Bid'at, caiz gibi kelimeleri anlayamıyorum. Bunların bir kısmını yazdım. Açıklarsanız, dini yazı okurken bakarım.
Bazı dini kelimelerin açıklamaları
CEVAP
Her ilim, ıstılahları [deyimleri] ile öğrenilir. Bu bakımdan Türkçesi olmayan
kelimeleri öğrenmeniz şarttır. Bildirdiğiniz kelimelerin açıklamaları şöyle:
Abid: İbadetle meşgul olan.
Akıl-balig: Ergenlik çağına ulaşmış olan.
Akika: Çocuk nimetine karşılık, Allahü teâlâya şükretmek niyetiyle
kesilen hayvan.
Arefe: Zilhiccenin 9. günü. Kurban bayramından önceki gün. Başka
güne arefe denmez.
Aşere-i mübeşşere: Cennete girecekleri, dünyada iken ismen
müjdelenen on Sahabi.
Ateist: Allahü teâlâya inanmayan, dinsiz.
Bid'at: Sonradan ortaya çıkan şey. Zararlı olmayan âdetlerdeki
değişiklikler günah olmaz. İbadette, bid'at yasaktır. Mesela papaz elbisesi
giymek günah değil, haç takmak küfürdür.
Caiz: Yapılmasında mahzur, [sakınca] olmayan şey.
Dar-ül-Harb: İslam ahkamının tatbik edilmediği yer. Kâfir diyarı.
İslam ahkamının tatbik edildiği yere, İslam diyarına Dar-ül-İslam denir.
Edille-i şeriyye: Dinimiz için esas olan ve bunlara bağlı olan
deliller. Edille-i şeriyye dörttür. Bunlar, Kitap [Kur'an-ı kerim], Sünnet,
İcma ve Kıyastır.
Eshab: Peygamber efendimizin mübarek arkadaşları. [Allahü teâlâ,
Kur’an-ı kerimde hepsinden razı olduğunu ve hepsine Cenneti vaat ettiğini
bildirmiştir.]
Fâsık: Harama önem verdiği halde emir ve yasaklara uymayan
günahkâr.
Feyz: İlahi ihsan, lütuf, manevi nimetler.
Fıkıh: Dinde yapılması ve yapılmaması gereken işleri bildiren ilim.
Bu ilimden kendisine lazım olanları öğrenmek farzdır.
Fakih: İctihad derecesine varmış âlim.
Fitne: Bölücülük yapmak, insanları sıkıntıya, belaya düşürmek.
Fuhş: Çirkin söz ve iş.
Gayrı müslim: Müslüman olmayan. Daha çok hristiyan ve yahudilere
denir.
Hacamat: Deriyi keserek kan alma. Sülükle de olabilir.
Halife: Resulullah efendimizin vekili ve bütün müslümanların reisi
veya bir tasavvuf büyüğünün vazifelendirdiği talebesi.
Halvet: Yabancı bir kadınla bir erkeğin, bir yerde yalnız kalması.
Hasenat: Güzel işler, iyilikler. Seyyiat ise bunun zıddıdır.
Kötülükler, günahlar demektir.
Hatem-ül-enbiya: Peygamberlerin sonuncusu Muhammed aleyhisselam.
Hubb-i fillah ve Buğd-i fillah: Allah için sevip Allah için
düşmanlık etmek.
Hurmet-i müsahere: Herhangi bir kadına, şehvetle dokunmakla hasıl
olan durum. Bir kadının herhangi bir yerine şehvetle dokunmak, hurmet-i
müsahereye sebep olur. Yani o kadının neseb ile ve süt ile olan anası ve
kızları ile, o erkeğin evlenmesi haram olur.
Hüsn-i zan: İyi zan.
Su-i zan: kötü zan.
İctihad: Müctehid âlimlerin Kur'an-ı kerim ve hadis-i şeriflerden
çıkardıkları hüküm.
İddet: Boşanan veya kocasının ölümü ile dul kalan kadının başka
erkekle evlenebilmesi için beklemesi gereken zaman.
İhlas: Bütün iş ve ibadetlerini yalnız Allah için yapmak. İhlas
sahibine muhlis denir.
İrtidad: Müslüman iken, İslam dinini terk etme. Terk edene mürted
denir.
İskat ve Devir: Ölen müslümanı, namaz oruç gibi borcundan kurtarmak
için yapılan iş.
İstigfar: Allahü teâlâdan mağfiret, af dilemek.
İstihare: Bir işin hayırlı olup olmayacağını anlamak için, iki
rekat namaz kıldıktan sonra, rüya görmek üzere uykuya yatma.
İstihaza: Adet ve lohusalık dışında gelip oruca, namaza mani
olmayan hastalık kanı.
İtikad: Peygamber efendimizin, Allahü teâlâ tarafından, Peygamber
olarak bütün insanlara getirdiği ve bildirdiği hususların hepsini kalben tasdik
ederek inanma.
Kefaret: Yanlışlıkla veya kasten işlenen bir günahın affı için
dinin emrettiğini yapma.
Kelime-i Tevhid: "La ilahe illallah Muhammedün
resulullah" sözü.
Kelime-i Temcid: "La havle vela kuvvete illa billah"
sözü.
Kerahet: İşlenen amelin sevabını gideren şeyler. Buna mekruh da
denir.
Mahrem: Nikah düşmeyen kimse. Namahrem, yabancı, kendisiyle
evlenilmesi haram olmayan demektir. Herkese söylenmeyen gizli şeylere de mahrem
denir.
Mahşer: Kıyamette bütün mahlukatın dirildikten sonra hesap için
toplanacakları yer.
Mendub: Yapılması halinde sevap, yapılmazsa günah olmayan şeyler.
Mubah: Dinimizde yapılması emir olunmayan ve yasak da edilmeyen
şeyler.
Müdahene: Gücü yettiği halde, haram işleyene mani olmamak.
Müdara: Dini veya dünyayı zarardan kurtarmak için, dünya
menfaatinden vermek.
Mümin: Resul-i Ekremin bildirdiklerinin hepsini beğenip, kalbi ile
kabul eden, inanmayıp inkâr edene münkir veya kâfir denir.
Münafık: İnanmadığı halde, müslümanları aldatmak için, müslüman
görünen kimse.
Riyazet: Nefsin isteklerini yapmamak. Nefsin istemediğini yapmak
ise mücahededir.
Ruhsat: İslamiyet’in meşakkat ve zaruret gibi sebeplere bağlı
olarak, ibadetlerde ve diğer işlerde tanıdığı izin ve kolaylık, kolaylık yolu,
azimetin zıddı.
Salih: Ehl-i sünnet itikadında olup genel olarak günah işlemeyen
kimse.
Sapık: İtikad veya ibadetlerde Ehl-i sünnetten ayrılan.
Sütre: Namaz kılanın önüne diktiği yarım metreden uzun çubuk.
Tahmid: "Elhamdülillah" sözü.
Riya: İki yüzlülük, Allah’tan başkası için ibadet etme.
Nifak: Münafıklık.
Şikak: Uyuşmazlık.
Nefs-i emmare: Kötülük yapmak isteyen nefs.
Rüşdü hidayet : Doğru yolu arayıp bulma.
İstikamet: Doğru yol.
Erzel-i ömür: Başkalarına muhtaç olunan sıkıntılı ihtiyarlık
dönemi.
Murat: Seçilmiş kimse.
Muhlas: Devamlı ihlas sahibi.
Îsâr: Cömertlik, kendine ihtiyacı olmayan şeyleri vermek, îsâr ise,
kendine gereken şeyleri vermektir. Yani başkalarını kendine tercih etmektir.
Amel-i kesir: Namazı bozan çok hareket.
Rükün: Namazın içindeki bir farz.
Rüku: Namazda, elleri dize koyup yaklaşık 90 derece eğilmek.
Necaset: Gaita, idrar, kan gibi pislik.
Teganni: Teganni, ırlamak, sesini hançeresinde tekrarlayıp türlü
sesler çıkarmaktır. Yani, musiki perdesine uydurmak için, hareke, harf ve med
[uzatmak] eklemek veya çıkarmak suretiyle kelimeleri bozmak demektir.
Tefekkür: Allah’ın varlığını birliğini ve yarattıklarındaki
hikmetleri düşünmek demektir.
Dimağı yorulur: Beyni yorulur demektir.
İtidal: Orta yol, aşırılıklardan uzak olmak demektir.
Sual: Feth suresinin başındaki "zenb" kelimesini ehl-i
sünnet âlimleri nasıl tevil ediyorlar?
CEVAP
Oradaki zenb yani günah kelimesi, (Habibim seni geçmişte ve gelecekte günah
işlemekten mahfuz buyurduk) anlamındadır.
Sual: Salik ne demek?
CEVAP
Salik, tasavvuf yoluna girmiş talebe, mürid demektir. Salik, Allahü teâlânın
sevgisi ile ve Onun sevgisine kavuşmak arzusu ile yanar. Bilmediği, anlayamadığı
bir aşk ile şaşkın haldedir. Uykusu kaçar, gözyaşları dinmez. Geçmişteki
günahlarından utanarak başını kaldıramaz. Her işinde Allah’tan korkar, titrer.
Allahü teâlânın sevgisine kavuşturacak işleri yapmak için çırpınır. Her işinde
sabır ve af eder. Her geçimsizlikte, sıkıntıda kusuru kendisinde görür. Her
nefeste Allah’ını düşünür. Gaflet ile yaşamaz. Kimseyle münakaşa etmez. Bir
kalbi incitmekten korkar. Kalbleri Allahü teâlânın evi bilir.
Sual: Kurbet ne demektir?
CEVAP
Allah rızası için yapılan iş demektir.
Mescid-i haram
Sual: Kâbe'ye, Mescid-i haram denilmesinin sebebi nedir?
CEVAP
Mescid-i harama giren kimse, idama mahkûm biri olsa da, onu orada öldürmek
haram olduğu için, böyle denmiştir.
Sual: (Anam-babam sana feda olsun ya Resulallah) ne demektir?
CEVAP
(Senin emrin onlarınkine tercih edilir) demektir.
Sual: Ahmaklık ne demektir?
CEVAP
Zararlı iş görmektir.
Sual: Peder ne demektir? Baba yerine kullanmak caiz midir?
CEVAP
Peder, Farsça baba demektir. Kayınbabaya kayınpeder denir. Kullanmakta mahzur
yoktur.
Sual: Cuma günü ruhun tanıdıkların evine gelmesi ne demektir?
CEVAP
Ruh madde değil, gelmesi, bilmek, tanımak demektir.
Sual: Hadis-i şerifte başı ağrımayan birinin, Cehennemlik olduğu
bildirilmiştir. Burada baş ağrısı ne demektir?
CEVAP
Dert demektir. Yani her müslümana dert, keder gelir demektir. Mefhumu muhalifi
muteber olmaktadır.
Sual: Bir kelimeyi çocuğa isim olarak konunca anlamı değişir mi?
CEVAP
Değişebilir. Misallerle açıklayalım. Mesela, İslam, cihad kelimeleri isim
olarak konmuşsa, artık, İslam'a, müslüman olmak denmez. Müslüman olan diye
tarif edilir. Cihad kelimesine de savaş, savaş etmek denmez. Allah için savaşan
denir. Cihad kelimesinin biraz daha kuvvetlisi Cahid'dir. Bunun da daha
kuvvetlisi Mücahid'dir. İsim olarak konunca, artık, Cihad da, Cahid de, Mücahid
de, biri diğerinden daha kuvvetli olmak üzere, cihad eden anlamına gelir.
Bunun gibi, Hicabi, utanmakla ilgili demektir. Ama bu isim olarak kullanılınca,
mahcup, utangaç, hayâlı, edepli, terbiyeli, perdeli, namuslu gibi anlamlara
gelir.
Hulki, Ruhi, Sulhi kelimeleri de böyledir.
Sual: Ben evli olduğum halde, dedem bana nabekâr diye takılıyor. Bu
ne demektir?
CEVAP
Nabekâr, faydasız, işe yaramaz demektir. Serseri, haylaz, avare, işsiz gibi
manaları da vardır.
Şeref nedir?
Sual: Şerefli, şerefsiz deniyor. Şeref nedir?
CEVAP
Şeref; yücelik, büyüklük, Allah katındaki üstünlük demektir. Bunun için,
Müslümana şerefsiz diye hakaret etmekten çok sakınmalı.
İnsanın şerefi, Allah indindeki değeri, ilim ve edep sahibi olmasıyla ölçülür.
Zenginlikle, makam ve mevki sahibi olmakla, şöhret veya soyla ölçülmez. (İslam
Ahlakı)
İnsanın şerefi, ilmi ve edebiyle ölçüldüğü gibi, mekânların [yerlerin] şerefi
de orada bulunanların şerefiyle ölçülür. Onun için, (Şeref-ül-mekân
bil-mekîn) demişlerdir. Bir evde salih kimseler varsa, günah
işlenmiyor, ibadet ediyorlarsa, orası şerefli bir mekân olur. Bir evde de,
fâsıklar oturuyor, orada çeşitli günah işleniyorsa, orası fısk meclisi olur.
Zülcenahayn
Sual: Bir kitapta, Seyyid Abdülhakim Efendi için zülcenahayn tabiri
geçiyor. Bu ne demektir?
CEVAP
Cenah, kelime olarak kanat demektir. Cenahayn, iki kanatlı, iki özelliği olan
demektir. “Zü” sahip demektir. Kelime olarak, iki
kanat sahibidemektir. Istılahta ise, hem fıkıh, tefsir, hadis gibi zahiri
ilimlerde, hem de marifette yani tasavvufta yüksek dereceye ulaşmış âlim
demektir. Mürşid-i kâmiller de, ictihad derecesinde yüksek âlim oldukları için,
hem ilim, hem de marifet sahibi yani zülcenahayn idiler.
Sual: On sekiz bin âlem ne demektir?
CEVAP
Her mahlûk nevine âlem denir.18 bin mahluk var demek.
Sual: Esselamü alâ menittebe’al hüdâ, “Hüdaya tabi olanlara selam
olsun” demek midir?
CEVAP
Huda [hı ile], Farsça’da ilah manasındadır. Sahip, efendi manasına da gelir.
Arapça’da ise, hüda [he ile] hidayete erme, doğru yolu, hak yolu, yani
İslamiyet’i bulma gibi manalara gelir. Bildirdiğiniz cümlenin manası, (Hidayet
üzere olana, hak yolda bulunana selam olsun)demektir.
Sual: Nabi efendinin bu şiirini açıklar mısınız?
Sakın terki edebden, küy-i mahbûb-i Hudâdır bu,
Nazargâh-ı ilâhîdir, makâm-ı Mustafâdır bu!
Murâ'ât-i edeb şartiyle gir Nâbî bu dergâha,
Metâf-i kudsiyândır, bûsegâh-i Enbiyâdır bu!
CEVAP
Kelimelerin manaları şöyledir:
Küy = köy, mahalle, şehir
Murâ'ât = saygı göstermek riayet etmek
Metaf = tavaf edilecek yer
kudsiyan = kudsiler, melekler
Busegah = öpülecek yer
Edepsizlik yapmaktan çok sakın, burası Huda'nın sevgilisinin şehridir.
Burası, Allah’ın rahmetle nazar ettiği, Muhammed Mustafa'nın makamıdır.
Nabi, bu dergâha, saygı ile edebini takınarak gir.
Meleklerin tavaf ettiği, peygamberlerin eşiğini öptüğü yerdir burası.
Müfti-yi macin
Sual: Kitaplarda geçen, müfti-yi macin ne demektir?
CEVAP
Macin, dini dünya kazancına alet eden hilecidir. Müfti-yi macin ise,
bid’at itikat ve ameli başkalarına bulaştırmak çabasında olan din görevlisi
demektir.
Yâ ile başlayan ifadeler
Sual: Resulullah kelimesi, bazen Resulallah şeklinde yazılıyor. Niçin
böyle yazılıp okunuyor?
CEVAP
Arapçada yâ ile başlayan kelimeler öyle yazılıp okunur. Birkaç örnek verelim:
Resulullah, yâ ile başlayınca, yâ Resulallah olur.
Rabb-ül âlemin, yâ ile başlayınca, yâ Rabb-el âlemin olur.
Ebu Bekir, yâ ile başlayınca, yâ Ebâ Bekir olur.
Ebu Ubeyde, yâ ile başlayınca, yâ Ebâ Ubeyde olur.
Emir-ül müminin, yâ ile başlayınca, yâ emir-el müminin olur.
Melek-ül mevt, yâ ile başlayınca, yâ melek-el mevt olur.
Hüccet-ül islam, yâ ile başlayınca, yâ hüccet-el islam olur.
Zülfüyâr
Sual: Konuşmalarda, şiirlerde, (Zülfüyâre dokunmayalım) deniyor.
Nedir bu zülfüyâr?
CEVAP
Zülüf: Şakaklardan sarkan saç lülesi, sevgilinin saçı.
Zülfüyâr: Sevgilinin zülfü.
Zülfüyâre dokunmak: Hatırlı, güçlü bir kimseyi veya bir makamı
gücendirmek, darılmasına yol açmak, fitneye sebep olmak.
Zülfüyâre dokunmamak: Hiç kimseye zarar veya sıkıntı vermemek,
sıkıntı verecek konulara girmemek, fitne fesattan uzak durmak.
Terör örgütü
Sual: Basında bazı suçlu kimseler veya onları savunanlar, örgütlerinin
ismi için, bu isim çok kıymetlidir, örgütü suçlamak o kıymetli Türk destanını
aşağılamak olur diyorlar. Suç örgütünün isminin kıymetli olması, onu suçlu
olmaktan kurtarır mı?
CEVAP
Suçluluk psikolojisiyle öyle mantıksız şeyler söylenebilir. Allah,
Peygamber, melek ve İslam gibi mübarek isimlerinden
biriyle terör örgütü kurulsa, ismi mübarek diye teröristler suçlanamayacak
mı? Sebilullah, Hablullah veya Hizbullah isimli
bir terör örgütü kurulsa, bu ifadeler Kur’an-ı kerimde övülüyor diye, bu
isimlerden birini alan terör örgütü suçlanamaz mı? Biri de çıksa, Hizb-ül-İslam isimli
bir terör örgütü kurup, suç işlese, ismi mübarek diye, suçlular
cezalandırılamayacak mı? Adı ne olursa olsun suç işleyen her örgüt suçludur.
Kelimeler:
Sebilullah: Allah’ın yolu, Allah’ın rızası
Hablullah: Allah’ın ipi, Kur'an-ı kerim, İslamiyet, cemaat
Hizbullah: Allah’ın fırkası, Allah’ın grubu, Allah’ın taraftarı
Hizb-ül-İslam: İslam grubu, İslam taraftarı
Ezeli hazine
Sual: Tam İlmihâl'in başındaki (İşte budur, miftah-ı genc-i kadim.
Bismillahirrahmanirrahim) ifadesinin mânâsı nedir?
CEVAP
Miftah=Anahtar. Genc=Hazine. Kadim=Eski, ezeli.
Yani (Ezeli hazinenin anahtarı Bismillahirrahmanirrahim) demektir.
Kendini Allah’tan satın almak
Sual: (Bin kere İhlâs okuyan kendini Allahü teâlâdan satın almış olur) hadis-i
şerifindeki, (Kendini Allahü teâlâdan satın almak) ifadesi ne anlama geliyor?
CEVAP
Kölenin efendisinden kurtulup hürriyete kavuşması için, efendisine kendi değeri
kadar para vermesi gerekir. İnsanlar da, Allahü teâlânın kulu, kölesidir. İnsan
kulluktan yani Allahü teâlânın kölesi olmaktan elbette kurtulamaz. İnsanın
Cehennemden kurtulması, kölenin kölelikten kurtulmasına benzetilmiş, yani
burada mecazî olarak, İhlâs sûresini bin kere okuyanın
Cehennemden kurtulacağı bildirilmiştir.
Şartsız bildirilen her hüküm gibi, bu da elbette şarta bağlıdır. Bin İhlâs
okuyanın Cehennemden kurtulması için, Müslüman olması şarttır. Müslüman
olmayan, ne yaparsa yapsın Cehennemden kurtulamaz. Ehl-i sünnet itikadında
olmayan da, bozuk itikadının cezasını çekmedikçe Cennete giremez. Kul hakkı ve
farz borcu olanlar, bunları ödemedikçe veya herhangi bir sebeple affa
uğramadıkça Cehennemden kurtulamaz.
Şeref-ül mekân bil mekîn
Sual: Bazı kitaplarda, (Şeref-ül mekân bil mekîn) hadisi
geçiyor. Bu ne demektir?
CEVAP
Bu ifade, (Bir mekânın, bir yerin şerefi içindekilerle ölçülür) demektir.
Mekîn, mekândakiler demektir. Bir mekânın şerefli olması, içindekilerin şerefli
olması demektir. Bir yerin içinde olanlar mübarekse, o yer mübarektir.
Kâfirlerin, fâsıkların bulunduğu yer mübarek olamaz. Sâlihlerin bulunduğu yer
mübarektir. Câmiler ise istisnadır, onlar zaten şerefli mekânlardır. Mekke ve
Medine de böyle istisna olup, onlar da şereflidir.
Urvet-ül-vüska nedir?
Sual: Urvet-ül-vüska nedir?
CEVAP
Kopması mümkün olmayan, en sağlam kulp anlamındaki urvet-ül-vüska,
şu mânalara da gelir:
1- İslâmiyet veya Kur'ân-ı kerim mânasındadır. Lokman sûresinin 22.
ve Bekara sûresinin 256. âyet-i kerimesinde geçmektedir. Bu mânada kullanıldığı
bir hadis-i şerifin meali şöyledir:
(Abdullah bin Selâm urvet-ül-vüskâya tutunmuş [Müslüman]olarak
ölür.) [Müslim]
Şah-ı Nakşibend Behâeddîn-i Buhârî hazretleri de, bu mânada
kullanarak, (Bizim yolumuz, urvet-ül-vüskâya yapışmak, yani tasavvuftaki
yolumuz, Kur'an-ı kerimin bildirdiği İslamiyet’tir) buyurmuştur.
2- Kelime-i tevhide de urvet-ül-vüska denir.
Kelime-i tevhidi inanarak söyleyen sağlam kulpa yapışmış olur. (İslam
Ahlakı)
3- El Urvet-ül-vüska, Resulullah efendimizdir. Peygamber
efendimize inanıp bağlanan, en sağlam kulpa tutunmuş olur. (Şifa-i
Şerif)
4- Dinde güvenilen büyük âlim manasında, İmam-ı Muhammed
Ma'sûm-i Fârûkî hazretlerinin lakabıdır. Bu zatın yoluna bağlanan da,
sağlam halkaya yapışmış demektir.
Mezhepsizler de, bu isimde bir dergi çıkarmışlar, mason Efgani’ye bile urvet-ül-vüska
lakabını koymak rezaletinde bulunmuşlardır.
Abduh, Paris’e gidip, orada Efgani’nin, masonlar tarafından çizilen
çalışmalarına katıldı. El-urvet-ül-vüska adını verdikleri
mecmuayı çıkardılar. (İngiliz Casusunun İtirafları)
Bunların urvet-ül vüska dediklerine bağlananlar ise,
masonlarla birlikte Cehenneme gider.
Hekim – Hakîm
Sual: Hekim, günümüzde tabip, doktor mânasında kullanılıyor. Hekim,
tabip mânasına mı geliyor?
CEVAP
Hekim, hakîm demektir. Hekim, hakîm kelimesinin halk arasında söylenen
şeklidir. Doktor anlamında kullanılmaktadır. Hakîm, hikmet ehli demektir.
Lokman aleyhisselam da hikmet ehli bir zat idi. Bunun için ona Lokman hakîm
denir.
Hakîm, her işi hikmetli, her şeyi hikmetle yaratan anlamında, Allahü teâlânın
99 isminden de biridir.
Mürşidi olmayan
Sual: Evliya zatlara düşman olan biri, Bayezid-i Bistami
hazretlerinin, (Mürşidi olmayanın mürşidi, şeytandır) sözünü
tenkit edip, (Söz, kendi içinde çelişkili) diyor. (Mürşid doğruyu gösteren
kimse ise, şeytan doğruyu nasıl gösterir?) diyor. Bu sözün izahı nasıldır?
CEVAP
Bazı kelimeler, cümledeki yerine göre mâna alır. Burada mürşid, rehber, yol
göstericidir. (Rehberi olmayanın rehberi şeytandır) mânasındadır. (Bir kimsenin
rehberi, yol göstericisi yoksa şeytan ona rehberlik yapar) demektir. Esas
mânası ise şudur: (Şeytan, doğru yolu gösterecek rehberi olmayanı sapıttırmak
için ona rehberlik yapar.)
Büyük zatların sözleri dine uygun tevil edilir.
Mekruh ve haram
Sual: Bazı kitaplarda, (Koç yumurtası, midye, istiridye yemek
haramdır) denirken, bazılarında mekruh olarak geçiyor. Niçin aynı şey farklı
söyleniyor?
CEVAP
Bunun iki sebebi vardır: Mekruh denince, genelde tahrimen mekruh anlaşılır.
Harama yakın demektir. Selef-i salihin denilen zatların, haram olan şeyleri
mekruh kelimesiyle bildirdikleri (Mizan-ül kübra) kitabında
yazılıdır. İmam-ı Muhammed'e göre de, tahrimen mekruh haramdır. (Redd-ül-muhtar)
Demek ki, haram da, tahrimen mekruh da dense mahzuru olmuyor.
İnsan-ı kâmil
Sual: Bir ilmin zirvesine çıkana (İnsan-ı kâmil) mi deniyor?
CEVAP
Hayır, hem müctehid, hem de tasavvuf ilminin mütehassısı olan zata, (İnsan-ı
kâmil) denir. Başka ilimlerin mütehassıslarına kâmil denmez. Her kâmil
insan, irfan sahibi evliyadır, ama her evliya, kâmil insan olmayabilir. (S.
Ebediyye)
Cilve-i Rabbanî
Sual: Cilve, naz anlamına geldiğine göre, cilve-i Rabbanî, yani
Allah'ın nazlanması ne demek oluyor? Böyle söylemek küfür olur mu?
CEVAP
Çok kelimenin, cümledeki yerine göre mânaları değişir. Cilve; tecelli,
görünme, dileme, kader, imtihan, marifet, yaratılıştaki hikmet gibi mânalara
gelir. İmam-ı Muhammed Masum Farukî hazretleri buyuruyor ki: Hak teâlâ, cilve
buyurursa [dilerse], sonradan yaratılmış çaresiz mahlûk âdeme teveccüh
eder. (K. Yazılar)
Kaderin cilvesi veya Allah'ın cilvesi de denir. Böyle demekle kader veya Allah
kötülenmiş olmaz. Kaderin, iyisi, kötüsü, tatlısı, acısı olur, bunlar da hep
Allahü teâlâdandır. Falancanın kaderi kötüymüş demekte mahzur yoktur. (Kaderin
cilvesi beni bu hâle getirdi) demek, kaderi kötülemek değildir. İmam-ı Rabbanî
hazretleri gibi büyük İslam âlimleri, Allah'ın cilvesi tâbirini
kullanmışlardır. Mübarek oğlu da, (O sevgilinin cilveleri, namazın huşû’ ve
edepleri şeklinde bu dünyada görünmektedir) buyuruyor. Burada Allahü teâlâ için
sevgili tâbiri de kullanılmıştır.
Sünen sahipleri
Sual: Sitenizde bir hadis için, kaynak olarak (Sünen
sahipleri)denmiş. Sünen sahipleri ne demek?
CEVAP
Bilinen meşhur dört hadis kitabı demektir. Sünen kelimesi,
yalnız olarak söylenince, şu dört hadis âliminin kitaplarından biri anlaşılır: Ebu
Davud, Tirmizî, Nesaî ve İbni Mace. Bunlardan
başkasının Sünen kitabı söylenirken, yazarının adı da birlikte
söylenir. Mesela,(Sünen-i Dâre Kutnî) ve (Sünen-i Kebir-i
Beyhekî) denir. (Mevduat-ül-ulüm)
Sünen, sünnet kelimesinin çoğuludur. (Sünnetler) demektir. Ahkâm
hadislerine de Sünen denir.
Şerh ve hâşiye
Sual: Şerh kitabı ile hâşiye kitabı arasındaki fark nedir?
CEVAP
Bir âlim kitap yazarsa, bu kitaba telif, yazana müellif denir.
Bunu kendi veya başkası açıklarsa, buna şerh, açıklayana şârih ve
kitaba metin denir. Şerh de açıklanırsa, hâşiye olur.
Hâşiyeyi yazana muhaşşî denir. (S. Ebediyye)
Birkaç örnek verelim:
Abdülganî Nablusî’nin Hadika kitabı, İmam-ı Birgivî’nin Tarikat-i
Muhammediyye’sinin şerhidir.
Abdülhakîm-i Siyalkutî’nin Beydâvî’ye hâşiyesi, Saadeddin-i
Teftazanî’nin Şerh-ı akaid’ine hâşiyesi ve Ahmed Hayalî’nin
Teftazanî şerhine yaptığı hâşiyenin de Siyalkutî hâşiyesi ve
Teftazanî’nin Mevakıf şerhi’ne ve Mutavvel adındaki Beyân
ve Me’ânî kitabına hâşiyesi meşhurdur.
İbni Âbidin’in, Dürr-ül-muhtar’a yaptığı Redd-ül-muhtar hâşiyesi,
Hanefî’de en sağlam fıkıh kitabıdır.
Ma’rifetullah ne demektir?
Sual: Bazı evliya zatlar övülürken “ma’rifetullah sahibi” deniyor.
Dinde ma’rifet ne demektir?
CEVAP
Ma’rifet ehli olmak, bilgi, ilim ve irfan sahibi olmak demektir.
Ma’rifetullah, Allahü teâlânın zatını ve sıfatlarını tanımak demektir. Zatını
tanımak, anlaşılamayacağını anlamaktır. Sıfatlarını tanımak, mahlûkların
sıfatlarına benzemediklerini anlamaktır. Buradaki ma’rifet, Allahü teâlâyı
kemal sıfatlarla muttasıf, noksan sıfatlardan münezzeh ve yüceliğinden
İslamiyet ne bildirmişse öylece bilmektir.
İmam-ı a’zam hazretleri, (Ya Rabbî, sana layık ibadet yapamadım. Fakat,
senin akılla anlaşılamayacağını iyi anladım) buyuruyor. Vehhâbîler,
inmek, yürümek, oturmak gibi insana mahsus işleri Allahü teâlâya atfettikleri,
yani insanlara benzettikleri için bu ma’rifetten yoksundur.
Aleyhisselam demek
Sual: Peygamber efendimiz ve diğer peygamberler için söylenen
aleyhisselam ne demektir?
CEVAP
Aleyhisselam, (Ona selam olsun) demektir. Peygamberler ve dört büyük melek için
söylenir: Âdem aleyhisselam, Muhammed aleyhisselam ve Cebrail aleyhisselam
gibi. İki kişi olunca, (Aleyhimesselam) denir. (İbrahim ve Nuh aleyhimesselam)
gibi. İki kişiden fazla olunca da (Aleyhimüsselam) denir. Mesela,
(Peygamberlere “aleyhimüsselam” inanmak, imanın şartlarındandır) denir.
Aleyhisselam yerine, aleyhissalâtü vesselam da denir. (Ona selam ve dua olsun)
demektir. İki kişiden fazla olunca (Aleyhimüssalâtü vesselam) yahut
(Aleyhimüssalevatü vesselam) denir. (Onlara selam ve dualar olsun) demektir.
Salât, dua; salevat ise dualar demektir. Birer örnek verelim. İmam-ı Rabbânî
hazretleri buyuruyor ki:
Peygamberlerin gönderilmesi, pek büyük nimettir. Bu nimetin şükrünü hangi dil
söyleyebilir. Kim, bu şükrü yapabilir? Bize nimetlerini gönderen, bizlere İslam
dinini bildiren, bizleri peygamberlere “aleyhimüssalâtü vesselam” inanmak
saadetine kavuşturan Rabbimize hamd ederiz. (1/30)
Allahü teâlâ, kullarına merhamet ederek, peygamberler “aleyhimüssalevatü
vetteslimat” göndermiştir. Bunlarla kullarına doğru yolu, sonsuz saadet yolunu
göstermiş, kullarını kendine çağırmıştır. Rızasının, sevgisinin yeri olan
Cennete davet etmiştir. Böyle bir ihsan sahibinin davetini kabul etmeyen, ne
kadar zavallıdır. Onun nimetlerinden mahrum kalan ne kadar ahmaktır. Bu
büyüklerin, Allahü teâlâdan bildirdikleri haberlerin hepsi doğrudur. Hepsine
iman etmek lazımdır. Akıl, doğruyu, iyiyi bulan bir alet ise de, yalnız başına
bulamaz, noksandır. Peygamberlerin “aleyhimüssalevatü vetteslimat” gelmesi ile
tamamlanmıştır. Kullara özür, bahane kalmamıştır. Peygamberlerin birincisi
Hazret-i Âdem’dir. Sonuncusu ise, Hazret-i Muhammed Resulullah’tır “aleyhi ve
aleyhimüssalevatü vetteslimat”. Peygamberlerin “aleyhimüssalevatü vetteslimat”
hepsine iman etmek lazımdır. Hepsini mâsum, yani günahsız ve doğru sözlü
bilmeli. Bunlardan birine inanmamak, hepsine inanmamak demektir. Çünkü hepsi
aynı imanı söylemiştir. Yani, hepsinin dinlerinin aslı, temeli [yani iman
edilecek şeyleri] birdir. (3/13)
Rumî ve Kelbî ne demek?
Sual: (Mevlânâ Celaleddin Rumî) ve (Dıhye-i Kelbî) deniyor.
Hazret-i Mevlânâ Rum mu? Kelbî ne demektir?
CEVAP
Rumî, Rum demek değil, Rum diyarından demektir. Anadolulu demektir. Eskiden
Anadolu’ya diyar-ı Rum denirdi. Rum olmakla ilgisi yoktur.
Kelb kabilesi, büyük ve meşhur bir kabiledir.
Âişe validemiz anlatır: Bir gece Resulullah evden gitmişti. Onu aramak üzere
çıktım. Kendisini Baki’de dua ederken buldum. Beni görünce, (Yâ Âişe!
Allah ve Resulünün seni bırakmış olmasından mı korktun?) buyurdu. Ben
endişemi bildirdikten sonra buyurdu ki:
(Allahü teâlâ, Şaban ayının on beşinci [Berat] gecesinde,
dünya semasına tecelli eder. Kelb kabilesindeki koyun sürüsünün kıllarından çok
kimsenin günahlarını affeder.) [Tirmizî]
Hazret-i Dıhye de, bu Kelb kabilesinden idi. Eskiden büyük zatlar,
kabilesiyle, şehri ile tanınıyordu. Mesela İmam-ı Birgivî diyoruz. Birgi
kasabasından demektir. Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî diyoruz, Bağdatlı demektir.
Müşteri velinimetimizdir
Sual: Velinimet, nimet veren anlamında olduğu için, (Müşteri
velinimetimizdir) demek yanlış olmuyor mu?
CEVAP
Velinimet, dolaylı yoldan veya doğrudan iyiliği dokunan kimse demektir.
TDK sözlüğünde, (Birine, yaşadıkça etkisi sürecek bir iyilik ve bağışta bulunan
kimse) diye tarif ediliyor. Türkiye’de de bu anlamda kullanılıyor. Müşteri,
para kazandırdığı için, maddî yönden velinimettir.
Biz de, (Okuyucu velinimetimizdir) diyoruz. Okuyucu, yazılarımızı okuyup, dînî
sual sormakla bize sevab kazandırıyor. Mânevî yönden velinimetimizdir. Bir
hadis-i şerif şöyledir:
(Dînî sual sormakla dört kişi sevabda ortaktır: Sual soran, cevap
veren, dinleyen ve bunları sevenler.) [Ebu Nuaym]
Bize sevab gelmesine sebep olan okuyucu elbette velinimetimizdir. Maddî nimet
geçicidir, mânevî nimet sonsuz kalıcıdır.
Arapça kelimeler yâ ile başlarsa
Sual: Kitaplarda Resulullah, Resulallah veya Resulillah yazıldığı
gibi, Ebu Bekir de, Ebâ Bekir de yazılıyor Böyle farklı yazılmasının sebebi nedir?
CEVAP
Hitap ifadesi olan (Yâ) ile başlayınca, harekesi üstün olarak
okunuyor. Ebu kelimesi de yâ ile başlayınca (Ebâ) olur.
Tamlamalarda da, (Yâ)ile başlayınca -ül değil, -el diye
bağlanır. Birkaç örnek verelim:
Resulullah yâ ile başlarsa, (Yâ Resulallah) denir.
Abdullah yâ ile başlarsa, (Yâ Abdellah) denir.
Ebu Hüreyre, yâ ile başlarsa, (Yâ Ebâ Hüreyre!) denir.
Ebu Hanife, yâ ile başlarsa, (Yâ Ebâ Hanife!) denir.
Abdülkâdir, yâ ile başlarsa, (Yâ Abdelkâdir!) denir.
Emir-ül müminin, yâ ile başlarsa, (Yâ Emir-el müminin!) denir.
Rabb-ül âlemin, yâ ile başlarsa, (Yâ Rabb-el-âlemin!) denir.
Nebiyy-ullah, yâ ile başlarsa, (Yâ Nebiyy-allah!) denir.
İsim tamlamalarında ise, Resulillah denir. Birkaç örnek:
Muhabbet-i Resulillah: Resulullah sevgisi.
Envar-ı Resulillah: Resulullah'ın nurları.
Siret-i Resulillah: Resulullah’ın sireti.
Emin ne demek?
Sual: (İman edip de, imanını şirkle bulaştırmayan, Cehennemde
ebedî kalmaktan emindir) mealindeki âyet, yanlış tercüme edilmiş.
Âyette geçen Cehennemde kelimesi yerine Cennette olması gerekmez mi? İmanlı
kimse, neden Cehenneme gideceğine emin olsun?
CEVAP
Emin, güvenilir demektir. Emin olmak, kendini güvenli hissetmek demektir.
Orada, (Cehenneme gideceğine emindir) denmiyor. (Cehennemde
sonsuz kalmayacağından emindir) deniyor. Âyet-i kerimede, (İmanla
ölen, Cehenneme girse de, sonsuz kalmaz) deniyor.
İki hadis-i şerif:
(Havf ve reca arasındaki mümin, umduğuna kavuşur, korktuğundan emin olur.) [Tirmizî]
(Emin olması, kendini güvenli hissetmesidir.)
(Komşusu, zararından emin olmayanın imanı kâmil değildir.)[Bezzar] (Eğer
iyi bir komşu, bunun bana zararı dokunur diye ona güvenemiyorsa, o kişinin
imanı kâmil değildir.)
Sual: Adalet denilince, herkes bir şeyler söylüyor.
Dinimizde adalet nasıl tarif edilmiştir?
Cevap: Adalet, bir amirin, bir hakimin, memleketi idare için
koyduğu kanun, kaide, çizdiği hudut içinde hareket etmektir. Zulüm ise,
bu kanunun, bu hududun, bu dairenin dışına çıkmaktır. Adaletin
dinimizdeki esas tarifi ise; “Kendi mülkünde olanı kullanmak” demektir. Zulüm de,
başkasının malına, mülküne tecavüzdür. Adaletin, dinimizdeki tarifi budur.