Osmânlıya niçin sövüyorlar?
19/09/2022 Pazartesi Köşe yazarı R.A
Menfaatleri haleldâr
olan bazı kimseler, şerefli Osmânlı Hânedânına ve bütün Osmânlılara karşı
çıkmakta, dil uzatmakta, sövüp saymaktadırlar.
Makâlemizin hemen
başında söyleyelim ki, şerefli ecdâdımız Osmânlılar, dînsizliğe, îmânsızlığa,
zulme, ahlâksızlığa, sömürgeciliğe, hayvân gibi yaşamaya, mâddî menfaat
şebekelerinin menfaatlerine mâni olmaya çalıştıkları için,
menfaatleri haleldâr olan o insanlar, Osmânlı Devletine, şerefli Osmânlı
Hânedânına ve bütün Osmânlılara karşı çıkmakta, dil uzatmakta, sövüp
saymaktadırlar.
Açıkça söyleyelim ki,
bunların bir kısmı gaflet ve dalâlette, hattâ bazıları da hıyânettedirler.
Burada, ecdâdımıza hakâret edenlere bir çift lafımız olacaktır.
Kültür Bakanlığı eski
müsteşâr yardımcılarından, Türkiye gazetesi yazarlarından, şâir ve yazar Yavuz
Bülent Bakiler’in de [31 Ekim 2009 Cumartesi târihli Türkiye gazetesindeki]
bir makâlesinde yazdığı gibi, Türkiye Cumhûriyeti, “Devlet-i
Aliyye-i Osmâniyye”den ya’nî “Büyük Osmânlı Devleti”nden doğmuş,
Osmânlı Devleti de, “Anadolu Selçuklu Devleti”nden
dünyâya gelmiştir. Târih boyunca kurduğumuz 117 Türk Devleti içerisinde
şüphesiz ki en uzun ömürlüsü, en büyüğü, en muhteşemi Osmânlı
İmparatorluğu’dur. Osmânlı İmparatorluğu, dünyânın en büyük üç
imparatorluğundan biridir ve 624 yıl hükümrân olmuştur. [Diğer
ikisi ise, Roma ve İngiltere İmparatorluklarıdır.] Osmânlı İmparatorluğu, 1595
yılında, 3. Murâd devrinde, 22 milyon 344 bin 700 km2 üzerinde hüküm süren
muhteşem bir devletti.
Meşhûr Târihçi ve
Türkiye Gazetesi Başyazarı Yılmaz Öztuna’nın da “Büyük Türkiye Târihi”nde
belirttiği gibi, Osmânlı İmparatorluğu, 624 yıllık ömrünün, 322 yılını,
dünyâda lider devlet olarak geçirdi. Ya’nî bugünün ABD’si ne ise,
dünün Osmânlı Devleti de o idi. Ama bir farkla ki, dünyâ devletleri
arasında 322 yıl, birinci sırada bulunan Devlet-i Aliyye (Osmânlı Devleti),
hiçbir kimseye zulüm yapmadı. Bu, müntesibi olduğu yüce İslâm dîninin emri idi.
Zâten, Marcel
A. Boisard isimli bir Fransızın, “L’Humanisma de l’Islam” adlı eserinde ifâde
ettiği gibi, insanlık, insana kıymet vermeyi İslâmiyet’ten öğrenmiştir.
Başka kültürlerde
insana acımasızca davranılırken, ona en âdil muâmele tarzını İslâmiyet
getirmiştir. İslâmiyet, başkasına zarar vermek şöyle dursun, insanların kalbini
kırmaktan bile çok şiddetle menetmiştir. Nitekim Peygamber Efendimiz; “Bir
mü’minin kalbini kırmak, yetmiş defâ Kâbe’yi yıkmaktan daha şiddetlidir” buyurmaktadır.
Peki bu sadece mü’minlerle, Müslümanlarla mı sınırlıdır? Elbette ki hayır.
İslâmiyet, İslâm
devletinin vatandaşı olan gayr-i müslimlere de adâletle muâmeleyi emreder;
zulüm ve haksızlığı yasaklar. Sevgili Peygamberimiz; “Kim
bir zimmîye (gayr-i müslim vatandaşa) zulmeder veya taşıyamayacağı bir yükü
yüklerse, ben o kimsenin hasmıyım” buyurur.
Mukaddes dînimiz İslâmiyet; “medenî insan” ve “medeniyyet sâhibi toplum” meydâna gelmesi için, insanlara lâzım olan îmân ve ibâdetleri; iş, ahlâk ve cemiyet hayâtında uyulması gereken her şeyi bildirmiştir.