CEVAP
Eskiden hak tarikatlar vardı. Oralarda dinimizin emir ve yasakları anlatılır,
dine uymanın yolları ve tasavvuf ilmi öğretilirdi. Zamanla, bunlar çok
azaldı, belki de hiç kalmadı. Aslı olmayınca da taklitleri çoğaldı. Her köşe
başında bir şeyh türedi. Şu anda hak tarikat olsa bile, bir tarikata girmek
gerekmez. Sapık tarikatçiler çok olup hak olanını ayırmak zordur, çünkü hak
zannederek bâtıl yola girilirse bundan kurtulmak çok zor olur. Yoksa hak
tarikat, adından da anlaşıldığı gibi haktır. En sağlam yol ise, evliya
zatların kitaplarından öğrenmektir.
Şimdi yapılacak iş, dinimizi o büyüklerin kitaplarından, yetkili âlimlerce
doğru tercüme edilen kitaplardan öğrenmek ve bunlara uygun yaşamaya
çalışmaktır. Bu kitapları okuyan, hem bilmediklerini öğrenmiş olur, hem de
kitapta ismi geçen evliya zatları tanıyarak, kalbi onlara meyleder, bağlanır.
Bütün dünyaya saçtıkları nurları alıp, olgunlaşmaya başlar. Ham bir karpuz,
güneşin ışıkları karşısında zamanla olgunlaştığı, tatlılaştığı gibi,
yetişerek kâmil bir insan olur. Nefsi de gafletten kurtulup namazın tadını
duymaya, ibadetlerden zevk almaya başlar. Günahlardan, haram olan şeylerden,
kötü huylardan nefret duyar. İyi huylar onun âdeti olur. Herkese iyilik eder.
Millete faydalı olur. Ebedî saadete kavuşur ve başkalarını da kavuşturur.
Hak tarikat
Sual: Bir tarikata girmek farz, vacib veya sünnet midir? Bir yazıda,
(Hak tarikat olsa bile, bir tarikata girmek gerekmez) deniyor. Gerekmez
demek, lüzum yok mu demek, yoksa farz değil mi demektir?
CEVAP
Farz veya vacib değildir demektir. Öyle olsaydı âyet veya hadisle
bildirilirdi. Tasavvuf büyükleri, evliya zatlar, bir tarikata girmenin
müstehab olduğunu söylüyorlar. Dini, kendi başımıza öğrenmek zordur.
Peygamber efendimiz, (İlim üstaddan [âlimden, hocadan]öğrenilir) buyuruyor.
Onun için, bir tarikata girilerek, mürşid-i kâmilden din öğrenilirdi. Günümüzde
ise, birçok bozuk tarikat da vardır. Herkes hak diye bir tarikata giriyor.
Her şeyhin birçok müridi var. Şeyhim diyenlerin, kimi mehdiyim, kimi
halifeyim diyor, hattâ peygamberim diyenler de var. Hepsi de kendi
tarikatının doğru olduğunu söylüyor. Zaten doğru diye bilmese, o tarikatta
işi ne? Bu feci durumdan dolayı, akıntıya kapılmamak ve çok dikkatli olmak
gerekiyor. Nakli esas alan kitapları okuyan, hakkı bâtıldan ayırır. Böyle
söylemek tarikata karşı olmak değildir. Bir şeyin sahtesinden kaçın demek,
iyisinden de kaçın demek değildir. Genelde her şeyin sahtesi çok olur.
(Hakiki tereyağı alın, hileli, karışık olanını almayın) veya (Piyasada hakiki
tereyağı bulmak çok zor) demek, tereyağına hakaret olur mu? Bilakis
tereyağının önemi bildirilmiş olur.
Mürşide ihtiyaç var mı?
Sual: Eskiden, insanlar neden bir mürşid-i kâmil aramışlardır?
Mürşid-i kâmilsiz Allah'ın rızasına kavuşmak mümkün değil miydi?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâya kavuşturan yolu bulmak çok lüzumludur. İnsan, her bakımdan çok
aşağıdır. Allahü teâlâ ise, her bakımdan yüksek ve kusursuzdur. Ondan gelen
feyzlerin alınması için vericiyle alıcı arasında bir bağlantı, bir yakınlık
olması gerekir. İnsanlarda bu yakınlık yoktur. Bunun için, bu yolu bilen bir kılavuza
ihtiyaç şarttır. (1/169)
Böyle bir zatı seven kimse, kitaplarını severek okur, onu edeple, sevgiyle
düşünürse, bunun da kalbi, temizlenmeye ve feyz almaya başlar. Allahü teâlâ
bedenimizi, maddemizi, yetiştirmek için güneş enerjisini sebep kıldığı gibi,
ruh ve kalblerimizi olgunlaştırmak için de, Muhammed aleyhisselamın kalbini,
oradan yayılan nurları sebep kılmıştır. Kalbe, ruha gıda olan, evliyanın
sohbetleri ve yazıları da, hep Resulullahın mübarek kalbinden yayılan
nurlarla hâsıl olmuştur. (S. Ebediyye)
Sapık tarikatçılar
Sual: Şeyh-ül-İslam Ebussüud Efendi, tasavvuf ehline sert davranıp,
idamlarına fetva vermiş mi?
CEVAP
Büyük din âlimi Ebussüud Efendi hazretlerinin tasavvuf ehline sert davrandığı
iddiası doğru değildir. Ancak tasavvuf ehlinin içine karışan sapık
tarikatçılar için ve (Tasavvufta yüksek dereceye varanlar için, din
teklifleri kalkmıştır. Onlar için helal ile haramın farkı yoktur) diyenler
için sert davranmış ve bunların, fitne çıkarma, İslamiyet’i yıkma
faaliyetlerinden dolayı, idam edilmelerine fetva vermiştir.
İslamiyet’ten ve tasavvuftan haberi olmayan kimseler, dini, dünya
kazançlarına alet edip tasavvufa, hatta ibadetlere, mistik bir hareket olarak
müzik sokmuşlardır. Dinimizde tasavvuf müziği diye bir şey yoktur.
Keramet ve hokkabazlık
Sual: Iraktan gelip, Avrupa’da ağızlarına ateş alan, avurtlarına
şiş sokup çıkartan ve bu yaptıklarına keramet diyen kimselerin halleri
İslamiyet’e uygun mudur?
CEVAP
Allahü teâlâ, böyle kimselerin Musa aleyhisselam zamanında da bulunduğunu haber
veriyor. Bunlara keramet değil, sihir diyor. Böyle göz boyamanın haram olduğu
(Fetava-yı hadisiyye)de yazılıdır. Bunlar, müslümanları aldatmaktadır. Bu
hareketleri din değil, dinsizliktir. Japonya’daki gayrı müslimler de,
sirklerde bunlarınkinden daha acayip şeyler gösteriyor. İslamiyet,
hokkabazlık, cambazlık, sihirbazlık dini değildir. İslamiyet, inanması,
yapması, sakınması gereken şeyleri, güzel ve çirkin huyları öğrenmek, herkese
iyilik yapmak dinidir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Bir kimsenin havada uçtuğunu ve deniz üzerinde yürüdüğünü yahut ağzına
ateş koyup yuttuğunu görseniz, fakat dine uymayan bir iş yapsa, keramet
ehliyim derse de, onu büyücü, yalancı, sapık ve insanları doğru yoldan
saptırıcı biliniz!) [El-Münire]
İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
Nefsi cilalanan bazı kimseler, harikulade haller gösterip sapıklık uçurumuna
sürüklenmektedir. Evliyayı böyle yalancılardan ayıran en bariz fark, her
sözünün, her hareketinin dine uygun olması, yanında bulunanların kalblerinde
Allah korkusu ve sevgisi hasıl olmasıdır ve başka şeylerden
soğumalarıdır. (2/92)
Muhammed Masum-i Faruki hazretleri buyuruyor ki:
Ahirette, Cehennemdeki ebedi, sonsuz azaptan kurtulmak için, İslam
âlimlerinin bildirdiklerine inanmak gerekir. Evliyanın, bu bildirilenlere
uymayan keşfleri kıymetsizdir. Tasavvuftan maksat, nefsin gizli ayıplarını
anlamaktır ve dine uymanın kolay olmasıdır ve ihlasa kavuşmaktır. (1/182)
Fıkıh ve Tasavvuf
Sual: Fıkıh yerine tasavvuf kitabı okumak uygun mu ve zikir nedir?
CEVAP
Fıkhı bilmeden dine uymak mümkün olmaz. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İbadetlerin en kıymetlisi, fıkıh öğrenmek ve öğretmektir.)[İ.Abdilberr]
(Her şeyin dayandığı bir direk vardır. Dinin temel direği, fıkıh
bilgisidir.) [Beyheki]
(Fıkıh öğrenmeden ibadet eden, gece karanlıkta bina yapıp, gündüz yıkana
benzer.) [Deylemi]
İmam-ı Malik hazretleri buyuruyor ki:
Fıkıh öğrenmeyip, tasavvuf ile uğraşan dinden çıkar, zındık olur. Fıkıh
öğrenip tasavvuftan haberi olmayan bid'at ehli, yani sapık olur. Her ikisine
kavuşan hakikate varır. (Merec-ül-bahreyn)
İbrahim Edhem hazretlerine, gece gündüz ibadet eden, vecde gelip kendinden
geçen bir gençten bahsettiler. Gencin yanına gidip üç gün misafir kaldı. Çok
acayip haller gördü. Gencin bu halinin şeytandan olup olmadığını öğrenmek
istedi. Yediğine baktı. Helalden değildi. Bu hallerin şeytandan olduğunu
anladı. Genci evine davet etti. Gence helal yemek verdi. Gençteki eski aşk ve
gayret kalmadı. Bana ne yaptın diye sordu. İbrahim Edhem hazretleri, gence,
(Sendeki haller şeytandandı. Helal yiyince şeytan giremedi. Esas halin
meydana çıktı) buyurdu. (Tezkiretül-evliya)
Kerameti inkâr, büyük sapıklıktır. Çünkü keramet, Peygamberin mucizesinin
devamıdır. Ancak, istidracı keramet sanmamalıdır! Mucizeden başka harikulade
haller, keramet, firaset, istidraç ve sihir adını alır. Velinin su üstünde
yürümesi keramet, papazın su üstünde yürümesi sihir, fâsıkınki ise
istidraçtır.
Zikrin fazileti
Zikir, Allahü teâlâyı hatırlamak demektir. Bu da, kalb ile olur. Zikredince,
kalb temizlenir, yani kalbden dünya sevgisi çıkıp Allah sevgisi yerleşir.
Bazı kimselerin, bir araya toplanıp hay huy etmesi, oynaması, dönmesi, zikir
değildir. Yüz yıldır, tarikat diyerek, birçok şey uyduruldu. Eshab-ı kiramın
yolu unutuldu. Cahiller, fâsıklar şeyh olarak zikir ve ibadet ismi altında,
günah işledi. Bugün hiçbir İslam ülkesinde, tasavvuf âlimi yok gibidir. Fakat
sahte mürşitler, müslümanları sömüren tarikatçılar çoktur. Din büyüklerinin,
eskiden kalma, halis kitaplarını okuyup, zikri, fikri bunlara göre doğrultmalıdır.
Tarikatçılık, şeyhlik, müridlik gibi isimlerin perdesi altında iş gören, mal
ve din hırsızlarına aldanmamalı, bunlardan kaçınmalıdır.
Bir şeyin sahtesinden kaçın demek iyisinden de kaçın demek değildir. (Hakiki
tereyağı alın, hilelisini, karışık olanını almayın) demek tereyağına hakaret
olur mu? Bilakis tereyağının önemi bildirilmiş olur. Her şeyin sahtesi de
hakikisi de vardır. (Tasavvuf perdesi altında iş gören, mal ve din
hırsızlarına aldanmamalı) dedik. Tasavvuf âliminin yok gibi olduğunu, yani
çok az olduğunu bildirdik. Zaten kıymetli şeyler az, taklitleri çok olur.
Bütün yayınlarımızda tasavvuf büyüklerinin, hayatlarını, menkıbelerini
anlatıyoruz. Tasavvuf, evliyalık demektir. Tasavvufa hiç kimse karşı çıkamaz.
Hakiki tasavvufa karşı çıkmak Müslümanlığa karşı çıkmak demektir. Fakat sahte
tasavvufa karşı çıkmak her müslümana gerekir.
Tarikat ve ilim
Tasavvufu, yani tarikatı öğrenmeden önce, ilim öğrenmek gerekir. Hadis-i
şerifte buyuruldu ki:
(Bir saat ilim öğrenmek veya öğretmek, sabaha kadar ibadet etmekten daha
sevaptır.) [Ebu Nuaym]
Bedreddin-i Serhendi hazretleri buyuruyor ki:
İmam-ı Rabbani hazretlerinden Buhari, Mişkat, Hidaye, Şerh-i Mevakıf
kitaplarını okudum. Gençleri ilim öğrenmeye teşvik eder, Önce ilim,
sonra tasavvuf buyururdu. Benim ilimden kaçındığımı, tasavvuftan
zevk aldığımı görünce, hâlime merhamet ederek, (Kitap oku, ilim öğren,
cahil sofu, şeytanın maskarası olur, rütbetül-ilmi aler rüteb yani,
rütbelerin en üstünü, ilim rütbesidir) buyurdu. (Hadarat-ül-kuds)
Tarikat maskesi
Bir okuyucumuz, uzun mektubunda özetle diyor ki: (17 yaşında genç bir kızım.
Okulda bir arkadaşım bana bir tarikata girmemi tavsiye etti. Onun tavsiyesine
uyarak bir tarikata girdim. Hoca dediğimiz bu şahıs, belli tesbihler
söylememi söyledi. "Sen kaza namazı kılma. Bunun sorumluluğunu da ben
üstleniyorum" dedi. Sonradan hoca değil, bir büyücü olduğunu öğrendiğim
bu adam, bana şeker vesaire yedirdi. Büyü yapmış. Bana yakın olmaya
çalışıyor, beni kucaklıyordu. Zamanla iyi arkadaşlardan ve dinimden soğumaya
başladım. Artık namazı falan bıraktım. Müziğe çok tutkun oldum. Kötü biri
olmama sebep olan bu büyüden nasıl kurtulabilirim?)
CEVAP
Buna benzer mailler çok alıyoruz. Nakşi, Kadiri, Rufai gibi isimlere
sığınarak, tarikat adı altında insanları kötü yola sürükleyenler gün geçtikçe
çoğalmaktadır. "Sizden namazı kaldırdım, günahınız benim boynuma"
diyen sapıkların tuzağına düşmemek için, önce dinimizi iyi bilmemiz gerekir.
Eğer gülü solan bu kız, yabancı bir erkekle, yalnız bir odada kalmanın, onunla
konuşmanın, elini öpmenin haram olduğunu, Peygamber efendimizin hiçbir kadına
mübarek elini öptürmediğini, hiç kimsede günah affetme yetkisinin olmadığını
bilseydi, başına bu felaketler gelmezdi.
Müzik, her çeşit çalgı, insanı alkolik ve morfinman gibi gaflet içinde,
uyuşuk yapar. Böylece, nefsleri azdırarak, ebedi saadetten mahrum kalmasına
sebep olur. İslam dini, insanları bu afetten, bu sonsuz felaketten korumak
için, müziğin zararlı olanlarını haram kılmış, yasak etmiştir.
Müzikten uzak durmaya çalışın. Her sıkıntının çaresi namaz kılmaktır. Namazı
doğru kılarsanız, her kötülükten uzaklaşmış olursunuz. Haramların her
çeşidinden kaçmanız, kötü arkadaşlardan uzaklaşmanız gerekir.
Bakü’de bir sapık
Azerbaycan-Bakü’den bir okuyucumuz, uzun bir mektup yazmış. Bakü’deki sapık
bir tarikat şeyhi varmış. Bu şeyhin bir çok sapık görüşlerini bildirmiş.
Temiz kimselerin de bu şeyhin kurbanı olmasından korkuyor. (Birkaçına olsun
cevap yazın da, şeyhin sapık olduğu meydana çıksın) diyor.
1- Sapık şeyh, (Her şey gibi günahı işleten de Allah’tır. Bunun
için günah işleyenleri hoş görmelidir) diyormuş.
Allahü teâlâ, (Kötülük yapmayın, günah işlemeyin) buyuruyor.
Hâşâ kendisi günah işletiyorsa, ne diye günah işlemeyin diye emretsin?
2- Sapık şeyh, (Her şey, Allah’ın bir parçasıdır) diyormuş. Böyle
söylemek de küfür olur.
3- Sapık şeyh, (Çoğunluğun ayıp saymadığı şey, günah olmaktan
çıkar) diyormuş.
Bu da zındıkların sözüdür. Bugün dünyanın çoğu içkiyi günah saymıyor diye,
içki günah olmaktan çıkar mı? Bütün insanlar ne derse desin, Allahü teâlâ
haram etmişse haramdır. Peygamber efendimiz haram olduğunu bildirmişse
haramdır.
4- Sapık, (Kâfir hor görülmemeli) diyormuş. Kur'an-ı kerimde
kâfirler aleyhine birçok âyet-i kerime vardır. Peygamber efendimiz, kâfirleri
niçin hor görüp onlarla savaştı?
5- Sapık, (Kurban kesmek nefsi kurban etmektir) diyerek kurban
emrini inkâr ediyormuş. Müslümanlıkta kurban kesmek yoksa, Peygamber
efendimiz niçin kurban kesmiş ve kurban kesmeyi emretmiştir?
6- Sapık, reenkarnasyona inanıyor. Halbuki bu inancın küfür
olduğunu daha önce bildirmiştik.
7- Sapık, (Cennet ve Cehennem bu dünyadadır) diyormuş. Bu görüş
de Kur'an-ı kerimi inkâr etmek olur.
Birçoğu hurufilik inancına benzeyen sapık görüşlerden birkaçı bunlardır.
Demek ki sadece Türkiye’de değil, her yerde insanları doğru yoldan sapıtan
şeytanın adamları varmış. Dinimizi iyice öğrenmeden merak için de olsa,
herhangi bir şeyh ile görüşmek doğru değildir.
Tarikat, dine aykırı olmaz. Her şeyin sahtesi çıktığı gibi, günümüzde sahte tarikatlar
çoktur. Bugün yapılacak iş, eskiden yazılmış, İslam âlimlerinin kitaplarını
okumaktır.
Tarikat kardeşliği
Sual: Yabancı bir erkek ile yabancı bir kadın ahiret kardeşi olur
mu? Komşumuz bir kadın, bir erkek ile ahiret kardeşi olmuş. Beraber bir odada
kalıp, yiyip içiyorlar. "Namahremlik şartları aradan kalktığı için bize
günah olmaz" ve "Biz aynı zamanda tarikat kardeşiyiz"
diyorlar. Bu hususun dinimizdeki yeri nedir?
CEVAP
Bir erkek, yabancı bir kadına "Seninle ahiret kardeşi olalım" dese
veya bir erkek diğer erkeğe, "Ahiret kardeşi olalım" dese, kardeş
gibi yaşasalar, biri imanlı, diğeri imansız ölse, biri Cennete öteki
Cehenneme gider. İmanlının imansıza hiç faydası olmaz.
Rasgele iki kişi arkadaş olsa, biri salih, diğeri fâsık müslüman olsa, salih
kimse, ahirette fâsık arkadaşına şefaat eder. Onun için salihlerle, haramdan
kaçan kimselerle arkadaşlık etmelidir!
Bir erkek, yabancı bir kadınla "Ahiret kardeşi" olup onunla yalnız
kalamaz. O kadın ona yine yabancıdır. Onunla evlenebilir. "Aradan namahremlik
şartları kalkar" demek, dinsizlerin, mülhidlerin, zındıkların
uydurdukları şeylerdir. Nikah olmadan hiçbir yabancı kadın, bir erkeğe helal
olmaz. Beraber bir odada bulunmaları haram olur.
Abdülkadir-i Geylani, Ahmed Rufai, imam-ı Rabbani hazretleri gibi tasavvuf
büyükleri zamanında, onların yolundan giden tarikat ehli var idi. Şimdi
bunların ismini kullanan, tarikat adı altında çeşitli rezaletler işleyen
kimseler çoğaldı. Böyle kimseler, dinimizi bozmaya, yıkmaya çalışan
sapıklardır. İslam âlimlerinin bildirdiği yoldan ayrılan dalalete düşer.
Dinimizin hükümleri ortadadır. Haram belli, helal bellidir. Hiç kimse, haramı
helal, helali haram yapamaz. Harama helal diyen kâfir olur. İslamiyet’te din
kardeşliği vardır. Din kardeşiyle de evlenebilir. Ahiret kardeşi olmak da,
din kardeşi olmak demektir. Bir kimse, ahiret kardeşiyle de
evlenebilir. (Hadika)
Sahteleri çoktur
Sual: Tarikat dine aykırı olur mu? Bir yere gitmem gerekir mi?
CEVAP
Tarikat, dine aykırı olmaz. Her şeyin sahtesi çıktığı gibi, günümüzde sahte
tarikatlar çoktur. Bugün yapılacak iş, eskiden yazılmış, İslam âlimlerinin
kitaplarını okumaktır. Önce dinimizin emirlerini iyi öğrenmek gerekir.
Bid’atleri ve haramları dinin emri gibi işleriz de haberimiz olmaz. İslam
âlimlerinin kitaplarını okumaya devam etmeniz kâfidir. Bir yere gitmeniz
gerekmez.
Evliyalık taslayan
Sual: Evliya ile evliyalık taslayanı birbirinden ayırmak mümkün
müdür?
CEVAP
Evliyayı, evliyalık taslayan yalancılardan ayıran farkların en açığı, bütün
söz ve hareketlerinin dine uygun olmasıdır. Evliyanın yanında bulunanlarda
Allah sevgisi kuvvetlenir, haramlardan soğur. Fakat bugün dünyada böyle salih
kimseleri bulmak zordur. Hakiki parayı bilmeyenin, kalbını, yani sahtesini
ele geçirince, hakikisinden ayırması kolay olmaz. Bundan istifade eden
yalancılar, sağda solda atını rahatça oynatabilmektedir. Bunları iyi
tanıyabilmek için, dinimizi iyi bilmek gerekir. Sözü ve hareketi dine uygun
olmayan, bırakın evliya olmayı, salih müslüman bile olamaz.
Keramet ehli mi?
Sual: Dine uymakta gevşek davranan, hatta bid'at ehli olan
kimselerden keramete benzer harikulade haller zuhur ediyor. Böyle kimseler
keramet ehli sayılır mı?
CEVAP
M.Masum-i Faruki hazretleri buyuruyor ki:
Resulullaha uymakta gevşek olanları, Onun ışıklı yolundan ayrılanları din
adamı sanmayınız! Onların yaldızlı sözlerine ve ateşli yazılarına
aldanmayınız! Yahudiler, Hristiyanlar ve Budistler de, tatlı ve yanık
sözlerle, hileli mantıklarla, kendilerinin doğru yolda olduklarını, insanları
iyiliğe, saadete çağırdıklarını bildiriyorlar.
Ebu Ömer bin Necib hazretleri buyurdu ki:
(Kendisi ile amel olunmayan ilmin, sahibine zararı, faydasından daha çoktur.)
Bütün saadetlerin yolu İslamiyet’tir. Kurtuluş yolu, Resulullahın izinde
olmaktır. Hak ile bâtılı ayıran alamet, Resulullaha "sallallahü aleyhi
ve sellem" uymaktır. Onun dinine uymayan her söz, her yazı ve her iş
kıymetsizdir. Harika, açlıkla ve riyazet çekmekle hasıl olur. Yalnız
Müslümanlara mahsus değildir.
İbni Mübarek hazretleri, (Müstehapları yapmakta gevşek davranan,
sünnetleri yapamaz. Sünnetleri yapmakta gevşeklik de, farzların yapılmasını
zorlaştırır. Farzlarda gevşek davranan da, marifete, Allahü teâlânın rızasına
kavuşamaz) buyurdu. Bunun içindir ki, hadis-i şerifte, (Günah
işlemek, insanı küfre sürükler) buyurulmuştur.
Evliyanın büyüklerinden Ebu Said Ebülhayra sordular; Filan su üstünde
yürüyor. Buna ne dersiniz? (Bunun kıymeti yoktur. Ördek ve kurbağa
da suda yüzer) dedi. Filan havada uçuyor dediler. (Sinek ve
çaylak da uçuyor. Sinek kadar kıymeti var) dedi. Filan, bir anda
şehirden şehre gidiyor dediler. (Şeytan da, bir solukta şarktan
garba gidiyor. Böyle şeylerin dinimizde kıymeti yoktur. Mert olan, herkesin
arasında bulunur. Alışveriş yapar, evlenir, ama bir an Rabbini unutmaz)
buyurdu. (2/110)
En iyi insan, dinimize en iyi uyan kimsedir. Bazı iyi huylara sahip kimse de
iyi insandır. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Tevazu eden, helal kazanan, huyu güzel olan, herkese karşı yumuşak
davranan ve kimseye kötülük etmeyen iyi bir insandır.) [Berika]
Bundan bana zarar gelmez denilen, çekinmeden yanına gidilen kimse iyi
insandır. Sert davranır, kalb kırar korkusu ile yanına yaklaşılmayan kimse de
kötü insandır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İnsanların en kötüsü, zararından kurtulmak için yanına yaklaşılmayan
kişidir.) [Buhari]
Marifet sahibi olmak
Sual: Yeterli ilim ve amel sahibi olan birinden, keramet görülebilir
mi?
CEVAP
İhlâs sahibi olmak da şarttır. İlmiyle ve ameliyle gururlanırsa felakete
maruz kalır. İhlâssız veya bid’at ehli birinde olağanüstü hâller meydana
geliyorsa, bunlar keramet değil istidraçtır, çok tehlikelidir. Onun için şeyh
taslağı hocalardan görülen olağanüstü halleri keramet sanmamalıdır.
İlminin fazla, amelinin çok olmasıyla gurura kapılan bir kimse, marifet
sahibi değildir. Mesela cin taifesinden olan İblis, meleklerden
üstün bilgiye sahipti, onlara hocalık yapıyordu. Yanlış kıyas yaptı. Ateşin
topraktan daha hayırlı olduğunu söyledi. Allahü teâlânın yanlış emir
verdiğini söyleyerek Ona isyan etti. Kibirlenen İblis, böylece Allahü teâlânın
gazabına uğrayıp lanete müstahak oldu. Ebedî olarak rahmet dergâhından
kovuldu. (İslam Âlimleri Ansiklopedisi)
Eski devirde tarikatlar
Sual: Gerçek tarikatların ve mürşid-i kâmillerin çok olduğu
devirlerde, tarikata girmek farz mıydı? Farz idiyse, bugün o boşluğu nasıl
doldurmalıyız?
CEVAP
Tarikata girmek farz değil, müstehabdır. Ahlâk bilgilerini öğrenip kalbi
temizlemeye çalışmalı. Bu bilgileri öğrenip onları yapmaya çalışmakla kalb
temizlenir. Kalbin temizlenmesi, yalnız tarikatla olsaydı, tarikata girmek de
vacib olurdu. Kalbi temizlemenin yolları çoktur. Kalbin temizlenmesi
vacib, İslâm Ahlâkı kitabındaki bilgileri öğrenmek farzdır.
Müstehabı yapmakla vacib yapılır, ama zordur. Farz yapılınca, vacib
kendiliğinden yapılmış olur. Bunun için günümüzde, doğru kitapları okumalı,
okuyanlarla beraber olmalı ve varsa emîre de itaat etmelidir. Piyasadaki
sapık tarikatlardan birine giren kimse, dinini bozmuş ve kendini tehlikeye
atmış olur. Bu tarikatların sapık olup olmadığı, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarına
uygun olup olmamasıyla anlaşılır. Mesela tarikat şeyhi, mehdi olduğunu
söylüyorsa, dört mezhepten birine uymuyorsa, Eshab-ı kiramdan bazılarını
kötülüyorsa, haram olan müziği mubah sayıyorsa, o kimsenin doğru yolda
olmadığı anlaşılır.
Melamilik
Sual: Melamilik nedir?
CEVAP
Eskiden uygun tarikatlar olduğu gibi Melamilik de uygundu. Eski Melamiler,
ibadetlerinin görünmesine önem vermezlerdi. Herkese tatlı söyleyerek, gülerek
kalb kazanmaya uğraşırlardı. Nafile ibadet yapmazlar, farzlara dikkat ederlerdi.
Dünyaya düşkün değillerdi. Bunlara, Kalender de denirdi.
Melamilerin bugünkü yalancı taklitçileri, her türlü günah işler. (Kalblerimiz
temizdir, her işi Allah rızası için yapıyoruz. Riyadan, gösterişten kurtulup,
halis Allah adamı olmak için günah işliyoruz. Allahü teâlânın ibadete
ihtiyacı yoktur. Kulların günah işlemesi, Ona zarar, ziyan vermez. Asıl
günah, mahlûkları incitmek, can yakmaktır. İbadet de, insanlara iyilik, ihsan
etmektir) derler. Bunlar, dinsiz zındıklardır. Bugün, Melamilerin
bir şeyhleri vardır. Onun yanında bir iki dakika oturanın kalbi Allah dermiş.
Gönülde içilen şarapla hemen sarhoş gibi olurmuş. Şah damarından daha yakın
olan Allah'ın varlığını duyup, Onunla bir arada yaşarmış. Kendi özünden üstün
bir etki ve yetki tanımazmış. Kendinde görüp duyduklarına inanılıp, başka bir
şeye inanılmazmış. Özünden ve kendi tekliğinden başka varlık yokmuş. Bu
sözler, Allahü teâlâyı inkâr etmek olup, küfürdür, zındıklıktır. (S.
Ebediyye)
Sözünde durmamak
Sual: Abdullah-i Dehlevi hazretleri, (Tarikata giren kimse,
vazifelerine devam etmezse tarikattan çıkmış olur) buyuruyor. Niye tarikattan
çıkmış oluyor?
CEVAP
O büyük zatın zamanında hak tarikatlar vardı. Tarikata girmek müstehabdı. İnsan,
tarikat vasıtasıyla dinini öğrenmeye çalışırdı. Mürşid-i kâmil olan şeyhler,
belli bir zikir ve vazife verirdi. (Şunları ye, şunları yeme, şu kadar zikir
çek!) denirdi. Mürit de, bunu kabul ederdi. Sonra bunu yapmazsa verdiği sözde
durmamış sayılırdı. Büyüklerin sözünü tutmayan da, onların yolundan çıkmış
olurdu.
Müslüman bir kimse de, Müslüman gibi inanmazsa ve imanının gereğini yapmazsa,
o da Müslümanlıktan çıkar. Hak bir mezhebe mensup olan kimse de, mezhebinin
bildirdiği hükümlere uymazsa, mezhebinden çıkmış, mezhepsiz olmuş olur.
Sual: Osmanlılar zamanında, tarikat adı ile dinsizlik
mi işlendi?
Cevap: Osmanlılar zamanında gençler, dinlerini, vatan sevgisini
öğrenmek için, bir âlimin, bir velinin etrafına toplanırlardı. Büyük
âlimlerin gösterdiği yola Tarikat denildi. Tarikatlar etrafa
yayıldı. Müslümanlar ve vatan sevgisini öğrenen gençler, çoğaldı. Devleti ele
geçiren masonlar, bu hâli görünce, tarikatlara dinsiz, soysuz kimseleri
karıştırdılar ve böylece tarikatlar, dinsizlerin, ahlaksızların elinde kaldı.
|