Tasavvufa saldırıyor
Tasavvufa saldırıyor
Reformcu, (Sofiliğin, tasavvufun, ilm-i batın veya ledün ilmi denilen ilmin, İslam’da yeri yoktur) diyor.
CEVAP
Sofilik, evliyalık demektir. Tasavvuf, kalbi kötü huylardan temizlemek ve iyi huylarla doldurmaktır. Bu da ancak tasavvuf ehli evliyanın yapabileceği iştir. Tasavvuf ilmi ahlâk ilmidir. Tasavvufa saldırmak, din ve ahlaka saldırmaktır. Hazret-i Süleyman’ın veziri Asaf, peygamber değilken, ledün ilmini bildiği için, iki aylık mesafedeki Belkıs’ın tahtını, göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir anda kerametle getirdi. Hazret-i Süleyman, (Hâzâ min fadlı Rabbî=Bu Rabbimin bir lütfudur) dedi. (Neml 40)
[Asaf, peygamber olmadığı halde, bâtın ilmi sayesinde bu kerameti gösterdi. Yani bu âyet-i kerime, mezhepsizlerin inkâr ettiği kerametin de, hak olduğunu gösteriyor.]
Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki: Allahü teâlâyı tanımak iki türlüdür:
1- Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi tanımak,
2-Tasavvuf büyüklerinin tanımaları.
Birinci şekildeki imanda nefs azgınlıktan vazgeçmemiştir, iman hakiki değil, mecazîdir. Bu iman gidebilir. İkincisinde nefs de imana geldiği için iman yok olmaktan korunmuştur. (Yâ Rabbi, senden sonu küfür olmayan iman istiyorum) hadis-i şerifi ve (Ey iman sahipleri, iman edin) mealindeki âyet-i kerime, hakiki imanı bildirmektedir. Bu âyet, (Hakiki imana kavuşun) manasındadır. Sadece ilimle hakiki imana kavuşulamaz. İmam-ı Ahmed, ilim ve ictihadda çok yüksek derecede iken, hakiki imana kavuşmak için Bişr-i Hafi [ve Zünnun-i Mısri] hazretleri gibi evliya zatların sohbetinde bulundu. İmam-ı a’zam hazretleri de, ömrünün son yıllarında Cafer-i Sadık hazretlerinin sohbetinde bulununca, (Bu iki sene olmasaydı, Numan helak olurdu) yani (Hakiki imana kavuşamazdım) buyurdu. Her iki imam da ilimde ve ibadette son derece ileri iken, tasavvuf büyüklerinin sohbetinde bulunarak marifeti ve bunun meyvesi olan hakiki imanı elde ettiler. (2/106)
Senaullah-i Dehlevi hazretleri de buyuruyor ki:
Tasavvufta fena makamına kavuşan, muhakkak imanla ölür. Bekara suresinin (Allahü teâlâ imanınızı zayi etmez) mealindeki 143. âyet-i kerimesi ve (Allahü teâlâ, kullarının imanlarını geri almaz, fakat âlimleri yok ederek ilmi geri alır) hadis-i şerifi, hakiki imanın ve bâtın ilminin geri alınmayacağını göstermektedir. (İrşad-üt-talibin)
İmam-ı Malik buyurdu ki: Fıkhı bilmeden tasavvufla uğraşan dinden çıkar, zındık olur. Fıkıh bilip tasavvufu bilmeyen bid’at ehli, sapık olur. Her ikisini bilen hakikate kavuşur. (Merec-ül Bahreyn)
Bu vesikalar gösteriyor ki, tasavvufu inkâr eden, bid’at ehli sapık oluyor. Yazarın da, bu kadar bozukluğunda, çeşitli sebeplerin yanında, evliyalığa düşman olmasının rolü de bulunuyor.
CEVAP
Sofilik, evliyalık demektir. Tasavvuf, kalbi kötü huylardan temizlemek ve iyi huylarla doldurmaktır. Bu da ancak tasavvuf ehli evliyanın yapabileceği iştir. Tasavvuf ilmi ahlâk ilmidir. Tasavvufa saldırmak, din ve ahlaka saldırmaktır. Hazret-i Süleyman’ın veziri Asaf, peygamber değilken, ledün ilmini bildiği için, iki aylık mesafedeki Belkıs’ın tahtını, göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir anda kerametle getirdi. Hazret-i Süleyman, (Hâzâ min fadlı Rabbî=Bu Rabbimin bir lütfudur) dedi. (Neml 40)
[Asaf, peygamber olmadığı halde, bâtın ilmi sayesinde bu kerameti gösterdi. Yani bu âyet-i kerime, mezhepsizlerin inkâr ettiği kerametin de, hak olduğunu gösteriyor.]
Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki: Allahü teâlâyı tanımak iki türlüdür:
1- Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi tanımak,
2-Tasavvuf büyüklerinin tanımaları.
Birinci şekildeki imanda nefs azgınlıktan vazgeçmemiştir, iman hakiki değil, mecazîdir. Bu iman gidebilir. İkincisinde nefs de imana geldiği için iman yok olmaktan korunmuştur. (Yâ Rabbi, senden sonu küfür olmayan iman istiyorum) hadis-i şerifi ve (Ey iman sahipleri, iman edin) mealindeki âyet-i kerime, hakiki imanı bildirmektedir. Bu âyet, (Hakiki imana kavuşun) manasındadır. Sadece ilimle hakiki imana kavuşulamaz. İmam-ı Ahmed, ilim ve ictihadda çok yüksek derecede iken, hakiki imana kavuşmak için Bişr-i Hafi [ve Zünnun-i Mısri] hazretleri gibi evliya zatların sohbetinde bulundu. İmam-ı a’zam hazretleri de, ömrünün son yıllarında Cafer-i Sadık hazretlerinin sohbetinde bulununca, (Bu iki sene olmasaydı, Numan helak olurdu) yani (Hakiki imana kavuşamazdım) buyurdu. Her iki imam da ilimde ve ibadette son derece ileri iken, tasavvuf büyüklerinin sohbetinde bulunarak marifeti ve bunun meyvesi olan hakiki imanı elde ettiler. (2/106)
Senaullah-i Dehlevi hazretleri de buyuruyor ki:
Tasavvufta fena makamına kavuşan, muhakkak imanla ölür. Bekara suresinin (Allahü teâlâ imanınızı zayi etmez) mealindeki 143. âyet-i kerimesi ve (Allahü teâlâ, kullarının imanlarını geri almaz, fakat âlimleri yok ederek ilmi geri alır) hadis-i şerifi, hakiki imanın ve bâtın ilminin geri alınmayacağını göstermektedir. (İrşad-üt-talibin)
İmam-ı Malik buyurdu ki: Fıkhı bilmeden tasavvufla uğraşan dinden çıkar, zındık olur. Fıkıh bilip tasavvufu bilmeyen bid’at ehli, sapık olur. Her ikisini bilen hakikate kavuşur. (Merec-ül Bahreyn)
Bu vesikalar gösteriyor ki, tasavvufu inkâr eden, bid’at ehli sapık oluyor. Yazarın da, bu kadar bozukluğunda, çeşitli sebeplerin yanında, evliyalığa düşman olmasının rolü de bulunuyor.