Çalışmakla evliya olunur mu? Olunursa nasıl çalışmak gerekir?
Evliya olmak için
CEVAP
Din kitaplarında şöyle bildiriliyor:
Evliya olmak için, Allahü teâlânın sevgisine kavuşmak ve masivayı [Allah’tan
başka şeyleri] kalbden çıkarmak gerekir. Yani dünya sevgisini gönülden çıkarmak
lazımdır. Allahü teâlânın sevgisine kavuşmak için de, önce Ehl-i sünnet
âlimlerinin bildirdikleri gibi iman etmek, sonra haramlardan sakınmak,
emredilen ibadetleri yapmak ve müminleri sevmek gerekir. İhlâs ile yapılmayan
ibadetin faydası olmaz, sevabı olmaz. İhlâs, her şeyi yalnız Allah rızası için
yapmaktır. İhlas, Allahü teâlâdan başka hiçbir şeyi sevmemekle, yalnız Onu
sevmekle, kendiliğinden hâsıl olur.
Namaz kılan, haram işlemeyen Ehl-i sünnet itikadındaki bir kimseye salih [iyi
insan] denir. Allahü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşarak, Evliya olur.
Kalbde tabiat halini almadan, kendini zorlayarak günahlardan sakınmak da, takva
olur ise de, veli olmak için, günah işlememek, tabiat, huy halini almalı. Bunun
için de, kalbin temizlenmesi gerekir. Kalbi temizlemek, İslamiyet'e uymakla
olur.
Veli olmak için, İslamiyet bilgilerini öğrenmek ve bunlara uymak şarttır. (Takva
sahiplerine Allahü teâlâ ilim ihsan eder) mealindeki âyet-i kerime
bunu ispat etmektedir. Sünnete, yani İslamiyet'e sarılmayan, bid’atten
sakınmayan kimsenin kalbine ilham gelmez. Bunun söyledikleri, nefisten ve
şeytandan gelen bozuk şeylerdir.
Evliyalık, kötü huylardan kurtulmak demektir. Evliyanın, kendinin Veli olduğunu
bilmesi lazım değildir. Evliyalık verilip de, Veli olduğu bildirilmezse, hiç
kusur olmaz.
Veli olmak için, Allahü teâlânın ahlakı ile ahlaklanmalı. Yani Allahü teâlânın
sıfatlarına uygun sıfatlar Evliyada hâsıl olur; fakat bu benzerlik, yalnız
isimdedir ve uygunluk, sıfatların topluluğundadır; yoksa sıfatların
özelliklerinde beraberlik olamaz. (Allahü teâlânın ahlakı ile
ahlaklanın) emrini anlatırken, Hace Muhammed Parisa hazretleri
buyuruyor ki:
(Allahü teâlânın bir ismi, Melik’tir. Bu, her şeye hâkim, galip
demektir. Talib tasavvuf yolunda ilerlerken, kendi nefsine hâkim, galip olur ve
başkalarının kalblerine tesir etmeye başlarsa, bu sıfat ile ahlaklanmış olur.
Allahü teâlânın bir ismi de, Semi’dir. Yani işiticidir. Talip, kim
söylerse söylesin doğru sözü kabul eder ve gizli hakikatleri, can kulağı ile
duyarsa, bu sıfatla, huylanmış olur.
Bir sıfatı da, Basir’dir. Yani, Allahü teâlâ, her şeyi görür.
Talibin kalb gözü açılır ve firaset ışığı ile, kendi ayıplarını ve başkalarının
iyi huylarını görürse, yani başkalarını kendinden daha üstün görürse ve Allahü
teâlânın her an gördüğünü, göz önünde bulundurarak, hep Allahü teâlânın
beğendiği şeyleri yaparsa, bu sıfatla huylanmış olur.
Bir sıfatı da, Muhyi’dir. Yani Allahü teâlâ dirilticidir. Talip,
unutulmuş sünnetleri canlandırır, meydana çıkarırsa, bu sıfatla, sıfatlanmış
olur.
Bir sıfatı da Mümit’tir, yani öldürücü demektir. Talip, sünnetlerin
yerine yerleşmiş olan, bid’atleri yok ederse, bu sıfatla sıfatlanmış olur.
Bütün sıfatlar, bunlar gibidir.)
Musa aleyhisselam, çölde bir çobana rastlayıp, (Yiyip içecek bir şeyin
var mı?) dedi. Çoban, (Allah kerimdir) diyerek değneğini yere vurdu.
Yerden iki pınar fışkırdı. Birinden su, diğerinden süt çıktı. Hazret-i Musa,
çobandan ayrıldıktan sonra Allahü teâlâya sual etti:
- Ya Rabbi, bu çobana keramet vermene sebep nedir?
- Ya Musa, Onun gönlünde benden başka bir şey yoktur. Beş iyi hasleti
bulunduğu için ona bu kerameti verdim. Bu hasletler şunlardır:
1- Beni bir an bile, hatırından çıkarmaz.
2- Kimseye haset etmez.
3- Daima günahtan kaçınır.
4- Rızkı için endişe etmez, üzülmez.
5- Hep benden korku içindedir.
Şu halde, her işte Allahü teâlânın rızasını gözeten kimse, Hakkın sevgili kulu,
yani evliya olur.
İtikadına veya ameline bid'at karıştıran evliya olamaz. Bid'at ehlinin
ibadetleri kabul olmaz. Bir kimse, ihlâs ile dinin emirlerine uyarsa, Ehl-i
sünnet âlimlerinin kitaplarını okursa, Allahü teâlâ ona bilmediği ilimleri
öğretir. Böyle ihlâslı bir zatın, büyük evliyaların ruhaniyetinden istifade
ederek evliya olması kolaylaşır. (Hadika)
Mazhar-ı Can-ı Canan hazretleri buyuruyor ki:
(Bütün feyzlere, bütün nimetlere, üstadlarıma olan sevgim sebebi ile kavuştum.
Kusurlu ibadetlerimiz, bizi Allahü teâlâya yaklaştırmaya [evliya olmaya] sebep
olabilir mi?)
Ehl-i sünnet itikadına sahip olmak için Allahü teâlânın sevdiklerini sevmek,
sevmediklerini, düşmanlarını sevmemek gerekir. Mesela Allahü teâlâ, Eshab-ı
kiramın hepsini sever. Bunlardan birini sevmeyen, Ehl-i sünnet olamaz. Ehl-i
sünnet olmayan da evliya olmaz. Bir hadis-i şerif meali:
(Bir kimse, müminler için, her gün 25 kere, istigfar okusa, Allahü teâlâ
bunun kalbinden hile ve hasedi çıkarır. İsmi ebdal denilen evliya arasına
yazılır. Ona bütün müslümanlar adedince, sevap verilir. Kıyamette bütün
müminler, "Ya Rabbi, bizim için istigfar okuyan bu kulunu affet!"
derler.) [Miftah-ün-necat]
Müminler için okunan istigfar şudur:
(Allahümmağfir-li velivalideyye, veli üstaziyye, velil-müminine
vel-müminat, vel-müslimine vel-müslimat, el-ahya-i minhüm vel-emvat,
birahmetike ya erhamerrahimin.)
Hadis-i şerifte bildirilen nimetlere kavuşabilmek için elbette Ehl-i sünnet
itikadında olmak ve dinimizin emir ve yasaklarına riayet etmek şarttır. İtikadı
bozuk olanın, bid'at ehlinin okuması fayda vermez.
Fena ve beka
Sual: Tasavvuf kitaplarında fena, beka kelimeleri
geçiyor. Bunların anlamı nedir?
CEVAP
Fena; fâni olmak, yok olmak, yani kötü ahlaktan kurtulmak, dinin
emirlerine tam riayet etmektir. Beka da, güzel ahlak sahibi
olmaktır. Allahü teâlâyı her şeyden, canından, malından ve çoluk çocuğundan çok
sevmeye fenafillah denir. Bekabillah da,
Allahü teâlânın onu sevmesidir.
İlerleme alameti
Sual: Ehl-i sünnet itikadını öğrenip, İslam âlimlerinin kitaplarını
okumaya ve Silsile-i aliye büyüklerini sevmeye başladığımda, bende bazı haller
hâsıl oluyordu. Şimdi de, bunlara devam ettiğim halde, böyle haller hâsıl
olmuyor. Bu neye alamettir?
CEVAP
İyiye, ilerlemeye alamettir.
Büyük zatları görememek
Sual: Eskiden büyük zatları rüyada görüyor ve seviniyordum. Şimdi hiç
görmüyorum. Acaba bu, dinde gerilemeye bir alamet olabilir mi?
CEVAP
Hayır. Din kitaplarında, (Yolun başındakileri tatlı rüyalarla
bağlarlar. Bağlar kuvvetlenince, böyle rüyalara lüzum kalmaz) deniyor.
Rüyalardan kurtulup, uyanıkken onları sevenlere, onların kitaplarını çok
okuyup, bağlananlara müjdeler olsun!
Evliya olmak için keramet şart değildir
Sual: Bir kimsenin veli, evliya olması için, bu kimseden mutlaka olağanüstü
hâllerin, kerametin görülmesi şart mıdır, kerameti olmayan da evliya olabilir
mi?
Cevap: Konu ile alakalı olarak İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Mektûbât
kitabında buyuruyor ki:
“Veli olmak için, bir insandan harikaların, kerametlerin meydana gelmesi şart
değildir. Halbuki Peygamberlerin mucize göstermesi lazımdır. Bununla beraber,
evliyanın hemen hepsinde, keramet görülmüştür. Keramet göstermeyen veli pek
azdır. Bir veliden, çok keramet meydana gelmesi, onun üstünlüğünü göstermez.
Evliyanın birbirinden üstünlüğü, Allahü teâlâya daha yakın olmalarına bağlıdır.
Daha yakın olan bir veli, pek az keramet sahibi olabilir. Allahü teâlâdan daha
uzak olan bir veli, daha çok keramet, harika gösterebilir. Bu ümmetin sonradan
gelen evliyasında, o kadar çok kerametleri olanlar görülmüştür ki, Eshâb-ı
kiramın hiçbirinde, bunun yüzde biri bile, meydana gelmemiştir. Halbuki,
evliyanın en yükseği, en aşağı derecede olan bir Sahabinin derecesine
yetişemez.
Görülüyor ki, evliyayı ve onların üstünlüğünü anlayabilmek
için, kerametlerine, harikalarına bakmak, cahillik, kısa görüşlülük olur. O
kimsede, o büyüklerin yollarına katılabilmek kabiliyetinin az olduğunu
gösterir.
Peygamberlerin ve velilerin feyiz ve bereketlerine, ancak
onlara uymak kabiliyetinde olanlar kavuşabilir. Kendi düşüncelerine,
hayallerine uyanlar, kavuşamaz. Hazret-i Ebu Bekir, uymak kabiliyeti sebebi
ile, Peygamber efendimize bir şey sormadan inanıverdi. Ebu Cehil'de bu kuvvet
bulunmadığından, o kadar alamet ve mucizeler gördüğü hâlde, Peygamberliğe
inanmak saadeti ile şereflenemedi. Sûre-i En'amdaki bir âyet-i kerime böyle
talihsizleri bildirmektedir.
Peygamber efendimiz zamanına yakın zamanlardaki evliyanın,
az keramet gösterdiğini, bütün ömürlerinde üç-beş harikadan başka görülmediğini
söyledik. Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinin on kerameti bile işitilmemiştir. Hak
teâlâ, kelîmi olan, Musa aleyhisselama dokuz mucize verdiğini bildirmektedir.
Bunlar, düşmanlara karşı olan harikalardır. Yoksa, Peygamberlerden ve evliyadan
her saatte, harikalar meydana gelmektedir. Düşmanları bilse de, bilmese de,
harikaları güneş gibi görülmektedir.”
Kitap okumadan evliya olunabilir mi?
Sual: Bir Müslüman, hiç ders almadan, kitap okumadan da evliya olabilir mi?
Cevap: Bir kimse, hiç kitap okumadan da veli, evliya olabilir ve
âyet-i kerimeyi tefsir edebilir. Fakat bu kimse, başkalarına rehber olamaz ve
bu kimseye bağlanılamaz. Rehberin, ilimde ictihad derecesine yükselmiş olması,
marifette de vilâyet-i hâssa-i Muhammediyye mertebesinde bulunması lazımdır.
Rehberin yani mürşidin her hareketi, her duruşu, her sözü, İslâmiyete uygundur.
Yani, her şeyde Resûlullah efendimize uymaktadır. Bunun için, Allahü teâlâ onu
çok sever. Müslümanlar da, Allahü teâlâyı çok sevdikleri için, Allahü teâlânın
çok sevdiğini de çok severler. Rehberi sevmek, Allahü teâlâyı ve Resûlullah
efendimizi sevmekten ileri gelmektedir. Bu sevgiye, Hubb-i fillah denir.
İbadetlerin en kıymetlisinin hubb-i fillah olduğu hadis-i şerifle
bildirilmiştir. Rehberin emirlerini yapmak, İslâmiyete uymak demektir. Çünkü,
Rehberin her sözü ve her işi İslâmiyeti bildirmektedir. Hayatta, yani dünyada
hakiki ilim sunucusu Mürşid-i kâmildir. Din düşmanlarının, Müslümanlar için;
“Allahı bırakıp kulu seviyorlar, İslâmiyeti bırakıp insana tapınıyorlar” sözlerinin,
cahilce bir iftira olduğu, buradan da anlaşılmaktadır.