Cömertliğin en yüksek derecesi
28/12/2018 Cuma Köşe yazarı V.T
Cömert olmalıdır. Cömertliğin en yüksek derecesi, kendisi muhtaç iken malını başkasına vermektir.
Matar Bâzerâyî hazretleri Irak’ta yetişen evliyânın büyüklerindendir. Necef’te doğdu. 550 (m. 1155)’de vefât etti. Seyyîd Ebü’l-Vefâ hazretlerinin talebelerindendi. Buyurdu ki:
Cömert olmalıdır. Cömertliğin en yüksek derecesi, kendisi muhtaç iken malını başkasına vermektir. Resûlullah efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem); “Allahü teâlânın velî kulları, cömertlik ve güzel huy üzere yaratıldılar” buyurdu.
Cömertlik dört türlüdür: Birincisi can cömertliği olup, şehitliktir. İkincisi ten cömertliğidir ki, âşıklara mahsustur. Onlar güç ve kuvvetlerini Allah yolunda harcarlar. Üçüncüsü, cömertlere mahsus olan mal cömertliğidir. Dördüncüsü, zâhidlere mahsus olan gönül cömertliğidir.
Zâhidler, dünyâda hiçbir şeye bağlanmazlar, hep âhiret ile meşgûl olurlar. Allahü teâlâya olan minnetini zikretmek de güzel huylardandır. Her tâat ve ibâdetin Allahü teâlânın tevfîki ve lütfu ile olduğunu iyi bilmeli, ucba düşmemelidir. Yapılan ibâdet ve tâatın sevâbını çoğaltıp büyülten şey, ucubdan kaçınarak Allahü teâlâya olan minnetini ortaya koymaktır. Ucub (yani yaptığı ibâdetleri ve iyilikleri beğenerek bunlarla övünmek) tehlikesi ortaya çıkarsa, minnetini yani Allahü teâlânın kendisine yaptığı lütuf ve ihsânı düşünmek vâcibdir. Yanî her şey Allahü teâlânın kerem ve ihsânıyladır. İmân, ilim, amel, evlâd, hanım ve kendisine verilen diğer nimetler, hep Allahü teâlânın kerem ve ihsânıyladır.
Evliyânın birine; “Kerâmete ne ile kavuşulur?” diye sordular. Buyurdu ki: “1- Sükût ile. 2-Açlık ile. 3- Uykusuzluk ile. 4- Halktan ayrılmak ile. 5- Devamlı Allahü teâlâyı zikretmek ile...”
Ey kardeşim! Karun’un helak olmasına üç şey sebep oldu: 1- Dünyâyı sevmek. 2- Zekâtını vermemek. 3- İftira etmek. Bu üç şeyi sen de terk eyle, yoksa helak olursun.
Oğlu Ebü’l-Hayr, şöyle anlatıyor: “Babam vefât edeceği sırada yanında bulunuyordum. Kendisine dedim ki: “Babacığım! Sizden sonra, evliyâdan hangi zâta tâbi olacağımız hususunda bana vasiyette bulunur musunuz?” “Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerine” buyurdu. Ölüm hâlinde bulunduğundan, ben bu sözü, şuuru yerinde olarak söyleyip söylemediğini anlamak için sözümü tekrar ettim. “Ey evlâdım. Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin bulunduğu bir zamanda, ancak ona tâbi olunur” buyurdu.