Koronavirüs münasebetiyle...
13/04/2020 Pazartesi Köşe yazarı R.A
İlim ve tıp adamlarının ifâde ettiklerine göre, salgının yayılmasını
önlemek için, sosyal ortam etkileşimini mümkün olduğunca azaltmak önem arz
etmektedir.
Büyük bir memnuniyetle ifâde edelim ki, güzel ülkemizin bütün kamu kurum ve
kuruluşları, bütün dünyâyı kasıp kavuran, perîşân eden “Yeni Tip Coronavirüs
[Covit-19]”a karşı, dünyâya örnek teşkîl edecek bir şekilde mücâdele
etmektedirler.
Devlet ve Hükûmet yetkilileri, başta Sağlık Bakanlığı, Millî Eğitim
Bakanlığı, Üniversiteler, Millî Savunma Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı,
Dışişleri Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Âile ve Sosyal Yardım Bakanlığı…
Belediyeler ve diğer bazı Sivil Toplum Kuruluşları olmak üzere çeşitli
müesseselerimizin aldıkları tedbirler takdîre şâyândır.
Hele Sağlık Bakanlığımızın ve İlmî Heyet'in (Bilim Kurulu’nun), daha virüs
ortaya çıkar çıkmaz, zamanında aldığı ciddî tedbîrlerle, bu virüs güzel
ülkemizde asgarî seviyede tutulmuş, vak’a sayısı ve ölüm adedi, bütün dünyâya
kıyâsla, son derece cüzi bir seviyede kalmıştır; inşallah daha fazla
artmaz.
Şüphe yok ki, azîz vatandaşlarımızın bu husûstaki dikkatleri,
hassâsiyetleri, tedbîrli davranmaları ve farkındalığın artması daha etkin bir
mücâdele sağlayacaktır.
İlim ve tıp adamlarının ifâde ettiklerine göre, salgının yayılmasını
önlemek için, sosyal ortam etkileşimini mümkün olduğunca azaltmak önem arz
etmektedir.
Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr.
Ahmet Şimşirgil, "700 sene önce de, Çin'de bir bulaşıcı hastalık
peydâhlandı. Bu hastalık sebebiyle çok sayıda insan hayâtını haybetti. O
hastalık da, bugün olduğu gibi, Çin'in Wuhan eyâletinde çıktı ve onun adına 'Kara
Ölüm' demişlerdi" bilgisini vermiştir.
Hattâ o gün, 450 milyon olan dünyâ nüfûsunun üçte birinin yani 150 milyon
kişinin öldüğü de ifâde edilmiştir.
Yine Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyelerinden
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci, Türkiye gazetesinde yazdığı bir makâlesinde, târih boyunca
yangın, zelzele, sel gibi felaketlerden insanların çok korkmuş olduklarını;
medeniyetlerin nice zararlara uğramış olduğunu belirtmiştir.
Ayrıca, XIV. asırda, korkunç bir vebâ salgınının, Avrupa’yı kasıp
kavurduğunu; nüfûsun üçte birini yok ettiğini ifâde etmiştir.
Sonraki yıllarda, İtalya’da (1629), Londra’da (1665), Viyana’da (1679),
Marsilya’da (1720) ve Moskova’da (1771) görülen salgınlar, büyük tahrîbâta
sebep olmuştur.
Ekinci, yazısında şunları da belirtmiştir:
Rus gribi (1889), 1 milyon; Çin vebâsı (1894-1903), 10 milyon; İspanyol
gribi (1918-1920), 50 milyon; Asya gribi (1957), 2 milyon; AIDS (1960-) 40
milyon; domuz gribi (2009), 284 bin câna mâl olmuştur. Bu asrın başındaki Sars
ve Ebola salgınları, birkaç bin kişiyi öldürdüyse de, çok ses getirmiştir.
Kırım Harbi’nde (1854-1856), Fransız askerlerinin 20 bini muhârebede, 50
bini hastalıklardan ölmüştür. İngilizler, 5 bin askeri muhârebede, 17 bin
askeri sârî hastalıklardan kaybetmiştir. Hattâ Fransız ve İngiliz ordu
kumandanları bile, sârî hastalıktan ölmüştür. 38 bin Rus askeri muhârebede, 37
bini hastalıktan ölmüştür.
Amerikan iç savaşında ise (1861-1865), Kuzeylilerin 220 bini tifo,
dizanteri, verem gibi hastalıklardan ölmüştür.