Yöneticilerin bozuk olmasında toplumun rolü var mıdır? Onları protesto için eylemler yapmak uygun mudur?
Emr-i marufla ilgili çeşitli sorular
CEVAP
Elbette toplumun rolü vardır. Onlar başka yerden gelmedi ki. Yönetici, sütün
üzerindeki kaymak gibidir. Süt nasılsa kaymağı da ona göredir. Yani manda
sütünün kaymağı manda kaymağı, Deveninki deve kaymağı olur. Domuz sütünün kaymağı
da, domuz kaymağı olur. Demek ki, süt ne ise kaymağı da öyle olur.
Tavuktan tavuk yumurtası çıkar. Tavuktan deve kuşu yumurtası beklenmez. Her
kaptan içindeki sızar. Bir hadis-i şerif meali:
(Siz nasıl iseniz, öyle idare edilirsiniz.) [Cami-us-sagir]
Yani insanlar iyi ise, iyi idareciler gelir, kötü ise kötü idareciler gelir.
Ortada bir suç varsa toplumda aramalı. Toplum kötü ise, kötü idareciyi
değiştirmekle iş bitmez. Gelen gideni arattırabilir. Onun için dünyadaki kötü
liderlerin toplumları da kötüdür.
Eylem yapmak anarşi çıkarmak olur. Dua ederek sabretmek gerekir. Bir hadis-i
şerif meali:
(Bozuk bir işi düzeltemezseniz, sabredin! Allahü teâlâ onu düzeltir.) [Beyheki]
Bir âyet meali de şöyle:
(Ey iman edenler, sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Çünkü Allah
elbette sabredenlerle beraberdir.) [Bekara 153]
Allahü teâlâya güvenmelidir. Sabreden zafere kavuşur.
Sual: Bir kimsenin emr-i maruf ve nehy-i münker yapmaya gücü yetse,
buna hiçbir mani de bulunmasa, bu kimsenin hakkı, doğruyu bildirmemesi günah
olur mu?
CEVAP
Emr-i maruf farz-ı kifayedir. Bir yerde emr-i maruf yapılmazsa, gücü yeten
herkes mesul olur. Emr-i maruf çok mühimdir. Emr-i maruf yapan olmazsa, ilim
yok olur. Cehalet ve sapıklık yayılır. Fitne her tarafı kaplar. Hadis-i
şeriflerde buyuruldu ki:
(Fitne ve fesat yayıldığı, müslümanlar aldatıldığı zaman, doğruyu bilenler,
herkese anlatsın! Anlatmazsa, Allahü teâlânın, meleklerin ve insanların laneti
onun üzerine olsun!) [Ebu Nuaym]
(Ortalık karışır, yalanlar yazılır, âdetler ibadetlere karıştırılır ve
Eshabıma dil uzatılırsa, doğruyu bilenler herkese bildirsin! Allahü teâlânın,
meleklerin ve bütün insanların laneti, doğruyu bilip de, gücü yettiği halde
bildirmeyene olsun! Allah, böyle âlimlerin, ne farzlarını, ne de başka
ibadetlerini kabul etmez.) [Ebu Nuaym]
(Bid'atler yayılıp, sonra gelenler, öncekilere lanet ettiği zaman, doğruyu
bilenler herkese söylesin! Eğer söylemeyip gizlerse, Allahü teâlânın Muhammed
aleyhisselama indirdiği Kur'an-ı kerimi gizlemiş olur.) [İbni Asakir]
(Bid'atler zuhur edip, Eshabıma kötü sözler söylendiği zaman, doğruyu bilen,
herkese söylesin! Söylemezse Allahü teâlâ böyle âlime lanet eder.) [Deylemi]
(Bir yerde bir kötülük zuhur edince, o kötülük men edilmezse, Allahü teâlâ
azabını o kavmin hepsine birden indirir.) [Hakim]
Sual: Bir hayra, bir iyiliğe sebep olanın onu yapmış gibi sevap
alacağını yazdınız. Kötülüğe sebep olan da onu işlemiş gibi günah kazanır mı?
CEVAP
Evet, iyiliğe sebep olan o iyiliği yapmış gibi sevap kazanır. Kötülüğe sebep
olan da o kötülüğü yapmış gibi günah kazanır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kötülüğe delalet eden (yol gösteren) onu yapan gibidir.)[Deylemi]
İbni Mesud hazretleri, "Bir günah işlendiğini duyduğu vakit, o günahın
işlendiğine sevinirse, aynı günahı işlemiş gibi olur" buyurdu. Hadis-i
şerifte de (Doğuda bir adam öldürülür de, batıda olan buna razı olursa,
onu öldürme günahına ortak olur) buyuruldu. (İ. Gazali]
Sual: Önceleri namaz kılarken, uzun süre namazı terk eden eski
arkadaşlarımız var. Üzülüyoruz, hiçbir şekilde mescitte veya başka bir yerde
namaz kılarken görmüyoruz. Bu şekilde düşünmek su-i zan olur mu? Bunlarla
ilişkilerimiz nasıl olmalıdır?
CEVAP
Namaz kılmıyor galiba diye düşünmek insanın elinde değildir. Zannını tasdik
etmek ve o zanna göre karar verip hareket etmek günah olur. Namaz kılmadığı
kesin tespit edilince, diğer insanlar gibi ilişkimiz olur. Başka namaz kılmayan
insanlarla nasıl ilişkimiz oluyorsa bunlarla da öyle olur. Tanıdık olduğu için
ilgilenmek elbette iyi olur. Onları üzmeyecek şekilde ilgilenmek, nasihat
etmek, gazete vermek, kitap vermek, e-mail göndermek, ilgiyi devam ettirmek iyi
olur. Laf söylemekle kimse kolay kolay yola gelmez. Bu nasip meselesidir. Ama
e-mail falan gönderilir. Güzel bir yazı ise, ondan etkilenebilir, siz de bu işe
sebep olmuş olursunuz. Mesela namazın önemi gönderilebilir, namaz kılmayanlar
için bildirilen tehditler yazılabilir. Özel göndermek yerine umuma
gönderiyormuş gibi yapılır. Maksat bir nevi gizlenmiş olur. Sitemizi de tavsiye
edebilirsiniz.
Sual: Çevremdekilere örnek teşkil edebilmek için kültürümü artırmam
gerekiyor. Bana bu yolda tavsiye edebileceğiniz müstesna fikirlerinize
ihtiyacım olduğunu hissediyorum ve öğrettiklerinizin her kelimesi için ayrı
ayrı Allah razı olsun diyorum.
CEVAP
Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye kitabını okumanızı tavsiye ediyoruz. Bu kitabı
okursanız yeterli dini bilgiye sahip olursunuz. Ne din düşmanlarına aldanır, ne
de din adına insanlara kötülük edersiniz. Severek okumanızı tavsiye ederiz.
Ehl-i sünnet âlimlerinin kıymetli eserlerinden tercüme edilerek hazırlanmış bir
kitaptır.
Sual: "Okuldaki arkadaşlarımdan bazıları dini konularda bilgi
sahibi olmalarına rağmen yaklaşık ayda bir kere içki içiyorlar. Namazı da uzun
zamandır terk etmiş durumdalar. Ben onlara bazen nasihat ediyor bazen de kızıp
bağırarak içki içmekten ve namaz kılmamaktan vazgeçirmeye çalışıyorum. Şimdi ben
bunlarla hiç görüşmezsem onları iyice felaketle baş başa bırakmış mı olurum?
Yoksa onları ikaz etmek maksadıyla görüşmeye devam etmem mi daha uygun olur?
Kısaca nasıl hareket edeyim?
CEVAP
Bağırıp çağırmakla insanlar yola gelmez. Hele aynı yaştaki akran kimseler
birbirinin sözünü dinlemez. Yapılacak iş, onlara doğru kitap, mesela Tam
İlmihal Seadet-i Ebediyye kitabını vermektir. Bu kıymetli eser yüzlerce İslam
âliminin kitaplarından tercüme edilip derlenerek hazırlanmıştır. Ehl-i sünnet
âlimlerinin sözleri olduğu için severek okuyana faydalı olmaktadır. Evliyanın
sözünde rabbani tesir vardır. Nasibi olanlar, bu yazıların etkisiyle
kötülüklerden uzak durabilir. Onları bu kötülüğe kötü arkadaşları
sürüklemektedir. Kötü arkadaşlardan uzak durmak lazımdır.
Sual: Din hakkında konuşmamak mı gerekiyor? Ya siz ne yapıyorsunuz?
CEVAP
Bizim yaptığımız gibi ehl-i sünnet âlimlerinin yazılarını, bildirdiklerini
nakletmek din hakkında konuşmak değildir. Şu kitapta şöyle diyor demekte mahzur
yoktur. Biz sadece ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından naklederiz. Kendi
görüşümüzü din gibi ortaya koymayız. Bence, bana göre böyle demeyiz. Diyenlere
de itibar etmeyiz.
Sual: Dini meselelerde, insanların yanlışları olduğu zaman, onları
uyarmak istiyorum; fakat bu işi devamlı yapmak da uygun olmuyor, bunun ölçüsü
nedir?
CEVAP
Ölçüsü onları üzmeden söyleyebilmektir. Mesela en kolay yolu doğru kitap
vermektir.
Sual: İnsanlara yanlışlarını söylemeli mi? Söylemezsek iki yüzlü
olur muyuz?
CEVAP
Eğer söylediğimizi kabul edecekse ona yanlışlarını söyleriz, kabul etmeyecekse
söylemeyiz. Söylemeyince iki yüzlü olmayız.
Sual: Müslüman iken dinsizlerin etkisinde kalan bazı kimseler, dine
düşman olmuşlardır. Bunlara dinimizi yeniden izah etmekte fayda var mıdır?
CEVAP
Bunlara büyük bir sabır ve sebat ile İslam dininin esaslarını onların
anlayacağı bir tarzda telkin etmelidir! Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Rabbinin yoluna hikmet ile, güzel öğütlerle çağır! Onlarla en güzel şekilde
tartış! Doğrusu Rabbin, yolundan sapanları daha iyi bilir.) [Nahl 125]
Bildiğimiz iyi ve doğru şeyleri bilmeyenlere en güzel tarzda öğretmek,
üzerimize farzdır, Allahü teâlânın kat’i emridir. Bu vazifeye, Emr-i
maruf denir. Bu bir ibadettir. İlmin zekatı, bilmeyenlere ilmi
öğretmekle ödenir. Bu, çok hayırlı bir iştir. Dinimiz, âlimin mürekkebini,
şehidin kanından efdal tutmakta, hayırlı iş görmeyi, nafile ibadetten üstün
saymaktadır.
Hak bir söz, güzel bir öğüt kimden gelirse gelsin, güzel karşılamalı, böyle
güzel bir sözü duyurduğu için Allahü teâlâya şükretmeli, söyleyene değil
söyletene bakmalıdır! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kimse dini hakkında bir öğüt duysa, bu Allahü teâlânın ona ihsan ettiği
bir nimettir. Buna şükretmesi ne iyidir. Şükretmezse, günahı artar, Allahü
teâlânın gazabına sebep olur.) [İbni Asakir]
Sual: İslamiyet’in güzel ahlakını göstermek için, kâfirlere karşı
da iyi huylu olmak ve onları incitmemek gerekmez mi?
CEVAP
Müslümanların kâfirlere karşı da iyi huylu olmaları, onları incitmemeleri
gerekir. Böylece İslam dininin, iyi huylu olmayı, kardeşçe yaşamayı, çalışmayı
emrettiği onlara da gösterilmiş olur. Böylece iyiliği seven insanlar, seve seve
müslüman olurlar. Cihad etmek farzdır. Cihadı devlet topla, silahla yapacağı
gibi, soğuk harp ile, propaganda, neşriyat ile de yapar. Her müslüman da, iyi
huyları ile, iyilik yapmakla cihad yapar. Çünkü cihad etmek, insanları müslüman
yapmaya davet etmek demektir. Görülüyor ki, kâfirlere karşı da, iyi huylu
olmak, onları incitmemek, cihad etmek oluyor. Cihad ise her müslümana gücü
nispetinde farzdır.
Sual: Bir hadiste, (Sizden her kim kötülük görürse onu
eliyle düzeltsin, gücü yetmezse diliyle düzeltsin, buna gücü yetmezse kalbiyle
buğz etsin. Bu imanın en zayıf derecesidir) deniyor. İmanın en zayıf
noktasına düşmemek için, içki içene, kumar oynayana, insanlara zulmedene ve
başka kötülükleri işleyene mani olmak mı gerekir? Mani olmazsak dil ile hakaret
etmek mi gerekir?
CEVAP
Bizim gibi insanların hadis-i şerifi anlaması, açıklaması ve onunla amel etmesi
caiz değildir. Bunu ancak gerçek İslam âlimleri yapar. Bu hadis-i şerifi
açıklayan Abdulgani Nablüsi hazretleri Hadika isimli kitabında
buyuruyor ki:
(Söz ve yazı ile emr-i maruf, âlimlerin vazifesidir. Kalb ile, dua ederek günah
işleyene mani olmaya çalışmak da her müminin vazifesidir. El ile müdahale ise
devletin vazifesidir.) [Ayrıca Hindiyye c.5, s.352, Kadıhan c.3, s.429,
Bezzaziyye c.6, s.356]
Demek ki bizim vazifemiz, günah işleyenlere dua ederek mani olmaktır. Devletin
işini bizim yapmaya kalkmamız caiz olmaz.
Sual: Zamanımızda en kıymetli amel nedir?
CEVAP
İslam Ahlakı kitabında deniyor ki:
Zamanımızda, amellerin en efdali, yazı ile, medya yolu ile, kâfirlere,
mezhepsizlere cevap vermek, Ehl-i sünnet itikadını yaymaktır. Böyle cihad
edenlere, para ile, mal ile, beden ile yardım edenler de bunların kazandıkları
sevaplara ortak olurlar.
Sual: Filmlerde, piyeslerde İslâm büyüklerini temsil etmek caiz
midir?
CEVAP
Talim ve islâma hizmet maksadı ile yapılan filmlerde caiz ise de, saygısızlığa
sebep olabilecek hareketler, çok tehlikeli olduğu için, bunun gibi şeylerden
sakınmak lâzımdır.
Papazı temsil etmek
Sual: Piyeslerde, bir papazı temsil etmek caiz midir?
CEVAP
Zaruretsiz caiz değildir.
Günaha razı olmamalı
Sual: Emrim altındakiler, söz dinlemeyip günah işliyorlar, günah
işlenen yerlere gidiyorlar. Ben bir kere söyledikten sonra, peşlerini bırakmak
uygun olur mu?
CEVAP
Peşlerini bırakmak, izin vermek demektir. Devamlı emr-i maruf ve nehy-i münker
yapmak vazifemizdir. Buna razı olmamak ve peşlerini bırakmamak gerekir. En
uygunu da tavır almaktır. Bu iş böyle gitmez diye gözdağı vermektir.
Din nasihattir
Sual: Bir hadiste, (Din nasihattir) deniyor. Din,
ilahi emir ve yasakların toplamı değil midir?
CEVAP
Bu hadis-i şerif, dini tarif etmiyor, nasihatin önemini belirtiyor. Din,
nasihatle, emr-i maruf ve nehy-i münker yapmakla ayakta kalır, yani din,
nasihatle devam eder demektir.
Emr-i marufu terk etmek
Sual: Bir hadiste, (Emr-i maruf ve nehy-i münker yapmayan
yani iyiliği emredip, kötülükten sakındırmayan bizden değildir) deniyor.
Emr-i maruf yapma imkânımız yoksa ne yapacağız? Bizden değil demek kâfir mi
demektir?
CEVAP
Emr-i maruf yapma imkânımız yoksa sorumlu olmayız. Ama günümüzde emr-i maruf
yapmak için âlim olmak gerekmez. Muteber bir din kitabını birine vermekle emr-i
maruf yapmış oluruz. Kendimiz, kitap verecek birini bulamazsak, kitap verebilen
birine (Bu kitabı birine ver!) diyebiliriz. Yahut kitabın parasını verip, (Bu
parayla şu kitabı al, birine ver!) diyebiliriz. İmkânım yok
demek geçerli bir mazeret olmaz. Bir kimsenin bir kuruşu bile olmasa, (Bana
ücretsiz kitap verirseniz, ben onları dağıtırım) diyemez mi? Ücretsiz kitap
verenler vardır. Ücretsiz veren de yoksa, kitap dağıtanlara dua eder. Mesela,
(Ya Rabbi, ben hizmetlere maddî ve manevî yönden katılamıyorum. Bu işi maddî ve
manevî şekilde yürütenlere imkân ver!) diye dua edilmelidir. Emr-i maruf yapmak
isteyene Cenab-ı Hak bir yol gösterir.
Burada, (Bizden değildir) demek, kâfir demek değildir. (Bizim yolumuza uymamış
olur, bizim bildirdiğimiz emr-i marufu yapmamış olur) demektir. Eğer, maddî
veya manevî şekilde emr-i maruf yapma imkânı varken yapmamışsa, haram işlemiş
olur. Çünkü imkânı olana emr-i maruf yapmak farzdır.
Emr-i maruf yapmak
Sual: Bir insanın, kendi yakınları veya komşuları açık geziyorsa, bunlara
emr-i maruf yapması gerekir mi? Yapmazsa imanına zararı olur mu?
CEVAP
Elbette emr-i maruf yapması lâzımdır. İslam âlimleri, (Eğer sözü
geçenlere söylemezse imanı gider) buyurmuşlardır. Çünkü imkânı olanın
emr-i maruf yapması farzdır. Farza önem vermeyen kâfir olur. Fitneye sebep
olacaksa, dille söylemez başka yoldan ikaz etmeye çalışır. Mesela uygun bir din
kitabı hediye eder.
Salat-i tefriciyye
Sual: Bir abla emr-i maruf niyetiyle önüne gelene, (Sen şu zamana
kadar, şu kadar salat-i tefriciyye okuyacaksın, şu kadar Yasin-i şerif
okuyacaksın, şu kadar kelime-i tevhid çekeceksin, duası yapılacak) diyor.
İstemeyerek almak zorunda kalıyoruz. Çok verdiği için okuyamadığımız da oluyor.
Emr-i vaki ile böyle şey yapması doğru mudur?
CEVAP
Elbette doğru olmaz. Sadece (Şunlar okunacak, isteyen istediği kadar alabilir)
denir. Kimse mecbur tutulmaz. Salat-i tefriciyye duası, salevattır, okumakta
mahzur olmaz, ancak kitaplarımızda aynı maksatla okunan çok dua var. İlla bunu
okutmaya çalışmak da doğru olmaz.
Hutbelerin konusu
Sual: Hutbelerde sağlığın öneminden, ağaç dikmenin faziletinden ve
ticarette başarının yollarından bahsediliyor. Bunların Türkiye’de bakanlıkları
vardır. Yeteri kadar görevlerini yapıyorlar. Hutbelerde, (Doğru iman nasıl
olur? Nasıl iyi bir Müslüman olunur?) gibi konular niye işlenmiyor?
CEVAP
Sağlık, ziraat, ağaç dikmek, çevre temizliği ve ticaret gibi konular, dinimizin
önem verdiği konulardır. Ancak iyi kötü bunlarla ilgilenenler var. Onun için,
bize daha çok lazım olan konuları işlemek gerekir. Mecburen Türkçe okunan
hutbelerde, vaazlarda ve dînî yazılarda, daha lüzumlu olan konular üzerinde
durulmalı. Mesela, (Ehl-i sünnet itikadı, gusül, abdest, namaz, helâl, haram,
bid’at) gibi konulardan bahsedilmelidir. İtikadı bozuk olanın ibadetleri boşa
gider. Haram yiyenlerin, bid’at işleyenlerin ibadetleri, sahih olsa da kabul
olmaz.
Sual: Bilmeyen veya yanlış yapan birine, dinin doğru olan
emrini bildirmek gerekir mi?
Cevap: Kabul edeceği zan olunan kimseye emr-i maruf yapmak, nasihat
etmek, dinin emrini bildirmek vaciptir. Çünkü kul hakkıdır.
Sual: Din bilgisi olmayan kimselerin yanında, dinimizin
mubah olarak bildirdiği şeyleri, ısrarlı bir şekilde yapmanın zararı olur mu?
Cevap: Cahillerin sünnet veya vacip sanacağı mubahları yapmak,
tahrimen mekruhtur. Bidat hasıl olmasına sebep olur.
“Bu dini facirlerle de kuvvetlendirir”
Sual: Müslüman olmadığı hâlde, Uhud harbinde Müslümanların safında yer alıp,
Mekkeli müşriklerle harp eden olmuş mudur?
Cevap: Konu ile alakalı olarak Şevâhid-ün Nübüvve kitabında deniyor
ki:
“Eshâb-ı kiram arasında Kazman adında bir kimse vardı. Eshâb-ı kiram Uhud
savaşına gidince, o savaşa katılmamıştı. Kadınlar 'senin bizden farkın yok'
deyince utanarak, gidip savaşa katıldı. Müşriklerle çok gayret göstererek
savaşıyordu. Onun bu hâlini Resûlullah efendimize haber verdiler. (O
Cehennem ehlindendir) buyurdu. Eshâb-ı kiram hayret ettiler. Kazman ,
o kadar savaştı ki, müşriklerden yedi kişi öldürdü. Kendisi de birçok yerinden
yaralandı. Eshâb-ı kiramdan bazıları onu savaş sırasında yaralı hâlde görüp
'şehitlik sana afiyet olsun ey Kazman' dediler. Bunun üzerine Kazman; 'Yemin
ederim ki ben din için savaşmıyorum. Kureyş'in bize galip gelerek hurma
bahçelerimizi harap etmelerinden korktuğum için savaşıyorum' dedi. Yaraları ona
o kadar acı veriyordu ki, kılıcını göğsüne dayayıp kendini öldürdü. Eshâbdan
bazıları onun durumunu bilmedikleri için Resulullah efendimize; 'Kazman
müşriklerden yedi kişi öldürdü ve şehit oldu' dediler. Resulullah efendimiz, (Allahü
teâlâ dilediğini yapar) buyurdu. Sonra Kazman'ın gerçek hâlini
açıklayıp, (Şehadet ederim ki, ben Allahü teâlânın Resulüyüm) buyurdu.
Bundan sonra Eshâb-ı kirama dönüp; (Allahü teâlâ bu dini facir
kimselerle de elbette kuvvetlendirir) buyurdu.”
Habercinin vazifesi haber vermektir
Sual: Yakınlarımıza, akrabalarımıza, doğru olan bilgileri anlattığımız veya
kitap verdiğimiz hâlde kabul ettiremiyoruz. Bu durumda ne yapmalıdır?
Cevap: Konu ile alakalı olarak İmâm-ı Rabbânî hazretleri kendi kardeşi
meyân şeyh Mevdûda yazdığı bir mektupta buyuruyor ki:
“Kardeşim! Dünya hayatı çok kısadır. Sonsuz azaplar, buna karşılıktır. Bu
zamanı, lüzumsuz, boş şeyleri ele geçirmekte kullanan ve böylece sonsuz acılara
yakalanan kimseye yazıklar olsun!
Kardeşim, insanlar, dünya kazançlarını bırakıp, her yerden,
karıncalar gibi, çekirge sürüleri gibi yanımıza üşüşüyor. Siz ise, bir evden
olmak şerefinin kıymetini de düşünmeyerek, dünyanın alçak kazançlarına, seve
seve dalmaktasınız. Onlara kavuşmak için çabalıyorsunuz. (Hayâ, imandan
bir parçadır) hadîs-i şeriftir.
Kardeşim! Allah adamlarının böyle toplanması ve bugün
Serhend’de nasib olan Allah için toplanmalar, bütün dünya dolaşılsa, bu nimetin
yüzde biri bulunmaz. Buradaki kazançlar ele geçmez. Siz, bu nimeti, boş yere
elden kaçırdınız. Çocuklar gibi, kıymetli cevherleri, cam parçaları ile
değiştirdiniz.
Kardeşim! Bu fırsat, bir daha ele geçmez. Fırsat bulunsa da,
böyle toplantılar bulunamaz. O zaman, bu nimeti, nasıl ele geçirirsin? Elden
kaçırılanı nereden bulabilirsin? Zararları, ne ile yerine koyabilirsin?
Yanılıyorsunuz, yanlış anlıyorsunuz. Tatlı, yağlı lokmalara gönül
kaptırmayınız! Süslü, renkli elbiselere aldanmayınız! Bunlara düşkün olmanın
sonu, dünyada da, ahirette de pişman olmaktır, inlemektir. Eşin, dostların
gönüllerini yapmak için, kendini belaya sokmak ve ahiretin sonsuz azaplarına
atılmak, aklı olanın yapacağı iş değildir. Allahü teâlâ, akıl versin ve
gafletten uyandırsın!
Kardeşim! Dünyanın vefasızlığı dillerde dolaşmaktadır.
Dünyaya düşkün olanların alçaklıkları, cimrilikleri herkesçe bilinmektedir.
Kıymetli ömrünü, böyle faydasız, yalancı için elden kaçırana yazıklar olsun!
Haberciye ancak haber vermek düşer.”