İslam âlimlerine nasıl tâbi olunur?
Âlimlere nasıl tâbi olunur
CEVAP
Âlimlere tâbi olmak, dört mezhepten birine uymak demektir. Asırlardan beri
bütün İslam âlimleri, dört mezhepten birine uymuşlar ve müslümanların da
uymalarının gerektiğini bildirmişlerdir. Bunlara uymakta İcma hasıl olmuştur.
İcmadan, cemaatten, birlikten, topluluktan ayrılan helak olur. Hadis-i
şeriflerde buyuruldu ki:
(İki kişi, bir kişiden, üç kişi, iki kişiden iyidir. O halde cemaatle
birlikte olun! Allahü teâlânın rızası, rahmeti, yardımı cemaattedir. Cemaatten
ayrılan Cehenneme düşer.) [İbni Asakir]
(Ümmetimin âlimleri, hiçbir zaman dalalette birleşmezler. İhtilaf olunca
sivad-ı a'zama [âlimlerin ekseriyetinin bildirdiği yola] tâbi
olun!) [İbni Mace]
(O gün her fırkayı imamları ile çağırırız) mealindeki İsra
suresinin 71. âyet-i kerimesini Kadi Beydavi hazretleri (Her ümmeti
Peygamberleri ve dinde uydukları imamları ile çağırırız) şeklinde açıklamıştır.
Ruh-ul beyan ve Tefsir-i Hüseynide ise, (Herkes mezhebinin imamı ile çağırılır.
Mesela "Ya Şafii" veya "Ya Hanefi" denir) şeklinde
açıklanmaktadır. Bu açıklamalar da, her müslümanın dört hak mezhepten birine
uyması gerektiğini açıkça bildirmektedir.
İcmadan ayrılmak caiz değil
Medarik tefsirinde (Müminlerin [itikad ve ameldeki] yolundan
ayrılan Cehenneme gider) mealindeki Nisa suresinin 115. âyet-i
kerimesini bildirdikten sonra, (Kitab ve sünnetten ayrılmak gibi
icmadan da ayrılmak caiz değildir) buyuruluyor. Beydavi tefsirinde ise
aynı âyet-i kerimenin açıklamasında (Bu âyet, icmadan ayrılmanın haram olduğunu
göstermektedir. Müminlerin yolundan ayrılmak haram olunca, bu yola uymak da
vacip olur, şart olur) buyuruluyor.
Ahmed bin Muhammed Tahtavi hazretleri buyuruyor ki:
(Kur'an-ı kerimdeki (Allah’ın ipi)nden maksat, cemaattır. Cemaat
da, fıkıh ve ilm sahipleridir. Fıkıh âlimlerinden bir karış ayrılan dalalete
düşer. Sivad-ı A'zam, fıkıh âlimlerinin yoludur. Fıkıh âlimlerinin yolu da,
Peygamber efendimiz aleyhisselamın ve Hulefa-ı raşidinin yoludur. Bu yoldan
ayrılanlar, Cehenneme gider. Kurtuluş, Ehl-i sünnet vel cemaat fırkasındadır.
Fırka-i naciyye, bugün dört mezhepte toplanmıştır. Bu dört mezhep, Hanefi,
Maliki, Şafii ve Hanbeli’dir. Bu zamanda bu dört hak mezhepten birine tâbi
olmayan, bid'at sahibi olup Cehenneme gider.) [Tahtavi]
Abdülgani Nablüsi hazretleri de (Bugün dört mezhepten başkasına uymak caiz
değildir) buyuruyor. (Hadika)
İmam-ı Rabbani hazretleri de, (Mezhepten ayrılmak, mezhepsiz olmak ilhaddır)
buyuruyor. (Mebde ve Mead) [İlhad, doğru yoldan ayrılmak
demektir.]
Âlimleri taklit nimeti
Sual: Bazıları, (İslam âlimlerinin asırlar önce verdiği
fetvalar bizi bağlamaz, onları taklit etmek uyduluktur!) diyorlar. Bunlara ne
cevap vermeli?
CEVAP
Kötüyü, yanlışı ve bâtılı taklit, ne kadar zararlı ise, iyiyi, doğruyu ve hakkı
taklit de o kadar faydalıdır. Bir kimsenin bütün ilimlerde üstad, bütün işlerde
mütehassıs olması mümkün değildir.
Hastanın kendisini ameliyat edecek bir doktora ihtiyacı vardır. Doktorun da,
manevi hastalıklarını tedavi edebilecek bir mürşid-i kâmile [Kalb
mütehassısına] ihtiyacı vardır.
Doktorlar ilaç imal etmez, kimyagerlerce hazırlanan ilaçları tavsiye ederler.
Hastalar da, doktorlara itimat ederek, onlara teslim olarak, onların
tavsiyesine uyarak ilaçları kullanırlar. Herkesin, hem kimyager, hem doktor,
hem mühendis gibi ihtisas isteyen her mesleğin erbabı olması düşünülebilir mi?
O halde, bir kimse, bir işte mütehassıs da olsa, ihtisası dışındaki başka bir
işin mütehassısına tâbi olması lazımdır. Bir saate, bir radyoya ihtiyacı olan
kimsenin, (Taklit gericiliktir. Hiç kimsenin yaptığı bir şeyi kullanmam)
diyerek saat, radyo yapmaya kalkışması doğru mudur?
Taklit düşmanları, hem taklidi uyduluk olarak vasıflandırıyor, hem de Batı’nın
taklit edilmesini istiyorlar. Keşke Batı, ahlakta değil de, teknikte taklit
edilse idi. Çünkü Peygamber efendimiz, (Fen ve sanat müminin kaybettiği
malıdır, nerede bulursa alsın, ilim Çin’de [çok uzakta ve
kâfirde] de olsa talep edin) buyuruyor. Batı’nın tekniği
yerine, örf ve âdeti, ahlaksızlığı taklit edilirse, elbette rezil olunur. Uzun
tecrübelerden sonra çeşitli âletler yapılmış, çeşitli kaideler bulunmuş,
çeşitli ilimler sistemleştirilmiştir. (Taklit etmemek için bunları kullanmam)
diyenin aklından şüphe edilir.
Maiyet bulunmadıkça, amir olur mu? Ast bulunmazsa üst olur mu? Herkesin
müctehid, lider olmasını istemek ateşin üşütmesini, buzun ısıtmasını istemek
gibi eşyanın tabiatına aykırıdır. Müctehid olmak, doktor veya kimyager olmak
gibi kolay bir iş değildir. Birçok ilimde ihtisas sahibi olduktan başka, ilahi
mevhibe sahibi de olmak gerektiği için Yusuf Nebhani hazretleri, (Bugün
müctehidlik taslayanın ya aklı veya dini noksandır) buyurmuştur.
Eshab-ı kiramın hepsi mutlak müctehid olduğu halde, Peygamber efendimizi görüp
taklit ettikleri için, Peygamberlerden sonra en yüksek makama kavuşmuşlardır.
Tâbiin, Eshab-ı kirama tâbi oldukları, onları taklit ettikleri için yüksek
şerefe kavuşmuştur. Onlardan sonra gelenler de onlara tâbi oldukları, onları
taklit ettikleri için Tebe-i tâbiin şerefine nail olmuştur. Peygamber efendimiz
de, (Âlimler rehberdir, âlimlere tâbi olun) buyurdu. O halde
âlimleri taklit etmek lazımdır. (Berika)
Ehl-i sünnet âlimleri çok yüksek insanlardır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Âlim, Allahü teâlânın güvendiği zâttır.) [Deylemi]
(Âlimlere tâbi olun! Onlar, dünyanın ışığıdır.) [Deylemi]
(Âlimler [ebedi saadet yolunu gösteren] birer kılavuzdur,
rehberdir.) [İ.Neccar]
Dindeki dört delil, müctehid âlimler içindir. Bizim için delil, mezhebimizin
bildirdiği hükümdür. Çünkü biz, âyetten ve hadisten hüküm çıkaramayız. Bunun
için, mezhebimizin bir hükmü, nassa uymuyor gibi görünse de, mezhebimizin
hükmüne uyarız. Çünkü nass; ictihad isteyebilir, tevil edilmesi gerekebilir,
nesh edilmiş olabilir. Bunları da ancak müctehid âlimler anlar. Bunun için
tefsir ve hadis değil, âlimlerin kitaplarını okumamız lazımdır. (Berika
s.94)
Buhari’deki, (Bir zaman gelir, din âlimi kalmaz, din adamı yerine
geçirilen cahiller, bilmeden fetva verir, herkesi, doğru yoldan çıkarmaya
çalışırlar) hadis-i şerifi, âlimlerden nakletmeye taklitçilik diyerek,
Ehl-i sünneti kötüleyen, dinde reformcuların zararlarını bildirmektedir. Yine
Buhari’deki (Kıyamete yakın, ilim yok olur, din cahilleri çoğalır, içki
içen ve zina edenler artar) hadis-i şerifi de, dinde reformcuların,
din adamı olarak ortaya çıkacaklarını bildiren Resulullah efendimizin
mucizelerinden biridir.
Hocaya ittiba ne demektir
Sual: Veysel Karani, Resulullahın mübarek dişi kırıldı diye, ona
benzemek için dişlerini çektirmiş. 63 yaşından fazla yaşayan kimseler,
Resulullahtan fazla dünyada kalmam diyerek evine kabir kazıp kalan ömrünü
kabirde geçirmiş. Bunun örnekleri çok. Böyle hareketler Resulullaha ittiba
mıdır? Bizlerin de yapması lazım mı? İslam âlimlerine, dini öğreten hocalara
nasıl ittiba gerekir? Mesela Resulullah efendimiz ikindinin sünnetini bazen
kılmazmış. Bizim de bazen kılmamamız sünnet midir, Resulullaha ittiba olur mu?
Bir arkadaş söyledi. Hocası, Rabbena’dan sonra Allahümme inni
euzübike min hemezatişşeyatin okumak çok sevap diye
bildirirmiş. Namazda son oturuşta salli barikten sonra Rabbena atina’dan fazla
okumam, çünkü hocamızın okumadığını bir iki kere gördüm dedi. Başka duaları
okumak hocaya ittiba etmemek mi olur?
CEVAP
Evliyanın, aşıkların durumu farklıdır. Veysel Karani hazretleri, Resulullah
efendimizin hangi dişi olduğunu bilmediği için dişlerinin hepsini çektiriyor.
Bu aşıklık hâlidir, onlar mazurdur.
İttiba, dinin yasaklamadığı konularda, o zata uymaya çalışmaktır. Mesela o zat,
özürlü olduğu için, teyemmüm etse, biz de ona uymak için teyemmüm etmemiz caiz
olmaz.
Resulullah efendimiz bazen ikindinin sünnetini terk etti diye sünneti terk
etmek sünnet olmaz, ancak ibadet etmek sünnet olur, terk etmek sünnet olmaz.
Bir zat, birkaç namazda Rabbena’dan sonra dua okumasa, yahut ömründe hiç
okumasa, ancak, siz okuyun diye bildirse, okumak o zata ittiba olur. Mesela
Rabbena’dan sonra Allahümme inni
euzübike min hemezatişşeyatin okumak hocaya ittibadır.
Ehli sünnet âlimlerine uymak gerekir
Âlim, hakkı bâtıldan ayıran ve bildikleri ile amel eden zattır. Ehl-i sünnet âlimleri
Peygamber efendimizin vârisleridir. Bunlara uyanlar kurtulur. Kur’an-ı kerimde
mealen buyuruluyor ki:
(Bu misalleri ancak âlim olan kimseler anlar.) [Ankebut 43]
(Eğer bilmiyorsanız, zikir ehlinden [âlimlerden] sual
ediniz) [Nahl 43]
Hadis-i şeriflerde ise buyuruldu ki:
(Âlimlere tâbi olun.) [Deylemi]
(Âlimler, birer rehber ve kılavuzdur.) [İ. Neccar]
(Âlimler olmasaydı, insanlar helak olurdu.) [İ. Maverdi]
(Bilmediklerinizi salih âlimlerden sorup öğrenin.) [Taberani]
(Âlimin, insanlara üstünlüğü, Peygamberin ümmetine üstünlüğü gibidir.) [Hatib]
(Âlimler, benim ve diğer Peygamberlerin vârisleridir.) [Tirmizi]
Siz daha iyisini bilirsiniz
Sual: Bazı kimseler, (Siz, bu işin ehlisiniz, elbette
bizden daha iyisini bilirsiniz, ama yanlış yapıyorsunuz, yanlış yazıyorsunuz) diyorlar.
Bu samimiyetsizlik değil mi?
CEVAP
Evet, böyle gariplikler çok oluyor. Önce böyle yapmacık övgüler sıralayıp
arkasından akıl vermek tuhaf oluyor.
Adam elifi görse mertek zanneder. (Siz bu işleri elbette bizden çok iyi
bilirsiniz, biz âyetten hadisten anlamayız, ama şu âyete aykırı
yazıyorsunuz) diyor. Herkes, haddini bilse, bilgisi dahilinde konuşsa
yadırganmaz. Onun için, (Haddini bilmek gibi irfan olmaz) derler.
Sual: Din bilgilerinin öğrenilmesinde takip edilecek yol
nasıldır, herkes doğrudan Kur’an veya hadisten öğrenebilir mi?
Cevap: Allahü teâlâ, Resûlullah efendimizi, Kur'ân-ı kerimi tebliğ
etmek, öğretmek için gönderdi. Eshâb-ı kiram, Kur'ân-ı kerimdeki bilgileri
Resûlullah efendimizden öğrendiler. Din âlimleri de, Eshâb-ı kiramdan
öğrendiler. Bütün Müslümanlar da, din âlimlerinden ve bunların kitaplarından
öğrendiler. Hadis-i şeriflerde;
(İlim hazinedir. Anahtarı, sorup öğrenmektir.)
(İlim öğreniniz ve öğretiniz!)
(İlim öğretmek günahlara kefarettir) buyuruldu.