Velîd Bin Velîd
Velîd Bin Velîd
Kardeşleri tarafından işkence gören sahâbî.
Velîd bin Velîd, meşhûr Hâlid bin Velîd'in kardeşiydi. Bedir gazâsında
müşriklerin safında harbe katıldı. Müşrikler bu harpte yenilince, onu Abdullah
bin Cahş esir aldı. Medîne-i Münevvereye getirdi.
Kardeşlerinden henüz müşrik olan Hâlid bin Velîd ile Hişâm bin Velîd, onu
esâretten kurtarmak üzere Medîne'ye geldiler. Abdullah bin Cahş kurtuluş akçesi
verilmedikçe bırakmak istemedi. Kardeşlerinden Hâlid râzı olduysa da, baba bir
annesi ayrı kardeşi Hişâm kabûl etmedi.
Zırh karşılığı anlaştılar
Resûlullah efendimiz babalarının silâh ve techizatının verilmesini teklif etti.
Bunu kabûl ederek babalarının yüz dinar kıymetindeki kılıcı, zırhı ve miğferi
karşılığında anlaştılar. Velîd'i esâretten kurtarıp, Mekke'ye yola
çıktılar.
Fakat Velîd, Mekke yolu üzerinde Medîne'ye dört mil mesafedeki Zü'l-Huleyfe'de
onlardan ayrılıp, Resûlullahın yanına geldi. Îmân edip, Eshâb-ı kirâmdan
oldu.
Müslüman olduktan bir müddet sonra Mekke'ye kardeşlerinin yanına gelmişti. O
zaman Hâlid bin Velîd sordu:
- Madem ki Müslüman olacaktın, kurtuluş fidyesi ödemeden olsaydın ya.
Babamızdan kalan hâtırayı elimizden çıkardın. Niçin böyle yaptın?
Velîd de şu cevabı verdi:
- Kureyşlilerin, esârete dayanamadı da Muhammed'e tâbi oldu demelerinden
korktum.
Kardeşleri onu Mahzûmoğullarından ba'zı Müslümanlarla, Ayâş bin Ebî Rebîa ve
Ebû Seleme bin Hişâm'ın yanına hapsettiler. Îmân ettiği için senelerce hapis
yattı. İslâmiyetin azılı düşmanlarından amcası Hişâm ile müşrik akrabalarından
çok zulüm ve işkence gördü.
Resûlullah efendimiz müşriklerin zulmüne uğrayan Ayâş bin Ebî Rebîa ile Ebû
Seleme bin Hişâm ve kendisi için şöyle duâ ettiler:
- İlâhî! Velîd bin Velîd'i, Seleme bin Hişâm'ı, Ayâş bin Ebî Rebîa'yı ve
küffâr elinde bunalıp zayıf ve âciz görülen diğer mü'minleri kurtar.
Velîd Resûlullahın duâsı bereketiyle bir fırsatını bulup, bağlı bulunduğu
yerden kaçtı. Medîne-i Münevvereye gelip, Resûlullah efendimiz ile buluştu.
Resûlullah, Ayâş bin Ebî Rebîa ile Ebû Seleme bin Hişâm'ın hâlini sorunca,
onların birbirlerine ayakları ile bağlı, şiddetli azap ve işkenceler altında
kıvrandıklarını haber verdi.
Ben kurtarırım
Resûlullah efendimiz onların hâline çok üzülüp, kurtarılma çârelerini aradı.
Kimin kurtarabileceğini sorunca, senelerce işkence altında kalmasına rağmen,
Velîd, büyük bir cesâret ve aşkla dedi ki:
- Yâ Resûlallah! Onları ben kurtarır, Size getiririm.
Tekrar Mekke'ye gelip, işkence gören Müslümanların yerini onlara yiyecek
götüren bir kadını takip ederek öğrendi. Mazlûmlar, tavansız bir binada
hapisti.
Geceleyin, ölümü de göze alarak büyük bir cesâretle duvardan sıyrılıp,
mazlûmların yanına vardı. Îmân etmekten gayri bir suçları olmayan, müşriklerce
bir taşa bağlanıp; Arabistan'ın çöl havasındaki yakıcı sıcaklığında her türlü
zulme uğratılan mazlûmları kurtarıp, devesine bindirdi.
Medîne'ye aç, susuz, yalın ayak üç günde geldiler. Parmakları taşların
tahribatından parça parça olmuştu. Velîd bin Velîd kan revân içinde Resûlullaha
kavuşmanın verdiği sevinç ve huzûrla bütün sıkıntılarını bir bir
unutuverdi.
Velîd'in kardeşi Hâlid bin Velîd, şöyle anlatır:
"Allahü teâlâ, benim hayrımı dilediği zaman, kalbime İslâmiyet sevgisini
düşürdü. Beni, hayır ve şerri anlayacak hâle getirdi. Kendi kendime dedim
ki:
- Ben, Muhammed'e karşı her savaş yerinde bulundum. Bulunduğum savaş
yerlerinden hiçbiri yoktur ki, dönerken, aykırı ve yanlış bir iş üzerinde
bulunduğumu ve Muhammed'in, muhakkak galip geleceğini içimde sezmiş
olmayayım!
Allah tarafından korunuyor
Resûlullah efendimiz, Hudeybiye'ye çıkıp geldiği zaman, ben de, müşrik
süvarilerinin başında yola çıktım. Usfan'da, Resûlullah efendimizle Eshâbına
yaklaşıp gözüktüm. Resûlullah efendimiz, bizden emîn bir sûrette Eshâbına öğle
namazını kıldırıyordu. Üzerlerine, birden baskın yapmayı düşündükse de,
gerçekleşmedi. Böyle olması da, hayırlı oldu.
Resûlullah efendimiz, kalbimizden geçenleri sezmiş olmalı ki ikindi namazını,
Eshâbına korku namazı olarak kıldırdı. Bu, bana çok te'sîr etti. Kendi kendime,
"Bu zât, herhalde, Allah tarafından korunuyordur" dedim. Mekke'ye
döndüğümde çeşitli düşünceler hâlinde bocalar bir vaziyette idim.
"Necâşî'ye mi gideyim? Halbuki, kendisi, Muhammed'e bağlanmış bulunuyor!
Eshâbı da, Onun yanında emniyet ve selâmet içinde barınıp duruyorlar. Yoksa,
Herakliüs'ün yanına gideyim de dînimi bırakıp Hristiyan mı olayım, ya da
Yahûdîliğe mi gireyim? Yahut, kendilerine tâbi olarak Acemlerle birlikte mi
oturayım?" diye kendi kendime söylendim, düşündüm durdum.
Ertesi sene, Resûlullah efendimiz umre için Mekke'ye gelip girince, O'ndan
gizlendim. Kendisinin Mekke'ye girişini görmedim.
Kardeşim, Velîd bin Velîd de umre için gelip Mekke'ye girmişti. Beni, arayıp
bulamayınca, bana bir mektup yazmış ve mektubunda şöyle demişti:
(Doğrusu, ben, senin İslâmiyetten böyle tedirgin olmak ve yüz çevirip
gitmekteki görüşün kadar şaşılacak bir görüş görmedim! Halbuki, eğri yola
gitmekten seni alıkoyacak bir aklın da var! Aklını kullansan ya! İslâmiyet gibi
bir dîni, kim bilmez ve tanımaz olabilir?!
Onun gibi bir adam
Resûlullah efendimiz, seni, bana sordu. "Hâlid, nerededir?" dedi.
Ben de, "Allah, onu getirir" dedim. Resûlullah efendimiz bunun
üzerine buyurdu ki:
- Onun gibi bir adam, İslâmiyeti bilmez ve tanımaz olabilir mi? Keşki o, bütün
savaş ve çabalarını Müslümanların yanında, müşriklere karşı gösterseydi,
kendisi için, ne kadar hayırlı olurdu! Biz, kendisini başkalarına tercih eder,
üstün tutardık!
Ey kardeşim! En elverişli, en yararlı yerlerde kaçırmış bulunduğun fırsatlara
acele yetiş!)
Bana, kardeşimin bu mektubu gelince, gitmek için, acele ettim. İslâmiyete olan
isteğim de arttı. Resûlullah efendimizin söyledikleri ise, beni çok sevindirdi,
ferahlattı."
Hâlid bin Velîd daha sonra Medîne'ye gelerek Müslüman oldu.
Velîd, Medîne'de 629 senesinde vefât etti.