Abdünnebi demek

Abdünnebi demek

Sual: Bu yıl hacca gidince, yine bize birçok kitap dağıttılar. Sûrelerin tefsirinde, (İslamiyet budur) diyerek hep kendi görüşlerini yazmışlar. Abdullah isimli bilgili bir Vehhabi ile bilgisiz, cahil Abdünnebikonuşturuluyor. Uydurulan hikâyede,(Abdünnebi, peygamberin kulu demektir. Abdünnebi ismini koymak şirktir. Allah'tan başkasına kul olunmaz, Allah'tan başkasına rab, mevlâ denmez) deniyor. Vehhabilerin sapıklıkları malum. Bu görüşlerinde de bir yanlışlık veya gizli bir hile var mı?
CEVAP
Onların elinde her zaman bir şirk damgası vardır, önlerine gelene rastgele bu damgayı basarlar. Bir Müslümana kâfir demek çok yanlış ve tehlikelidir.

Bazı kelimelerin birkaç mânâsı olur. Cümledeki yerine göre mânâsı değişir. Kul kelimesi; mahlûk, insan, bende [köle], emir altında bulunan, tâbi, mensup gibi mânâlara gelir.

Padişaha bağlı askerlere kapıkulu denirdi. Bende kelimesi de kul demektir. Bendeniz, kulunuz demektir. Bu tâbir bugün bile tevazu ifadesi olarak kullanılmaktadır. Padişahlar, tebaasından olan sadık yardımcıları için, sağ kolum anlamında (Kulum) tâbirini kullanırlardı.

(Kulum) tâbiri Kur'an-ı kerimde de geçer. (Bu, benim adamım, sağ kolum) gibi bir mânâya gelir. Cenab-ı Hak, şeytana, (Benim kullarıma senin hâkimiyetin yoktur) buyuruyor. (İsra 65)

İyiler de kötüler de, Allahü teâlânın kulu olduğuna göre, şeytanın aldatamadığı kulun diğerlerinden farklı bir kul olduğu açıktır. (Benim kulum) dediği salih kullarıdır.

Abd, kul, köle demektir. Abdünnebi, (Nebi’nin kölesi) demektir. Nebi ismindeki birinin kölesine, (Nebinin kölesi) denmez mi? Kur'an-ı kerimde, Allahü teâlâ, insanlara hitap ederken, köleler için, (ibadiküm=kullarınız) tâbirini kullanıyor. Demek ki, insanların da kulları yani köleleri olur. Nur sûresinin 32. âyetinde mealen, (Evli olmayan kadınlarınızı, kullarınızdan ve cariyelerinizden salih olanları evlendirin!) buyuruldu. İmam-ı Gazalî hazretleri, (Bid’at ehli Kur'an-ı kerimi anlayamaz) buyuruyor. Vehhabilerin ana dili Arapça olduğu hâlde, âlim dedikleri zatları bile, bu kadarını anlamaktan âciz oluyorlar. Ehl-i sünnet itikadında olmadıkça, Kur'an-ı kerimi doğru anlamak mümkün olmaz.

Rab kelimesi de, ilah mânâsından başka, sahip, mâlik, hükümdar, efendi mânâsına geldiği gibi, besleyen, yetiştiren, terbiye eden anlamına da gelir. Yusuf aleyhisselamın zindandan çıkan bir arkadaşına, (Rabbinin yanına gidince, benim suçsuz olduğumu ona söyle!) dediği Kur’an-ı kerimde bildiriliyor. O âyet-i kerimenin meali:
(Rabbinin [hükümdarın, efendinin] yanında [zindandan çıkarılmam için] beni an!) [Yusuf 42]

Demek ki rab kelimesi, sadece ilah anlamında değildir. Hükümdar, terbiye eden gibi mânâlara da gelir. Bunun için terbiye eden, yetiştiren, ders veren erkeğe mürebbi, kadına da mürebbiye denir.

Mevlâ kelimesi de, yedi mânâya gelir. Meşhur olan üç mânâsı ilah, köle ve efendi demektir. Mevlânâ Celaleddin Rumî demek, (Efendimiz Celaleddin Rumî) demektir. Buradaki (mevlânâ=mevlâmız) kelimesi, büyüğümüz, efendimiz demektir.

Bid’at ehli, bunları bilmediği için, Abdünnebî diyen Müslümanlara müşrik damgasını basıyor. Sadece bu konuda değil, birçok konuda Müslümanları müşriklikle damgalıyorlar. Müslümana kâfir diyenin imanı varsa, kendisi kâfir olur. Vehhâbîlerin bozuk imanları yüzünden küfre düştükleri, birçok muteber eserde yazılıdır.

Hristiyanlar da, bu (kul) kelimesiyle alay ediyorlar, (Müslümanlar, kendilerini kul, köle kabul ediyorlar, hâlbuki biz Tanrı’nın çocuklarıyız) diye güya şecaat arz ediyorlar.

Vehhâbîlerin bunları bilmemeleri, Müslümanları tekfir etmeleri, şirk damgası vurmaları çok büyük ahmaklıktır.