Mesut olmanın yolu...
19/07/2022 Salı Köşe yazarı R.A
İnsanlar, yalnız
başlarına, seâdet yolunu, kendi akıllarıyla bulamazlardı. Onun
için Cenâb-ı Hak, beşeriyeti rehbersiz bırakmamıştır...
Dünkü makâlemizin
sonunda, Allahü teâlânın, kullarına çok acıdığı için, onlara, mes’ûd
olmak yolunu, Peygamberleri ve kitapları vâsıtasıyla bildirmiş olduğunu
ifâde etmiştik.
Eğer insanlar, yalnız
başlarına kalsalardı, bu seâdet yolunu, kendi akıllarıyla bulamazlardı. Onun
için Cenâb-ı Hak, beşeriyeti daha ilk insandan i’tibâren muallimsiz,
mürşidsiz, rehbersiz, kılavuzsuz, öndersiz, muktedâ bih’siz, rol modelsiz
bırakmamıştır.
6 “Ülül-azm” Peygamber,
313 “Resûl”, 124.000’den ziyâde “Nebî” göndermiştir.
Peygamberlerin bildirdikleri seâdet yoluna “Dîn” denilir.
Muhammed (aleyhis-selâm)ın bildirdiği dîne ise “İslâmiyet” denir.
İslâmiyet, kalb ile inanılacak “Îmân” bilgileri
ve beden ile yapılacak “Ahkâm-ı İslâmiyye” bilgileridir. Îmân
ve ahkâm bilgileri, doğru bir şekilde, “Ehl-i Sünnet” âlimlerinin kitaplarından
öğrenilir. Günümüze kadar hiç eksiksiz olarak gelmiş olan
Müslümânların dört mezhebinden herhangi birisinin âlimleri “Ehl-i
sünnet âlimleri”dir. Bu Ehl-i sünnet âlimlerinin reîsi de, İmâm-ı
A’zam Ebû Hanîfe Nu’man bin Sâbit’tir.
ÎMÂN NEDİR?
Allahü teâlânın
birinci emri, îmân etmektir. Îmân etmek, bütün insanlara lâzımdır. Herkes için
îmân zarûrîdir.
Îmân, Allahü teâlânın var ve
bir olduğunu, Muhammed aleyhisselâmın, Allah’ın Peygamberi olduğunu ve O’nun
tarafından seçilmiş, “Nebî=Peygamber” olduğunu doğru bilmek ve
inanarak söylemek ve Onun, Allahü teâlâ tarafından kısaca bildirdiklerine
kısaca inanmak ve geniş bildirdiklerine etrâflıca inanmak ve gücü
yettikçe “Kelime-i şehâdet”i dil ile de söylemektir.
İmâm-ı Rabbânî
hazretlerinin mahdûmu Muhammed Ma’sûm Fârûkî hazretleri, “Mektûbât-ı
Ma’sûmiyye”sinde buyuruyor ki:
“Îmân, kelime-i
tevhîdin Lâ ilâhe illallah ve Muhammedün Resûlullah iki kısmına birlikte
inanmaktır.” [3. cild 16. Mektûb] Ya’nî, Müslümân olmak için, Muhammed
aleyhisselâmın Peygamber olduğuna da inanmak lâzımdır. Ya’nî Muhammed
aleyhisselâm, Allahın Peygamberidir; Allahü teâlâ, Cebrâîl ismindeki melek ile,
kendisine “Kur’ân-ı kerîm”i göndermiştir. Bu Kur’ân-ı kerîm, Allah
kelâmıdır. Muhammed aleyhisselâm, Kurân-ı Kerîmi tefsîr etmiştir ya’nî
açıklamıştır. Bu açıklamalara, “Hadîs-i şerîf” denir.
İslâmiyet, “Kur’ân-ı kerîm” ile “Hadîs-i şerîf”lerdir.
Demek ki, îmân ve İslâm demek, “Kur’ân-ı kerîm” ve “Hadîs-i şerîf”lere inanmak demektir. Peygamberimizin bildirdiklerine inanmayan, Allah kelâmına da inanmamış olur. Muhammed aleyhisselâm, Allahü teâlânın bildirdiklerini “Eshâb”ına nakletti. Onlar da, talebelerine (ya’nî “Tâbiîn”e) bildirdiler. Bunlar da, “Tebe-i Tâbiîn”e naklettiler. Onlar da, “Etbâ-ı Tebe-i Tâbiîn”e naklettiler. Bu üç nesil de, kitâblarına yazdılar. Bu kitâbları yazan âlimlere “Ehl-i Sünnet âlimleri” denilir. Ehl-i Sünnet kitâblarına inanan, Allah kelâmına da inanmış olur; yanî Müslümân olur.