Allah’ın yaratması iki türlüdür
Allah’ın yaratması iki türlüdür
CEVAP
Bu soruyu bir ehl-i kitap sormaz, soramaz; çünkü ehl-i kitap sadece (Sizin
peygamber hak mı?) diye sorabilir. Hak peygamber ise çok şey yapabilir der;
çünkü Hazret-i İsa ölüleri diriltmiş, körleri, tedavisi mümkün olmayan
hastalıkları iyileştirmiştir. Musa aleyhisselam da çok mucize göstermiştir.
Bunların da Allah’ın kudretiyle olduğunu bilir. Bu soruyu ancak bir ateist
sorabilir. O ise Peygamber efendimize değil Allahü teâlâya inanmıyor. Allah’a
inansa, Allahü teâlânın her şeye kadir olduğunu bilse, böyle cahilce soru
sormaz. Başka bir ateist de, (Ben günlerce yıkanmasam başım kirlenir, bitler
oluşur. Ben de bit yaratıcısıyım) diyor. Ateistler yaratmanın ne olduğunu
bilmiyor.
Yaratmak iki türlüdür:
1- Hiç yoktan var etmek. Mesela yerleri, gökleri; göklerdeki
gezegenleri, yıldızları, ayı, güneşi, suyu, havayı, dağları, denizleri,
madenleri, atomları, elektronları, molekülleri ve hareketlerini yani yoktan var
edilen her şeyi Allahü teâlâ yaratmıştır. (Enam 101)
Mucize, keramet, sihir de yoktan yaratmaktır. Allahü teâlâ, bir şeyi yaratmak
istediği zaman ona (OL) der, hemen o var olur. (Yasin 82)
2- Yarattığı bir şeyden, başka bir şey yaratmak. Öğeleri,
oksitleri, asitleri, bazları, tuzları birbiri ile birleştirerek, parçalayarak
milyonlarla organik ve inorganik cisimler meydana getirmek suretiyle
yaratmak.Bugün bilinen 105 basit cisim [element = eleman, öğe] yok idi.
Bunların hepsini sonradan var etti. Allahü teâlâ, Hazret-i Adem’i topraktan (A.İmran 59),
insanları nutfeden (Nahl 4), cinleri ateş alevinden (Rahman 15)
canlıları sudan (Enbiya 30) yaratmıştır. İnsanların, hayvanların ve
bitkilerin hareketlerini, işlerini de yaratan Allahü teâlâdır. (Saffat 96)
Mesela bir tohumdan ağaç, ağaçtan da meyve yaratması böyledir. Demek ki, mevcut
şeyleri, fiziko-şimik, fizyolojik veya metafizik kanunlarla, bir şekilden başka
hassalı şekillere çevirmek de yaratmaktır.
Allahü teâlânın âdeti şöyledir ki, her şeyi bir sebep, bir vasıta ile
yaratmaktadır. Sebepleri yapan, var eden, bunlarda aktiflik, etki kuvveti
yaratan da Odur. Cisimlerin fizik ve kimya özellikleri, fizik, kimya, biyoloji
olayları, reaksiyonları, Onun yarattığı sebeplerdir. Elektrik, ısı, mekanik,
ışık ve kimya enerjilerini ve tepkimeleri hasıl eden çeşitli kuvvet şekillerini
sebep olarak yaratmıştır. Bu sebepleri, cisimleri yaratmasına vasıta kıldığı
gibi, insan aklını, insan gücünü de, kendi yaratmasına vasıta kılmıştır.
Mesela, kömürün tutuşma sıcaklığına kadar ısınarak yanma olayının başlamasına,
bir kibrit alevi sebep olmakta ise de, kömürün oksitlenmesini, yanmasını
yaratan Odur. Kibrit, yanma olayının yaratıcısı değildir.
Bunun gibi, tuz asidi içinde, çinko eriyip, çinko klorür adında, yeni özellikte
bir bileşik cisim meydana geliyor. Bu iyon şebekesini çinko atomları ve asit
molekülleri yarattı denilemez. Çünkü, çinko klorür denilen iyon şebekesindeki,
çinko ve klorür iyonlarının atomlardan meydana gelişindeki elektron değişiminde
ve bunun sebeplerinde, iyonlar arasındaki çekme ve itme kuvvetlerinde, çinko ve
asit bir şey yapmamıştır. Çinko klorürün meydana gelmesinde, insan seyirci
kalmış, iyon şebekesini hasıl eden tepkimeyi, özellikleri, kuvvetleri, Allahü
teâlâ yaratmıştır.
Demek ki, insanın aklı ve gücü de, tabiat kuvvetleri gibi, Allahü teâlânın
önceden yarattığı maddeler, özellikler, kuvvetler, enerjiler arasındaki
şartları, dengeleri değiştirerek, yeni bir dengenin, bir sistemin yaratılmasına
bir sebep, bir araçtan başka bir şey değildir. Arşimet, bir kanun yaratmamış,
daha önce var olan özellikler arasındaki bir bağlantıyı görebilmiştir. Evlenen
de çocuk olmasına ortam hazırlıyor, yoksa çocuk yaratmıyor. Kirlenip başı
bitlenen ateist de bit yaratmıyor. Megafon ve elektrik ampulü gibi aletlere son
şeklini veren Edison, bunları yaratmamış, yapılmasına sebep olmuştur. Hepsini
yaratan Allahü teâlâdır.
Sebeplere kuvvet veren Allahü teâlâdır
Yoktan yarattıklarının dışında, Allahü teâlâ, bir şeyi yaratmasına, başka
şeyleri sebep yapmıştır. Bu sebepler arasında insan gücü de varsa, yaratılan
şeye Yapay cisim denir. Mesela, cam, TV, bilgisayar yapay
cisimdir. Sebepler arasında insan gücü yoksa, buna Tabii cisim denir.
Petrol, deri, ağaç gibi. Bunların kullanılır hale gelmesine insan gücü de sebep
olmaktadır. Bu tabii maddeler için tabiat yarattı, yapay maddeler için de,
insan yarattı denilemez. Mesela, balı arı, buğdayı toprak, bebeği ana baba
yarattı demek gibi yanlış olur. Çünkü bunlar yaratmıyor, yaratılmaya sebep
oluyor.
Allahü teâlânın her şeyi sebeplerle yaratması sosyal hayata düzen vermektedir.
Sebepsiz yaratsaydı, âlemdeki bu düzen olmazdı. İnsan da ne yapacağını bilemez
ve çalışamazdı. Mikroplar hastalığa, bulutlar yağmura, katalizörler birçok
kimya reaksiyonlarının hızlanmasına; hayvanlar, bitkisel maddelerin et, süt,
bal haline gelmelerine, yapraklar organik maddelerin sentezine sebep oldukları
gibi, insanlar da, uçak, otomobil, ilaç gibi birçok şeyin yapılmasına sebep
olmaktadır. Bütün bu sebeplere kuvvet veren Allahü teâlâdır. Sebeplere,
yaratıcı demek, (Yaratıcı yok, her şey kendiliğinden olur) demektir ki, akla
uygun olmayan cahilce bir sözdür. Çünkü, yok iken var olmak bir iştir. Fizik ve
kimya kanunlarına göre, her iş, bu işi yapan bir kuvvet olduğunu gösterir.
Demek ki, daha önce, bir kuvvet kaynağının bulunması, fen bilgilerine göre de
şarttır. Yaratılmış her şey, yaratılmamış bir yaratıcının var olduğunu
gösterir. Çünkü yaratıcının da yaratıcısı olamaz. Yaratılan, yaratık olur.
Yaratıcısız da hiçbir şey var olmaz. Yaratılmamış bir varlık olmalı ki, her
yaratma ona dayanmalı. Dayanmazsa kendiliğinden de olmayacağına göre, böyle bir
şey yok demektir. Yani mevcut her şeyin varlığı, bunların yaratılmış olduğunu gösterir.
İlk insan olan Hazret-i Âdem’in varlığı da, bu açıklama ile kolayca anlaşılır.
Âdem babamız olmasaydı, ilk insan olmayacağı için şimdi hiç insan olmaması
gerekirdi. İnsanlar olduğuna göre, ilk insanın varlığı zaruri olur. İlk insan
olmayınca mevcut insanların başlangıcı yok demek olur. Başlangıcı olmayan ise
mevcut olmaz. Yapay cisimlerin nasıl bir yapıcısı varsa, tabii cisimlerin de
bir yaratıcısı vardır. Yapay cisimler kendiliğinden oldu denemediğine göre,
tabii cisimlerin kendiliğinden oldu denmesi yanlış olur. Tabiatçı bile, (Tabiat
yaptı) diyerek her varlığın, bir yapıcısı bulunduğunu, farkında olmadan
açıklamış oluyor.
Kâinattaki muazzam düzenin tesadüfen olamayacağını anlayan ateist, bir
yaratıcının olduğunu ister istemez kabul ediyor, sonra da, (Yaratıcıyı kim
yarattı) diyor. Onu da bir yaratanın olması gerekir sanıyor. Bu
düşüncesinin de kısır bir döngüye girdiğini görüyor, işin içinden çıkamıyor,
mantıksızlığının kurbanı oluyor. Yaratıcıyı yaratıklara benzeterek anlamaya
çalıştığı için yanılıyor. Yaratıcının da yaratılmış olması zincirleme olarak
sonsuza kadar gittiğini görünce, bunun da imkansız olduğunu anlıyor. Yani
yaratıcı yaratılmış olamaz. Yaratıcıyı da yaratan olunca bunun sonu gelmez.
Yaratıcının yaratılmamış bir varlık olmasının lazım geldiği açıkça
anlaşılmaktadır. Allah’tan başka her şey, mümkin-ül vücud’tur yani
bunlardan herhangi biri bulunsa da olur, bulunmasa da olur. Ama vacib-ül-vücud
olan Allahü teâlâ olmasa hiçbir şey olmaz ve mevcut düzen
yok olur. Bu açıklamaların, (Allah vardır, birdir, hiçbir şeye muhtaç
değildir, her şey ona muhtaçtır. Yaratık değildir. Hiçbir şey ona denk olamaz) mealindeki
âyetlere uygun olduğu görülür.
Mucize fenden farklıdır
Bir ateistin, (Peygamberiniz, Bill Gates’tenden mi üstündür)sorusuna
gerekli cevaplar vermiştik. Şunu da söyleyelim ki, iki şey arasında kıyas
yapılırken vazife ve vasıfları arasında bazı münasebetlerin bulunması lazımdır.
Mesela taksi mi üstün, buldozer mi üstün diye sorulmaz. Biri hız yönünden
üstün, öteki de yıkıp geçmekte üstündür. Kumar kralı ile yüzme şampiyonu
mukayese edilmez. Elma ile taş mukayese edilmez. 51 kilodaki güreş şampiyonu
ile ağır sıkletteki şampiyon kıyas edilmez. Peygamberle fen adamı kıyas olmaz.
Fen adamı Allahü teâlânın yarattığı şeyleri birleştirerek yeni âletler meydana
getirir. Peygamber ise, Allah’ın kudreti ile birçok harikaların meydana
gelmesine sebep olur. Mesela Peygamber efendimizin mübarek parmaklarından akan
soğuk sular bir orduya yetmiştir.
Bugün internetle çok uzaklara yazı ve resim gidiyor, ama bizzat kendisi
gidemiyor. Peygamber efendimiz, Mirac olayında, bir anda bizzat kendisi
milyarlarca yıl uzaklıkta olan yıldızlara gezegenlere Cennete ve Cehenneme
gidip gelmiştir. O zamanın müşrik Mekke halkı, buna inanmayıp nerelere gittin,
nereden gittin diye sorular sormuşlardı. Kudüs’e de uğradım orada namaz kıldım
buyurdu. O zaman Ona hiç gitmediği Kudüs camisinin özelliklerini, kaç penceresi
ve kaç direği vardı diye sordular. Hepsine doğru cevaplar verince birçok kişi
imana geldi, ama müşrikler ve ateistler inanmadı. Bu olay internetle hiç
mukayese kabul eder mi? Birinden yazı ve resim gidiyor, ötekinde bizzat kendisi
gidiyor. Şimdi bu, sadece hayal ediliyor, ışınlama deniyor. Masallarda oluyor.
Ama Mirac gerçektir.
Hatıra şu gelebilir: Bugünkü fen ilmini Peygamber efendimiz niye bildirmedi?
Eshab-ı kiram, (Ya Resulallah, Yemen’de, hurma ağaçları şu şekilde aşılanıyor
ve daha iyi hurma alınıyor. Biz de o şekilde aşılayıp, daha iyi ve daha bol
mahsul mü elde edelim, yoksa babalarımızdan gördüğümüz gibi mi yapalım?) diye
sordular. Resulullah efendimiz, (Cebrail aleyhisselam gelince, sorup size uygun
olanını bildiririm. Veya biraz düşüneyim. Allahü teâlâ, kalbime doğrusunu
bildirir) demedi. (Tecrübe edin! Bir kısım ağaçları, babalarınızın
usulü ile, başka ağaçları da, Yemen’deki usul ile aşılayın! Hangisi daha iyi
hurma verirse, her zaman o usul ile yapın!) buyurdu. Yani fennin esası
olan tecrübeye güvenmeyi emir buyurdu. Kendisi melekten anlar veya mübarek
kalbine elbette doğar idi. Fakat, dünyanın her tarafında, kıyamete kadar
gelecek Müslümanların, tecrübeye, fenne güvenmelerini, belli bir sistem içinde
çalışmalarına işaret buyurdu.
Yeri, gökleri ve içindekileri kim yarattı? Elbette Bill yaratmadı. Bunları
yaratmaya kadir olan da en sevdiği kulu ve peygamberine her şeyi öğretebilir ve
her şeyi yaptırabilir. Allah aciz değildir. Allahü teâlânın kudretinin
sonsuzluğundan haberi olmayan ateist, fen adamını peygamberden üstün sanabilir.
Allahü teâlâyı inkâr eden birinin, Onun Peygamberini kabul etmesi, vazife ve
maksadını anlaması zaten mümkün değildir. Çünkü onun hastalığı başkadır.
Ateist, sırf İslamiyet’e aykırı diye maymundan türediğine inanır. Ama maymunu
da Allahü teâlânın yarattığını düşünemez. Ateist biyologlar, insan ile hayvan
arasındaki farkı, yalnız madde bakımından inceliyor. Halbuki, insan ile
hayvanlar arasındaki en büyük fark insanın ruhudur. İnsanlarda ruh vardır.
İnsanlık şerefi bu ruhtan gelmektedir. Bu ruh, ilk olarak Âdem aleyhisselama
verildi. İnsanlara mahsus olan bu ruh hayvanlarda yoktur. Maddeci veya
felsefeci bu ruhtan haberi olmadığı için, insanı maymuna yakın sanıyor. İnsan,
maymuna benzese de, insan insandır; çünkü ruhu vardır. Maymun ise hayvandır ve
bu ruhtan ve ruhun hâsıl ettiği üstünlüklerden mahrumdur.
Allah ve doğa
Sual: Bir meyve suyunun kutusunda şöyle yazıyor:
(Bu meyve suyu, cömert meyve ağaçlarının, su veren yağmurun ve onlara yaşam
veren Güneş’in sayesinde üretilmiştir. Doğa, ona hak ettiği saygıyı
göstermenin, emek harcamanın ve onu sabırla beklemenin karşılığını bize
birbirinden güzel, birbirinden olgun, birbirinden tatlı meyvelerini sunarak
verdi. Bu lezzetin kaynağı olan doğaya sonsuz teşekkürlerimizle...)
Bunları yaratan Allahü teâlâdan hiç bahsetmeden böyle yazmak, Müslümanlara
hakaret değil midir?
CEVAP
Bu ifade, kepçeyle yemek vereni, hattâ asıl ziyafet sahibini göremeyip, kepçeye
teşekkür etmek gibi çok gariptir.
Ateistler ve gayrimüslimler, bunun gibi, tabiat ana diye bir
şey uydurmuşlar, Allahü teâlânın merhametinden bahsetmeyip, (Tabiat ana, çok
merhametlidir) diyerek, taştan, topraktan, ağaçtan, selden, ateşten merhamet
bekliyorlar. Bir yangın olsa; çocuk, yaşlı, hasta demeden merhametli (!) ateş
yakar, ormanlarımızı kül eder. Yağmurlar yağar, seller meydana gelir, önüne
geleni alıp götürür. Yüzme bilmeyeni, deniz boğar, öldürür. İnsanın başına taş,
kaya düşer, ölür. Deprem olur, yuvalar yıkılır. Merhametli (!) yıldırım düşer,
canlıyı öldürür, cansızı parçalar. Tsunami çıkar insanları perişan eder. Tabiat
vardır, ama Tabiat ana diye şuurlu bir varlık yoktur.
Ateistlerin, yaratıcıyı inkâr maksadıyla uydurdukları hayâl ürünü bir şeydir.
Tabiat kuvvetleri denen olaylarda merhamet aranmaz. Kur’an-ı kerimde canlı
cansız her şeyin zikrettiği bildiriliyor. O ayrı bir şeydir. Onların zikretmesi
canlı, şuurlu, merhametli veya merhametsiz olmalarını gerektirmez.
Toprağı, suyu, Güneş’i yaratana değil de, bizzat bunlara teşekkür etmek çok
tuhaftır. Birkaç kelime değiştirilerek şöyle yazılabilirdi:
(Bu meyve suyu, Allahü teâlânın yoktan yarattığı su ve yine yoktan meydana
getirdiği Güneş sayesinde olgunlaşan meyvelerden üretilmiştir. Cenab-ı Hak,
insanlara bir lütuf olarak, emek harcamanın ve onu sabırla beklemenin
karşılığında bize birbirinden güzel, birbirinden olgun, birbirinden tatlı
meyvelerini ihsan etmiştir. Bu lezzeti bize tattıran ve bize daha sayısız
nimetler veren Allahü teâlâya sonsuz hamdolsun!)