Resulullahın görünüşü nasıldı?
Hilye-i Saadet (Resulullahın görünüşü)
CEVAP
Resulullah efendimizin, görünen bütün uzuvlarının şekli, sıfatları, güzel
huyları, tamam hayatı, bütün incelikleriyle, çok geniş ve açık olarak, âlimler
tarafından, senetleri, vesikaları ile yazılmıştır. Bunlara (Siyer) kitapları
denir.
Büyük İslam âlimlerinden imam-ı Ahmed Kastalani hazretlerinin, (Mevahib-i
ledünniyye) ismindeki iki cilt kitabından lüzumlu görülen kısımlar,
kısaca aşağıya yazılmıştır:
Peygamber efendimizin mübarek yüzü ve bütün a’za-i şerifesi ve mübarek sesi,
bütün insanların yüzlerinden ve a’zasından ve seslerinden güzel idi. Mübarek
yüzü, bir miktar yuvarlak idi. Neşeli olduğu zamanda, mübarek yüzü ay gibi
nurlanırdı. Sevindiği, mübarek alnından belli olurdu.
Resulullah efendimiz, gündüz nasıl görürse, gece dahi öyle görürdü. Önünde
olanları gördüğü gibi, arkasında olanları dahi görürdü. Bunu ispat eden
yüzlerce hadise, kitaplarda yazılıdır. Gözde görme özelliği yaratan Allahü
teâlânın, diğer uzuvda [organda] da yaratmaya gücü yeter.
Yana ve geriye bakacağı zaman, bütün bedeni ile dönüp bakardı. Yeryüzüne
nazarı, semaya bakmasından ziyade idi. Mübarek gözleri büyük idi. Mübarek
kirpikleri uzun idi. Mübarek gözlerinde bir miktar kırmızılık vardı. Mübarek
gözlerinin karası gayet siyah idi. Fahr-i âlem efendimizin alnı açık idi.
Mübarek kaşları ince idi. Kaşları arası açık idi. İki kaşı arasında olan damar,
hiddetlenince kabarır idi. Mübarek burnu gayet güzel olup, orta yeri bir miktar
yüksek idi. Mübarek başı büyük idi. Mübarek ağzı küçük değildi. Mübarek dişleri
beyaz idi. Mübarek ön dişleri seyrek idi. Söz söylediği zamanda, sanki dişleri
arasından nur çıkardı. Allahü teâlânın kulları arasında ondan daha fasih ve
tatlı sözlü kimse görülmedi. Mübarek sözleri gayet kolay anlaşılır, gönülleri
alırdı ve ruhları cezb ederdi. Söz söylediği zaman, kelimeleri inci gibi
dizilirdi. Bir kimse saymak istese, kelimeleri sayılmak mümkün idi. Bazen iyi
anlaşılması için, üç kere tekrar ederdi. Cennette Muhammed aleyhisselam gibi
konuşulacaktır. Mübarek sesi, kimsenin sesinin yetişemediği yere yetişirdi.
Peygamber efendimiz güler yüzlü idi. Tebessüm ederek gülerdi. Gülerken, mübarek
dişleri görünürdü. Güldüğü zaman, nuru duvarlar üzerine ziya verirdi. Ağlaması
da, gülmesi gibi hafif idi. Kahkaha ile gülmediği gibi, yüksek sesle de
ağlamazdı, amma mübarek gözlerinden yaş akar, mübarek göğsünün sesi işitilirdi.
Ümmetinin günahlarını düşünüp ağlardı ve Allahü teâlânın korkusundan ve
Kur’an-ı kerimi işitince ve bazen de namaz kılarken ağlardı.
Resulullah efendimizin mübarek parmakları iri idi. Mübarek kolları etli idi.
Mübarek avuçlarının içi geniş idi. Bütün vücudunun kokusu, miskten güzel idi.
Mübarek bedeni, hem yumuşak, hem de kuvvetli idi. Enes bin Malik diyor ki, Resulullaha
on sene hizmet ettim. Mübarek elleri ipekten yumuşak idi. Mübarek teri miskten
ve çiçekten daha güzel kokuyordu. Mübarek kolları, ayakları ve parmakları uzun
idi. Mübarek ayaklarının parmakları iri idi. Mübarek ayaklarının altı çok
yüksek olmayıp, yumuşak idi. Mübarek karnı geniş olup, göğsü ile karnı beraber
idi. Omuz başının kemikleri iri idi. Mübarek göğsü geniş idi. Resulullahın
kalb-i şerifi, nazargâh-ı ilahi idi.
Resulullah efendimiz çok uzun boylu olmayıp, kısa dahi değil idi. Yanına uzun
bir kimse gelse, ondan uzun görünürdü. Oturduğu zaman, mübarek omuzu,
oturanların hepsinden yukarı olurdu.
Mübarek saçları ve sakallarının kılı çok kıvırcık ve çok düz değil, yaradılışta
ondüle idi. Mübarek saçları uzundu. Önceleri kakül bırakırdı, sonradan ikiye
ayırır oldu. Mübarek saçlarını bazen uzatır, bazen de keser, kısaltırdı. Saç ve
sakalını boyamazdı. Vefat ettiği zamanda, saç ve sakalında ak kıl, yirmiden az
idi. Mübarek bıyığını kırkardı. Bıyıklarının uzunluğu ve şekli, mübarek kaşları
kadar idi. Emrinde hususi berberleri var idi.
Resulullah efendimiz misvakını ve tarağını yanından ayırmazdı. Mübarek saçını
ve sakalını tararken aynaya nazar eylerdi. Geceleri mübarek gözlerine sürme
çekerdi.
Kâinatın efendisi (sallallahü aleyhi ve sellem) önüne bakarak, süratle yürürdü.
Bir yoldan geçtiği, güzel kokusundan belli olurdu.
Peygamber efendimiz kırmızı ile karışık beyaz benizli olup, gayet güzel, nurlu
ve sevimli idi. Bir kimse, Peygamber “aleyhissalatü vesselam” siyah idi dese,
dinden çıkar.
Güzel huyların hepsi Resulullah efendimizde toplanmıştı. Güzel huyları, Allahü
teâlâ tarafından verilmiş olup, çalışarak, sonradan kazanmış değil idi. Bir
Müslümanın ismini söyleyerek, hiçbir zaman lanet etmemiş ve asla mübarek eli
ile kimseyi dövmemiştir. Kendi için, hiçbir şeyden intikam almamıştır. Allah
için intikam alırdı. Akrabasına, Eshabına ve hizmetçilerine tevazu ederek, iyi
muamele eylerdi. Ev içinde çok yumuşak ve güler yüzlü idi. Hastaları ziyarete
gider, cenazelerde bulunurdu. Eshabının işlerine yardım eder, çocuklarını
kucağına alırdı. Fakat, kalbi bunlarla meşgul değildi. Mübarek ruhu melekler
âleminde idi.
Resulullah efendimizi ansızın gören kimseyi korku kaplardı. Kendisi yumuşak
davranmasaydı, Peygamberlik hallerinden, asla kimse yanında oturamaz, sözünü
işitmeye takat getiremezdi. Halbuki, kendisi, hayasından, mübarek gözleri ile
kimsenin yüzüne bakmazdı.
Peygamber efendimiz, insanların en cömerdi idi. Bir şey istenip de, yok dediği
görülmemiştir. İstenilen şey varsa verir, yoksa, cevap vermezdi. O kadar
iyilikleri, o kadar ihsanları vardı ki, Rum imparatorları, İran şahları, o
kadar ihsan yapamadılar. Fakat kendisi sıkıntı ile yaşamayı severdi. Öyle bir
hayat yaşıyordu ki, yemek ve içmek hatırına bile gelmezdi. Yemek getirin
yiyelim veya falanca yemeği pişiriniz buyurmazdı. Yemek getirirlerse yer, her
ne meyve verseler kabul ederdi. Bazen aylarca az yer, açlığı severdi. Bazen de
çok yerdi. Yemeği üç parmakla yerdi. Yemek sonunda su içmezdi. Suyu otururken
içerdi. Başkaları ile yemek yerken, herkesten sonra el çekerdi. Herkesin
hediyesini kabul ederdi. Hediye getirene karşılık olarak, katkat fazlasını
verirdi.
Çeşitli elbise giymek âdet-i şerifesi idi. Yabancı devlet elçileri gelince
süslenirdi. Yani kıymetli ve nefis elbise giyerek, güzel yüzünü gösterirdi.
Yüzüğünü mühür olarak kullanırdı. Yüzüğü üzerinde (Muhammedün
Resulullah) yazılı idi. Yatağı deriden olup, içi hurma ağacı iplikleri
ile dolu idi. Bazen bu yatak üzerine, bazen yere serili deri üzerine, bazen de,
hasır veya kuru toprak üzerine yatardı. Mübarek avucunun içini sağ yanağının
altına koyup, sağ yanı üstüne yatardı.
Resulullah efendimiz, zekât malı almaz, çiğ soğan ve sarmısak gibi şeyler yemez
ve şiir söylemezdi.
Server-i âlem efendimizin mübarek gözleri uyur, kalb-i şerifi uyumazdı. Aç
yatıp tok kalkardı. Asla esnemezdi. Mübarek vücudu nurani olup, gölgesi yere
düşmezdi. Elbisesine sinek konmaz, sivrisinek ve diğer böcekler mübarek kanını
içmezdi. Allahü teâlâ tarafından Resulullah olduğu bildirildikten sonra,
şeytanlar göklere çıkarak haber alamaz ve kâhinler söyleyemez oldu.
Bir kimse, Peygamber efendimizi rüyada görse, muhakkak Onu görmüştür; çünkü
şeytan Onun şekline giremez.
Nübüvvet mührü
Sual: Herkese Lazım Olan İman kitabında, (Her peygamberin sağ eli
üstünde nübüvvet mührü vardı. Muhammed aleyhisselamın ise, sol kürekteki deri
üzerinde, kalbi hizasında idi) diye yazıyor. Bir radyoda okunan ilahide,
(Nübüvvet mührü kuluncundaydı) deniyor. Kulunç hastalık değil mi, omuz ve sırt
ağrısına denmiyor mu?
CEVAP
İlahiyi yazan kişi, yöre lisanını kullanmış olabilir. Bazı yörelerde, omuz
denmiyor da, kulunç deniyor. Bu sözü, (Omzunda nübüvvet mührü vardı) diye
anlamak gerekir.