"Öfkelenmeyin Sultân'ım mücevherler bulunur..."
08/02/2025 Cumartesi Köşe yazarı V.T
Hükümdarın kız kardeşinin mücevherleri çalınmıştı. Sultan 'Hırsızı
öldüreceğim' diyordu...
Abdullah el-Ayderûs hazretleri evliyânın
büyüklerindendir. 811 (m. 1409) senesinde Yemen’in Terim şehrinde doğdu. 865
(m. 1461) senesinde orada vefât etti. Kerâmetleri ve menkıbeleri çoktur. Şöyle
nakledilir:
“Bir gün bir kadın Abdullah el-Ayderûs hazretlerinin
hurma bahçesinin önünden geçiyordu. Bahçede bulunan hurmalardan almak istedi.
Kadının yanında bir de çocuğu vardı. Kadın çocuğunu bir kenara bırakıp, ağaca
çıktı ve bir miktar hurma tapladı. Aşağı indiğinde, Allahü teâlâ, ona oğlunu
ölmüş gibi gösterdi. Kadın çocuğunu bu durumda görünce, ağlamaya başladı.
Oradan geçenler, 'Bu hurma bahçesi Abdullah el-Ayderûs hazretlerinindir'
dediler. Kadın derhâl tövbe edip, hurmaları bahçeye bıraktı. Çocuğunun yanına
geri döndü. Çocuğunun tekrar eski hâline dönmüş olduğunu gördü.”
Anlatılır ki: “Abdullah el-Ayderûs’un zamanındaki
sultânın bir kız kardeşi vardı. Bu hanımın çok miktarda mücevheri bulunuyordu.
Bir gün bu mücevherler çalındı. Bunun üzerine sultan çok kızdı ve;
'Mücevherleri kim aldı ise, onu öldüreceğim' dedi. Abdullah el-Ayderûs bu
durumu haber alınca, hemen sultânın yanına gitti ve ona bir süre nasihat etti.
Sonra ona; 'Yâ Sultân! Sen hiçbir kimseye zarar verme. Mücevherler bulunur' dedi.
Bu söz üzerine sultân rahatladı ve ferahladı...
Gece olunca, Abdullah el-Ayderûs yanına bir talebesini
alarak, sarayda çalışan bir görevlinin evine gitti. Onda bulunan bütün
mücevherleri istedi. O kişi, evinde bulunan mücevherleri, Abdullah
el-Ayderûs’un heybetinden korkarak verdi. Abdullah el-Ayderûs oradan ayrılıp,
Şeyh Ömer Mescidi'nin yanına geldi. Yanındaki talebesini saraya gönderip,
sultânın kız kardeşini çağırttı. O gelince, ona mücevherlerinin nasıl olduğunu
sordu. O da, hepsini bir bir tarif etti. O kişiden aldığı mücevherler arasında
bulunan ve tarif edilen vasıflara uyan mücevherleri sultânın kız kardeşine geri
verdi. Geri kalan mücevherleri de, tekrar sahibine götürüp teslim etti.”
Süleymân bin Ahmed-i Bâhnâk şöyle
anlatır: “Ben bir zaman küffâr beldesinde bulunuyordum. O sırada çok
hastalandım. Benim yanımda Şeyh Abdullah el-Ayderûs’un bir elbisesi vardı. Ben
onu giydim ve Abdullah-i Ayderûs’u vesile ederek Allahü teâlâdan şifâ ihsân
etmesini istedim. Sonra yatıp uyudum. Rüyâmda gördüm ki: Ben bir katıra
binmişim ve benim peşimde de bir grup çocuk vardı. Çocuklar; 'Yâ Hannân, yâ
Mennân âfi Süleymân' (Yâ Hannân, yâ Mennân Süleymâna şifâ ver) diyorlardı.
Ben sabah kalktığım zaman, hastalığımdan hiç eser kalmadığını gördüm.”
