Mekke-i mükerreme’nin fethi

06/01/2020 Pazartesi Köşe yazarı R.A

Peygamber Efendimizin Mekke-i Mükerreme’yi Fethi, dünyânın en mühim dönüm noktalarından, tarihin en büyük hâdiselerindendir.

 

                                                             

Mekke-i mükerreme’nin fethi, mîlâdî 11 Ocak 630 (hicrî-kamerî 10 Ramazân-ı şerîf 08) târihinde gerçekleştiği için, bugünkü ve müteâkıp makâlelerimizde inşâallah, Mekke-i Mükerreme’nin fethi, bu fethin sonuçları ve bu fetihten alınacak bazı dersler üzerinde durmaya çalışacağız.

Malum olduğu üzere, Peygamber Efendimizin dünyayı teşrîfi, kendilerine Peygamberliğinin bildirilmesi, Mekke-i mükerremeden Medîne-i münevvere’ye hicreti, orada İslâm Devleti’ni kurması, diğer zaferlerinin yanında, “Mekke-i Mükerreme’yi Fethi” dünyânın en önemli kilometre taşlarından, en mühim dönüm noktalarından, tarihin en büyük hâdiselerindendir.

“Hicret-i Nebeviyye”, hem İslâm târihinin, hem de dünyâ târihinin çok önemli dönüm noktalarından olduğu gibi, “Mekke-i Mükerreme’nin Fethi” hâdisesi de İslâm târihinin çok önemli kilometre taşlarındandır.

Cenâb-ı Hak, bütün Peygamberleri vasıtasıyla, insanlara saâdet yollarını göstermiş, iyi ve güzel, kötü ve çirkin her şeyi öğretmiştir. Bu “Peygamber”leriyle, insanların dünyada ve âhirette rahat etmeleri, huzur içerisinde, iyi bir şekilde yaşamaları için, emirlerini ve yasaklarını, yani ne yapmaları ve nelerden sakınmaları lâzım geldiğini açıklamıştır.

Sevgili Peygamberimiz, Mekke’deki hemşehrilerine, senelerce hakkı, hakîkati teblîğ etmiştir. Ama nasipli olan az bir grup dışında, diğer insanlar maalesef îmânla şereflenememişlerdir. Bir ay kadar da, Tâif’te İslâmiyeti anlatmış, ama maalesef onlar da îmânla nasiplenememişlerdir.

Hâlbuki bu Peygamberlerin hepsinin hedefi, insanların dünyâda huzur ve sükûn içerisinde yaşamaları, âhirette de ebedî saâdete kavuşmalarıdır.

Peygamberlerin vârisleri olan İslâm âlimleri ve evliyâ-yı kirâm da, hep gıdâ gibi, bütün insanlara lâzım olan iyi fertler, iyi âileler ve iyi cemiyetler teşkîl etmek için uğraşmışlardır.

Gelmiş geçmiş bulunan bütün Peygamberlerin getirdikleri ahkâm-ı dîniyyede dînin, nefsin (cânın), aklın, neslin (ırzın, nâmûsun), mâlın ve benzeri değerlerin korunmaları öngörülmüştür. Allahü teâlâ ve Peygamberleri, emir ve yasaklarında, bunları koruma altına almışlardır.

Hâlbuki bugün bütün dünyâda, bu sayılanlar da dâhil olmak üzere, bütün insan hakları, ciddî bir şekilde ihlâl edilmektedir. Mukaddes dînimizde adam öldürmek, yaralamak, malını almak, çalmak şöyle dursun, kalp kırmak bile büyük günâhlardandır.

Birkaç gün evvel Somali’de, bomba yüklü bir kamyon patlatılarak, öğrencilerin, işçilerin, yanî çoluk-çocuk demeden, sivil vatandaşların hunharca katledilmesi, tasvip edilebilecek bir hâdise midir? Hangi dîn, bunu uygun görür? Hele barış dîni olan İslâmın adını kullanarak, bu ve benzeri işleri yapan sahtekârların, satılmışların, zombilerin, mankurtların, piyonların bu fiillerini, aklı başında olan hangi insan tasvip edebilir?