Karantinanın önemi...
14/04/2020 Salı Köşe yazarı R.A
Resûlullah Efendimiz buyurdu ki: "Bir yerde vebâ çıktığını
duyarsanız, oraya girmeyiniz; bulunduğunuz yerde vebâ çıkmışsa, oradan
ayrılmayınız."
Hazret-i Âişe (radıyallahü anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'a tâûndan suâl edilmişti. Şu cevâbı verdi: "O, sizden
öncekilere Allah'ın gönderdiği bir azaptı. (Şimdi) Allah, onu müminlere bir
rahmet kıldı. Tâûn çıkan memlekette bulunan bir kul, kendisine
Allah'ın takdîr ettiği şeyin ulaşacağını bilip, sevap umuduyla sabredip orada
kalır ve dışarı çıkmazsa, mutlaka ona şehit sevabının bir misli
verilir." [Buhârî, Tıbb 31, Enbiyâ 50, Kader 15.]
Hazret-i Üsâme (radıyallahü anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki: "Bir yerde vebâ çıktığını duyarsanız,
oraya girmeyiniz; bulunduğunuz yerde vebâ çıkmışsa, oradan ayrılmayınız."
[Buhârî, Tıbb 30, Enbiyâ 50, Hiyel 13; Müslim, Selâm
92, 93, 94, 98, 100; Tirmizî, Cenâiz 66, (1065); Muvatta’, Câmi
23, (2, 896).]
“Cüzzâmlıdan aslandan kaçar gibi kaçınız." (Buhârî, Merdâ
19; Ahmed Bin Hanbel, Müsned, 2 / 443).
"Cüzzâmlıyla aranızda bir mızrak boyu mesâfe olduğu hâlde
konuşunuz." (Râmûzül-Ehâdîs, 2 / 471).
***
Sahâbe-i kirâmın, her konuda olduğu gibi, tıbbî konularda da Peygamberimizin
tavsiyelerine harfiyyen uydukları herkesçe müsellemdir. Nitekim Hazret-i
Ömer'e (radıyallahü anh), Şâm seferi sırasında, Ordu
kumandânı Ebû Ubeyde İbnül-Cerrâh (radıyallahü anh) tarafından, Şâm'da
vebâ olduğu haber verilince, hemen Hazret-i Ömer (radıyallahü
anh), Eshâb-ı kirâmdan müteşekkil bir ilim heyetini toplamış ve
Peygamber Efendimizin "bulaşıcı hastalık bulunan yere girmeme ve
oradan da dışarı çıkmama" hakkındaki emrine dayanarak Şâm'a
gitmemeye karâr vermiştir.
Hadîs-i şerîfte, şehitlerin 5 grup olduğu belirtilmiştir. Şöyle ki: "Şehitler,
5 kısımdır: Tâûndan (veba, kolera) vefât edenler, çâresi bilinmeyen iç
hastalıklarından vefât edenler, yangında ölenler, suda boğulanlar, yıkıntı
altında kalanlar."
Böyle hâdiselerde, insanlar âcizliklerini idrâk edip, kibirden
kurtulmaktadırlar. Allahü teâlâ, kibriyâ ve azamet sâhibi olup, kullarının
kibirlenmesine aslâ râzı olmamaktadır.
Meselenin bir başka yönü daha vardır ki, o da şudur: "Derd ü
belâ kemend-i mahbûbest" yani derd ve belâ sevgiliye atılan
bir kemenddir. Bilindiği gibi, Peygamberlere, Eshâb-ı kirâma, âlimlere
ve velîlere ne sıkıntılar gelmiştir. Şüphesiz ki, inanan bir insana
gelen sıkıntılar, onun günâhlarının affına ve derecesinin yükselmesine
sebep olmaktadır. Bunu da hâtırdan çıkarmamalıdır.
Sel, deprem, kuraklık ve benzeri gibi, İlâhî musîbetlerin ara sıra zuhur
edişi, Allahü teâlânın sonsuz nimetlerine, lütuf ve ihsânına karşı isyânda
olanları îkâz mâhiyetindedir. Derecelerin yükselmesi gibi sebepler
hâriç, suçsuz kimseye belâ gelmiyor; herkes kendi cezâsını çekiyor: Belâ
gelmez kul azmayınca/Kazâ gelmez Hak yazmayınca beyti önemli bir
husûsu ifâde ediyor.
Hâşâ zulmetmez kuluna Hudâsı/Herkesin çektiği kendi cezâsı beyti de çok
mühimdir...