Başka bir mezhebi taklit etmek hakkında herkes bir şey söylüyor. Doğru olan hangisidir?
Mezhep taklidinin önemi
CEVAP
Günümüzde Müslümanların büyük bir kısmı mezhep taklidinin mahiyetini bilmemektedir. Bilenler de üçe ayrılır: İfrat, Tefrit ve Vasat. İslamiyet, ifrat ve tefrit, yani aşırılıklardan uzak her Müslümanın rahatça uygulayabileceği hükümler topluluğudur. Buna vasat yol deniyor. Orta yol demektir.
Mezhep taklidinden kaçanlar tefrit ehlidir. Telfîk yapanlar, yani her mezhebin kolay tarafını toplayanlar ifrat ehlidir. Bunların her ikisi de çok yanlıştır.
1- Her mezhebin kolay gelen hükümlerini alıp ortaya (Mezhepsizlik mezhebi) çıkarmaya çalışanlar ifrat ehlidir. Abdesti bozulunca, (Falanca mezhepte bozmaz) diyerek rastgele kolay hükümleri almak, mesela (Kadın hayız hâlinde Mâlikî'de Kur’an okur) diyerek, hayızlıya zaruretsiz Kur’an okutturmak ifrattır, mezhepsizliktir.
2- Zaruret de olsa, başka hak mezhebi taklit etmeyi caiz görmeyenler, ihtiyaç hâlinde dört hak mezhepten birini taklit etmeyi mezhepten çıkmak gibi, hattâ dinsizlik gibi gören taassup ehli olanlar da çoktur. Bunlardan bazısı, (Arapça kitaplarda mezhep taklidi varsa kabul ederiz) diyorlarmış. Onlara, (Bütün Ehl-i sünnet kitaplarında, başka bir mezhebi taklit bildiriliyor) denmiş. Ama lider durumunda olanları, çok taassup ehli olduğu için, kabul etmiyor. İbni Âbidin, Hadîka, Nimet-i İslam, Berîka ve Hülasat-üt-tahkik gibi daha birçok kitaptan delil gösterildiği hâlde, taklide yanaşmayan mutaassıp kimselerin hâlâ bulunması üzücüdür. Bütün gerçekler, vesikalar kendisine gösterildiği hâlde, kabul etmeyen, kendi indî ve hatalı görüşünde körü körüne ısrar ve inat eden katı kimseye mutaassıp denir, şimdi bağnaz diyorlar. Taassup ehli, kibrinden dolayı, kendisinin yeni duyduğu hak ve doğru bir şeyi kabul etmekte zorlanır. Hakkı başkasının ağzından, başkasının kitabından duymayı kibrine yediremez. Hakkı kabul etmemek kibirdendir.
3- Bir ihtiyaç olunca, başka mezhebi taklit edenler, Ehl-i sünnet ulemasının yolunda olanlar. Bunlar doğru yolda, vasat yoldadır.
Zamanın şeyhülislamı matbaanın Osmanlı’ya girmesi için fetva verdiği hâlde, kabul etmemekte direnenler çıkmıştır. İmam-ı Rabbânî hazretlerinin bildirdiğine göre, Medine’deki bir âlim, bid’atlere alıştığı için, Hazret-i Mehdi’nin sünnet olarak bildirdiklerini kabul etmeyecek, (Bu adam dinimizi yıkacak) diye, Hazret-i Mehdi’ye karşı gelecektir.
Şimdi bazıları, caiz olan mezhep taklidine, Medineli bid’at ehli âlim gibi saldırıyorlar. Yanlış görüşlerini ispat için, mason şeyhülislamların, mesela Musa Kâzım gibilerin ipine sarılıyorlar. Mason Abduh’un çömezleri de, hiç mezhep tanımayarak, hangi hüküm akıllarına yatıyorsa ona tâbi oluyorlar. (Şevkani’nin bu kavlini, Mâlikî’nin bu görüşünü tercih ederiz) diyerek ortaya mezhepsizlik üzerine kurulu yeni bir din çıkarmaya çalışıyorlar.
Ehl-i sünnet ulemasının yolu, bir harac [sıkıntı] olunca başka mezhebi taklittir. Ama yeni duydukları doğru bilgileri, kabul etmekte zorlanan bazıları, bu işte taassup gösteriyor, taklidi başka mezhebe geçmek sanıyorlar.
Ödünç almakta zorluk çeken birine, (Mâlikî’yi taklit et, gün tayin ederek ödünç al!) denmiş. (Olur mu öyle şey?) diyerek itiraz etmiş. Sonra, delilleri gösterince, (Evet doğru, ama alışmadığımız için kabullenmek bize zor geliyor) diye itiraf etmek faziletini göstermiş. Kibirliler, bu kadar fazileti de gösteremiyorlar. Hak olan mezheplerin rahmet olan ayrılıklarından, yine o âlimlere uyarak faydalanmaktan kaçınmak, ahmaklık mı, cahillik mi, yoksa kibir mi? Belki her üçü de vardır.
(Ehl-i sünnetim) dediği hâlde, taassup ehli gibi düşünenler de oluyor. Mesela daha önce Şâfiî’yi taklit etmişse, Mâlikî daha kolay diye Mâlikî'yi taklit etmeyi veya harac olunca, o konuda başka mezhebe uymayı caiz görmüyorlar.
İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
Gerektiğinde en kolay fetvaya uymalı. Allahü teâlâ, insanlara güç gelen şeyleri değil, kolay olanların yapılmasını istiyor. Çünkü insanın zayıf, dayanıksız yaratıldığını bildiriyor. Kur’an-ı kerimde, (Allah, size kolaylık ister, zorluk, güçlük istemez) buyuruldu.
Allahü teâlâ böyle isterken, Resûlü ve onun vârisi olan âlimler böyle bildirirken, ihtiyaç olunca kolay kavle uymayı ve o konuda başka bir hak mezhebi taklit etmeyi öcü gibi görmek ne büyük taassuptur.
İki hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Allahü teâlânın verdiği kolaylık ve ruhsatlardan faydalanın!) [Buhari]
(Allahü teâlâ, ruhsatla da amel edilmesini sever.) [Beyheki]
Allahü teâlâ dileseydi, Kur’an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde, her şey açıkça bildirilirdi. Böylece mezhepler hâsıl olmazdı. Kıyamete kadar, dünyanın her yerinde, her iklim ve şartta, her Müslüman için tek bir nizam olurdu. Müslümanların hâlleri, yaşamaları güç olurdu. (S. Ebediyye)
Bir Müslüman, kendi mezhebine göre ibadet yaparken, bir sıkıntı meşakkat hâsıl olursa, başka bir mezhebe uyarak, bu işi kolayca yapar. Birkaç örnek verelim:
1- Şâfiî’de, karşı cinsin tenine dokunmak abdesti bozar, Hanefî ve Mâlikî’de bozulmaz. Hacda veya karşı cinse dokunma durumu olan yerlerde, bu iki mezhepten biri taklit edilirse, abdest bozulmadan tavaf yapılır. Bu bir rahmettir.
2- Seferde, üç mezhepte iki namazı cem etmek caizdir. Namazlarını kaçırma tehlikesi varsa, Hanefîler, bu üç mezhepten birini taklit ederek iki namazı cem edebilir. Mukimken de, iki namazı cem etmeyi gerektirecek durumlar olabilir. O zaman da Hanbelî mezhebi taklit edilir. Bu da bir rahmettir.
3- Şâfiî’de, velisinin rızası olmadıkça kızın evlenmesi caiz olmaz. Bir zaruret varsa, Hanefî’yi taklit ederek velisiz de evlenebilir.
4- Şâfiî’de zekât sekiz sınıfa verilir, üç sınıfa verilse de caizdir. Ancak üç sınıfı bulmak da zordur. Hanefî taklit edilerek bir sınıfa verilir. Bu da rahmettir.
5- Bir Hanefî’nin, evlendiği kızla sütkardeş olduğu ortaya çıkarsa, eğer bir iki kere emmişse, Şâfiî taklit edilip evliliğe devam edilir. Çünkü Şâfiî’de sütkardeş olmak için ayrı zamanlarda beş kere doya doya emmek gerekir. Bu da rahmettir.
Abdest ve gusülde de, ihtiyaç olunca başka mezhebi taklit etmek caizdir. Bunun için, o mezhebin şartlarına da uymak lazımdır. Yapabildiği bütün şartlarına uymazsa, taklit caiz olmaz.
Kendi mezhebine uymayan işi yaptıktan sonra bile, taklit caiz olur. Mesela imam-ı Ebu Yusuf’a, cumayı kıldıktan sonra, guslettiği kuyuda fare ölüsü görüldüğü söylenince, (Şâfiîlere göre guslümüz sahihtir) buyurdu. (Hadîka) [Burada işi yaptıktan sonra da, geriye dönük taklidin caiz olduğu görülmektedir.]
Zaruret olsa da, olmasa da, harac [zorluk, sıkıntı] olduğu zaman, diğer üç mezhepten biri taklit edilir. (İbni Âbidin)
Bir Hanefî’nin kendi mezhebine göre yapamadığı bir işi, Şâfiî’yi taklit ederek yapmasında bir beis yoktur. (Bahr-ür-raık, Nehr-ül-faık)
İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
Müslümanları sıkıştırmak, onları incitmek haramdır ve Allahü teâlânın beğenmediği şeydir. Şâfiî âlimleri, kendi mezheplerinde yapılması güçleşen şeylerin, Hanefî’ye göre yapılmasına fetva vermişler, Müslümanların işini kolaylaştırmışlardır. Mesela, Şâfiî mezhebine göre, zekât vermek için, zekâtın, Tevbe sûresi, 60. âyetinde bildirilen 8 sınıf insanın her sınıfına verilmesi lazımdır. Bunlardan, gönüllerinin alınması lazım gelen kâfir sınıfı, [zekât toplayan memur sınıfı ve kölelikten kurtarılacak borçlu sınıfı] bugün yoktur. Bunları bulup zekât vermek imkânsızdır. Bunun için, Şâfiî âlimleri Hanefî’ye göre zekât verilmesine fetva verdi. Çünkü Hanefî’de, bu sınıflardan herhangi birine vermek yetişir. (3/22)
Zaruret olmasa da bir ibadeti yapmakta güçlük olunca, başka mezhebi taklit caizdir. (Mizan, Fetava-i Hayriye, Fetava-i Hadisiye)
Bir kimsenin, kendi mezhebine göre yapamadığı veya güçlükle yaptığı bir işi, o işin başka bir mezhepte yapılması kolaysa, o mezhebin o konudaki şartlarına uyarak, o mezhebe göre yapması caizdir. (Redd-ül-muhtar, Mizan, Hadîka, Berîka)
Tâbi olduğu mezhebe uyarak bir işi yaparken harac hâsıl olursa, bu işi, diğer üç mezhepten, harac bulunmayan birini taklid ederek yapar. (İbni Emir Hac)
İkinci mezhebe göre de özrü olanın, üçüncü mezhebi taklid etmesi caizdir. (İ. Hümam)
Bir işi bir mezhebe göre yaparken, bu mezhebin, bu işin sahih olması için koyduğu şartlardan, yapılabilmesi mümkün olanların hepsini yapması gerekir. Bunlardan biri mazeretsiz yapılmazsa, bu iş sahih olmaz. (Hulasat-üt-tahkik)
Bir işi bir mezhebe göre yaparken, başka bir mezhebi de taklid etmek gerekiyorsa, iki mezhepte de bâtıl olacak bir şey yapmamak şarttır. Mesela abdestte, Şâfiî’yi taklid ederek uzuvlarını ovmayan kimse, kadına eli dokununca, (Mâlikî’ye göre abdest bozulmaz) diyerek namaz kılsa, bu namazı bâtıl olur, çünkü kadına dokunduğu için Şâfiî’ye göre, uzuvlarını ovmadığı için de Mâlikî’ye göre abdesti sahih değildir. (Tahrir)
Bir iş için, başka mezhep taklid edildiği zaman, o mezhebin bu iş için koyduğu şartlardan, uyabildiklerinin hepsine uyması gerekir. Çünkü meşakkat olunca, mezheplerin kolaylıklarını yapmak, zaruret olmadıkça, ancak bütün şartları yerine getirmekle caiz olur. (Mizan-ül-kübra)
İsmail Nablüsi hazretleri buyuruyor ki: İhtiyaç olunca, başka mezhebi taklit ederek işini yapabilir, fakat bu iş için, o mezhepte olan şartlardan uyabildiklerinin hepsini yerine getirmesi gerekir. Mezheplerin ruhsatlarını yani kolaylıklarını araştırarak, işini bunlara uygun olarak yapmaya telfik denir ki, caiz değildir. İhtiyaçtan dolayı veya zaruretle, bir işini veya her işini diğer üç hak mezhepten birine uyarak yapmak caizdir. (İkd-ül-ferid, Hadika)
Dünyalığa, şehvetine kavuşmak için, başka mezhebi taklid caiz değildir. (Ukud-üd-dürriyye)
Muhammed Bağdadi hazretleri buyurdu ki:
Başka mezhebi taklid etmek için üç şart vardır:
1- Kendi mezhebine göre başladığı bir işi, başka mezhebe uyarak tamamlayamaz. Mesela, Şâfiî’nin şartlarına uymadan, sadece Hanefî’ye göre aldığı abdestle, Şâfiî’ye göre namaz kılamaz. 2- Taklid ettiği iki mezhep de bu işe, bâtıl dememeli. Bir Şâfiî, (Şâfiî’de abdest uzuvlarını ovmak farz değil, Mâlikî’de de kadına dokunmak abdesti bozmaz) diyerek, yabancı kadına dokunarak ve uzuvlarını ovmadan aldığı abdestle namaz kılarsa, bu iki mezhebe göre de namazı sahih olmaz, çünkü yabancı kadına dokunmak, Şâfiî’de abdesti bozar. Ovmak ise Mâlikî’de farzdır. 3- Mezheplerin kolaylıklarını toplamak caiz değildir. Mesela, Hanefî’de velisiz veya Mâlikî’de, tanıdıklara duyurmak şartıyla, şahitsiz yapılan nikâh sahihtir, ama hem velisiz, hem de şahitsiz olan bir nikâh sahih olmaz. (Taklid risalesi)
Üç talakla boşanan kadın, başka bir erkekle evlenip, o erkek de, bunu boşamadıkça, eski kocasıyla evlenemez. Böyle bir durumda, ilk nikâhları Şâfiî’ye uygun yapılmamışsa, Şâfiî taklid edilerek, Şâfiî’ye uygun nikâh yapmaları caiz olur. (Redd-ül-muhtar)
Şâfiî’de, fitre için, buğdayın veya diğer maddelerin kıymeti kadar altın, gümüş vermek caiz değildir. Hanefî taklid edilerek, buğday yerine, değeri kadar altın veya gümüş vermek caizdir. (Şemseddin-i Remlî)
Hanefî’de lavman, orucu bozar. Ancak şiddetli kabızlık çeken, bu sıkıntıdan kurtulmak için Mâlikî’yi taklid ederek, oruçluyken lavman yaptırırsa, oruca devam edebilir, çünkü Mâlikî’de lavman orucu bozmaz. (Mizan-ül-kübra)
Hanefî’de, ödünç verirken ödeme tarihi belirlemek caiz değildir. İhtiyaç olunca, ödeme tarihi koyabilmek için, Mâlikî’yi taklid etmek caiz olur. (Eşbah)
Şâfiî’de, ölü için iskat yapılmaz. Hanefî taklid edilerek iskat yapılabilir. (Neful-enam)
Şâfiî’de, oruca imsak vaktinden önce niyet etmek şarttır. Uyumak, unutmak gibi herhangi bir sebeple bunu yapamayan bir Şâfiî, orucunu kurtarmak için, (Bu orucumu Hanefî’ye uyarak tutuyorum) derse oruç sahih olur. Bozulmaktan kurtulmuş olur.
Bir işi yapmakta harac [sıkıntı] olursa, zayıf kavle uyulur. Buna uymakta da harac olursa, başka mezhep taklid edilerek yapılır. (İbni Âbidin, Hadika)
Zaruret olunca veya zaruretsiz yapılan bir şeyden dolayı, kendi mezhebine göre yapılmasında harac bulunan bir ibadeti, başka mezhebi taklit ederek yapmak lazım olduğu, Fetavel-hadisiyye, Hulasat-üt-tahkik, Tahtavî'nin Merak-ıl-felah haşiyesi, Türkçe Nimet-i islam ve Siirtli Molla Halil efendinin Mafüvat kitabında da yazılıdır.
İbni Hazm, Zahiriyye mezhebinde olup taklide karşı idi. (Eşeddül-cihad)
Taklidi kabul etmeyenler, bid’at mezheplerden olan Zahiriyye’yi savunmuş oluyorlar. Böylece onlar da başka mezhebi taklit etmiş oluyorlar.