Diş dolgusu gusle mani midir değil midir? Delilli olarak bildirebilir misiniz?
Fıkıh kitapları ve gusül
CEVAP
Fıkıh kitaplarındaki ifadeler şöyledir:
Dişler arasında yemek artığı kalıp, altı yıkanamazsa, gusül caiz olur. Çünkü,
su akıcı olup, bu artıkların altına sızar. Fakat bu artıklar, katılaşmış ise,
gusül caiz olmaz. Çünkü su, bunun altına sızmaz. Bunda zaruret ve güçlük de
yoktur. (Halebi-yi kebir)
Dişlerin arasında, diş kovuğunda katılaşmış yemek artığı bulunursa, gusül sahih
olmaz. (Kadıhan)
Diş arasındaki yemek kırıntısı katılaşır da, suyu geçirmezse, gusle mani
olur. (Mec. Zühdiyye)
Dürr-ül-muhtar’ın, (Diş çukurundaki şey, gusle zarar vermez diyen olmuş ise
de, bu şey, katı olup, altına su geçmez ise, guslü caiz olmaz) ifadesini İbni
Abidin hazretleri şöyle açıklıyor:
Zarar vermez denilmesi; su, dişteki şeyin altına sızıp, ıslatacağı içindir.
Hulasat-ül-fetava’da da, böyle yazmaktadır. Bu fetvadan da anlaşılıyor ki,
altına su geçmezse, gusül caiz olmaz. Hilye’de ve Münyet-ül-musalli şerhinde
de böyle yazılıdır. (Redd-ül Muhtar)
Merakıl-felah’ı açıklayan Tahtavi, (Diş çukurundaki yemek
artıklarının altına su geçerse, gusül caiz olur. Bunlar, sert olup altına su
geçmez ise, gusül caiz olmaz. Feth-ul-kadir’de de böyle yazılıdır)
diyor.
Yine Tahtavi, (Dürr-ül-muhtar) haşiyesinde buyuruyor ki:
Diş çukuruna giren yemek parçası altına su sızacağı için gusle mani olmaz.
Suyun sızdığında şüphe varsa, bunları çıkarıp orayı yıkamalı.
Mecmua-i Cedide’nin hicri 1329 tarihli ilaveli baskısındaki
diş dolgusunun gusle mani olmadığı yazılıdır. Bahsedilen ifade, bu kitabın 1299
tarihli ilk baskısında yoktur. O baskıya, ittihatçıların adamı mason Musa
Kazım tarafından sokulmuştur. İttihatçıların adamlarına itibar
edilmez.
(Altın, gümüş veya plastik diş yaptırmak caiz ise, gusül de caiz olur) demek
yanlıştır. İmam-ı Rabbani hazretleri, (Hanefi mezhebinin usul-i fıkhında,
şartsız bildirilen bir haber, şartlı olarak anlaşılır) buyuruyor. Fıkıh
kitaplarında, (Geyik eti yemek caizdir) buyuruluyor. Hüküm şartsız olarak
bildirilmiştir. Geyik eti caiz diye; canlı bir geyiği tutup, bir ayağını kesip
yemek caiz olmaz. Ehl-i kitap dışındaki gayrı müslim keserse veya kendiliğinden
ölürse, leş olacağı için yine yenmez. Besmelesiz kesilirse yine yenmez.
Görüldüğü gibi geyik etinin yenmesi için bir çok şart vardır.
(Harbde ölen şehit olur) hadis-i şerifi şartsız bildirildiğine
göre, bazı şartları var demektir. Mesela mümin olmayan, harbde de ölse şehit
olmaz. (Gümüş yüzük erkeklere de caizdir) hükmü de şartsız
olarak bildirilmiştir. Yüzüğün ağırlığı 4,8 gramdan fazla olmamalıdır. Eğer
yüzük çok sıkı olursa, altına su geçirmediği için alınan abdest veya gusül
sahih olmaz. Böyle dar olan yüzüğü oynatarak veya çıkartarak altına su geçirmek
şarttır. (Gümüş yüzük caizdir) diye altını yıkamaya lüzum yoktur şeklinde anlamak
yanlış olur. Bunun gibi, (Sallanan dişi, altın tel ile bağlamak caiz) denince,
bunun da bazı şartlarının olduğu anlaşılır. Altına su geçip geçmediğine
bakılır. Yüzüğün altına su geçmeyince; abdest ve gusül sahih olmadığı gibi,
ağzın içinde kuru yer kalınca gusül sahih olmaz. Bunun için diş dolgusu olanın,
(ağzın içini yıkamak gusülde farz değil) diyen bir mezhebi, mesela Maliki’yi
taklit etmesi gerekir.
Diş çürüğünü tedavi
Sual: Diş çürüğü, bir yara, bir hastalık olduğuna göre, diş dolgusu
zaruret değil midir?
CEVAP
Diş çürüğünü tedavi ettirmek elbette zarurettir, çünkü çürük, başka
hastalıklara sebep olarak, ölüme kadar götürebilir. Diş dolgusuyla diş
çürüğünün tedavisi ayrı şeydir. Diş dolgusu, çürüğü tedavi etmiyor. Dolgu, diş
çürüğü tedavi edildikten sonra yapılıyor. Tedavi ile dolgu karıştırılmamalı.
Çürüğün tedavisi zarurettir, dolgu ise bir ihtiyaçtır. Bunun için dolgu
yaptıranın, gusül, abdest ve namazda Mâlikî veya Şâfiî mezhebini taklit etmesi
gerekir.
İhtiyaç olunca, zaruret olmasa da başka mezhebi taklit caiz ve lazım
olur. (Redd-ül Muhtar)
Dişler Meshedilmez
Sual: Dolgu dişleri mesh etmek, ayaktaki mesti mesh etmek gibi caiz
olmaz mı? Yahut yaranın üstünü mesh etmek gibi caiz değil midir?
CEVAP
Dinimizde mesh, yalnız ayaklara giyilen mest üzerine yapılır. Bu mestin
müddeti de mukim için 24 saattir. Abdest aldıktan sonra tırnaklarına oje süren
kadının, abdesti bozulunca, ojenin üstünü meshetmesi caiz olmaz. Cahiller,
dolguyu yaraya benzeterek, (kaplamanın altındaki yara yıkanmaz, mesh kâfi
gelir) diyorlar. Vücuttaki yaraların üstüne konan sargılara meshedilir. Yara
iyi olduktan sonra, sargıya meshetmek caiz olmaz. Eğer bu sargıları kaldırmak
da bir güçlük olursa, sargıları çıkarıncaya kadar altlarını yıkamak sakıt olur.
Çünkü bunlar zaruret ile konulmuş idi. Yani yarayı tedavi etmek, eski haline
getirmek için konulmuştur. Kaplama ve dolgu ise, dişi tedavi etmiyor, eski
haline getirmiyor. Hasta dişin, oyuk dişin o haliyle bir müddet daha
kullanılmasını sağlıyor. Eğer dolgu, dişi tedavi etseydi, yani dişin çürüğünü
kaldırıp eski haline getirseydi, sargı gibi zaruret olurdu. Kaplama üstüne
meshetmek, yara üzerine meshetmek gibi değildir. Sargı, yaranın iyi olması,
eski haline gelmesi için konuyor. Dolgu ve kaplamada ise dişin eski haline gelmesi
mümkün değildir. Birbirine kıyas edilemez.
İhtiyaç halinde başka mezhebi taklit caizdir. Fakat eli kanayan bir Hanefi,
Şafiî’de kan abdesti bozmaz diyerek, Şafiî’yi taklit edip o haliyle namaz
kılamaz. Çünkü muteber eserlerde buyuruluyor ki:
Başka mezhebi taklitte, o mezhebin şartlarına da uymak gerekir. (Hulasat-üt
tahkik, Hadika)
Güçlük varsa, farzı yapmak için başka mezhebi taklit caiz olur. (Fetava-i
Hayriyye)
Bir Hanefi; kendi mezhebine göre yapamadığı bir işi yapabilmek için, başka
bir mezhebi mesela Şafiî’yi taklit edebilir. Bahrürraık ve Nehrülfaık’ta
da böyle yazılıdır. (Nimet-i İslâm)
Zaruret olmasa da, güçlük, sıkıntı olduğu zaman, diğer üç mezhepten biri
taklit edilir. Bir ibadetin sahih olması için dört mezhepten birine uygun
olması gerekir. Eğer şartlarından biri, bir mezhebe, başka biri de başka
mezhebe uygun olursa, bu ibadet sahih olmaz. (Redd-ül Muhtar)
Çok eskiden sallanan diş, altın tel ile bağlanırdı. Çıkmış diş veya koyun dişi
yahut altından yapılmış diş, çıkan dişin yerine konur, bir tel ile diğer
dişlere tutturulurdu. Bu tellerin altına su sızardı.
Gümüş yüzük takmak caizdir. Fakat yüzük dar olup altına su geçirmezse, guslü
sahih olmaz. Guslün veya abdestin sahih olması için dar olan yüzüğü oynatarak
altına suyu ulaştırmak gerekir. Diş kaplatmak da caizdir. Ancak altına suyu
ulaştırmak mümkün olmaz. Dişleri sökmek gerekmez. Dinimizin bildirdiği
ruhsattan faydalanılır. Gusülde ağzın içini yıkamanın farz olmadığını bildiren
Maliki veya Şafiî taklit edilir.
Bir Hanefi’nin kendi mezhebine göre yapamadığı bir işi yapabilmesi için
Şafiî’yi taklit etmesinde beis yoktur. Ama bu işi yaparken taklit ettiği
mezhebin şartlarını da yerine getirmesi gerekir. İhtiyaçsız ve şartlarına
uymadan taklit etmesi telfîk olur ki caiz değildir. (Merakıl-felah
haşiyesi)
Zaruret olmadan yapılan bir şey sebebi ile ibadet yapmakta güçlük olunca,
bu farzı yapmak için başka mezhebi taklit etmek gerektiği (Redd-ül
Muhtar, Mizan, Hadika, Berika, Fetava-i Hadisiyye, F.Hayriyye ve Mafüvat) gibi
kıymetli kitaplarda yazılıdır.
Modern Diş Hekimliği
Sual: Merhum A. Fikri Yavuz, ilmihaline, İmam-ı
Serahsi, diş kaplatmaya fetva verdi diye yazmıştır. İmam-ı Serahsi, miladi
1090’da vefat ettiğine göre o devirlerde kaplama var mıydı?
CEVAP
O devirde kaplama yoktu. Sallanan diş veya herhangi bir diş, gümüş veya
altın tel ile birbirine bağlanırdı. Bunu kaplama olarak tercüme etmek büyük
hatadır. Bundan daha büyük hata ise, bu büyük yanlışlığı bilip de susmaktır.
Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Yalanlar yazılır, âdetler ibadetlere karıştırılır ve Eshabıma dil
uzatılırsa, doğruyu bilen herkese bildirsin! Doğruyu bilip de, gücü yeterken
bildirmeyene, Allah lânet etsin!) [Deylemi]
Diş yapımının tarihçesi hakkında Prof. Dr. Gazanfer Zembilci’nin (Tam
Protezler) kitabının Tarihçe kısmında (Protez yapımının başlangıcı,
18. yüzyıla tesadüf eder. Bu yüzyılda çoğunlukla kuron [kaplama] ve köprü
protezlerinin yapıldığı görülmektedir. Modern diş hekimliğinin kurucusu
Fauchard, 1761 yılında ölmüştür. 1825’te Paris’te ilk suni diş yapılmıştır)
deniyor.
Görüldüğü gibi, İmam-ı Serahsi hazretleri, modern diş hekimliğinin
kurulmasından 7 asır kadar önce yaşamış, tadbib kelimesini
kullanmıştır. Tadbib etmek, tel ile şerit ile bağlamak demektir.
Mesela Bezzâziyye’de, (Mushaf’ın cildini tadbib etmek caiz ise de,
altın ve gümüş yerine dokunmamak gerekir) buyuruluyor. Tadbib kelimesi, bütün
yüzeyi kaplama demek olsaydı, Mushafı hiç ele almak caiz olmazdı. Demek ki
etrafına metal şerit çevirmek demektir. Fıkıh kitaplarındaki, (Sallanan dişi
altın ile tadbib etmek caizdir) demek, sallanan diş, altın tel veya şerit ile
bağlanabilir demektir. Dişleri kaplatmak diye bir ifade yoktur.
Nasbur-raye’den alınan iki hadis, yanlış tercüme edilerek diş kaplatmaya
caiz deniyor. Sahabeden bir zat, (Uhudda dişim kırılınca Resulullah,
kırılan dişimin yerine, altın bir diş edinmemi emretti) ve (Hz.
Osman da, sallanan dişlerini altın ile tadbib ettirdi) diyor.
Yanlışlık, tadbib kelimesinin kaplatma diye tercüme edilmesinden ve altın diş
edinmeyi de kaplama sanılmasından ileri gelmektedir.
Yanlış Yazanlar
Sual: Bu vesikalara rağmen, diş dolgusu gusle mani olmaz diye niçin
yanlış yazıyorlar?
CEVAP
Diş dolgusu gusle mani değil diye yanlış yazanlar, üç gruba ayrılmaktadır:
1- Tadbib kelimesini kaplatmak sanıp, (İmam-ı Muhammed ve İmam-ı
Serahsi diş kaplatmaya fetva verdi) diyenler, o devirde kaplamanın olmadığını
bilmeyip Siyer-i kebire ve Mebsut’a iftira edenler.
2- Fıkıhtan haberi olmayıp, diş dolgu ve kaplamasını zaruret
sanarak yaraya benzetenler. Bunlar, yanlış kıyas yaparak Müslümanları cünüp
gezdiriyorlar.
3- Dinde reformcular. İbni Hazm, Şevkani, Abduh, Reşit
Rıza gibi mezhepsizleri örnek alıp, reformcu İsmail Hakkı
İzmirli’yi, İttihatçıların getirdiği şeyhülislamları mesela mason Musa Kazım’ı
ve Üryanizade’yi delil gösterirler. Bir kısmı taklidi haram
sayarak, bir kısmı da telfîkı savunarak bir çok kimseyi dalalete
sürüklemişlerdir. İzmirli’nin camileri kiliseye çevirmek, namazı
kaldırmak için diğer reformistlerle hazırladığı rapor, birçok kitap ve dergilerde
yer almıştır. Kadir Mısıroğlu ve Sadık Albayrak da
bu raporu tenkit maksadıyla kitaplarına almıştır.
Necip Fazıl Kısakürek, (İman ve İslâm Atlası), Yusuf Kerimoğlu
ise (Emanet ve Ehliyet) isimli ilmihal kitabında, diş dolgusu
olanların Şafiî’yi taklit etmeleri gerektiğini bildirmiştir.
Dinimizin hükümlerine dikkat etmeli, kafadan fetva verip de, Müslümanları cünüp
gezdirmemelidir.
Tadbib Kelimesinin Manası
Sual: (Lisan-ül Arap lugat) kitabında tadbib kelimesi kaplamak
demektir diyor. Tadbib kelimesi sadece altın diş veya tel edinmeyi değil
tamamen kaplamayı içine almaktadır.
O halde diş dolgusu caiz olmaz mı?
CEVAP
Birincisi din lügatten öğrenilmez, tefsir ilmi, fıkıh ilmi lügatten
anlaşılmaz. Kelimenin sözlük manası ile ıstılah manaları farklı olabilir.
İkincisi tadbib kelimesi bugün kaplama manasında kullanılsa bile, o
devirlerde [1200 yıl önce] kaplama anlamında değildi. Çünkü 12 asır önce diş
kaplatmak diye bir şey yoktu. Olmayan şeyden nasıl bahsedilir ki? (Bu imam-ı
a’zam uçakta kitap okurdu) demeye benzer. O zaman uçak mı vardı?
Tadbib, şerit ile, dadbe yani kapı sürgü demiri gibi, enli, yassı bir
şey ile sarmak demek olduğu, Tahtavi’nin ve İbni Âbidin’in Dürr-ül-muhtar haşiyelerinde,
tadbib edilmiş kürsi üzerine oturmayı bildirirken ve Dürr-ül-münteka ve Camiur-rumuz’da
yazmaktadır. Bezzâziyeve Hindiyye’de diyor ki:
(Gümüş ve altın şekiller ile süslenmiş kaptan yiyip içmek caizdir. Fakat,
elini, ağzını gümüşe, altına değdirmemek lazımdır. İmameyn, böyle kapları
kullanmak mekruhtur dedi. Tadbib edilmiş kap da böyledir. Kürsiyi ve hayvan
semerini tadbib etmek caiz ise de, altın ve gümüş bulunan yerlerine oturmamak
lazımdır. Mushaf’ın cildini tadbib etmek caizdir. ama altına, gümüşe dokunmamak
gerekir.)
Görüldüğü gibi, tadbib etmek, bütün yüzeyi kaplamak demek değildir. Etrafına
metal şerit çevirmek demektir. Fıkıh kitaplarında, (Sallanan dişi altın ile
tadbib etmek caizdir) diyor. Bu söz, sallanan dişi, düşmekten korumak için
altın tel veya şerit ile bağlamak caizdir demektir. Çünkü, bu tellerin altına
su sızar. Hem de, gusül abdesti alırken, protez dişlerin çıkarıldığı gibi, tel
ve şerit bağlar da yerlerinden çıkarılmakta, temizlenip, gusülden sonra
yerlerine konulmaktadır. Çıkarılıp temizlenmezlerse, aralarında kalan yemek
artıkları ağızda kötü koku ve tahribat yapar. (Sallanan dişi kaplatmak caiz
olur) demek, fıkıh âlimlerine iftira olur. Çünkü, sallanan diş kaplanamaz,
bağlanabilir. Bir de o devirlerde zaten kaplama diş diye bir şey yoktu. Bu
açıkça imamlara iftiradır. Yalanın daniskasıdır.
Şu halde (diş kaplatmak gusle mani olmaz) diye fetva uydurmak, gerçek
bir din adamının yapacağı şey değildir. Hiçbir fıkıh kitabında, (çürüyen
dişleri kaplatmak veya doldurtmak gusle mani olmaz) diye asla bir ifade yoktur.
Üçüncüsü diyelim ki tadbib tamamen kaplama olsa bile,
diş kaplaması ile ne ilgisi var? Çünkü o devirde diş kaplatması yoktu. Olmayan
şeyin neyi savunulur ki? Diş kaplamasının tarihi bellidir. Diş dolgu ve kaplama
tekniği 150 yıl önce başlamıştır.
Sanki asırlar önce diş kaplatılıyormuş gibi A. Fikri Yavuz, (900 yıl
önce diş kaplatmasına fetva verilmiştir) diyordu.
Allah’tan korkmak lazım. 9 veya 12 asır önce diş kaplatma tekniği mi vardı?
Denize düşen yılana sarılırsa da, fetvaya bunalan da ittihatçıların adamlarına
mason Musa Kazım ve Üryanizade ve benzerlerine sarılmamalı, kuru bir inadı
bırakmalıdır. Kendileri cünüp gezse de, başka Müslümanların cünüp gezmesine
sebep olmamalıdır.
Fetvaya Kim İtiraz Eder?
Sual: Hocanın birisi, (Diş dolgusu ve diş kaplatmasının caiz olduğuna
dair imam-ı a’zam ve imameynin (imam-ı Ebu Yusuf ve imam-ı Muhammed) fetvaları
var. Artık bu fetvalara kim ne diyebilir?) diyor. Böyle bir fetva var mı?
CEVAP
Fetva varsa kim ne diyebilir? Ama insan bu kadar yalanı nasıl söyleyebilir?
İmam-ı a’zam hazretleri zamanında dolgu ve kaplama yoktu. Birisi kalkıp (imam-ı
a’zam bilgisayarla yazı yazardı) dese buna ne denir? Eğer deli değilse
yalancı denir. Çünkü imam-ı a’zam hazretleri miladi 767 yılında vefat etti.
Yani vefat edeli 1200 yılı geçmiştir. 1237 yıl olmuştur. O zaman ne kaplama, ne
de dolgu ne de bilgisayar vardı. Dolgu ve kaplama 1850 yılında meydana
çıkmıştır. Şimdi, milleti cünüp gezdirmek için imam-ı a’zam dolgu ve kaplamaya
fetva verdi diyen, gerçekten deli değilse, yalancının tekidir, yahut süper
cahildir.
İmameyn altın tel ile imam-ı a’zam da gümüş tel ile bağlamaya izin veriyor. Bu
konu gusül bahsinde değil, altın gümüş kullanma bahsindedir. Bu imamların altın
veya gümüşe izin vermesi madenlerin kullanılması için fetvadır. Gusül ile
hiçbir ilgisi yoktur. Bu cahillik değilse hainlikten başka şey değildir.
Gümüş yüzük için de imamların fetvası vardır. Gümüş yüzük takmak erkeklere caiz
buyuruluyor. Ama gümüş sıkı ise, altına su geçmiyorsa, gusül sahih olmaz. Gümüş
yüzüğe caiz dendi diye, dar olan gümüş yüzüğün altını yıkamamak mı gerekir?
Hadis-i şerifte, (Yanlış fetva verenlere melekler lanet eder) buyuruluyor.
(İbni Lal)
İlim Sahtekârları
Sual: Bir yazar, kadınlara fetvalar dediği
kitabında, Hindiyye’deki: (Dişinde kovuk bulunup içerisinde, ya da
dişlerinin arasında yemek kalırsa veya burnunda ıslak kir bulunursa, esah
görüşe göre guslü olur. İhtiyatlı olan, kovuktaki yemeği çıkarıp suyu oraya
ulaştırmasıdır) ifadesine dayanarak, diş kaplatmanın gusle mani olmadığını
söylüyor. Doğru mudur?
CEVAP
Yanlıştır. İfadeyi kasten eksik almıştır. Hindiyye’deki,
(Burnundaki kuru kir, gusle manidir) ifadesini almamıştır. Kovuktaki yemeğin
altına su sızacağı için gusle mani değildir. Fakat hamurlaşmış yemek parçasının
altına su geçmezse gusül sahih olmaz.
Bir yazar da Mülteka tercümesine, diş dolgusu gusle mani değil diye uydurma bir
ilave yapmıştır. Bunların bir maksatları olabilir. Fakat bunları delil olarak
alanların maksatları nedir?
Vücudun İçi Yıkanmaz
Sual: Bir hoca, (Diş dolgusu gusle mani değildir. Çünkü vücudun içini
değil, dışını yıkamak gerektiği gibi, dişin de içini değil, dış yüzünü yıkamak
gerekir. Diş dolgusunun altını yıkamak gerekmez) dedi. Bu doğru mudur?
CEVAP
Dişin içini yıkayan kim, dişin içi yıkanır mı?
İnsanın bir parmağı kökten kesilse, kesilen yer artık vücudun dışı olur, kesik
yer yıkanmazsa abdest de gusül de olmaz. İnsanın kolu, bilekten kesilse,
kesilen yer, artık vücudun dışı olmuş olur. Kesik yer yıkanmazsa abdest de
gusül de olmaz. Diş de böyledir. Dişin yarısı kırılsa, kırılan yer, vücudun
dışı sayılır. Dış kısmını da gusülde yıkamak farzdır. Fıkıh kitapları ağzın içinde,
dişlerin arasında ve dişlerin üstünde iğne ucu kadar kuru yer kalırsa, gusül
sahih olmaz diyor.
İlham Dinde Senet Değildir
Sual: Evliyadan Şafii bir zat, (Dişleri kaplama lehinde, âlimler fetva
vermeye cesaret edemiyor. Halbuki bu diş meselesi umum-i belva halini almış,
her tarafa yayılmış ki, kaldırılması kabil değil. Ümmeti bu büyük beladan
kurtarmak çaresini düşündüm; birden kalbime bu ilham geldi. Haddim ve hakkım
değil ki, ehl-i ictihadın vazifesine karışayım. Ama, bu umumi belva zaruretine karşı,
fetvalara taraftar olmadığım halde diyorum ki: Eğer Müslüman bir diş hekimi
kaplamaya ihtiyaç var derse, kaplama gusle mani değildir) diyor. Bu Şafii
evliyanın ilhamı senet olmaz mı?
CEVAP
Evet, hiçbir evliyanın ilhamı senet değildir. Evliya ilhamından sorumlu da
olmaz. Hallac-ı Mansur hazretleri enel hak demiş, İbni Arabi
ve Bayezid-i Bistami hazretleri gibi büyük zatların da hatalı ilhamları
olmuştur. İlhamların doğruluğu, İslamiyet bilgilerine uygun olmalarından
anlaşılır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
(Edille-i şer’iyyeye yani dindeki dört delile uymaya emrolunduk. Ama Evliyanın
ilhamlarına uymaya emrolunmadık. İlham, yalnız sahibi için delildir, başkaları
için senet değildir.) [1/ 272]
(Evliyanın ilhamında yanılması, müctehidin ictihadda yanılması gibidir;
kusur sayılmaz. Bundan dolayı, Evliyaya dil uzatılmaz. AncakEvliyanın yanlış
ilhamlarına uymak caiz değildir. Müctehidlerin hata ihtimali olan sözlerine
uymak ise vaciptir.) [m.31]
(Tasavvuf büyüklerinden birkaçı, kendilerini hâl kaplayınca, doğru yolun
âlimlerinin bildirdiklerine uymayan bilgiler, marifetler söylemişler ise de,
keşf yolu ile ilham ile söyledikleri için suçlu sayılmaz. Bunlar ictihadında
yanılan müctehidler gibidir. Hatta, bunların yanılmalarına da bir sevap
verilir. Böyle farklı bilgilerde, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri ancak
doğrudur. Çünkü bu bilgiler, vahy ile bildirilmiştir. Tasavvuf büyüklerinin
marifetleri ise, ilham iledir. İlhamda kıl ucu kadar uygunsuzluk varsa, yanlış
demektir.) [1/112]
Umumi belva için çare
Şimdi yukarıda bildirilen ilham hakkında ihtimalleri sıralayalım:
1- Şafii’de gusülde ağzın içini yıkamak farz olmadığı için, Şafii
olan veli böyle söylemiş olabilir.
2- Ulemanın diş dolgusuna fetva vermekten çekindiği bildiriliyor.
Elbette çekinirler. Müslümanları cünüp gezdirmeye hangi âlim cüret edebilir
ki? Musa Kazım gibi ittihatçıların mason şeyh-ül-islamları
buna fetva verdi ise de salih âlimler, buna cesaret edemedi.
3- Evet diş meselesi umumi belva halini almıştır.
Mesela açık gezmek, içki, kumar, çalgı da umumi belva halindedir. Şimdi bir
evliya, (Milleti bu büyük günahlardan kurtarmak için kalbime şöyle bir ilham
geldi) dese ve bu haramlara izin verse, ilhamı senet olur mu? Nitekim aynı
mantıkla kızların başlarını açmaya ve göz ile namaz kılmaya ruhsat verenler
çıkmıştır.
4- (Müslüman bir diş hekimi, “kaplama ihtiyaçtır” derse, kaplama
gusle mani olmaz) deniyor. Diş hekiminin sözü dinde senet midir? Senetse, başka
bir diş tabibi de, zaruret değil dese, onunla da amel edilir mi? Bu işi diş
tabibi mi çözer, yoksa ulema mı?
5- Haddim ve hakkım değil ki… ifadesine rağmen aksine hareket
edilmesinin hikmetini bilemeyiz. Bilmemiz de gerekmez. Çünkü sonuçta bu bir
ilhamdır. İlham ise senet olmaz.
6- Çare: Dolgu ve kaplaması olanların, Maliki veya
Şafii mezhebini taklit etmeleri yeterlidir.
Bu belgelerden anlaşıldığına göre dolgu dişi olanın gusülde, abdeste ve namaz
kılarken Maliki mezhebinin şartlarına da uyması gerekir. Bu şartların neler olduğu
sitemizde yazılıdır.
Mülteka tercümesine yapılan hile
Sual: (İzahlı Mülteka Tercümesi) isimli kitapta, (Diş
dolgusunu çıkarmak mümkün olmayınca, dolgunun üstünden geçen suyla iktifa
edilirse, gusül sahih olur) deniyor. Bu delil gösteriliyor. Mülteka
muteber değil mi?
CEVAP
Mülteka kitabı elbette muteberdir; ama bu kitapta böyle bir ifadenin
olduğunu söylemek sahtekârlıktır. İzahlı yerine, ilaveli dense,
daha isabetli olurdu. Mülteka kitabı yazıldığı zaman, dolgu diye bir şey yoktu.
Bu bakımdan kitabın orijinalinde, dolgudan hiç bahsedilmiyor, bahsedilmesi de
mümkün değildir. Kitabın müellifi İbrahim Halebî hazretleri, 1549’da vefat
etmiştir. Tercüme eden, bu kısmı kendisi ilave etmiştir. Tercümesinin dipnotuna
yapılan bu ilave, asla muteber değildir; çünkü 1825’te Paris’te ilk suni diş
yapıldığı, diş tabipliği kitaplarında yazmaktadır. Bunu delil sayan,
orijinaline ilave eden kadar suça ortak oluyor.
Bazı ahmaklar da, Mülteka’da böyle bir şey var diyerek delil olarak
gösteriyorlar. Hatta bin sene önceki Mebsut’tan bile, diş kaplaması
hakkında delil gösteren sahtekârlar türemişti. Hâlbuki 200 sene önce dolgu ve
kaplama diye bir şey yoktu. Böyle söylemek, 100 sene önce, bilgisayarlar vardı
demekten farksızdır. Denize düşen yılana sarıldığı gibi, bunlar da delil
bulamayınca, yalana ve sahtekârlığa sarılıyorlar. Birkaç örnek daha verelim:
1- Hindiyye’nin, (Dişinde kovuk bulunup içerisinde, ya dişlerinin
arasında yemek kalırsa veya burnunda ıslak kir bulunursa, gusül sahih olur.
Kir, ıslak değil kuru ise, altına su geçirmeyeceği için gusül sahih olmaz)
ifadesindeki, (Kir ıslak değil kuru ise, altına su geçirmeyeceği için gusül
sahih olmaz) kısmını kasten çıkarıp, diş dolgusu gusle mani değil
diyen ilim sahtekârları da çıkmıştır.
2- İzmirli İsmail Hakkı, camileri kiliseye benzetmek için,
sandalye, koltuk, müzik aletleri konmasını ve Türkçe namaz kılınmasını isteyen
reformcu heyetten biriydi. Bu reformcu da, Siyer-i kebir şerhinde
olmayan ifadeyi var gibi göstererek, (Diş dolgusu gusle mani olmaz)yalanını
savurmuştur. Merhum hocamız, bu reformcunun yaptığı bu çirkin işi, (İlimde
sahtekârlık) olarak bildirmiştir. (İslâm Ahlakı)
3- İttihatçı mason şeyhülislam Musa Kâzım, Mecmua-i cedide’nin
ikinci baskısına, birinci baskıda bulunmayan, (Diş dolgusu gusle mani
olmaz) ifadesini ilave etmiştir.
Diş dolgusu gusle mani olmaz diyenlerin genelde, mason, mezhepsiz, İbni
Teymiyeci ve ilim sahtekârı kimselerle, bunlara aldanan zavallılar olduğu
görülmektedir.
4- Bir gazete yazısının altına Mustafa Sabri yazarak, diş dolgusuna fetva
verildiği söylenmektedir. Bu kadar önemli bir bilgi hiç kitabında yoktur. Bu
zata yapılan bir iftiradır.
Netice
Mâlikî veya Şâfiî mezhebinde ağzın içini gusülde yıkamak farz olmadığı
için, diş dolgusu yaptıran, bu iki mezhepten birini gusülde, abdestte ve
namazda taklit ederse, guslü de, abdesti de namazı da sahih olur.
