Kur’an-ı kerimin meali, tefsiri yapılamaz mı?
Meal ve tefsir okumak
CEVAP
Kur’an-ı kerimin tefsiri veya meali yazılabilir ve yazılmıştır. İslam
âlimleri, bunu yasak etmemişlerdir. Fakat bunlar, Kur’an-ı kerimin belagatini
taşıyamazlar. Murad-i ilahiyi bildiremezler. Kur’an-ı kerimin manasını ve
manalarındaki incelikleri anlamak isteyen ve belagatinin zevkini tatmak dileyen
müslümanlar, bu kitab-i mübini kendi lisanı ile okumalı ve manasını ve zevkini
bundan almak için gereken bilgileri öğrenmekten üşenmemelidirler!
Şekspir’in, Victor Hugo’nun ve Baki efendinin şiirlerindeki incelikleri anlamak
ve bundan zevk almak için, İngilizce, Fransızca ve Arapça dillerini edebiyatı
ile birlikte öğrenmek gerektiği gibi, Allah kelamını ve inceliklerini
anlayabilmek için de gerekli ilimleri öğrenmek elbette şarttır.
Cebrail aleyhisselamın Peygamber efendimize indirdiği bu kelimelerden ve
sözlerden başka, Arapça da olsa, okunan şeyler Kur’an-ı kerim okumak olmaz.
Mesela, cünüpken, Kur’an-ı kerim okumak haramdır, büyük günahtır. Fakat, onları
okumak, haram olmaz.
Bazı kimseler her kitap yazanı, tefsir yazanı veya Arabi bileni âlim
zannediyor. Her köşe başında şeyh geçinen yüzlerce kimse vardır. Bu kimseler,
müslümanları şaşırtmış, kâtı'ı tarîk-ı ilâhî olmuşlardır. Yani Ehl-i sünnet
yolunu bozan, yol kesiciler vardır.
Âlimler çok azalmıştır
İslam âlimlerinin en büyüklerinden olan imam-ı Rabbani hazretleri,
dört yüz yıl önce buyurdu ki:
İslam âlimleri, bugün garip oldu, azaldı. Şimdiki tarikatçıların yoluna bid’at
karıştığı ve bu yol bozulduğu için, Resulullahın sünnetine sarılmış olan büyük
âlimleri, bu millet tanımaz oldu. Bu bilgisiz kimseler, milletin kalbini, bu
bid’atler ile kazanmaya çalıştılar. Böyle yapmakla, dini yayacaklarını, hatta
İslamiyet’i olgunlaştıracaklarını sandılar. Hâşâ öyle değildir. Bunlar dini
yıkmaya çalışıyorlar. Allahü teâlâ bunları doğru yola kavuştursun! Şimdi büyük âlimlerden
pek az kalmıştır. İslamiyet’i sevenlerin, bu âlimlerin talebelerine yardım
etmeleri, onların yolunda gitmeleri gerekir. (2/62)
Hadis-i şeriflerde, (Kıyamete yakın ilim azalır, cehalet artar), (İlmin
azalması âlimlerin azalması ile olur. Cahil din adamları, kendi görüşleri ile
fetva vererek fitne çıkarırlar, insanları doğru yoldan sapıtırlar) ve (Her
asır, önceki asırdan daha bozuk olur. Böylece kıyamete kadar hep bozulur) buyuruldu.
İnsanların en iyileri olan âlimlerin yazdıkları kitapları beğenmeyip, bozuk
asırdaki bozuk adamlara ve onların bozuk kitaplarına aldanmaktan
sakınmalıdır! (Hadika)
İmam-ı Malik hazretleri buyurdu ki:
Fıkıh öğrenmeyip, tasavvuf ile uğraşan dinden çıkar, zındık olur. Fıkıh öğrenip
tasavvuftan haberi olmayan bid’at ehli yani sapık olur. Her ikisine kavuşan
hakikate varır. (Merec-ül-bahreyn)
Farz-ı ayn olan fıkıh kitaplarını okumayıp, tefsir okumak, caiz değildir.
Zaten, bizim gibi mukallidlerin, tefsirden fıkıh bilgisi öğrenmesi imkansızdır.
Cehenneme gidecekleri bildirilen 72 fırkanın âlimleri, tefsirlerden yanlış mana
anladıkları için, sapıttılar. Âlimler sapıtınca, bizim gibi cahillerin
tefsirden ne anlayabileceğimizi düşünmeliyiz! Doğru yazılmış tefsirleri
okuyanlar, böyle felakete düşerse, dinde reformcuların tefsirlerini okuyan
acaba ne olur?
Dört işlemi bilmeden yüksek matematiği öğrenmek imkansızdır. Bunun gibi
akaid, fıkıh ve diğer lüzumlu ilimleri bilmeden tefsir okuyan elbette sapıtır.
Fıkıh ilmini öğrenmeden tefsir ile vakit geçirmek doğru değildir. Çünkü, tefsir
ile, vaaz, kıssa öğrenilir. Fıkıh ile, helal, haram öğrenilir. (Redd-ül-muhtar)
Tefsir okumak, emrolunmadı. Fıkıh okumak ise, emrolundu. (Berika s.
1297)
Tefsir nedir?
Sual: Tefsir ne demektir?
CEVAP
Tefsir, kelam-ı ilahiden murad-ı ilahiyi anlamak demektir.
Tefsir için gereken 15 ana ilimden biri (Kalb ilmi)dir. Allahü teâlânın rasih
ilimli âlimlere vasıtasız olarak ihsan ettiği bu kalb ilmine Mevhibe de
denir. Bir kimse diğer 14 ilmi bilse, mevhibeye sahip olmazsa tefsiri muteber
olmaz. Yaptığı tefsir kendi görüşü olduğundan Cehennemde azaba düçar olur.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kur’andan kendi aklı ile, kendi düşüncesi ve bilgisi ile mana çıkaran
kâfirdir!) [Mektubat-ı Rabbani]
Yani kendiliğinden verdiği mana doğru olsa bile meşru yoldan çıkarmadığı için
hata olur. Verdiği mana yanlış ise imanı gider.
Kur’an-ı kerim, hiçbir dile, hatta Arapçaya bile tercüme edilemez. Her hangi
bir şiirin kendi diline bile tam olarak tercümesine imkan yoktur. Hadis-i
şeriflerde de durum aynıdır. Hadis kitaplarından hadis nakletmek için hadis
âlimlerinden icazet almak gerekir. (Berika c.1)
Hadis-i şerifleri ve âyet-i kerimeleri, hadis kitaplarından ve Kur’an-ı
kerimden değil, hakiki İslam âlimlerinin kitaplarından nakletmelidir. Mesela, (İhya’daki
hadis-i şerifte) veya (Mektubat’ta bildirilen âyet-i kerimede
buyuruluyor ki...) diyerek nakletmek gerekir.
Peygamber efendimiz bir gün, bir âyetin manasını Hazret-i Ebu Bekir’e
anlatırken, orada bulunan Hazret-i Ömer, yapılan izahtan hiçbir şey
anlamamıştır. Halbuki hadis-i şerifte (Eğer benden sonra Peygamber
gelseydi, Ömer Peygamber olurdu) buyuruldu. Böyle yüksek olduğu ve
arabiyi çok iyi bildiği halde, Hazret-i Ömer Kur’an-ı kerimi değil, tefsirini
bile anlayamadı. Kur’an-ı kerimin manasını yalnız Muhammed aleyhisselam anlamış
ve hadis-i şerifleri ile bildirmiştir. Hadis-i şerifler Kur’an-ı kerimi, mezhep
imamları hadis-i şerifleri, İslam âlimleri de mezhep imamlarının sözlerini
açıklamışlardır. Kur’an-ı kerimde, namazların kaç rekat olduğu, bayram ve
cenaze namazlarının nasıl kılınacağı, zekât nisabı, orucun ve haccın farzları
ile hukuk bilgileri açıkça bildirilmemiştir.
Fıkıh bilgilerini, İslam âlimleri, âyet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden
çıkarmışlardır. Bu bilgiler ancak fıkıh kitaplarından öğrenilir. Fıkıh
kitapları varken, din bilgilerini tefsirlerden öğrenmeye kalkışmak nafile
ibadet olur. Farz-ı ayn olan fıkıh kitaplarını okumayı bırakıp, nafile olan
tefsir okumak caiz değildir. Zaten müctehid olmayanların, tefsirden fıkıh
bilgisi öğrenmesi imkansızdır. Cehenneme gidecekleri bildirilen yetmişiki
fırkanın âlimleri, tefsirlerden yanlış mana çıkardıkları için sapıtmışlardır.
Âlimler sapıtınca, âlim olmayanların tefsir, okuması felaket olur. (Hadika)
Türkiye’de Kur’an tercümesi modası, Misak adında bir Ermeni
tarafından başlatılmıştır. Gençlerin önüne Kur’an tercümelerini sürerek, “Öz
Türkçe Kur’an okuyunuz, yabancı dil olan Arapça Kur’anı okumayınız!” demesi bu
millete ihanetten başka bir şey değildir.
Kur’an-ı kerim Tercümeleri Sempozyumu’nda 1500’den fazla Kur’an-ı kerim
tercümesi incelenmiş birbirini tutmayan hükümler görülmüştür. Bunun hakiki
sebebi, naklin esas alınmayışıdır. Kur’an-ı kerimin hakiki manasını öğrenmek
isteyen bir kimse, din âlimlerinin kelam, fıkıh ve ahlak kitaplarını
okumalıdır.
Müfessir kimdir?
Sual: Müfessir kime denir?
CEVAP
Müfessir, tefsir kitabı yazan demek değildir. Müfessir, kelam-ı
ilahiden, murad-ı ilahiyi anlayan derin âlim demektir. Beydavi tefsiri
bunların en kıymetlilerindendir. Bu tefsir kitaplarını da anlayabilmek için,
yirmi ana ilmi, iyi öğrenmek gerekir. Ana ilimlerden biri, tefsir ilmidir.
Bu yirmi ana ilmin kolları, seksen ilimdir. Bu ilimlerin hangileri olduğu
Mevduat-ül ulüm’de yazılıdır.
1986’da İstanbul’da yapılan Kur’an Tercümeleri Sempozyumunda
1500’den fazla tercüme incelendiğinde, birbirini tutmayan hükümler görüldü.
Herkes anlayışına göre tefsir ettiği için, karşımıza bir korkunç, dehşetli ve
vahim manzara çıkmıştır. Halbuki nakle dayanılsaydı böyle olmazdı. Türkiye’de
ilk defa Kur’an tercüme işini, Cihan Kitabevi sahibi Misak isimli
bir Ermeni başlatmıştır. Maksat dinimizi bozmaktır. Bu oyuna
gelinmemeli!...
Diplomaya güvenenler
Diplomaya güvenerek, tefsir ilmine dalmaya kalkışan, aldanır, helak olur.
Yüzme bilmeyen birinin diplomasına güvenerek denize açılması gibi, cahilce,
ahmakça iş olur.
Tefsir ilmini bilmeyenin hadis ve tefsir okumaya kalkışması, mide hastasının,
kuvvetlenmek için, baklava, börek yemesine benzer. Halbuki, bu hastanın, önce
perhiz yapması, sonra, kuvvetli yemesi gerekir. İşte bizim gibi, ana ilimleri
okumayan, din öğrenmek için, Kur’an tercümesi, tefsir, hadis okumaya
kalkışırsa, bunları kavrayamaz. Yanlış anlayarak, dinimizi, imanımızı da
kaybederiz. Ana yuvasından almış olduğu imanını kaybeden birkaç ilerici (!)
kimsenin küfrüne sebep olan, zihinlerindeki şüphenin nasıl meydana geldiği
sorulunca tefsir okudukları için böyle olduklarını bildirmişlerdir. Meşhur
tefsirler bile, ehlinden başkasına zararlı oluyor. Tefsir ilimlerini bilmeden
tefsir okumaya kalkışan, imanını kaybedebileceği için Mazhar-ı Can-ı
Canan hazretleri, tefsir yazmak isteyen halifesine engel
olmuştur. (Makamat)
Türkçe tefsirlerin, en kıymetli sanılanlarında bile, şahsi düşünceler vardır.
Okuyana zararı, faydasından çoktur. Hele İslam düşmanlarının, bid’at
sahiplerinin, Kur’an-ı kerimin manasını bozmak için yaptıkları tefsir ve
tercüme kitapları, birer zehirdir. Bunları okuyan genç zihinlerde, bir takım
şüpheler, itirazlar hasıl oluyor. Zaten, bizim gibilerin, İslamiyet’i öğrenmek
için, tefsir ve hadis-i şerif okuması uygun değildir. Çünkü Kur’an-ı kerimi ve
hadis-i şerifi yanlış anlamak veya şüphe etmek imanı giderir. Yalnız Arabi
bilmekle, tefsir ve hadis anlaşılmaz. Her Arabi bileni, din âlimi sanan
aldanır. Beyrut’ta ana dili Arabi olan çok papaz var. Fakat, hiçbiri
İslamiyet’i bilmez.
Hangi tefsir zararlıdır?
Sual: Dinimizi, asıl kaynağından öğrenmek için hangi meali ve tefsiri
okumalıyız?
CEVAP
Kur’an-ı kerimin manasını yalnız Muhammed aleyhisselam anlamış ve hadis-i
şerifleri ile bildirmiştir. Kur’an-ı kerimi tefsir eden Odur. Doğru tefsir
kitabı da, Onun hadis-i şerifleridir. Din âlimlerimiz, bu hadis-i şerifleri
toplayıp, tefsir yazmışlardır. Âyet-i kerimeler kısa ve tam tercüme edilemediği
için, İslam âlimleri, tercüme değil, uzun tefsir ve tevillerini
bildirmişlerdir. Resulullahın bildirdiği manalara Tefsir denir.
Tefsir, ancak Fahr-i âlemin mübarek lisanından, Sahabe-i kirama ve
onlardan Tâbiine ve Tebe-i tâbiine ve böylece sağlam, kıymetli insanların
söylemesi ile, fıkıh ve kelam âlimlerine gelen haberlerdir. Bundan başka olan
bilgilere tefsir denmez.
Mealen ne demektir
Sual: (Âyet-i kerimede mealen buyuruldu ki...) deniyor. Bu ne
demektir?
CEVAP
(Bu âyet-i kerimenin mânâsı, tefsir âlimlerinin bildirdiklerine göre
şöyledir) demektir. Bunun için Kur’an tercümesi denilen kitaplardan, Kur’an-ı
kerimin mânâsı anlaşılmaz. Kur’an tercümesi okuyan kimse, murad-ı ilahiyi
öğrenemez. Tercüme edenin bilgi derecesine göre yaptığı açıklamayı öğrenir. Bir
cahilin veya bir sapığın yaptığı tercümeyi okuyan kimse de, Allahü teâlânın
bildirmek istediğini değil, tercüme edenin anladım sanarak kendi kafasından
anlatmak istediğini öğrenir. Kur’an-ı kerimin hakiki mânâsını
anlamak, öğrenmek isteyen, İslam âlimlerinin kelam, fıkıh ve ahlak kitaplarını,
yani bunlardan hazırlanmış, nakli esas alan bir ilmihal kitabını okumalıdır.
Kur’an-ı kerim tercümesini okuyan, amele, ibadete ait bilgileri öğrenemez.
İtikada ait bilgileri ise öğrenmesi hiç mümkün olmaz. Çünkü 72 dalalet fırkası,
Kur’an-ı kerime yanlış mana verdiği için sapıtmıştır. Kur’an tercümesi
okuyarak, doğru imanı, Ehl-i sünnet itikadını öğrenmek mümkün olmaz. Hatta
(Beydavi), (Celaleyn) gibi kıymetli tefsirleri bile bizim gibilerin anlaması mümkün
değildir. Kur’an-ı kerimin manasını öğrenmek isteyen kimse, Ehl-i sünnet
âlimlerinin yazdığı, kelam, fıkıh ve ahlak kitaplarını okumalıdır. (Hadika)
Peygamber efendimiz, hadis-i şerifleriyle Kur’an-ı kerimi açıklamıştır. Bu
açıklamalara tefsir denir. Bir âyet-i kerimenin mânâsını
Peygamber efendimiz açıkça bildirmemişse, İslam âlimleri, bu âyet-i kerimenin
mânâlarından dinimize uygun olanı seçerler. Buna tevil etmek ve
bu seçilen manaya da meal denir. Piyasada meal, tercüme
anlamında kullanılıyorsa da, tercüme demek değildir.
Kur’an tercümesi
Sual: TV’lerde, barlarda Beethoven’in 9. senfonisini, Mozart’ın
figarosunu ve Molyer’in şiirlerini niçin Almanca, İtalyanca, Fransızca
söylüyorlar veya dinliyorlar da, (Bu yabancı dildir, Türkçe söylemek gerekir) diyerek,
bu senfonileri Türkçeye tercüme etmiyorlar? Fakat Kur’an tercümesine nasıl olup
da Kur’an diyebiliyorlar?
CEVAP
Çünkü, Türkçeye tam çevrilemeyeceğini biliyorlar. Türkçelerine Beethoven’in
veya Şopen’in eseri denilemiyor. Bir şiirin tercümesi bile şiirin aslı
değildir. O halde, Kur’an-ı kerimin tercümesine hiç Kur’an denebilir mi?
Şekspir’in, Viktor Hügo’nun ve Baki efendinin şiirlerindeki incelikleri anlamak
ve bundan zevk almak için, İngilizce, Fransızca ve Arapça dillerini edebiyatı
ile birlikte öğrenmek gerektiği gibi, Allah kelamının belagatini ve
inceliklerini anlayabilmek için de, gerekli ilimleri öğrenmeden, bunları
anlamaya kalkışmak çok yanlıştır.
Orijinal meal
Sual: Biri, (Piyasada birbirini tutmayan farklı mealler
bulunduğu için, orijinalinden kendim tercüme ederek bir meal hazırladım.
Benimki orijinal olduğu için itimada şayandır) dedi. Öteki mealler
niye orijinalinden hazırlanmadı? Bu arkadaşın orijinal mealine güvenebilir
miyiz?
CEVAP
Adına orijinal dense de fark etmez. O mealin diğerlerinden hiç farkı
yoktur. Meal, tercüme edenin, Kur’an-ı kerimden anladığı mânâ demektir. Herkes,
ilmine göre bir şey anlar. Çoğunun yanlış olduğu piyasadaki meallerden
anlaşılmaktadır, çünkü Kur’an-ı kerim kelime kelime tercüme edilirse yanlış
olur. Murad-ı ilahi anlaşılmadan yapılan tercümeler doğru olmaz. Murad-ı
ilahiyi de yalnız Peygamber efendimiz anlamış ve bildirilmesi gerekenleri de
hadis-i şeriflerle bildirmiştir. Onun için, mealden din öğrenilmez. Dinimiz
ancak, itikad, fıkıh ve ahlak bilgilerinin nakli esas alarak yazıldığı muteber
ilmihallerden öğrenilir.
Arapça bilenin Kur’an okuması
Sual: Ana dili Arapça olanın, Kur’an okurken manasını anlaması, meal
okumak gibi zararlı olur mu?
CEVAP
Hayır, mahzuru olmaz, hatta iyi olur; ancak âyetlerden hüküm çıkarması caiz
olmaz. Mesela Kevser suresini okurken, (Venhar)demenin kurban kes
anlamına geldiğini bilmesinin mahzuru olmaz. (Kurban kes demek, fakir zengin,
dinli dinsiz herkese kurban kesmek farzdır demektir) diye bir hüküm çıkarırsa
yanlış olur; çünkü ana dili Arapça olan Eshab-ı kiram bile, Kur’an-ı kerimin
anlamını Resulullah efendimize sorarlardı. Bir hadis-i şerif meali:
(Kur’an-ı kerimin manalarının hepsi anlaşılmaz.) [İbni Mace]
Günün âyeti demek
Sual: Gazetelerde, internet sitelerinde, günün âyeti denilerek
âyet mealleri yazmakta bir mahzur var mıdır?
CEVAP
Böyle yazmak uygun olmaz. Âyet-i kerimeler her gün içindir. Günün âyeti,
ayın âyeti demek hoş değildir. Bunun ikinci mahzuru da şudur:
Kur’an-ı kerimin kelime kelime tercümesini yapmak mümkün olmadığı için verilen
mana yanlış olur. Böyle bir tercümeyle murad-ı ilahi anlaşılamaz. Bu şekilde,
âyet meallerini yazmak ve bunları okumak yanlış anlaşılmalara sebebiyet
vereceği için uygun olmaz. Âyet mealinden din öğrenilemez, bununla amel
edilemez.
Feminist meal
Sual: Amerika’daki bir üniversitede, Kur’anın feminist meali
hazırlanmış. Feminist meal olur mu?
CEVAP
Herkesin düşüncesine göre meal olmaz. Yani mealin, feministi, hümanisti
olmaz. Yarın bir başkası da çıkıp (Sosyalist bir meal yaptım) diyebilir.
Nitekim âyet-i kerimeleri sosyalizme göre açıklayan sosyalist zihniyetli
mezhepsizler çıkmıştır. Feminist olmasa bile piyasadaki birbirini tutmayan
mealleri okumak caiz olmaz, çünkü müfessirlerimizin bildirdiklerine aykırı
meallere ve tefsirlere asla itibar edilmez.
Tefsir kitaplarına mı, fıkıh kitaplarına mı uymalı?
Sual: Berîka kitabında, (Tefsirlere göre değil, fıkıh
kitaplarına göre amel etmemiz emredildi) deniyor. Tefsir, Allah'ın
kitabı sayılır, fıkıh ise âlimlerin kitabıdır. Niye âlimlerin kitabı,
Resulullah'ın hadislerine ve Allah'ın kitabına tercih ediliyor?
CEVAP
Hayır, asla öyle bir tercih yapılmıyor. Tefsir için de, (Allah'ın
kitabıdır) demek yanlıştır. O da müfessirlerin kendi anladıklarıdır. Doğru
anladıkları da olur, yanlış anladıkları da olur O, tefsir veya tercüme edenin
kendi anladığıdır. Kur'an-ı kerimi yanlış anlayan da çok oluyor. Mesela namaz
vakitleri için, üç, altı, hattâ yedi vakittir diyenler olmuştur. Ama Peygamber
efendimiz (Beş vakittir) diyor ve ömür boyu da beş vakit
kılmıştır. Onun için mealleri, tefsirleri, bizzat Allah'ın sözü olarak kabul
etmek çok yanlış olur.
Tefsirden ve hadislerden dört hak mezhep çıktığı gibi, 72 sapık mezhep de
çıkmıştır. 72 sapık fırkanın liderleri, âlim oldukları hâlde, tefsirleri yanlış
anladıkları için sapıttılar. Biz kendimiz tefsirden bir şey öğrenmeye
kalkarsak, hangi bâtıl yola gireceğimiz, hangi uçuruma yuvarlanacağımız belli
olmaz. Fıkıh bilgisi de tefsirden ve hadis-i şeriflerden çıkarılmıştır. Ehl-i
sünnet âlimlerinin bu iki kaynaktan çıkardıkları fıkıh ilmine uyarsak, yine
Kur’an’a ve hadise uymuş oluruz.
Kur’an yerine çevirisini okumak
Sual: Mezarlıkta ölülere Kur’an yerine, meal veya tefsir kitabı
okuyanlara rastlıyoruz. En doğru tefsir diye, namazda bile bunları okuyanlar
oluyor. Buralarda Kur’an yerine tercümesini okumak günah değil midir?
CEVAP
Evet, büyük günahtır. Çünkü Kur’an-ı kerim, Allah kelamıdır. Kur’an-ı
kerimin başka dillere yapılan çevirilerine, en doğru çeviri olsa bile, Kur’an
denmez ve Kur’an olarak okunması asla caiz olmaz. Bunları Allah kelâmı kabul
etmek, mezarlıkta veya namazda Kur’an diye okumak, büyük günah olur. İbni
Hacer-i Mekkî hazretleri buyuruyor ki:
(Kur’an-ı kerim tercümesini, Kur’an-ı kerim yerine okumak haramdır.) [Fetava-i
fıkhiyye s. 37]
İsmimiz bile tercümesiyle söylense çok acayip olur. Mesela ismet; günahsızlık,
temizlik demektir. İsmi İsmet olan biri, İsmet değil de, tercümesi ile
çağrılsa, İsmet Bey yerine, Temizlik Bey, Günahsızlık Bey dense, uygun olur mu?
Bir ismin bile tercümesini söylemek çok tuhaf olurken namazdaki Allah kelamı
olan sûrelerin tercümelerini veya tefsirlerini okumak nasıl caiz olur?
Ezanın da başka bir dilde tercümesini ezan olarak okumak caiz değildir. Mesela
Fransızca (Dieu est grand), İngilizce (God is great) veya Türkçe (Tanrı uludur)
dense caiz olmaz. (Allahü ekber) diyerek okumak lazımdır.