşı savaş edenler arasında idi. Bu muharebede şehit olunca, Hazret-i Ali çok üzüldü. Ağlayarak yanına gitti, mübarek elleri ile, toprağı yüzünden sildi. Cenaze namazını kendi kıldırdı.]
Evet, bu yüce sahabi, Resulullahın sancaktârı, Hazret-i Ali’nin kumandan ve valilerinden Hazret-i Halid, bir zaman önce kendisine karşı savaştığı Hazret-i Muaviye’nin, halifeliği zamanında İstanbul’un fethi için teşkil ettiği orduya katıldı. Birbirlerini sevmeselerdi, Hazret-i Ali efendimizin buyurduğu gibi, birbirlerini kardeş bilmeselerdi hiç Hazret-i Muaviye’nin halifeliği zamanında onun emrine girip, fetih için gönderdiği orduya katılır mıydı? Ki bu katılması onun şehit olmasına da sebep oldu. (Kısas-ı Enbiya, Şevahüd-ün-nübüvve, Tezkire-i Kurtubi muhtasarı, H. S. Vesikaları, Eshab-ı Kiram, S. Ebediyye)
Eshab-ı kiramın birbirine karşı çok merhametli oldukları, tamamının birbirini sevdikleri, mesela Hazret-i Ali’nin Hazret-i Muaviye’yi sevdiğini şu âyet-i kerime açıkça bildirmektedir:
(Muhammed aleyhisselam, Allah’ın Resulüdür ve Onunla birlikte bulunanların [Eshab-ı kiramın] hepsi, kâfirlere karşı şiddetli, çetin, fakat, birbirlerine karşı merhametli, yumuşaktır. Bunları çok zaman rüku ve secdede görürsün. Allah’tan lütuf ve rıza isterler. Çok secde ettikleri yüzlerinden belli olur. Bu Onların Tevrat’taki vasıflarıdır. İncil'deki vasıfları da şöyledir: Onlar, ekine benzer. İnce bir filiz yerden çıkıp kalınlaşıp yükseldiği gibi, az ve kuvvetsiz oldukları halde, kısa zamanda etrafa yayıldılar. Her tarafı iman nuru ile doldurdular. Herkes filizin halini görüp, az zamanda nasıl büyüdü diyerek, şaşırdıkları gibi, hâl ve şanları dünyaya yayılıp, görenler hayret etti ve kâfirler kızıp, öfkelendiler.) [Feth 29] Eshab-ı kirama kızanların da kâfir oldukları yine bu âyet-i kerimede bildirilmektedir.
Adam öldürmek, zina, içki, hırsızlık çok büyük günah iseler de kâfirlik değildir. Çünkü Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah, dilediğinin; şirkten [küfürden] gayri günahlarını affeder.)[Nisa 48, 116]
(Müminlerden iki taife birbiriyle çarpışırlarsa, aralarını bulun, müminler, elbette kardeştir, kardeşlerinizin arasını bulun.)[Hucurat 9-10]
Mekke’nin fethinden sonra Müslüman olan Hazret-i Vahşi ve diğerleri, tertemiz birer müslüman, Cennetlik bir sahabi olup, eski günahları da sevaba çevrilmişti. Çünkü Kur’an-ı kerimde açıkça buyuruluyor ki:
(Tevbe edip iman eden ve salih amel işleyenlerin günahlarını sevaplara çeviririm.) [Furkan 70)
Bu husus kâfir iken Müslüman olan herkes için geçerlidir. Hangi günah olursa olsun, şirk yani kâfirlik dahil, tevbe edilince Allahü teâlâ onu affeder. Bu husus, kıyamete kadar böyledir.
Allahü teâlâ, Resulüne, (Sana indirdiğim bu Kur’anı açıkla) buyuruyor. (Nahl 44)
Resulü açıklayarak buyuruyor ki:
(Eshabıma dil uzatmakta Allah’tan korkun! Benden sonra onları kötü emellerinize alet etmeyin! Onları seven, beni sevdiği için sever. Beni sevmeyen de onları sevmez. Onları inciten beni incitmiş olur. Beni inciten de Allahü teâlâyı incitmiş olur. Bunun da cezası gecikmeden verilir.) [Buhari]
(Eshabımın hiçbirine dil uzatmayın. Onların şanlarına yakışmayan bir şey söylemeyin! Allah’a yemin ederim ki, bir kimse, Uhud dağı kadar altın sadaka verse, eshabımdan birinin bir avuç arpası kadar sevap alamaz.) [Ebu Davud]
(Eshabım, cin ve insanların hepsinden daha üstündür.) [Bezzar]
(Eshabımdan herhangisine uyarsanız, Allahü teâlânın sevgisine kavuşursunuz.) [Beyheki]
(Rabbim bana vahyetti ki: "Eshabın gökteki yıldızlar gibidir. Bazısı bazısından daha parlaktır. Onlardan birine uyan hidayet üzeredir”) [Deylemi]
(Eshabımın ve akrabamın ve gösterdiğim yolda gidenlerin sevgisinde benim hakkımı koruyun! Onları sevmek suretiyle peygamberlik hakkımı koruyanları, Allahü teâlâ, dünyada ve ahirette belalardan, zararlardan korur. Peygamberlik hakkımı düşünmeyip, onları incitenleri, Allahü teâlâ sevmez. Allah’ın sevmediklerine de azap etmesi yakındır.) [Taberani]
(Eshabımın ismini işitince, susun, şanlarına yakışmayan söz söylemeyin!) [Taberani]
(Eshabımı kötüleyene Allah lanet etsin.) [Taberani, Beyheki, Hakim]
(Eshabımın kusurlarını söylemeyin! Kalbleriniz onlara karşı değişir. Eshabımı iyilikle anın ki, kalbleriniz ülfet etsin!) [Deylemi]
(Eshabım gibi hiç kimse İslamiyet’e hizmet edemez.) [İ. Süyuti]
(Beni gören müslüman, Cehenneme girmez.) [Taberani]
(İnsanların en hayırlısı asrımdaki müslümanlar [Eshab-ı kiram]dır. Onlardan sonra en iyileri, onlardan sonra gelenler [Tabiin] dir. Onlardan sonra en iyileri, onlardan sonra gelenler [Tebe-i tabiin] dir. Artık bunlardan sonra yalan yayılır. Bunların [Eshabımın yolunda olmayanların] sözlerine ve işlerine inanmayınız!) [Buhari, Müslim, Tirmizi]
(Eshabım arasında fitne çıkacak, o fitnelere karışanları, Allahü teâlâ benimle olan sohbetleri hürmetine af ve mağfiret edecektir. Sonra gelenler, bu fitnelere karışan Eshabıma dil uzatarak Cehenneme girecektir.) [Müslim]
(Eshabımı kötüleyen hariç, kıyamette, her müminin kurtulma ümidi vardır.) [Hakim]
(Eshabımı kötüleyenler, Müslümanlıktan ayrılmış olur.) [Beyheki]
(Allahü teâlâ, bana eshab ve akraba olarak en iyileri seçti. Birçok kimse, eshabıma ve akrabama dil uzatır, kötülemeye çalışırlar. Böyle kimselerle oturmayın! Birlikte yiyip içmeyin, bunlardan kız alıp vermeyin.) [Dare Kutni]
Ağaç altında söz veren eshab
Allahü teâlâ, ağaç altında sözleşme yapılan Eshabdan da razı olduğunu bildirmiştir. İşte âyet-i kerime meali:
(Ağaç altında, sana söz veren müminlerden, Allah razıdır. Kalblerinde olanı bilmiş, onlara güven duygusu vermiş ve onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiştir.) [Fetih 18]
İmam-ı Begavi diyor ki: Cabir bin Abdullah dedi ki, Resulullah, (Ağaç altında benimle sözleşenlerden hiçbiri Cehenneme girmez!)buyurdu. Bu sözleşmeye, Biat-ür-rıdvan denir. Çünkü, Allahü teâlâ, bunlardan razıdır. (Meâlimüttenzil)
[Bunlar, 1400 kişi idi. Hudeybiye’de (Biat-ür-rıdvan) yapıldı ve 8. senede Mekke feth edildi. Bu 1400 sahabe arasında üç halife ve ileride Hazret-i Ali ile savaşacak olan Eshab da var idi.]
Maveraünnehir âlimleri buyurdu ki:
Üç halife, Fetih suresinin, (Sana, ağaç altında söz veren müminlerden Allah razıdır) mealindeki 18. âyeti arasına da girmekle şereflendikleri için bunları kötülemek küfür olur.
Üç halife âyet-i kerimelerle Cennetle müjdelendiği gibi, ikram olarak ismen de Cennetle müjdelenmişlerdir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(On kişi Cennettedir: Ebu Bekir ve Ömer ve Osman ve Talha ve Zübeyr ve Abdurrahman bin Avf ve Ali bin Ebi Talib ve Sad bin Ebi Vakkas ve Ebu Ubeyde bin Cerrah ve Said bin Zeyd.) [Tirmizi, İbni Mace]
(Bir kimseyi, Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali’den üstün gören beni yalanlamış olur.) [Rafi'i]
(Şu dört kişinin sevgisi bir münafığın kalbinde toplanmaz. Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali.) [İbni Asakir]
(Allahü teâlâ, namazı, zekatı ve orucu farz ettiği gibi, Ebu Bekri, Ömer’i, Osman’ı ve Ali’yi sevmeyi de farz etti.) [Vesile]
(Cebrail dedi ki: Allahü teâlâ buyuruyor ki, "Her ümmet kıyamette susuzluk görecek, yalnız Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali’yi sevenler müstesna.) [Rafi'i]
(Başınıza Ebu Bekir gelince, onu zahid ve ahirete ragıb bulursunuz. Başınıza Ömer gelince, onu kuvvetli, emin ve Allah yolunda kimseden çekinmez görürsünüz. Başınıza Ali gelince, hadi ve mühdi olur. Sizi doğru yola götürür bulursunuz.) [Hakim, İ. Ahmed]
(Ümmetimin en merhametlisi Ebu Bekir, dinde en sağlam olanı Ömer, en hayalısı Osman, en iyi hüküm vereni ise Ali’dir.) [İbni Asakir, Ebu Ya’la]
(Her Peygambere eşraf ve kerimden 7 kimse verildi. Bana ise 14 kişi verildi. Ali, Hasan, Hüseyin, Cafer-i Tayyar, Hamza, Ebu Bekir, Ömer, Mus'ab ibni Umeyr, Bilâl, Selman, Ammar, Abdullah ibni Mes'ud, Mikdat ve Huzeyfe ibni Yemani.) [Hakim, Ebu Nuaym]
(Sünnetime ve hulefa-i raşidinin yoluna sımsıkı sarılın!) [Buhari]
Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer, Bedir savaşına katılanlardandır. Bedir ehlinin şânı için hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bedir savaşına katılan müslümanlar Cennetliktir.) [Dare Kutni]
(Allahü teâlâ Bedir ehline rahmetiyle tecelli edip şöyle buyurdu: "Ne yaparsanız yapınız, Ben sizi şimdiden affettim.") [Hakim]
(Cebrail geldi ve bana "Bedir’de hazır olanları nasıl sayarsınız?" dedi. Dedim ki, Hayırlılarımızdır. Dedi ki, Melaikeden Bedir’de bulunanlar da bizim nazarımızda meleklerin hayırlılarıdır.) [Buhari]
(Eshab-ı Bedirden birine nasıl söz söylersin? Eğer sen Uhud dağı kadar altını infak etsen, onun derecesini bulamazsın.) [Hakim]
Eshab düşmanları diyor ki:
“Bu üç halife, birkaç iyi iş yapmışlarsa da, daha sonra kötülük yaparak, verdikleri sözü bozmuş ve Allah da rızasını onlardan kaldırmıştır. Peygamber, Ali’nin halife olmasını emrettiği halde, bu emre uymadılar. Fatıma’yı incittiler. Hadis-i şerifte, (Onu inciten, beni incitmiş olur. Beni inciten de, Allah’ı incitir) buyurulmuştur. Ahzab suresinde, (Allah’a ve Resulüne eziyet edenlere, dünyada da, ahirette de lanet olsun) buyuruldu. Bu kötü işlerinden, üç halifenin üçünü de kötülemek ve onlara sövmek gerekir.”
Bu sözlerle Allahü teâlâ hâşâ cahillikle suçlanmış oluyor. Allah onların ne yapacaklarını bilmiyor muydu? Allah’ın zatı gibi sıfatları da ebedidir. Birkaç seneliğine razı olup, sonra rızasını kaldırmaz. Allah verdiği sözden dönmez. (Al-i imran 9)
İlk dört halifeyi kötülemek Resulullahı kötülemek olur. Resulullah, âlemlere rahmet idi, çok kıymetli idi, Onun ehl-i beyti, hanımları ve eshabı da çok kıymetli oldu. (Feth 29)
Bir hadis-i şerifte de buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ, beni insanların en asilzadesi olan Kureyş kabilesinden seçti ve bana onların arasından en iyilerini eshab [arkadaş] olarak ayırdı. Bunlardan birkaçını bana vezir olarak ve din-i İslamı, insanlara bildirmekte, yardımcı olarak seçti. Bunlardan bazılarını da Eshar, [zevce, kayınpeder, kayınvalide, kayınbirader ve baldız gibi kadın tarafından akraba] olarak ayırdı. Bunlara sövenlere, iftira edenlere, Allahü teâlânın ve bütün meleklerin ve insanların laneti olsun! Allahü teâlâ, kıyamet günü, bunların farzlarını ve sünnetlerini kabul etmez.) [Hakim] (Bu dört halife, aynı zamanda Eshardan idi.)
Allahü teâlâ, ağaç altında söz veren Eshabdan razı olduğu zaman, onların niyetlerini elbette biliyordu. Allahü teâlâ, onların verdiği sözü beğenince, iman ile giderler. Çünkü, Allah, ileride kâfir olacakların hiçbir işinden razı olmaz. İmansız ölecek olanlar, güzel iş yapsa da, Allah bunların, böyle işlerini de beğenmez. Kâfirlerin yaptığı güzel işler için, Nur suresi, 39. âyetinde (Kâfirlerin yaptığı güzel işler, çölde görülen seraba benzer. Susuz olanlar, bunu uzaktan su sanır. Yanına gidince, bir şey bulmaz.) ve Maide suresi, 57. âyetinde, (Kâfir olarak ölenin yapmış olduğu bütün iyi işleri yok olur. Dünya ve ahirette fayda vermez) buyuruldu. Ahirette işe yaramayacak olan bir işten, Allah razı olur demek, Allah’ın sıfatlarını inkâr etmek olur.
Hazret-i Ali’nin ilk halife olmasını, Resulullah bildirmedi. Eğer bildirseydi, Hazret-i Ali, bu emri gizlemez, açıkça söyler ve Hazret-i Ebu Bekir’in halifeliğini kabul etmezdi. Nitekim Hazret-i Ebu Bekir, (Halifeler Kureyş’tendir) hadis-i şerifini söyleyerek, Ensarın halife olmasını kabul etmedi. Ensar da, razı olup, halifelik isteğinden vazgeçtiler.
Fatıma’yı incitmemek için olan emir, her türlü incitmeyiniz demek değildir. Çünkü, Hazret-i Ali, onu birkaç defa incitti. İncitmesi suç olmadı. Bunun gibi, Resulullah, (Âişe’yi üzerek, beni incitmeyiniz! Biliniz ki, onun yatağında iken bana vahiy gelmektedir)buyurmuştu. Âişe’yi incitmenin, kendisini incitmek olduğunu bildirdi. Halbuki, Hazret-i Âişe, Hazret-i Ali’den elbette incindi. Bunun için (incitmeyiniz) emri, şeytana uyarak incitmeyiniz, demektir. Yoksa, İslamiyet’in, emrini yerine getirmek için üzmek yasak olmaz. (Biz Peygamberler, miras bırakmayız. Bıraktıklarımız, fakirlere sadaka olur) hadis-i şerifine uyarak Hazret-i Ebu Bekir, Fedek hurmalığının gelirini Hazret-i Fatıma’ya vermeyip fakirlere dağıttı. Hazret-i Ali de, halife olunca, Fedek hurmalığının gelirini Hazret-i Fatıma’nın mirasçılarına vermeyip, emre uyarak o da fakirlere dağıttı. (Reddi revafıd)
Şu halde, Hazret-i Ebu Bekir Fedek hurmalığı yüzünden suçlanırsa, aynı uygulamayı yapan Hazret-i Ali de suçlanmış olur. Hazret-i Ali’ye bu suçlamayı yükleyenler, anlaşılıyor ki Hazret-i Ali’nin değil, yahudi ibni Sebe’nin yolundadırlar. Hazret-i Ali hâşâ korkak mıydı, kimden korkuyordu, hem Hazret-i Ebu Bekir de Hazret-i Ömer de Hazret-i Osman da vefat etmişti. Üstelik halife kendisi idi, bütün yetkiler elinde idi. Demek ki Hazret-i Ali doğru olanı yapmıştı.
Ehl-i beyti sever görünerek
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Peygamberimizin Halifelerine sövmeye ibadet diyen din, nasıl bir dindir? Din büyüklerini sövmeyi, kötülemeyi, imanlarının temeli sanan kimselerin, doğru yoldan nasibi ne olabilir! Bunlar, on iki fırkadır. Hepsi de Eshab-ı kirama kâfir diyor. Olmadık şeyleri söylüyorlar. Dört Halifeden üçüne sövmeyi ibadet biliyorlar. Böyle kimseler hakkındaki azapları bildiren hadis-i şerifleri de işitince, bunları başkaları için sanıyorlar. Keşke gittikleri yolun manasını bilip, bu yoldan da kaçınsalardı. Peygamber efendimizin Eshab-ı kiramına düşmanlık etmeselerdi ne güzel olurdu! Hristiyanlar da kendilerine İsevi, Yahudiler de Musevi diyor, hiçbiri kendilerine kâfir demiyor ve kâfir bilmiyorlar. Kendi dinsizliklerini beğenmeyenlere kâfir diyorlar. Hepsi de aldanıyorlar. Her ikisi de kâfirdir.
Eshab-ı kirama düşman olmayı, Abdullah bin Sebe adındaki bir yahudi dönmesi ortaya çıkardı.
Bunlar, galiba Ehl-i beyt-i nebeviyi kendileri gibi sanıyor. Onları da, Hazret-i Ebu Bekir ile Hazret-i Ömer’e düşman biliyor, onları da, kendileri gibi, iki yüzlü, münafık hayal ediyorlar. Hazret-i Ali’nin, üç halife ile meşhur olan dostluğunun siyasi ve gösteriş olduğunu ve onlara, haklı bilerek, kalbinden gelerek değil de, münafıklıkla, hürmet ve sevgi gösterdiğini zan ediyorlar. Ne kadar şaşılacak şeydir. Bunlar, Ehl-i beyti, eğer, Resulullahı sevdikleri için seviyorsa, Onun düşmanlarına da, düşmanlık etmeleri lazım gelirdi. Onun düşmanlarına, Ehl-i beytin düşmanlarından daha çok sövüp, lanet etmeleri icap ederdi. Bunlardan hiçbirinin, Resulullahın en büyük düşmanı olan ve mübarek vücuduna ve nazik ruhuna eziyet ve işkenceler yapan Ebu Cehile lanet ettikleri, sövdükleri görülmemiştir. Fakat, Resulullahın en çok sevdiği Hazret-i Ebu Bekir’i, Hazret-i Ömer’i, Hazret-i Osman’ı Ehl-i beytin düşmanı sanarak, âyet-i kerime ile ve hadis-i şerifler ile methedilmiş olan bu büyük zatlara lanet etmekten, çirkin şeyler söylemekten çekinmiyorlar. Bu nasıl müslümanlıktır?
Ehl-i sünnet, dört Halifenin de hilafetinin doğru olduğunu, dördünün de halife olduğunu söylüyor. Çünkü, Peygamberimiz buyurdu ki, (Benden sonra, Halifelik otuz senedir). Bu gaybdan haber veren hadis-i şeriflerdendir. Otuz sene Hazret-i Ali’nin hilafeti ile tamam oldu. Bu hadis-i şerif, dört Halifeyi göstermektedir ve hilafet sıraları doğrudur. Bunlar ise, üç Halifenin hilafetinin doğruluğuna inanmıyor. Zor ile, kuvvet kullanarak halife oldular diyor. Hazret-i Ali’den başka kimse halife olamazdı diyorlar. Hazret-i Ali’nin üç Halifeye biat ve itaat etmesi, (takıyye) idi. Yani istemeyerek, idare etmek için idi diyorlar. Bu sözleri ile, insanların en iyisinin Eshabı arasında nifak, iki yüzlülük vardı, birbirlerini aldatarak geçiniyorlardı sanıyorlar.
Çünkü, bunlara göre Hazret-i Ali’yi sevenler ile sevmeyenler, senelerle birbirleri ile yalancıktan sevişmişler. Kalblerindeki ayrılığı saklamışlar, düşmanlıklarını dostluk şeklinde göstermişler. Bunlara göre, Peygamberimizin mübarek sohbetinde edeplenen, yetişen Eshab-ı kiramın hepsi, hileci, yalancı ve iki yüzlü oluyor. Kalblerinde olanı saklayıp, olmayanı gösteriyorlar. Bunun için de, bu ümmetin en kötüsü, onlar oluyor. Sohbetlerin, derslerin en fenası da, Resulullahın sohbeti oluyor. Çünkü, bu kötü huylar, Ondan sirayet etmiş bulunuyor. Bunlara göre, asırların en kötüsü, Eshab-ı kiramın asrı oluyor. Çünkü, onların asrı, güya düşmanlık, intikam ve iki yüzlülük ile dolu bulunuyor. Halbuki, Allahü teâlâ, Kur’an-ı kerimde Fetih suresinde, mealen, (Onlar kendi aralarında devam üzere ve pek fazla merhametlidirler) buyurmaktadır.
Bu ümmetin önde olanları bu kadar kötü huylu olursa, sonradan gelenlerinde artık iyilik bulunabilir mi? Bunlar, Peygamber efendimizin sohbetinde bulunmanın üstünlüğünü ve bu ümmetin ne kadar hayırlı, kıymetli olduğunu bildiren âyet-i kerimeleri ve hadis-i şerifleri acaba görmemişler mi, duymamışlar mı? Yoksa, bunları duyup da inanmamışlar mı? Kur’an-ı kerimi ve hadis-i şerifleri bizlere onlar öğretti. Eshab-ı kiram kötü olursa, onlardan öğrenilen din de kötü olmaz mı? Bunların maksadı, yoksa, bu perde altında dini yıkmak mıdır ve İslamiyet’i ortadan kaldırmak mıdır? Ehl-i beyti sever görünerek, İslamiyet’i yok etmeye uğraşıyorlar. Keşke Hazret-i Ali’yi sevenlere kıymet verselerdi de, bari bunlara iki yüzlülük damgasını vurmasalardı. Hazret-i Ali’yi sever ve sevmez sandıkları Eshab-ı kiram, otuz sene birbirleri ile yalan, kin ve iki yüzlülük yaparak geçinmişler ise, bunların neresinde iyilik kalır? Hangi sözlerine inanılabilir?
Hazret-i Ali için de, iki yüzlülük yapıp, sustu diyorlar. Onun Şeyhaynı, yani Hazret-i Ebu Bekir ile Hazret-i Ömer’i metheden sözlerine acaba ne diyecekler. Halife iken, birçok insan arasında söylediği, üç Halifenin hilafetlerinin doğruluğunu bildiren sözleri karşısında ne yapacaklar? Çünkü, iki yüzlülükle, hilafet kendi hakkı olduğunu ve üç Halifenin hilafetlerinin haksız olduğunu söylemedi diyorlarsa da, onların hilafetlerinin doğru olduğunu ve kendisinden daha yüksek olduklarını söylemesi lazım değildi. Bundan başka, üç Halifenin üstünlüğünü bildiren hadis-i şeriflere ve bunları ve başkalarını Cennet ile müjdeleyen hadis-i şeriflere ne diyecekler? Çünkü, Peygamber efendimiz de, iki yüzlülük yaptı demeleri caiz değildir. Peygamberlerin doğruyu bildirmeleri lazımdır. Daha, daha! Bunları metheden âyet-i kerimelere ne diyecekler? Allahü teâlâya da mı dil uzatacaklar?
Allahü teâlâ, Kur’an-ı kerimde Tevbe, Maide ve Mücadele ve Beyyine surelerinde buyuruyor ki, (Biz onların her birinden razıyız. Onların her biri de, Allah’tan razıdırlar.) Demek ki, hem sevmiş, hem de sevilmişlerdir.
Araf ve Hicr surelerinde mealen, (Biz azimüşşan, onların kalblerindeki gıl ve gışşı nezettik) buyuruyor. Yani kalblerindeki kin, hıyanet ve birbirlerine düşmanlık gibi şeyleri kökünden çıkarıp attık. Bu âyet-i kerime gösteriyor ki, hiçbir sahabi, hiçbir sahabi için haset ve kin besleyemez. Bunların kökü onlardan sökülmüş, atılmıştır.
Bu âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler gösteriyor ki, Allahü teâlâ ve Onun Resulü, Sahabe-i kiramın hepsini adil bilmiştir. Allahü teâlânın ve Onun Peygamberinin adil bildiği kimseleri, başkalarının adil bilmemesinin ne ehemmiyeti ve zararı olur?
Evet bu söylediklerimiz, Hazret-i Ali’yi, Peygamber efendimizi sevdiği ve saydığı için sevenler ve sayanlar içindir. Amma bir kimse, Muhammed aleyhisselamı araya katmadan, onu doğrudan doğruya seviyorsa, buna sözümüz yoktur. Zira söz anlamaz. Bunun maksadı, din-i İslamı yıkmak, ahkam-ı İslamiyeyi bozmaktır.
Bunlar Hazret-i Muhammedi (aleyhisselam) aradan kaldırarak, Onsuz bir din kurmak, doğruca imam-ı Ali’yi sevmek ve ona bağlanmak istiyorlar. Muhammed aleyhisselamdan yüz çevirmek, başka birini Ondan daha büyük, daha sevgili bilmek küfürdür, dalalettir, zındıklıktır. İmam-ı Ali bunları sevmez. Eshab-ı kiramın hepsi ve Hazret-i Osman ile Hazret-i Ali, hep Peygamberimizin hatırı ve sevgisi için sevilir. Zira, (Onları seven, beni sevdiği için sever. Onlara düşman olan, bana düşmanlık etmiş olur) buyurmuştur.
Eshab-ı kiramı aşağılamak nasıl caiz olur ki, onlar din-i İslamı yükseltmek ve Resulullaha yardım etmek için, insan gücünün üstünde çalışmışlar, din uğrunda gecelerini, gündüzlerine katmışlardır. Mallarını Allahü teâlâ yolunda feda ettiler. Akrabalarını, ailelerini, çocuklarını, vatanlarını, evlerini, akarsularını, tarlalarını, ağaçlarını Resulullahın sevgisi yolunda terk ettiler. Onun mübarek vücudunu kendi vücutlarına ve Onun sevgisini, mallarının ve evlatlarının sevgisine tercih ve takdim ettiler.
Bunlar, onlardır ki, sohbet, yani arkadaşlık şerefine nail ve o sohbette, başkalarına nasip olmayan bereketlere ve derecelere malik oldular.
Bunlar onlardır ki, vahyi, yani Kur’an-ı kerimin inmesini görmek ve Cebrail ile beraber oturmak şerefine kavuştular. Mucizelere, harikalara şahit oldular. Başkalarına işitmek nasip olan nimetleri ve ilimleri gördüler. Onlardan sonra kimseye verilmeyen kalb temizliği, ruh olgunluğu, onlara verildi.
Bunlar onlardır ki, başkaları dağ kadar altın sadaka verse, onların bir avuç arpa sadakası sevabına, hatta yarısına yetişemez.
Bunlar onlardır ki, Allahü teâlâ, onları Kur’an-ı kerimde methederek, (Onlardan razıyım, onlar da benden razıdır) buyurdu. Sure-i Fetih sonunda da onlara kızanlara, düşman olanlara (Kâfirler) buyurdu.
Sakının! Din büyüklerine dil uzatmaktan, İslam’ın büyüklerini kötülemekten sakının! Aman sakının! Çok sakının! (Mektubat, 2.c. 36.m.)
Mümine kâfir diyenin kendisi kâfir olur
Şeyhaynı [Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer’i] sövmek küfürdür. Şeyhaynı sövmek, onlara düşmanlık etmek demektir. Onlara düşmanlık ise, küfürdür. Çünkü, hadis-i şerifte, (Onlara düşmanlık bana düşmanlıktır. Onları incitmek, beni incitmektir. Beni incitmek de, Allahü teâlâya eziyet etmektir) buyuruldu. Ali bin Hasan ibni Asakir’in bildirdiği hadis-i şerifte, (Ebu Bekir ile Ömer’i sevmek imandır. Bunlara düşmanlık küfürdür) buyuruldu. Bir mümine kâfir diyen kâfir olur. Bir hadis-i şerifte, (Bir kimse bir mümine, onun kâfir olduğunu bildiren bir söz söylerse, [mesela Ey Allah’ın düşmanı derse] kendisi kâfir olur) buyuruldu. O halde, Şeyhayna kâfir diyen, onları kâfir bilen, kâfir olur. Biz iyi biliyoruz ki, Hazret-i Ebu Bekir ile Hazret-i Ömer mümindirler. Allahü teâlânın düşmanı değildirler. Cennet ile müjdelenmiştirler. O halde, bunlara kâfir diyen, kâfir olur.
Zamanın büyük âlimi olan Ebu Züra Razi buyuruyor ki:
(Resulullahın Eshabından birini kötüleyen kimse, zındıktır. Çünkü, Kur’an-ı kerim, elbette doğrudur, Resulullah elbette doğru söyler. Bizlere bunlardan gelen haberler, elbette doğrudur. Bunların hepsi, Eshab-ı kiramı övmekte, yükseltmektedir. Bunları kötülemek, Kur’an-ı kerime ve hadis-i şeriflere inanmamak olur. Bu ise, zındıklık, dalalet, sapıklıktır.)
Sehl bin Abdullah Tüsturi buyuruyor ki:
(Eshab-ı kiramı büyük bilmeyen kimse, Resulullaha iman etmiş olmaz.)
Abdullah bin Mübarekten soruldu ki, Hazret-i Muaviye ile Ömer bin Abdülaziz’den hangisi daha üstündür? Cevabında buyurdu ki, Hazret-i Muaviye Resulullahın yanında giderken, atının burnuna giren toz, Ömer bin Abdülaziz’den kat kat daha üstündür. Böylece, Resulullahın sohbetinin ve mübarek yüzünü görmenin sebep olduğu yüksekliğe, hiçbir yükseklik yetişemeyeceğini bildirdi. Bu üstünlük, başka bir kıymet karışmadan yalnız sohbetin üstünlüğüdür ve bütün Eshabda vardır. Buna başka kıymetler de ekleyen, mesela Resulullah ile birlikte cihad eden ve sonra gelen müminlere, Ondan işittiklerini bildiren veya Onun uğrunda malını harc eden sahabi elbet daha yüksek, daha üstün olur. Hiç şüphe yok ki, iki Halife, Eshabın büyüklerindendi. Hatta, en üstünleri idi. O halde, Şeyhayna kâfir demek, hatta, biraz küçültmek, küfür olur. Zındıklık olur. Doğru yoldan ayrılmak olur.
Şemsüleimme Muhammed bin Ahmed Serahsinin (Muhit) kitabında diyor ki:
(Şeyhaynı kötüleyen imamın arkasında namaz kılmak caiz değildir. Çünkü bu, Ebu Bekir’in halife olduğunu kabul etmiyor. Halbuki, Onun hak halife seçildiğini bütün Eshab sözbirliği ile bildirdi).
Tahir bin Ahmed Buhari’nin (Hulasa) adındaki fetva kitabında diyor ki:
(Ebu Bekir’in hilafetine inanmayan kâfir olur. Bid’at sahibi olanın arkasında namaz kılmak mekruhtur. Bid’ati küfre varırsa ona uyanın namazı sahih olmaz. Küfre sebep olmazsa, sahih fakat mekruh olur. Ömer’in hilafetine inanmayanın da kâfir olduğu, daha doğrudur.)
Bunların Halifeliklerine inanmayan kâfir olunca, ya bunlara sövenlerin, lanet edenlerin ne olacağını düşünmeli. Görülüyor ki, bu taşkınlıklara küfür demek, âyet-i kerimelere, hadis-i şeriflere ve din âlimlerinin sözlerine tam uygun olmaktadır.
İyi bilinmelidir ki, Eshab-ı kiramın işlerine karışmak, onlar hakkında, aklına geleni söylemek, bir müslüman için, son derece edepsizlik ve zavallılıktır. Müslüman ismini taşıyan kimse, Eshab-ı kiram arasındaki ayrılıkları, çekişmeleri, Allahü teâlâya bırakmalı, hepsini iyi bilmelidir. Onları sevmek Muhammed aleyhisselamı sevmek demek olduğunu bilmelidir. Çünkü, (Onları seven, beni sevdiği için sever) buyurdu. Bir müslüman için, kurtuluş yolu, ancak budur.
İmam-ı Şafii hazretleri buyuruyor ki:
(Eshab-ı kiram arasındaki kanlara, ellerimizin bulaşmasından, Allahü teâlâ, bizleri koruduğu gibi, biz de dilimizi karıştırmaktan koruyalım.) Ömer bin Abdülaziz hazretleri de böyle söylemiştir.
Eshab-ı kiramın hiçbirine haklı idi, yanıldı gibi söylememiz doğru değildir. Hepsi için de, yalnız iyi olduklarını söylememiz lazımdır. Hadis-i şerifte de böyle buyuruldu. (Eshabım anıldığı zaman, dilinizi koruyunuz) hadis-i şerifi gösteriyor ki, Eshabım anıldığı zaman, birbirleri ile olan muharebeleri söylenildiği zaman kendinizi koruyunuz. Bir kısmını beğenip, ötekilerini kötülemekten sakınınız! Bu emre uymak lazımdır. (Reddi revafıd)