►Yalan Yasağı Hakkında / Hadis
Yalan Yasağı
Riyâzus
Sâlihîn / İmâm Nevevî
BÖLÜM: -121-
Yalan Yasağı hakkında sahih hadis-i şerifler...
1545. Abdullah İbni Mes'ûd radıyallâhu
anh''den rivâyet edildiğine göre Nebî sallallâhu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
– "Şüphesiz ki sözde ve işte doğruluk hayra ve üstün iyiliğe yöneltir.
İyilik de cennete iletir. Kişi
doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğrucu) diye kaydedilir.
Yalancılık yoldan çıkmaya
(fucûr) sürükler. Fucûr da cehenneme götürür. Kişi yalancılığı meslek edinince
Allah katında
çok yalancı (kezzâb) diye yazılır".
Buhâri, Edeb 69; Müslim, Birr 103–105. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 80; Tirmizi, Birr 46; İbni Mâce, Mukaddime 7; Dua 5
1546. Abdullah İbni Amr İbni'l–Âs
radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Dört huy vardır ki bunlar kimde bulunursa o kişi tam münâfık olur. Kimde
de bu huylardan
biri bulunursa, onu terkedinceye kadar o kişide münâfıklıktan bir sıfat
bulunmuş olur:
Kendisine bir şey emânet edildiği zaman ona ihanet eder.
Konuştuğunda yalan söyler.
Söz verince sözünden döner.
Düşmanlıkta haddi aşar, haksızlık yapar. "
Buhârî, Îmân 24, Mezâlim 17, Cizye 17; Müslim, Îmân 106. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünnet 15; Tirmizî, Îmân 14; Nesâî, Îmân 20
1547. İbni Abbâs radıyallahu anhümâ'dan
rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
"Kim görmediği bir rüyayı gördüm deyip anlatırsa, âhirette yerine
getirmesi mümkün olmayan
bir işe, iki arpa tanesini birbirine düğümleme cezasına çarptırılır.
Kim, bir topluluğun duyulmasını istemedikleri bir sözü öğrenmeye çalışır (kulak
hırsızlığı
yapar)sa, kıyamet günü kulaklarına eritilmiş kurşun dökülür.
Kim de herhangi bir canlının resim (ve heykelini) yaparsa, o da kıyamette,
yapamayacağı halde,
"haydi buna can ver " diye zorlanarak azâb edilir. "
Buhârî, Ta'bîr 45. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 88; Tirmizî, Rüyâ 8; İbni Mâce, Rüyâ 8
1548. İbni Ömer radıyallahu anhümâ'dan
rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
"En büyük yalan, görmediği düşü gördüm diye kişinin gözlerine iftira etmesidir. "
Buhârî, Ta'bîr 45
1549. Semüre İbni Cündeb radıyallahu anh
şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ashâbına:
– "Düş göreniniz var mı?" diye sorup, "gördüm" diyenin
düşünü, Allah'ın dilediği şekilde
yorumlardı. Bir sabah bize şöyle buyurdu:
– "Bu gece düşümde bana iki kişi gelerek "haydi yürü, gidiyoruz"
dediler. Ben de onlarla beraber
gittim. Yanı üzerine yatmış bir adamın yanına vardık. Elinde bir kaya parçası
bulunan bir başka adam,
onun başı ucunda ayakta duruyor, elindeki kayayı, yanı üzerine yatmış olan
adamın tepesine indiriyor,
başını yarıyordu. Taş yuvarlanıp gidiyor, adam taşı arkasından koşup alıyor, o
geri gelinceye kadar
ötekinin başı iyileşiyor, eski haline geliyordu. Adam, önce yaptığını aynen
tekrarlayıp duruyordu. Ben
yanımdakilere:
– “Sübhânellah! Bu nedir?” dedim.
–Yürü, yürü hele dediler. Yürüdük. Derken sırt üstü yatmış bir adamın yanına
vardık. Başucunda da,
elinde demir çengel bulunan bir başkası duruyordu. Bu adam, yatan kişinin bir
tarafına geçip elindeki
çengelle avurdunu, burnunu ve gözünü ta ensesine kadar yarıyor sonra öbür
tarafına geçip orasını da
aynı şekilde parçalıyordu. Bir tarafını yarıncaya kadar önceki yardığı taraf
eski haline geliyor adam da
sürekli aynı şekilde parçalamaya devam ediyordu. Ben:
– “Sübhânellah! Bunlar ne ? dedim.
– Yürü, yürü hele! dediler. Yürüdük. Fırın gibi bir yapıya vardık. (Râvi diyor
ki, sanıyorum
Peygamber Efendimiz sözlerine şöyle devam etti:) Orada ne söylenildiği
anlaşılamayan çığlıklar,
feryadlar birbirine karışıyordu. O yapının içinde çıplak bir sürü erkek ve
kadınların bulunduğunu
anladık. Altlarından alevler geldikçe, onlar çığlık atıyor, feryat
koparıyorlardı. Ben:
– Bunlara ne oluyor? dedim.
– Yürü, yürü hele! dediler. Yürüdük. Nihayet bir nehire vardık. (Ravi, herhalde
"kan kırmızısı bir
nehir" buyurdu, diyor. ) Nehrin içinde yüzen bir adam, kıyısında da yanına
birçok taş yığmış bir başka
adam. . Nehirde yüzen kişi, yüzeceği kadar yüzdükten sonra kıyıya geliyor ve
ağzını açıyordu.
Kıyıdaki adam da onun ağzına bir taş koyuyor, yüzen kişi dönüp yüzmesine devam
ediyor, sonra
dönüp yine kenara geliyor, ağzını açıyor öteki de ağzına bir taş daha atıyor, o
da dönüp gidiyordu.
Ben, yanımdaki iki kişiye:
– "Bu ikisinin hali nedir böyle? dedim.
– Yürü, yürü hele! dediler. Yürüdük. Çirkin –gördüğünüz adamların en çirkini de
diyebilirsiniz– bir
adamın yanına vardık. Adam, sürekli ateş yakıyor ve ateşin etrafında dolanıp
duruyordu. Ben:
– "Bu adam neci?" dedim.
– Yürü, yürü hele! dediler. Yürüdük; içinde baharın tüm çiçek çeşitlerinin
bulunduğu geniş yemyeşil
bir bahçeye vardık. Bahçenin ortasında gayet uzun boylu bir adam vardı. O kadar
ki, göğe uzanan
başını nerede ise göremeyecektim. Adamın etrafında, hayatımda hiç görmediğim
kadar çok çocuk
bulunuyordu. Ben:
– "Bu adam ve bu çocuklar kim, (ne yapıyorlar)?" dedim.
– Yürü, yürü hele! dediler. Yürüdük, Gide gide büyük bir ağaçlığa vardık ki ben
onun gibi güzel ve
geniş bir ağaçlık görmüş değilim. Beni götürenler, "Gir oraya!"
dediler. Birlikte girdik ve bir tuğlası
altın bir tuğlası gümüşten örülmüş bir şehirle karşılaştık. Şehrin kapısına
varıp açılmasını istedik. Kapı
açıldı, biz de girdik. Bizi, vücutlarının yarısı bugüne kadar gördüklerinizin
en güzeli, diğer tarafı
bugüne kadar gördüklerinizin en çirkini birtakım adamlar karşıladı. Yanımdaki
iki kişi onlara:
– Gidip şu nehre girin! dediler. Bir de ne göreyim, suyu süt gibi, bembeyaz,
enine doğru akan bir
nehir. Adamlar gidip nehre girdiler sonra çıkıp yanımıza geldiler.
Çirkinlikleri tamamen gitmiş, hepsi
de son derece güzelleşmişlerdi.
Resûl–i Ekrem sallalahu aleyhi ve sellem sözlerine şöyle devam etti:
Beni götüren iki kişi bana:
– Burası adn cennetidir, şurası da senin konağındır, dediler. Başımı kaldırıp
baktım, bir de ne göreyim;
beyaz buluta benzeyen bir köşk.
– İşte burası senindir, dediler. Ben o iki kişiye:
– "Allah size büyük hayırlar ihsan etsin, bırakınız da beni oraya gireyim,
" dedim.
– Hayır, şimdi değil! Sen oraya daha sonra gireceksin, dediler. Bunun üzerine
ben:
– "Bu gece boyunca hayret verici çok şey gördüm. Gördüklerimin anlamı
nedir?" dedim. Onlar:
– Anlatalım, dediler ve anlattılar:
– "İlk önce yanına vardığın kafası taşla yarılan adam var ya, o, Kur'an'ı
öğrendiği halde terkeden ve
farz namaz vaktini uyku ile geçiren kimsedir.
Avurdu, burnu ve gözleri demir çengelle yarılan adam, evinden çıkıp etrafa
yalanlar yayan kişidir.
Fırın içindeki çıplak erkek ve kadınlar ise, zina eden erkek ve kadınlardır.
Nehirde yüzüp yüzüp de taş yutan adam, faiz yiyen kişidir.
Yanındaki ateşi sürekli yakıp, etrafında dolaşıp duran çirkin görünüşlü kişi,
cehennemin görevlisi
Mâlik'tir.
Bahçedeki uzun boylu adam, İbrahim aleyhisselâm'dır. Etrafındaki çocuklar da
İslam fıtratı üzere ölen
küçük yavrulardır. "
Berkânî'nin rivayetinde, "fıtrat üzere doğan" kaydı bulunmaktadır.
Müslümanlardan biri:
– Ey Allah'ın elçisi! Müşrik çocukları da bunlara dahil mi? diye sordu.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem:
– "Müşriklerin çocukları da dahildir" buyurdu.
Vücutlarının yarısı güzel, yarısı çirkin olan adamlara gelince bunlar, güzel
işleri kötü işlere karıştıran
kimselerdir. (Ancak) Allah onları bağışlamıştır. "
Buhârî, Ta'bîr 48
Buhârî'nin bir başka rivayetinde Efendimiz'in "Bu gece bana iki adam gelip
beni kutsal bir yere
çıkardılar" buyurduğu ve sonra oraya nasıl çıktığını şöyle anlattığı
bildirilmektedir:
"Biz, üstü dar, altı geniş ve alt kısmında ateş yanan fırına benzer bir
deliğin yanına vardık. Alevler
yükseldikçe insanlar da yükseliyor, neredeyse delikten çıkacak hale geliyorlar,
alevler sakinleşince
dibe iniyorlardı. "
Bu rivayette , "Orada çıplak erkekler ve kadınlar bir arada
bulunuyorlardı" ifadesi de bulunmaktadır.
Yine bu rivayette kesin bir ifade ile "Nihayet kandan bir nehire
ulaştık" denilmektedir. "Nehrin
ortasında ayakta duran bir adam, nehrin kenarında da önünde bir yığın taş
bulunan bir başka adam
vardı. Nehirdeki adam çıkmak isteyince, kıyıdaki onun ağzına bir taş atıyor ve
onu yerine geri
çeviriyordu. Çıkmak için kenara her gelişinde aynı şeyi yapıyor ağzına bir taş
atıyor, o da geri
dönüyordu. "
Yine aynı rivayette şu ifadeler bulunmaktadır:
"O iki kişi beni ağaca çıkardılar ve beni, daha güzelini hiç görmediğim
bir eve soktular. İçinde yaşlı ve
genç insanlar vardı. "
"Şu ağzının parçalandığını gördüğün adam var ya, o yalancının biriydi.
Sürekli yalan söylerdi. Onun
yalanları ufukları kaplıyordu. İşte o yalancı adam, kıyamet gününe kadar böyle
azâb olunacaktır. "
"Bir de şu başının ezildiğini gördüğün adam var ya, ona da Allah Kur'an'ı
öğretmişti, o geceleri hep
uyku ile geçirip Kur'an okumamış, gündüz de Kur'an'la amel etmemiştir. Ona da
kıyamet gününe
kadar böyle azâb edilir. "
"Girdiğin birinci ev, mü'minlerin; şu ev ise, şehidlerin evidir. Ben
Cebrâil'im, bu da Mikâil'dir. Kaldır
başını! dedi. Başımı kaldırdım bir de ne göreyim, üstümde buluta benzer bir şey
duruyor. Burası da
senin konağındır" dediler. Ben:
– Bırakın beni, oraya gireyim, dedim.
– "Hayır, sen henüz ömrünü tamamlamadın. Onu tamamlayınca konağına gireceksin" dediler.
Buhârî, Cenâiz 93