Sevilen mürşidin kitapları okununca da feyz gelir
04/08/2022 Perşembe Köşe yazarı V.T
Sohbette mürşidi
dinlerken veya kitabını okurken, feyz almaya kavuşan kimse, mürşide uzaktan
râbıta yapınca da feyz alır.
Şerefüddîn Ebû
Muhammed hazretleri Hadîs âlimlerinin büyüklerindendir. 672 (m. 1273) senesinde
Şam’da Belbis adlı köyde doğdu. 739 (m. 1338) senesinde Şam’da vefat etti.
Fıkıh ilmini ve birçok âlimden hadîs-i şerîf dinledi ve rivayet etti. Dimyât Esyût
ve el-Menûfiyye’de kadılık görevinde bulundu. Buyurdu ki:
Bir kimsenin kalbi, kendi mürşidinin kalbine, Resûlullah’tan gelmiş olan feyzlere kavuşursa, bunun imanı kuvvetlenir. Şeriate uyması, ibadet yapması kolay ve tatlı olur. Nefsi, günah, kötü arzularından vazgeçer. Aklı, ticaret, ziraat ile, helal kazanmakla, fen, sanat, hukuk, cihad ve astronomi gibi dünya işleri, hesapları ile meşgul olur, herkesin müşküllerini çözer ise de, kalbinde bunların hiçbiri bulunmaz. İbadetlerini ve her işi ve her iyiliği, yalnız Allahü teâlâ emrettiği için yapar. Başka bir menfaat düşünmez. Kalbine, ruh âleminin bilgileri gelir. Çalışarak, akıl ile öğrenilen din ve fen bilgilerine ilim denir. Mürşidin kalbine gelen bilgilere şühûd ve ahvâl denir. Allahü teâlânın ve sıfatlarının şühûduna marifet denir. Allahü teâlânın marifeti, yalnız onun var olduğunu, âlemin yani her mahlukun yok olduklarını, aynadaki hayal gibi, bir görünüş olduklarını anlamaktır. Sıfatlarının marifeti, hiçbir şeye benzemediklerini anlamaktır. Bu iki marifete, marifet-ullah ve fenâ-fillah denir. Buna kavuşana ârif denir. Ârif olan, kimseye kötülük yapamaz. Herkese hep iyilik yapar. Allahü teâlânın sevgili kulu, bir mürşid olur. Hem şeriat ilimlerini, hem de feyz yayar. Bunun yaydığı ilimlere mürşid denmez. İlmi yayan insana mürşid denir. Yani mürşid, insan-ı kâmil demektir. Herkese, vatana, millete hayırlı, faydalı, olgun bir Müslüman demektir. Mürşidden feyz gelmesi için, şeriati bilmek ve tatbik etmek [uymak] şarttır. Şeriate uymayana feyz gelmez. Hem de tövbe etmezse, Cehennem ateşinde yanacağı bildirildi. Gelen feyzlerden, kalbin alabilmesi için de, mürşidin kemâlini anlamak ve inanmak ve kendisini bunun için sevmek lazımdır. Böyle sevene, mürşidin kitaplarını okurken de feyz gelir. Sohbette mürşidi dinlerken veya kitabını okurken, feyz almaya kavuşan kimse, mürşide uzaktan râbıta yapınca, yani suretini, yüzünü hayaline getirince [hatırlayınca] da feyz alır.