Bugün dünyanın her yerinde kötü işler, günahlar rağbettedir. İyi işlerin, faziletlerin ise öcü gibi gösterilmesi kıyamet alameti midir?
Kötü âlimler, din iman hırsızlarıdır
CEVAP
Evet kıyamet alametidir. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Kötüler iyi, iyiler kötü gösterilmedikçe, kıyamet kopmaz.) [Harâiti]
Sık sık duyarız; (Bak herkes böyle yapıyor, onlar yanlış yolda da sadece sen mi
doğru yoldasın) deniyor. İyilik, güzellik, hak gibi hususlar, her zaman
çoğunluğun bulunduğu yerde olmaz. Mesela Çin'in, Japonya'nın nüfusu çoktur. Dinleri
Budizm’dir. İnsanların çoğu Budist diye, Budizm’in doğru olduğu söylenemez.
Dünyada gayrı müslimler, Müslümanlardan daha fazla. Azınlıkta kaldığı için
(Müslümanlık hak din değildir) denemez. Çünkü Kur’an-ı kerimde mealen
buyuruluyor ki:
İnsanların çoğuna uyan sapıtır. (Enam 116)
Halkın çoğu kâfirdir. (Nahl 83)
Çoğu fâsıktır. (Maide 49)
Çoğu müşriktir. (Rum 42)
Çoğu iman etmez. (Rad 1)
Çoğu inkârcıdır. (İsra 89)
Çoğu gafildir. (Yunus 92)
Herkes öyle diyo misali, herkese inanmak yanlıştır. Allahü teâlâ yine buyuruyor
ki:
(Bu dinin [İslam’ın] doğru olduğunu insanların çoğu
bilmez.) [Rum 30]
Ekseriya kıymetli şey, altın gibi az olur. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor
ki:
İnananlar azdır. (Sad 24)
Şükreden azdır. (Sebe 13)
Çok kimse, Resulullah efendimizin vârisleri olan Ehl-i sünnet âlimlerinin
kıymetli eserlerinden tercüme ederek yayınladığımız kitaplara karşı çıkıyor.
Sebebi basittir. Bu kitaplarda, Allahü teâlânın (Hepsinden razıyım. Hepsine
Cenneti söz verdim) buyurduğu, Eshab-ı kiramın tamamı övülüyor. Sahabe
düşmanları, elbette buna karşı çıkar.
Resulullah efendimizin de, (Ümmetimin âlimlerinin farklı ictihadları,
mezheplere ayrılması rahmettir) buyurduğu bildiriliyor. Mezhepsiz olan
elbette karşı çıkar.
Adam Hanefi mezhebinde gusülde ağzın içini yıkamanın farz olduğunu bilmediği
için yıllarca cünüp gezmiştir. Yıllarca sünnet diye bid’at işlemiştir. Mesela
sünnet diye bid’at sakal bırakmıştır.
Farzların yanında nafile ibadetler denizde damla bile değildir. Adam farzları
bırakıp yıllarca nafile ibadet etmiştir. Bu kıymetli kitaplardan gerçeği
öğrenince elbette şok olacaktır.
Bid'at ehlinin, Vehhabiliğin, kamufle adıyla selefiliğin, dinde reformculuğun,
Kadıyaniliğin, Behailiğin, Hurufiliğin, 19’culuğun, bozuk ve yanlış olduğu,
maksatlı kurulduğu, kötü din adamlarının eşkıya olduğu açıklanıyor. Bu
gruplardan birini seven, elbette bunları kötüler. İbni Teymiyyeci, Abduhçu
olan, elbette bunlara karşı çıkar. Adam, bir hizbin militanı ise, şucu bucu
ise, kendi hizbinden olmayanı kötüler. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Dinde parçalandılar. Her grup, kendi yollarını doğru sanıp sevinmektedir.) [Müminun
53]
O halde kötü din adamlarından uzak durmalıdır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor
ki:
(Dünyalık peşinde olan din adamlarının sözlerini dinlemek, kitaplarını okumak
zehir yemek gibi zararlıdır. Kötü din adamlarının zararları bulaşıcıdır.
Cemiyetleri bozar, milletleri parçalar. Tarihte İslam devletlerinin başlarına
gelen felaketlere hep kötü din adamları sebep oldu. Devlet adamlarını doğru
yoldan bunlar saptırdı. Peygamber efendimiz, (Müslümanlar 73 fırkaya
bölünecek. Bunların 72 si Cehenneme gidecek, yalnız bir fırkası Cehennemden
kurtulacak)buyurdu. Bu 72 sapık fırkanın reisleri, hep kötü din adamları
idi. Cehennemden kurtulacak olan tek fırka ise, Ehl-i sünnettir.) [1/47]
İnsanların kötüsü
İmam-ı Rabbani hazretleri yine buyuruyor ki:
(İnsanların kötüsü, kötü âlimlerdir. Bunlar, din, iman hırsızlarıdır. Kur’an-ı
kerimde mealen, (Onlar kendilerini müslüman sanıyor. Onlar son derece
yalancıdır, şeytan onlara musallat olmuştur. Allahü teâlâyı hatırlamaz ve
ismini ağızlarına almazlar, şeytana uymuşlar, şeytan olmuşlardır. Biliniz ki,
şeytana uyanlar ziyan etti, ebedi saadeti bırakıp, sonsuz azaba atıldı) buyuruluyor.
Büyüklerden biri, şeytanın boş oturduğunu görünce sebebini sorar. Şeytan,
(Zamanın din adamları olan kötü âlimler, insanları yoldan çıkarmakta, bana o
kadar yardımcı olmakta ki, bu mühim işi benim yapmama lüzum kalmıyor) der.
Böyle kötü kimselerden uzak durmalıdır!) [1/33]
Allahü teâlânın kıymet verdiği ve her şeyin en şereflisi olan ilmi, mal, mevki
kapmaya ve başa geçmeye vesile edenlere, bu ilim elbette zararlı olur. Halbuki,
dünyaya düşkün olmak, Allahü teâlânın hiç sevmediği bir şeydir. O halde, Allahü
teâlânın kıymet verdiği ilmi, Onun sevmediği yolda harcetmek, çok çirkin bir
iştir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Âlimlerin en kötüsü, insanların en kötüsüdür.) [Bezzar]
(Kıyamette bir din görevlisi getirilip Cehenneme atılır. Cehennemdeki
tanıdıkları ona, "Sen dünyada dinin emirlerini bildirirdin. Niçin bu azaba
düştün?" derler. O da, "İnsanlara, günahtır, yapmayın" der,
kendim yapardım. "Yapın" dediklerimi de yapmazdım. Bunun cezasını
çekiyorum" der.) [Buhari]
(Miraca çıkınca, ateşten makaslarla dudaklarını kesenleri gördüm. Her
kesilişte dudakları yeniden tamamlanıyordu. Cebrail aleyhisselam "Bunlar,
din görevlisidir, yapmadıklarını söylerler ve Allah’ın kitabı ile amel
etmezler" dedi.) [Beyheki]
(Kıyamette en şiddetli azap, ilmi kendine fayda vermeyen din
görevlisinedir.) [Beyheki]
(Cehennemde azap çekenlerden bazılarının yaydıkları kötü kokular,
diğerlerine ateşten daha fazla azap verir. "Sen ne günah işledin ki, öyle
pis koku çıkarıyorsun?" diye sorulunca, "Ben din görevlisi idim.
Bildiklerimi yapmazdım" der.) [İ.Ahmed]
Vaaz etmek ve dini yazı yazmak, kitap, dergi çıkarmak, ancak Allah rızası için
olunca, mevki, mal ve şöhret kazanmak için olmayınca faydalı olur. Böyle halis
düşünmenin alameti de, dünyaya düşkün olmamaktır.
İnsanların en iyisi iyi âlimler olduğu gibi, en kötüsü de kötü âlimlerdir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ümmetim, kötü âlimler, cahil âbidler yüzünden helâk olur. Kötülerin en
kötüsü kötü âlimlerdir. İyilerin en iyisi de iyi âlimlerdir.) [Darimi]
Şimdi kendi görüşlerini, sapıklıklarını din gibi ortaya atanlar çoğaldı.
Hadis-i şerifte, (Ümmetim, kötü din görevlilerinden çok zarar
görecektir) buyuruldu. (Hakim)
Zamanımızda hakiki âlim çok azaldı. Önceki âlimler, asr-ı saadete yakın zamanda
yaşadıkları için de kıymetli idi. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İnsanların en hayırlısı benim asrımdaki müslümanlar [Eshab-ı
kiram]dır. Bunlardan sonra en iyileri, bunlardan sonra gelenler[tâbi’in]dir.
Onlardan sonra da en iyileri, onlardan sonra gelenler[Tebe-i tâbi’in]dir.
Artık bunlardan sonra yalan yayılır, bunların sözlerine ve işlerine
inanmayınız!) [Buhari, Müslim]
Tâbi’inden olan büyük âlimleri, onların yolunu, kurdukları mezhepleri
beğenmeyip, dört mezhepten farklı kitap yazıp, (Biz bir mezhebe göre değil,
İslam’a göre yazıyoruz) diyen cahiller, kendilerinin büyük âlim olduklarını
söylüyorlar. Halbuki hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Âlimim diyen cahildir.) [Taberani]
Bid’at ehli bu sapıklar, kâfirlerden daha zararlı olur. En büyük kâfirlerden biri
Deccal olduğu halde, hadis-i şerifte, (Sizin için Deccal’den daha çok,
sapık önderlerden korkuyorum) buyuruldu. (İ.Ahmed)
Kâfir, insanın canına kastedebilir. Fakat dört mezhebe uymayan bu sapıklar,
insanın imanına kastedip ebedi Cehennemlik olmasına sebep olabilir. Bu zamanda
sapıklık çoğaldığı için, “âlimim” diye ortaya çıkan kimselerin peşinden
gidenler sapıtabilir. Fakat eskiden gelmiş, dost-düşman tarafından Ehl-i sünnet
âlimi olduğu bildirilen, imam-ı a’zam, imam-ı Malik, imam-ı Şafi,
imam-ı Ahmed, imam-ı Gazali, Seyyid Abdülkadir Geylani, imam-ı Rabbani gibi
herbiri birer güneş olan âlimlerin yolundan gidilirse, kurtuluşa erilir.
Geri kalışımızın sebepleri
Yabancı yazar, müslümanların geri kalışını ictihada bağlayıp, (Fukaha, ictihad
kapısının kapatılmasında ve bundan böyle dört mezheple iktifa edilmesinde
ittifak etmiştir. Bunun neticesinde İslam düşüncesi duraklamış, hukukta ve
diğer İslami ilimlerde taklit ve saplantının yayılmasına sebep olmuştur) diyor.
Açıklamaya geçmeden önce şunu tekrar edelim:
Düşünce, bir iş için düşünülen çare veya kıyaslanan neticedir. Görüşde
düşünce demektir.
Nazariye de, akli, zihni esaslara dayanan görüş, teori demektir.
Allahü teâlânın bildirdiği hükümlere ilahi düşünce, ilahi
görüş, ilahi nazariye, ilahi şuur denmez. İslam düşüncesi denmez.
Bunları kullanmak küfürdür.
İctihad kapısını kimse kapatmamıştır. Ehli olmadığı için kendiliğinden
kapanmıştır. Kapalıya kapalı demek, kapatmak değildir. Kapatmaya yetkisi olanın
açmaya da yetkisi olur. İctihad edip etmemekle, geri kalışımızın bir alakası
yoktur. Milyonlarca insan ehil olup olmadığına bakmadan, kitap yazıyor, ictihad
yapıyor. Madem ictihad yüzünden geri kaldık. Şimdi herkes ictihad yaptığı halde
niçin ilerlemiyoruz?
Mason Abduh ve onun Reşit Rıza ve Meraği gibi çömezleri, mezheplere saldırıp,
(mezhepler birleştirilmeli) diyerek mezhepleri kaldırmaya çalışmışlardır.
İngiliz casusu Hempher de aynı yolda hareket ederek Necdiliği kurdurmuştur.
Aynı art niyetli kimseler, herkes ictihad etmeli diyerek ehli
olmayan kimselerin de ictihada yeltenmelerine sebep olmuşlardır. Hadis-i
şerifte, (Her asır, bir öncekinden daha kötü olacaktır) buyuruldu.
Bu bakımdan sonraki asırlarda birinci asırdaki gibi büyük âlimler yetişmedi.
Yetişmesi de çok zordur. Bu zoru başarabilen az da olsa çıkarsa, buna kimse bir
şey demez.
Müctehide ihtiyaç yok
Hicri 4. asırdan sonra mutlak müctehid olarak meşhur olan görülmedi. Mutlak
müctehide ihtiyaç da kalmadı. Çünkü Allahü teâlâ ve onun Resulü Muhammed
aleyhisselam, kıyamete kadar, hayat şekillerinde ve fen vasıtalarında yapılacak
değişikliklerin, yeniliklerin hepsine şamil olan hükümlerin hepsini bildirdi.
Müctehidler de, bunların hepsini anlayıp, açıkladı. Sonra gelen âlimler, bu
ahkamın, yeni olaylara nasıl tatbik edileceğini tefsir ve fıkıh kitaplarında
bildirdi. Müceddid denilen bu âlimler kıyamete kadar mevcuttur.
İctihad kapısı açık diye herkes destursuz girerse, birbirine zıt gibi görünen
hadis-i şerifleri görünce ne yapacaktır? Mesela imam arkasında Fatihanın
okunacağına dair de, okunmayacağına dair de hadis var. İcazetsiz bir kimse,
bunları okuyunca ya Peygambere suizan edecek, yahut hadis âlimine iftira
edecektir. Ehli olmayanların hüküm çıkarmak niyetiyle hadis okuması, elbette
doğru olmaz.
Dünya işlerinde bile işinin ehli olmayan bir kimse, yaptığı şeyi başaramaz.
Mesela, (Ehliyeti olan şoför olmalıdır) demek yanlış mıdır? (Herkes araba
kullansın) demek doğru olur mu? (Herkes göz ameliyatı yapmalıdır) demek ne
kadar saçmalıktır. (Herkes hadis kitabı okumalı, hadisten hüküm çıkarmalı,
Kur'an meali okuyup ondan hüküm çıkarmalı) demek daha tehlikelidir. Araba
kullanmasını bilmeyen, bir kaza yapabilir ve canından olabilir. Fakat hadisi,
Kur'anı anlamayan kimse, bunlarla amel edeceğim derken dininden olur.
Her işi ehline bırakmak kadar tabii ne olabilir? Biz, (İş ehline verilmeli)
diyoruz. O, (hayır herkes hadis okumalı, herkes meal okumalı, anladığı gibi
amel etmelidir) demek istiyor. Bu, ilme düşmanlıktır. Herkesin âlim olmasını,
müctehid olmasını istemek, akla da, ilme de aykırıdır. Müctehid olmanın birçok
şartları vardır. Bunlardan biri de ilâhi mevhibeye sahip olmak yani evliya
olması da gerekir. Fakat her evliya da müctehid değildir. İctihad, ayağa
düşürülmemelidir.
Önce temel bilgi gerekir
Bazı okuyucular, İbni Teymiye’nin veya İbni Sebe’nin yanlış görüşlerinin neler
olduğunu soruyorlar. Mesela, (İbni Teymiyeci bir arkadaşımız var. İbni
Teymiye’nin hatalarını bildirin de arkadaşımızı vazgeçirelim) diyorlar.
Abduh’u, Kardavi’yi veya daha başkalarını soruyorlar. Bunların yolundan giden
kimseler, Ehl-i sünneti bilmedikleri için verilecek cevaplar onları tatmin
etmez. Çünkü temel dini bilgileri yok. Cevap olarak onlar mezhepsiz desek,
temel bilgileri olmadığı için, vehhabilerden duyduklarını tekrarlayıp, “Âlimin
mezhebi mi olur, Eshabın mezhebi mi vardı” diyeceklerdir. Kerameti inkâr
ediyorlar desek, yine onların etkisiyle, papağan gibi ezberlediklerini
tekrarlayıp, “keramete inanmak şirk” diyeceklerdir. O sapıklar, “Tek tanrıya
inanan herkes, Cennete gidecektir” diyorlar, Hristiyan ve Yahudileri de Cennete
sokuyorlar desek, doğrusu da öyle değil mi diyeceklerdir. Bunun gibi yüzlerce
şey söylense verecekleri cevaplar aynıdır. Çünkü din düşmanları onları papağan
haline getirmiştir. Bu acı durumlardan kurtulmak için önce temel din bilgilerini
bilmek gerekir.
İman nedir? Hak din hangisi? Mezhep ve mezhepsizlik nedir? Mucize ve keramet
nedir? Bunları doğru olarak bilenin Ehl-i sünnet olduğu anlaşılır. Bunları
bilene, sapıkların sapıklığını anlatmak kolaydır. (İbni Teymiye, Cehennemin
ebedi olduğunu inkâr eden bir mezhepsiz) dersek kolayca anlar.
Muhatabımız Ehl-i sünnet değilse böyle söylememizin hiçbir kıymeti kalmaz. Bir
örnek verelim. Mesela imanı anlatalım: Amentü’deki altı esastan birine
inanmayanın imanı geçersizdir. Yani bu altı esastan birini inkâr eden kâfir
olur. Bunun için inanmak değil, doğru inanmak önemlidir. Ahirette kurtulmak,
ibadetin çok olmasına değil, doğru imana bağlıdır. Elimizde sağlam ölçü vardır.
Ehl-i sünnete göre iman, Amentü’de bildirilen altı esasa inanmaktır. Ancak
böyle inananlar Ehl-i sünnettir.
Amentü’deki bu altı esasa inanan kimse, bilir ki, Yahudiler de Hristiyanlar da,
her Peygambere ve her semavi kitaba inanmazlar, mesela Muhammed aleyhisselamı
Peygamber ve Kur’an-ı kerimi semavi kitap kabul etmezler. Peki bunlara iman
sahibi demek mümkün mü? Elimizdeki sağlam ölçüye uymamaktadır. Kur’an-ı
kerimde (Hak din ancak İslam’dır) buyuruluyor. Yahudilik ve
Hristiyanlık hak din denmiyor, aksine, (Onları dost edinenin Allah’ın
düşmanı) olduğu bildiriliyor. Amentü’yü Ehl-i sünnet gibi inanana
imanı anlatmak kolaydır. Amentü’ye inanmayana da sözümüz yoktur.
Abdülgani Nablüsi hazretleri buyuruyor ki:
İman, Muhammed aleyhisselamın Allahü teâlâ tarafından getirdiği bilgilere
kalbin inanması demektir. Bu bilgileri araştırıp anlamak gerekmez. (Hadika) [Resulullaha
inanmak demek, Onun bildirdiklerinin tamamını kabul etmek, inanmak ve hepsini
beğenmek demektir.]
İmam-ı Rabbani hazretleri de buyurdu ki:
İman, kalbin tasdiki, kabul etmesi, inanması demektir. İnanmanın azı, çoğu
olmaz. Mümin büyük günah işlese de imanı gitmez, kâfir olmaz. Ahirette
kurtulmayacak olan yalnız kâfirlerdir. Zerre kadar imanı olan kurtuluşa
kavuşur. (2/67)
Diğer hususlar da iman örneğindeki gibidir. Ehl-i sünnete uymayan kitap ve
yazarlardan uzak durmalı. Çünkü bunlar, yaldızlanmış necasete veya altın kupada
sunulan zehire benzer. Süsüne, kabına veya görünüşüne aldanıp, sonsuz saadetten
mahrum kalmamalıdır.
Ahir zaman şeyhleri
Sual: Beni bir şeyhin sohbetine götürdüler. Ben gelince Mektubat-ı
Rabbaniden okudular. (Teheccüd namazı, tarikai aliyyenin zaruriyyatındandır)
diye bir cümle geçti. Şeyh, buna farz diyebiliriz dedi. Şeyhin teheccüd
namazına farz demesi doğru mudur?
CEVAP
Teheccüd namazı nafiledir, Peygamber efendimize farz idi. Tarikai aliyyede
teheccüde çok önem verirlerdi. Şimdi tarikai aliyye mensupları kalmadı.
Gece yarısından sonra kılınan teheccüd namazı, gündüz kılınan bin rekattan daha
faziletlidir. Bir saat ilim öğrenmek, [mesela ilmihal okumak] geceyi ibadetle
geçirmekten daha çok sevaptır. (Dürr-ül-muhtar)
İmam-ı Rabbani hazretleri de, (Nafile, farzın yanında denizde damla bile
değildir) buyuruyor. Bu ifade, şeyhin sözünün ne kadar yanlış olduğunu
göstermektedir. Ahmet Yesevi hazretleri o devirdeki şeyhler
için der ki:
Durmaz keramet satar
Ahir zaman şeyhleri
Her gün battıkça batar,
Ahir zaman şeyhleri
Farzı geriye atar,
Nafile oruç tutar,
Dini paraya satar,
Ahir zaman şeyhleri
Beline kuşak bağlar,
Sözleri yürek dağlar
Para toplarken ağlar,
Ahir zaman şeyhleri
Ağlaması göz boyar,
Her gün ayağı kayar,
Kendini adam sayar,
Ahir zaman şeyhleri
Başına sarık sarar,
Kendine mürit arar,
İlmi yok neye yarar,
Ahir zaman şeyhleri
Dünyaya kucak açar,
Zoru görünce kaçar,
Her yere küfür saçar,
Ahir zaman şeyhleri
Şeyhlik ulu bir iştir,
Hakka doğru gidiştir
Yaklaşılmaz ateştir,
Ahir zaman şeyhleri
Salih şeyhler nerdedir,
Kötüler her yerdedir,
Hak yoluna perdedir,
Ahir zaman şeyhleri.
Âlimleri kötülemek
Sual: Mezhepsiz diyerek bir çok âlimi kötülemek, gıybet olduğu için ve
ölülerimizi iyilikle anmak gerektiği için yanlıştır. Kul hatasız olmaz. Bu
hataları örtmek yerine açığa çıkarma uygun mu?
CEVAP
Bu sözler, Eshab-ı kiramı ve İslam âlimlerini tenkit edenler için doğrudur.
Çünkü din âlimleri kötülenmez. İbni Asakir hazretleri, (Din
âlimlerinin etleri zehir gibidir. Koklayan [tenkide yönelen]hastalanır,
tadan [kötüleyen] ölür) buyuruyor. Eshab-ı kiramı
kötülemek ise daha kötüdür. Çünkü Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Muhacir ve Ensar ile iyilikte onların [Eshabın] izinden
gidenlerden Allah razıdır, onlara Cenneti hazırlamıştır.) [Tevbe 100]
Bir hadis-i şerifte de buyuruluyor ki:
(Eshabım arasında fitne çıkacak, Allahü teâlâ benimle olan sohbetlerinin
hürmetine o fitnelere karışanları, affedecektir. Sonra gelenler ise, bu
fitnelere karışan Eshabıma dil uzatarak Cehenneme girecektir.) [Müslim]
Eshabın hepsi bizim ölülerimiz olduğu için de tenkit edilmez. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Ölülerinizi iyilikle anın. Eğer Cennetlikse, kötü söylemekle günahkâr
olursunuz. Cehennemlik ise, zaten içinde bulunduğu hâl kâfi gelir.) [Nesai]
Mezhepsizlerin hataları, kul hatasız olmaz kabilinden basit
hatalar değildir, imanı ilgilendiriyor. Bir kısmı bid’at, bir kısmı ise
küfürdür. Mesela, İbni Teymiye gibi Arşın kıdemine kani olmak,
(Arşı yaratılmış kabul etmemek), Abduh gibi düşük faizlere
cevaz vermek, Efgani gibi “Peygamberlik bir sanattır”
demek, Reşit Rıza gibi icmayı inkâr edip telfîk zihniyetini
savunmak, Şevkani gibi taklidi haram saymak, İzmirli
İsmail Hakkı gibi camilere sandalye, sıra, müzik aletleri konmasını ve
Türkçe namaz kılınmasını istemek, Emekli postacı gibi Eshab-ı
kirama dil uzatmak, basit birer hata değildir. Efgani hayranı biri çıkıyor,
(Abduh gibi reform yapıp dini değiştirmek gerekir. Kâfirleri yakacak yerde
tuttun Müslümanları yaktın, adaletin nerde ey ilahi?) diyor. Bunlar basit hata
mı? Bunları bilip de, susmanın vebali büyüktür. Çünkü hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Bid’atler yayılıp, sonra gelenler, öncekilere lanet ettiği zaman, doğruyu
bilenler herkese söylesin! Söylemeyip gizleyen, Allah’ın indirdiği Kur’anı
gizlemiş olur.) [İbni Asakir]
(Ortalık karışır, yalanlar yazılır, âdetler ibadetlere karıştırılır ve
Eshabıma dil uzatıldığı zaman, doğruyu bilenler herkese bildirsin! Allahü
teâlânın, meleklerin ve bütün insanların laneti, doğruyu bilip de, gücü yettiği
halde bildirmeyene olsun.) [Ebu Nuaym, Deylemi]
Lanete müstahak olmamak için, susmayıp bunları söylemek gıybet olmaz.
Çünkü gıybet, bir kimsenin gizli bir kusurunu, arkasından
söylemektir. Kâfir ve fâsıkların, alışverişte hile yapanların, dinimizi yanlış
anlatanların, yanlışlıklarını söylemek lazım olduğundan gıybet olmaz. (Redd-ül
Muhtar)
Din adamı görünen din düşmanları
Sual: Din adamı olarak görünüp, aslında bozuk hatta din düşmanı olanları
anlamanın, tanımanın bir yolu var mıdır?
Cevap: Bir din adamı, hangi asırda bulunursa bulunsun, Peygamberin ve
Eshabının bildirdiklerine uymazsa, sözleri, işleri ve itikadı bunların
bildirdiklerine uygun olmazsa, nefsine, düşüncelerine uyarak İslâmiyetin dışına
taşarsa ve aklına uyarak İslâmiyetin inceliklerine karşı gelir, anlayamadığı
bilgilerde dört mezhebin dışına taşarsa, bu kimsenin kötü din adamı olduğu
anlaşılır. Allahü teâlâ bunun kalbini mühürlemiştir. Gözleri hak yolu göremez,
kulakları doğru sözü işitemez. Buna, kıyamette büyük azap vardır. Allahü teâlâ,
bunu sevmez. Bunun gibi olanlar, Peygamberlerin düşmanıdırlar. Bunlar,
kendilerini doğru yolda sanır. Yaptıklarını beğenirler. Halbuki, bunlar şeytanın
yolundadırlar. Bunlardan aklını toparlayıp doğruya dönebilen çok azdır.
Bunların her sözü tatlı, yaldızlı olur, faydalı görünür. Halbuki, düşündükleri,
beğendikleri şeyler hep kötüdür. Ahmakları aldatarak kötü yola, felakete
sürüklerler. Sözleri, kar yığınları gibi parlak, lekesiz görünür. Fakat,
hakikat güneşi karşısında eriyip giderler. Allahü teâlânın kalplerini
kararttığı ve mühürlediği bu kötü din adamlarına Bidat ehli, yani
mezhepsiz din adamı denir. Bunlar, itikatları ve amelleri, Kur’ân-ı kerime,
hadîs-i şeriflere ve icma-i ümmete uymayan kimselerdir. Bunlar doğru yoldan
sapmış olup, Müslümanları da felakete sürüklemektedirler. Bunlara uyanlar,
Cehenneme gideceklerdir. Selef-i sâlihin zamanında ve sonra gelen din adamları
arasında böyle bozuk olanlar çok vardı. Müslümanlar arasında bunların
bulunması, insanın bir uzvunun kangren veya kanser olmasına benzer. Bu yarayı
yok etmedikçe, sağlam kısımlar da felaketten kurtulamaz. Bunlar, bulaşıcı
hastalık mikrobu taşıyan hastalar gibidir. Bunlara yaklaşanlar zarar görür.
Bunların zararına yakalanmamak için yanlarına yaklaşmamak lazımdır.