Ölüm, sevgiliyi sevgiliye kavuşturan köprüdür...
27/01/2024 Cumartesi Köşe yazarı V.T
"Gerçekten sonsuz hayat, ölüme bağlıdır. Ölüm, ebedî hayatın
süsleyicisi, donatıcısıdır."
Sıddîk Keşmî hazretleri, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin meşhur
talebelerindendir. İran'da Keşm kasabasından olup, Hân-ı Hânân Abdürrahîm'in
sohbetinde bulundu. Bunun vâsıtası ile Hâce Bâkî-billah hazretlerinin sohbeti
ile şereflendi. Bu hocasının vefâtından sonra, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin
sohbet ve hizmetine kavuştu. Evliyâlıkta, "Vilâyet-i hâssa" ismi
verilen en yüksek makamlara kavuşmakla şereflendi. 1640 (H.1050) senesinde
vefât etti. İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin ayrı ayrı kâğıtlara yazdığı Mebde'
ve Me'âd risâlesini toplayıp, kitap hâline getirdi. İmam-ı Rabbânî
hazretlerinin Mektubât'ında Muhammed Sıddîk Keşmî'ye yazılmış
mektuplar vardır.
Sıddîk Keşmî hazretleri ölüm hakkında buyurdu ki: Mısra: "O
ölüm ki, ona yaşama derim."
Gerçekten sonsuz hayat, ölüme bağlıdır. Ölüm, ebedî hayatın süsleyicisi,
donatıcısıdır. Hayır, belki âb-ı hayâttır, yâni hayat bahşeden, hiç öldürmeyen
sudur. Ölüm, dostluğun kuvvetlendiricisidir. Ölüm, mâsivâ binâsını ateşe
vericidir. Ölüm, üzüntü perdelerinin yakıcısıdır. Ölüm, hakikâtın aynasıdır.
Ölüm, görünmeyen güzelin yüzünden perdeyi kaldırıcıdır. Gönlümün, gelmesinden
hoşlandığı, beklediği şey ölümdür. Dağınıklıkları toplayan ölümdür. Ölüm seveni
sevdiğine kavuşturucudur. Resûlullah efendimiz; "Ölüm, sevgiliyi
sevgiliye kavuşturan bir köprüdür" buyurmuştur...
Kitap hâline getirdiği Mebde' ve Me'âd risâlesinde İmâm-ı
Rabbânî hazretleri şöyle buyuruyor:
Bir tâlib bir şeyhin [mürşid-i kâmilin] huzûruna gelince, şeyh ona istihâre
etmesini söylemelidir. Üçten yediye kadar istihâre ettirmelidir. İstihârelerden
sonra istek ve arzûsunda bir tezebzüb [dalgalanma ve tereddüd] meydâna
gelmezse, ona büyükler yolunu açmalıdır. İlk iş ona tevbeyi öğretmektir. Bunun
için iki rek'at tevbe namâzı kılmasını söylemelidir. Zîrâ bu yolda tevbesiz
adım atmak faydasızdır. Ammâ tevbede icmâl [kısa ve topluca bütün günâhlardan
tevbe etmek] yeterlidir. Tafsîlini dahâ sonraya bırakır. Çünkü bugünlerde,
yanî ilk zamânlar himmetler düşük, kalpler dağınık olup, arzû edilen netîce
elde edilemez. Eğer baştan tafsîli tevbe etmeye mecbûr edilse, bunun ciddî
olabilmesi için epey bir zamân gerekir. Bu zamân zarfında istek ve arzûsunda
bir gevşeklik ve soğuma meydâna gelebilir ve bu yüzden istediği şeyden geri
kalabilir. Hattâ baştan yapılan tafsîli bir tevbe beklenen netîceyi
vermeyebilir.