"Yâ Rabbî, hâlimize göre muâmele etme!.."
07/02/2025 Cuma Köşe yazarı A.D
Hazreti Mevlâna buyurdu ki: "Çocukluğunda oyun, gençliğinde
sarhoşluk, ihtiyarlığında tembellik... Ne zaman Allaha kulluk
edeceksin?.."
Büyük velî Mevlâna Celaleddin-i Rumî (kuddîse sirrûh) hazretleri, tasavvuf deryasına dalmış bir Hak âşığıdır. İlmi, teşbihleri, sözleri ve nasihatleri bu deryadan saçılan hikmet damlalarıdır... Soyu baba tarafından Hazret-i Ebu Bekr-i Sıddîk’a ulaşmaktadır. Asıl adı Muhammed, lakabı "Celaleddin" olup, Anadolu’ya gelip yerleştiği için, "Rûmî" diye anılmıştır. "Mevlâna" diye meşhur olmuştur. Mevlâna "efendimiz" demektir. 1207 yılında Belh şehrinde doğdu, 1273 yılında Konya’da vefat etti...
Mevlâna Celaleddin-i Rumi hazretleri buyurdu
ki: "Çocukluğunda oyun, gençliğinde sarhoşluk, ihtiyarlığında
tembellik... Ne zaman Allaha kulluk edeceksin?.."
Bu mübarek zat bir gün şöyle dua etti:
"Ey affı çok olan, günahları örten Rabbim, o
günahlar dolayısı ile bizden intikam alma. Bize azap etme...
Ey mahlukatın, yaratıkların canlıların
ihtiyacını gideren Rabbim! Sen varken hiçbir kimseyi hatırlamak ve ondan bir
şey ummak lâyık değildir.
Ey ihsânı çok olan Rabbim! Cefâ içinde geçip
giden ömre merhamet et.
Ey affetmeyi seven Rabbim! Bizi affeyle. İsyân
derdimize çâre eyle.
Ey yardım isteyenlerin yardımcısı! Bizi hidâyete
çıkar.
Ey âlemin yaratıcısı! Kasvetli, kararmış,
katılaşmış âdeta taş gibi olmuş olan kalbimizi mum gibi yumuşat,
feryâdımızı, âh-u vâhımızı, hoş eyle ki rahmetini çeksin...
Yâ Rabbî, hâlimize göre muâmele etme. Kendi
ikrâm ve ihsânına göre muâmele et. Kerem ve lütfunla hidâyet ettiğin kalbi
tekrar sapıklığa meylettirme.
Yâ Rabbî, dua ve yakarışlarımızda sana lâyık
olmayan sözleri bilmeyerek söyleyip hatalarda bulunmuş isek, o kelimeleri sen
ıslâh et ve duamızı kabul buyur. Çünkü sözlerin hâkimi ve sultanı ancak
sensin..."
***
Hazret-i Mevlâna'nın muhterem hanımı anlatır:
-Bir gün namaza durdu. Kur'ân-ı kerim okuyor, bir
taraftan da gözlerinden yaşlar akıtıyordu. Evdekilerle birlikte onun bu hâline
hayretle bakıyorduk. Namazdan sonra her zamanki gibi tesbihini çekip duasını
yaptı. Onun bu hâli bana çok tesir etti, ağlamaya başladım. Sonra;
-Ey efendi, biz günahkârların ümidi sensin. Bu kadar
çok ibadetinle, böyle korkar, ağlar, yalvarırsan, biz bu tembel hâlimizle
kıyâmette ne yaparız, dedim. Yemin ederek şöyle söyledi:
-Allahü teâlânın bana verdiği
nimetlerin, ihsânların yanında benim yaptığım ibadet, yalvarışlar ve bütün
hareketlerim, ziyâde kusur ve nihayetsiz eksiklikten başka bir şey değildir.
Bütün bu korku ve yakarışlarımla; "Ey kerîm olan Allah'ım! Benim gibi bir
âcizin, bir çâresizin kuvveti ve tâkati ancak bu kadardır, mâzur buyur yâ
Rabbî" demek istiyorum. Yoksa Ona lâyık bir ibadeti kim yapabilir?
