Eskiden talebeler, hocalarına, büyük zatlara hüsnüzan ederler miydi?

Büyük zatlara hüsnüzan

CEVAP
Elbette hüsnüzan ederlerdi. İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
Büyük bir zatın işlerini beğenmemek, insanı sonsuz felakete götürür. Onun her işi, her sözü iyi ve güzel görünmedikçe, onun feyizlerine kavuşamaz. Ona aşırı sevgisi ve bağlılığı olmakla beraber, içinde ona karşı kıl kadar bir beğenmemek bulunursa, bunu kendi için felaket, yıkım bilmeli. Bu zamanda doğru ile yanlış, iyi ile kötü birbiriyle karışıktır. Onun işlerine iyi gözle bakmalıdır. (1/313)

Onun hiçbir işine, hiçbir sözüne, hardal tanesi kadar bile itiraz etmemeli. (İnsanların en aşağısı, bu büyüklerde kusur görendir) buyuruluyor. Onda bir üstünlük, bir keramet aramamalı. Bir müminin, bir Peygamberden, bir mucize istediği, hiç görülmüş müdür? Kâfirler mucize ister. (1/292)

Ebu Cehil, (Kureyş büyükleri, zenginler dururken, bir yetim peygamber olamaz) diyerek Resulullah’ın “sallallahü aleyhi ve sellem” peygamberliğini kabul edememişti. Ebu Cehil, burada Allahü teâlâyı suçluyor, (Bu işe layık olmayan birini peygamber yaptın) demek istiyordu. Resulullah efendimiz, Allahü teâlânın elçisi ve vekilidir. Vekil, kendisine verilen yetki bakımından asıl gibidir, onu temsil eder. Vekile itiraz, asıl zata itirazdır. Ona itaat, asla itaattir. Allahü teâlâ, (Resulüme itaat, bana itaattir) buyuruyor.

Resulullah efendimizin tayin ettiği halifeyi, kumandanı kabul etmemek, Resulullah'a itiraz etmek olduğu gibi, Resulullah’ın vârisi olan büyük zatların vekilini kabul etmemek de, o büyük zatlara itiraz etmektir. İtiraz görünüşte vekile ise de, hakikatte o büyük zata yapılmıştır. Vekilini beğenmemek, o büyük zatı beğenmemektir, (Büyük zat, bu işi yanlış yaptı, haram işledi) demektir. Çünkü işi ehline vermek farzdır. Nisâ sûresinde mealen, (Allahü teâlâ, size emanetleri ehline vermenizi emreder) buyuruluyor. Büyük zatlara (İşi ehline vermedi)demek çok çirkindir.

Onlarda yanlış zannettiğimiz bir şey görünce, (Mutlaka bilemediğimiz bir sebep vardır) diye düşünmeli. Silsile-i aliyye büyüklerinden, mesela Mevlânâ Halid-i Bağdadî hazretleri, (Bu büyük zatların gözünden düşmek, yedi kat gökten düşmekten kötüdür) buyuruyor. Yedi kat gökten düşen ölür, imanı varsa şehit olur. Ama hocasının kalbinden düşen, Cehenneme düşer. Bu büyük zatların kalbi, hocasının kalbine, onun da kalbi, kendi hocasının kalbine bağlıdır. Bu silsile yoluyla Resulullah efendimize, oradan da Allahü teâlâya gider. Onun için, din büyüklerine karşı bir edepsizlik etmekten çok sakınmalıdır.

O büyükler, talebelerine, evlatlarından çok düşkündür. Onların talebesine ne yapılsa, hocasına gider. Çünkü onlar, (Her talebemiz bizim evladımızdır) buyuruyor. Evlada yapılan babaya yapılmış gibidir. Evlada hediye verilse, babası kendisine verilmiş gibi sevinir. Evladı üzmek, babayı üzeceği gibi, talebeyi üzmek de hocayı üzer. Bunun da nereye varacağını düşünmelidir.