Ömür takvimimizden bir yaprak daha düştü...
26/12/2024 Perşembe Köşe yazarı S.A
Bırakın seneleri,
nefeslerimiz sayılı, öyle bir hayat yaşıyoruz ki; her an bir nefes daha
azalıyor...
Ömrümüzün
bir senesi daha gitti, kabir hayatına biraz daha yaklaştık, ömür takvimimizden
bir yaprak daha düştü... Bırakın seneleri, nefeslerimiz sayılı, öyle bir
hayat yaşıyoruz ki; her an bir nefes daha azalıyor...
Geçirdiğimiz
yılda iyi ve yararlı işler yaptıysak onları bu yeni yılda artırmaya
çalışmalıyız, "Nasıl daha başarılı olabilirim, nasıl daha çok
güzelliklere imza atabilirim" düşüncesi bizde hâkim olmalıdır.
Hatalarımızı
da tespit etmeliyiz, onları bir daha hiç yapmamaya veya çok daha az
yapmaya şartlanmalıyız. Yeni yıl böyle kutlanır. Yoksa, içki içmek, çam
devirmek, evleri "Noel Ağacı" ile süslemek
çılgınlıktan başka bir şey değildir... Her yıl, aralık ayının son
haftasında, bizimle aynı adı taşıyan birçok insanın, çocuklarının ellerinden
tutarak, çarşıda pazarda çam ağacı aradığını, "Noel Baba"lı
kartpostallar satın aldığını, irili ufaklı hediye paketleri hazırladığını
üzülerek görüyoruz.
Son
haftada hindi satışlarının büyük marketlerde hangi boyutlara vardığını herkes
biliyor. Hele içki tüketimi...
Her
milletin kendilerine mahsus âdet ve ananeleri vardır. Dînî vazifeleri
mevcuttur. Kendi inançlarının vecibelerini bırakıp, kendi örf ve âdetlerini
terk eder, başka milletlerin âdet ve ananelerine uyarsa kendisine olan güvenini
kaybeder. Taklidine çalıştığı insanları "kutsal" kabul eder. Bu da
toplumda telafisi mümkün olmayan yaraların açılmasına sebep olur. O millet,
artık yok olmuş demektir. Kendisine güveni olmayan bir pehlivan, bir çocukla
güreşirse kaybeder.
Bir
adam çocuğuna dese ki: "Bak yavrum şu çocuk nasıl giyiniyorsa sen
de öyle giyin. Nasıl oturuyorsa öyle otur, nasıl yemek yiyorsa sen de öyle ye.
Hatta dikkat et, çatalı hangi eline, bıçağı hangi eline alıyorsa sen de aynen
öyle yap!.." Bunları duyan çocuk şöyle düşünmez mi?: Biz
yemek yemesini bile bilmiyormuşuz, babam da bilmiyor, bilseydi, babam o çocuğu
değil de kendisini örnek gösterirdi...
Şimdi
söyleyin Allah aşkına! Bu çocukta kendine güven diye bir şey kalır mı? Daima
kendisini bir "hiç" olarak görür ve ömür boyu
taklitçilikten, kendisine güvensizlikten başka bir şey yapamaz. Bu da, bir
milletin örf ve âdetleriyle beraber erimesi ve yok olması demektir.
Bir
madde, bir sıvının içinde erimiş ve kaybolmuşsa, meselâ; şeker veya tuz suda
erimiş ve yok olmuşsa, onu bazı kimyevi müdahalelerle tekrar çıkarmak
mümkündür. Fakat bir millet erimişse, onu, hiçbir kimyevi müdahale tekrar
ortaya çıkaramaz!..
Bir
millet için bundan daha büyük bir zarar, daha korkunç bir tehlike olabilir
mi?..
.....
NOT: Bu makale ilk defa 27 Aralık 2007 Perşembe tarihinde neşredilmiştir...