İstanbul'daki tarihî eserler...
17/10/2023 Salı Köşe yazarı R.A
İstanbul; krallara taç giydiren, sultânları kucaklayan bir şehirdir.
Dünyâ çapında bir târih ve kültür başkenti idi, kezâ zamanının en büyük İslâm
devletinin de başkenti idi.
Târihçi
Yılmaz Öztuna diyor ki [Türkiye Gazetesi - 04 Temmuz 2009 Cumartesi, Başyazı]:
İstanbul, Büyük Konstantin tarafından 11 Mayıs 330’da, Roma
Cihân İmparatorluğunun taht şehri (başşehir=başkent) ilân
edildi. 29 Mayıs 1453’e kadar 1123 yıl, 19 gün, Roma ve Bizans İmparatorluklarının
taht şehri olarak kaldı.
Osmânlı
Türk Cihân İmparatorluğunun taht şehri olması, 18 Kasım
1922’ye kadar 469 yıl, 5 ay, 20 gündür. Bu sûretle toplam 1592 yıl, 6 ay, 9 gün İmparatorluk
pâyitahtı/taht şehri oldu.
Cihân
İmparatorlukları buradan yönetildi. Hılâfet’in (halîfeliğin) taht şehri olması ise,
29 Ağustos 1516’dan 3 Mart 1924’e kadar 407 yıl, 6 ay ve 5 gündür. İşte
İstanbullu, böylesine bir beldenin hemşehrîsi, sâkini olmakla müftehirdir,
iftihâr etmektedir.
İstanbul
deyince evvelâ hâtıra, İstanbul’un ma’nevî sultânı Hâlid bin Zeyd gelir.
Onun künyesi “Ebû Eyyûb”dur. Medîneli
Müslümânlardan olduğu için “Ensârî” nisbesiyle
meşhûr olmuştur. 670 (H. 50) senesinde İstanbul’da şehîd oldumuştur. Peygamber
Efendimizin “mihmândârı” olmuştur; yâni Mescid
yapılıncaya kadar, onu yedi ay evinde misâfir eden sahâbîdir.
Peygamber Efendimiz, Mekke’den Medîne’ye hicret etmeden önce
bi’setin, yâni Peygamberliğinin bildirilmesinin 11. (onbirinci) senesinde
Müslümân oldu. İkinci Akabe bîatinde bulunarak Resûlullah Efendimizin
sohbetiyle şereflendi. Böylece Eshâb-ı kirâm ve Ensâr-ı kirâmdan oldu. Hanımı
Ümmü Eyyûb da Müslümân olup, Peygamber Efendimize hizmetle şereflendi.
Ebû Eyyûb-i Ensârî; Bedir, Uhud, Hendek, Hudeybiye ve
diğer bütün gazvelerde (harplerde), Resûlullah Efendimizin yanında bulundu ve
hayır duâlarına kavuştu. Birçok muhârebede “alemdarlık=sancakdârlık=bayraktârlık” hizmeti
ile şereflendi.
Hâlid bin Zeyd Hazretleri, Cemel ve Sıffîn vak’alarında,
Hazret-i Ali’nin yanında bulundu. Onun kumandânları arasında yer aldı. Sûriye
ve Filistîn muhârebelerinde, Mısır ve Kıbrıs’ın fethinde bulundu.
Bilindiği üzere, Kur’ân-ı kerîmde “Fetih sûresi”nin 1.
âyet-i kerîmesinde “fethan mübînâ” lafızlarıyla
Mekke-i mükerremenin fethi mevzû-i bahis edilmiştir. “Feth-i
mübîn” terimi, edebiyâtımızda bir de “İstanbul’un
fethi” için kullanılmıştır. Buna dâir pekçok makâle ve
şiir de yazılmıştır.
Ebû Eyyûb (radıyallahü anh), ihtiyâr olduğu hâlde, Hazret-i
Muâviye’nin, 670 (H. 50) senesinde İstanbul’un fethi için teşkîl ettiği orduya
da katıldı. Süfyân bin Avf-ı Ezdî kumandasındaki bu ordu ile İstanbul’u almaya
geldi.
Peygamber Efendimizin; “Kostantîniyye’de kalenin yanında sâlih
bir insan defnolunacaktır” hadîs-i şerîfini rivâyet etti ve “Şâyet
burada vefât edersem, cenâzemi hemen defnetmeyin. Ordunun gidebileceği yerin en
ileri noktasına kadar götürün ve beni oraya defnedin” diyerek
vasiyet etti. Sonra mübârek rûhunu teslim ederek şehîd oldu. [Cenâb-ı Hak,
hepimizi onun şefâatlerine nâil eylesin inşâallah.]