Boş vaktim çok. Vakitlerimi tavla ve satranç gibi oyunlarla geçiriyorum. Bazen onlardan çay içiyor, bazen de onlara içiriyorum. Mahzuru var mıdır?
Dünya iş ve kazanç yeridir
CEVAP
İnsan, dünyaya oyun ve eğlence için gelmemiştir. Dünya iş ve kazanç yeridir.
Peygamber efendimiz, (Dünya ahiretin tarlasıdır)buyurmaktadır.
(Deylemi)
Burada ne ekilirse, ahirette o biçilecektir. Boş vakit fırsat ve ganimettir.
Faydalı iş yapmadan vakit geçirmek, vakti öldürmek olur. Dünyada yapılan her
işin, her nefesin hesabı kıyamette muhakkak sorulacaktır. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Kıyamette, herkes ömrünü ve gençliğini nerede geçirdiğinden, malını nereden
kazanıp nereye harcadığından ve ilmi ile amel edip etmediğinden sorguya
çekilecektir.) [Tirmizi]
Ömür, ilim, mal ve beden, Allahü teâlânın kullarına verdiği bir sermayedir. Bu
sermayeyi Allahü teâlânın bildirdiği yerlerde harcamalıdır. Vakit geçtikten
sonra pişmanlığın faydası olmaz. Onun için gençliğin, malın, sağlığın kıymetini
bilmeli, dünyada ahireti kazanacak işler yapmalıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu
ki:
(Beş şeyden önce beş şeyin kıymetini bil! İhtiyarlıktan önce gençliğin,
hastalıktan önce sağlığın, meşguliyetten önce boş vaktin, fakirlikten önce
zenginliğin ve ölümden önce hayatın kıymetini bil!) [Ebu Nuaym]
Peygamber efendimiz, tavla oynayan bir grup insana buyurdu ki:
(Oyunla meşgul olan el ve kalblere, boş ve bâtıl sözlere yazıklar olsun!) [Beyheki]
Böyle oyunları parasız oynamak da uygun değildir. Çünkü hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Satranç ve dama oynayan, ellerini domuz kanına bulaştırmış gibi olur.) [Müslim]
(Tavla oynadıktan sonra kalkıp namaz kılan, irin ve domuz kanı ile abdest
alıp namaz kılana benzer.) [İ. Ahmed]
(Satranç, tavla ve benzeri haram olan oyunları oynayanlara rastladığınız
zaman, selam vermeyin! Selamlarını da almayın!)[Deylemi]
Yukarıdaki hadis-i şeriflerin açıklaması olan fıkhi hüküm ise şöyledir:
(Tavla, satranç,14 taş gibi oyunları oynamak tahrimen mekruhtur. Devamlı
oynanırsa haram olur. Eğer bir farzı yapmaya mani olursa yahut para için
oynanırsa yine haram olur.) [Redd-ül Muhtar c.5, s.253]
Parasız olarak ara sıra oynamak harama yakın mekruh, devamlı oynanırsa
haramdır. Çayına da oynamak kumar olduğu için yine haramdır. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Bir kimsenin boş şeylerle vakit geçirmesi, Allahü teâlânın onu sevmediğinin
alametidir.) [Mektubat-ı Rabbani]
İmam-ı Malik hazretleri buyurdu ki:
(Satranç ve dama oynayan Allah ve Resulüne âsi olmuş sayılır.) [U.
Kübrâ]
İmam-ı Gazali hazretleri ve İmam-ı Şafii hazretleri, ara sıra satranç oynamanın
mubah, devamlı oynamanın ise tenzihi mekruh olduğunu bildirdi. İmam-ı Şafii
hazretleri, (Satranç oynamak, din ve mürüvvet sahiplerinin âdeti değildir)
buyurdu. (İhya)
Bu yazılardan anlaşıldığına göre, Hanefilerin satranç dahil bütün oyunları
oynamaları doğru değildir. Şafiilerin ise, ara sıra yalnız satranç oynamaları
caizdir.
Dine uymak
Muhammed Masum hazretleri buyurdu ki:
(Allahü teâlâ, insanları başıboş bırakmadı. Her istediklerini yapmaya izin
vermedi. Nefslerinin arzularına tâbi olmalarını, böylece felaketlere
sürüklenmelerini dilemedi. Rahat ve huzur içinde yaşamaları ve sonsuz saadete
kavuşmaları için gereken faydalı şeyleri yapmalarını emretti. Zararlı şeyleri
yapmalarını yasak etti.
Saadete kavuşmak isteyen, dine uymaya mecburdur. Nefsinin ve tabiatının, dine
uymayan arzularını terk etmesi gerekir. Dine uymazsa, sahibinin, yaradanının
gadabına, azabına düçar olur.
Dine uyan kul, mesut, rahat olur. Sahibi onu sever. Dünya ziraat yeridir.
Tarlayı ekmeyip, tohumları yiyerek zevk ve safa süren, mahsul almaktan mahrum
kalacağı gibi, dünya hayatını, geçici zevklerle, nefsin arzularını yapmakla
geçiren de, ebedi nimetlerden, sonsuz zevklerden mahrum olur. Bu hâl, aklı
başında olanın kabul edeceği bir şey değildir. Sonsuz lezzetleri kaçırmaya
sebep olan geçici ve zararlı lezzetleri tercih etmez.
Dine uymak için, önce Ehl-i sünnet âlimlerinin, Kur'an-ı kerimden ve hadis-i
şeriflerden anlayıp bildirdikleri (Akaid)e uygun iman etmek, sonra haram, yasak
edilmiş olanları öğrenip bunlardan sakınmak, daha sonra, yapması emr olunan
farzları öğrenip yapmak gerekir. Bunları yapmaya (İbadet) etmek denir.
Haramlardan sakınmaya (Takva) denir.) [c.2, m.11]
Hayâl kurmanın vebali
Sual: Çok hayâlperest bir arkadaş, hayâlinde sanki bir Süpermen olup,
hükümetler kurup, yıkıyormuş. Kerametler, harikalar gösterip, zâlimleri,
kötüleri cezalandırıyor veya yok ediyormuş, böylece dünyayı yaşanır bir hâle
getiriyormuş. Böyle düşünmenin vebali var mıdır?
CEVAP
Burada niyetin önemi büyüktür. Mesela, (Allahü teâlâ, her şeye gücü yeterken,
zâlimleri niye yok etmiyor? Kötülüklere niye izin veriyor? Herkes melek gibi
günahsız olsaydı, şunlar şöyle yaratılsaydı, iyi olurdu) anlamında hayâl
kuruyorsa, o zaman kaderi beğenmemiş olur. Allahü teâlânın murat ettiğini, Onun
kurduğu nizamı beğenmemek caiz olmaz. Dileseydi herkes iman ederdi, kötülük
eden kimse yaratmazdı. Onun işine karışmak, (Şöyle olsaydı daha iyi olurdu)
demek çok yanlış olur. Ama böyle şey düşünmeden, (Şu kötülere bir bela gelse de
yok olsa) gibi şeyler hayâl edilirse caiz olur. En uygunu böyle hayâl kurmaktan
uzak kalmaya çalışmalı, (Ya Rabbî, senin yarattıklarında çok hikmet vardır)
demeli, vazifemiz olmayan işe karışmamalı, dünyayı düzeltmek için hayâl
kurmamalı. Peygamber efendimiz de, bu mealde, (Dünya, geçilecek bir
köprü gibidir. Bu köprünün tamiriyle uğraşmayın, hemen geçip gidin!) buyuruyor.
(S. Ebediyye)
Dünyayı tamir işleriyle uğraşacak çok kişi vardır. Müslüman olarak biz
âhiretimizi kurtarmaya çalışalım.
Dünya mücadele yeridir
Sual: “Dünya mücadele yeridir, her şeyle mücadele şarttır” denilmektedir.
Gerçekten böyle midir?
Cevap: “Dünya mücadele yeridir” sözü doğru bir sözdür. İnsan, yazın
şiddetli sıcak ile, kışın karlı havada dondurucu soğuklar gibi, tabiat
kuvvetlerine ve kötü kimselerin hile ve iftiralarına karşı manevi silahlarla ve
maddi saldırılarına karşı mücadele hâlindedir. Düşmanla mücadele için, önce
düşmanı iyi tanımak lazımdır. Yoksa, kendimizi koruyacağız derken, dostumuza
zarar verebiliriz. İnsanın rahat yaşaması için, lazım olan şeylere Mal ve Mülk denir.
İğneden, iplikten, eve, apartmana kadar, her şey maldır. Allahü teâlâ, bazı
kimselere ve topluluklara, bazı malları kullanmak için, izin vermiştir. Bu
mallar ve çocukları, komşuları, akrabaları, o kimsenin faydalandığı şeyler
olur. Herkes malını, Allahü teâlânın izin verdiği kadar kullanır. Fazlasını
kullanmak ve başkasının mülkünü kullanmak caiz değildir. Zira; “Mala, mülke
olma mağrur, deme var mı ben gibi. Bir muhalif yel eser, savurur harman gibi!”
sözü meşhurdur. Haram yoldan gelen mala, mülke Dünya denilmektedir.
Dünya yani haram ve mekruhlar zararlıdır. Bir şeyin faydalı, zararlı olduğu,
kitaplarda başka türlü bildirilmektedir. Bunların doğrusu, Allahü teâlânın
bildirdiğidir.
Dünya işlerine çok düşkün olmamalıdır
Sual: Zamanımızda çok kimse, işten, koşturmadan dolayı ibadet yapmaya, din
bilgilerini anlatan bir kitap okumaya fırsat bulamıyor. Bu işin doğrusu nedir
ve nasıl hareket etmelidir?
Cevap: Konu ile alakalı olarak İmâm-ı Gazâlî hazretleri Kimyâ-i
se'âdet kitabında buyuruyor ki:
“Dünya işlerine çok düşkün olmamalıdır. Mesela, çarşıya herkesten önce gidip,
herkesten sonra çıkmamalı. Tehlikeli ve uzun yollara gitmemelidir. Mal kazanmak
için, deniz ve hava yolculuklarına dalmamalıdır. Mu’âz bin Cebel hazretleri
buyuruyor ki; “Şeytan, pazarda, yalan, hile, hıyanet ve yemin ettirerek
Müslümanları günaha sokmaya çalışır. Önce gidip, geç çıkanlara daha çok
asılır.” Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Tüccarın, esnafın en kötüsü,
erken gidip, geç dönenlerdir.)
Sabah, namazı kılmadan ve kitap okuyup birkaç şey öğrenmeden
işe gitmemeyi âdet edinmelidir. İhtiyacı kadar dünyalık kazanınca, ahireti
kazanmakla meşgul olmalıdır. Çünkü ahiret hayatı sonsuzdur ve ona ihtiyaç daha
çoktur ve ahiret ticaretinde iflas etmek üzeredir. İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe
hazretlerinin hocası Hammâd, ticaret yapardı. Başörtüsü satardı. Her gün, iki
habbe kazanınca eşyayı toplar pazardan çıkardı. Büyüklerden bazısı dükkana,
haftada iki gün giderdi. Bir kısmı da, cumadan başka her gün gider, öğle
namazında geri dönerdi. Bir kısmı nihayet ikindiye kadar alışveriş ederdi.
Hepsi ihtiyacı kadar kazanınca camiye gider, ibadetle, ilim öğrenmekle akşamı
yapardı.”