Bir din kitabına itibar edebilmek için, mutlaka önceki asırlarda yazılmış kitaplardan nakli esas alması mı gerekir? Bu kitaplarla günümüzde yazılanların farkı ne?
Hangi kitaba itibar edilir?
CEVAP II. Abdülhamid Han’ın tahttan indirilmesiyle, din işlerine de fesat karıştı. İttihatçı olan din cahilleri ve masonlar, din işlerinde yüksek mevkilere getirildi. İlk iş olarak, Abdülhamid Han’ın son şeyhülislamı Muhammed Ziyaüddin efendi, vazifesinden alındı. Bu yüksek makama, 1910’da Musa Kazım getirildi. Bu zat, ittihatçı ve masondu. Bunun gibi, İslamiyet’e uymayan hareketlerinden ve dine aykırı yazılarından dolayı Abdülhamid Han tarafından uzaklaştırılmış olan bölücü kimseler, İstanbul’a getirilip, kendilerine din işlerinde vazifeler verildi. Bu cahil ve partizan kimseler, bozuk, sapık din kitaplarının yazılmasına, yayılmasına önayak oldular. II. Abdülhamid Han zamanında yazılan din kitapları, bir ilim heyeti tarafından tetkik edilirdi. Tasdik edilip, izin verilenler bastırılırdı. Bunun için, o tarihlerde basılan din kitaplarına güvenilir. 1909’dan sonra din kitapları, yetkili âlimler tarafından kontrol edilmez oldu. İşte bunun için, bu kitaplardan, ancak vesika vererek, salih kimseler tarafından nakledilen bilgilere güvenilir. Mezhepsizlerin, kendi kafalarına göre yazdıkları, eksik ve yanlış naklettikleri yazıları ve bozuk kitapları okumak caiz olmaz. Ziyaret-ül-kubur risalesi Sual: İmam-ı Birgivî’nin Ziyaret-ül-kubur risalesine, İbni Kayyım’ın kitaplarındaki bilgilerden karıştırdığının S. Ebediyye kitabında yazdığı doğru mudur? CEVAP Evet, doğrudur. S. Ebediyye’de, adı geçenlerin hâl tercümeleri kısmında, 172. maddede İmam-ı Birgivî hazretleri için şöyle deniyor: (Ziyaret-ül-kubur risalesine, İgase-tül-lehfan’daki sapık yazılardan karıştırmıştır.) İmam-ı Birgivî hazretleri büyük bir âlimdir. Merhum Hocamız, (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri İmam-ı Birgivî’yi severdi) buyururdu. Hocamız da, hocasının sevdiğini elbette severdi. Ama sevmek ayrı, işin doğrusunu bildirmek ayrıdır. Seyyid Abdülhakîm Efendi hazretleri de, kendisine sorulan bir sualin cevabında, İmam-ı Birgivî’nin yanlış anlaşılan ve Vehhâbîlerin istismar ettikleri bir başka ifadesini açıklıyor. (Birgivî Vasiyetnamesi’nde, “Bir kimse, Evliyanın ruhları, burada hazırdır, dese kâfir olur” diyor. Hâlbuki tasavvufçular arasında, “Pirimizin ruhu hazırdır, nazırdır” sözü de meşhurdur. Bu iki sözün arasını bulmak nasıl olur?) sualine şöyle cevap veriyor: Birgivî Vasiyetnamesi ve benzeri kıymetli kitaplar demek istiyor ki: Bir kimse eğer, (Benim üstadım, daimi, ezelî ve ebedî olarak hazır ve nazırdır) dese, kâfir olur. Fakat bunlar, (Allahü teâlâ, benim üstadımın ruhuna öyle bir kuvvet vermiştir ki, her nerede ve ne zamanda çağırır isem, imdadıma hazır olur) diyor. (S. Ebediyye) Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri yukarıda bildirildiği gibi, İmam-ı Birgivî hazretlerinin sözlerini açıklamış, işin doğrusunu bildirmiştir. Tam İlmihâl’de açıkça, İmam-ı Birgivî’nin, Ziyaret-ül-kubur risalesinde de böyle şeyler yazdığı bildirilmektedir. Tam İlmihâl’e itibar eden, bunun aksini söyleyemez. İtibar etmeyenin de, bu konudaki sözlerinin hiç önemi olmaz. Kâdî-zâde denilen âlimler Sual: (Kâdî-zâde denilen kimselerin hepsi, bid’atle mücadele eder görünüp, kendi yazdıkları Ziyaret-ül-kubur risalesi gibi bazı kitapları, İmam-ı Birgivî gibi büyük zatlara isnat ettiler) deniyor. Bu âlimler, kıymetli zatlar değil mi? Âlim olan zatlar, böyle bir şeyi nasıl yaparlar? CEVAP Bu kıymetli zatlara, öyle bir iftira atmak çok çirkin olur. Kâdî-zâde denilen âlimlerin bid’atlerle mücadele etmeleri meşhurdur, inkârı mümkün değildir. Kıymetli kitapları şerh etmişlerdir. Şerh demek açıklama demektir, ilim sahibi olduklarını gösterir. Âlimin kitabını ancak âlim olan anlar, âlim olan açıklar. Ziyaret-ül-kubur risalesinin, İmam-ı Birgivî hazretlerine ait olduğunu Tam İlmihâl kitabından alarak açıklamıştık. Belki de Tam İlmihâl’e leke sürmek için, Kâdî-zâdelerin hepsine ayrım yapmadan çamur atılmak isteniyor. Kitaplarımızda deniyor ki: KÂDÎ-ZÂDE “rahmetullahi teâlâ aleyh”: Ahmed Emin bin Abdullah, 1197’de vefat etti. Birgivî Vasiyetnamesi’ni şerh etti. Amentü şerhi olan Feraid kitabını yazdı. İkisi de çok kıymetlidir. (S. Ebediyye) KÂDÎ-ZÂDE “rahmetullahi teâlâ aleyh”: Şemseddin Ahmed bin Mahmud efendi, Osmanlı şeyhülislamlarının on altıncısıdır. (S. Ebediyye) KÂDÎ-ZÂDE “rahmetullahi teâlâ aleyh”: Muhammed Ârif efendi, 1173’de vefat etti. (S. Ebediyye) Osmanlı devleti âlimlerinden Kâdî-zâde Ahmed bin Muhammed Emin efendi “rahime-hullahü teâlâ”, imanın altı şartını bildiren Âmentü’yü Türkçe olarak şerh etmiş, Bu kitaba Feraid-ül-fevaid ismini vermiştir. Büyük veli, derin âlim, Seyyid Abdülhakim Efendi “rahime-hullahü teâlâ” bu kitabın ve diğer eseri olan Birgivî Vasiyetnamesi Şerhi’nin çok kıymetli olduklarını söyler, gençlere tavsiye buyururdu. (İslam Ahlakı) |