Rahmet ayına kavuşmak üzereyiz...
16/04/2020 Perşembe Köşe yazarı S.A
Oruç ibadeti, yalnız bu ümmete değil, diğer ümmetlere de farz kılınmıştı.
Fakat onların orucu başka günlerde ve başka aylarda idi.
"On bir ayın sultanı"na kavuşmaya günler kaldı... Bu mübarek
ay gelince Sevgili Peygamberimiz (aleyhisselâm) şöyle buyururdu: (Ramazan
geldi. Bu ayda Cennet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar
bağlanır. Yazıklar olsun o adama ki; bu aya kavuşur, fakat Rabbimizin
rahmetinin sağanak sağanak yağdığı bu ayda mağfirete kavuşamaz. Bu ayda
kavuşamadıysa ne zaman kavuşacak?)
Oruç ibadeti, yalnız bu ümmete değil, diğer ümmetlere de farz kılınmıştı.
Fakat onların orucu başka günlerde ve başka aylarda idi. Bize ise ramazan
ayında farz kılındı. Kur'ân-ı kerîmin nazil olduğu, içinde bin aydan daha
kıymetli Kadir Gecesinin bulunduğu ramazan ayının tercih edilmesi, nimet üstüne
nimet oldu bizim için...
Bize bir ay oruç tutmamızı farz kıldı. Bu ayın tesbitini bize bırakmadı,
yoksa her millet kendine bir ay seçecekti. Hatta o ayın hangisi olacağı da
görüş ayrılıklarına sebep olacaktı.
Dünyadaki bütün Müslümanların, aynı günde oruca başlamalarını ve aynı günde
bayram yapmalarını, birlik ve beraberliğin temini için ayını da bizzat Rabbimiz
seçti.
Kamerî aylardan olması da büyük nimet. Kullanmakta olduğumuz Şemsî denilen
aylardan olsaydı; her sene aynı mevsimde oruç tutmak zorunda kalacaktık. Bazı
yerlerde günler çok uzun, onlar hep o uzun günlerde tutacaklardı oruçlarını ve
hep zorlanacaklardı. Diğer bazı yerlerde ise kısa günlerde oruç tutulacaktı,
onlar da fazla acıkmayacakları, susamayacakları için, nefisleri ile mücâdele ve
Rabbimizin rızasını kazanmak için çekilen sıkıntıların zevkine
varamayacaklardı.
Yine Şemsî takvimle olsaydı, diğer mevsimler bu mübarek ayı misâfir
etme şerefine eremeyeceklerdi...
Ramazân-ı şerîf, her sene on veya onbir gün öne gelir. Otuzüç sene oruç
tutan bir adam, senenin bütün mevsimlerinde, bütün aylarında ve günlerinde oruç
tutmuş olur.
Ramazan ayı, manevi ticaret mevsimidir. Mevsiminde yapılan ticaretin kârı
bir başkadır; daha çok kazandırır. Hasat zamanında mahsul almazsanız, daha
sonra alacağınızdan iyi bir netice elde edemezsiniz...
Orucun diğer ibadetlerden farkı, onda gösteriş yoktur. O, kul ile Rabbi
arasındadır, başkalarının haberi bile olmaz.
Meselâ; namaz kıldığımız zaman, bizim namazımızı beğensinler, takdir
etsinler diye içimizden geçirebiliriz. Zekât verirken de aynı şeyleri
düşünebiliriz. Hac, zaten topluca yapılan bir ibadettir, gizlenemez.
Oruç, gizli bir ibadettir, kimse fark edemez, ondan ancak Yaratıcımızın haberi
olur.
Bir adam, bir yerde namaz kılıyormuş, tâdîl-i erkân ile. Bunu gören birisi
demiş ki:
-Ne kadar da mükemmel, üstelik namazın âdâbına da uygun, çok güzel namaz
kılıyorsun, tebrik ederim seni.
O da cevap vermiş:
- Ben üstelik oruçluyum da!..
Namazı belli ama, orucu belli değil. Belli olmadığı için "orucum"
deme ihtiyacını hissetmiş.
Bunun içindir ki, Rabbimiz şöyle buyuruyor: "Âdemoğlunun bütün
amelleri kendisi içindir, oruç hariç. O, benim içindir. Yemesini içmesini,
nefsâni arzularını benim için terk ediyor, onun karşılığını da ben
vereceğim."