"Ahiret yolculuğundan gâfil olan zavallıdır!.."

21/09/2024 Cumartesi Köşe yazarı V.T

"Onlar dünyâ hayâtının görünen yüzünü bilirler. Âhiretten ise tamâmen gâfildirler."

 Rûşenî Alâeddîn Efendi Osmanlı velîlerindendir. Ömer Rûşenî hazretlerinin büyük kardeşidir. Aydın’ın Tire ilçesinin Rûşen köyünde doğdu. Şirvan'a gidip, orada Seyyid Yahyâ hazretlerine talebe olmakla şereflendi. Kısa zamanda velîlik makamlarına yükseldi. Hocasının emriyle Anadolu'ya döndü. Oradan Rumeli'ye geçti. Edirne'de Sultan Fâtih Muhammed Han ile görüştü...

 

Sultan Fâtih ve vezirleri ona talebe oldular. Daha sonra Sultan Muhammed Han Edirne'de Tunca kenarında Şeyh Alâeddîn hazretleri için bir dergâh yaptırdı...

 

Şeyh Alâeddîn hazretleri bir zaman burada kaldıktan sonra Karaman’a gitti. 1462 (H.867) senesinde Karaman'da vefât etti.

 

Bu mübarek zat, bir sohbetinde buyurdu ki: Güç kuvvet sâhibi olanlara bu fâni nîmet Allahü teâlâ tarafından verilmiş bir emânettir ki, bununla ebedî saâdet tohumlarını ekerler. Bu ebedî nîmeti kazanırlar. Mağrur ve gâfil olanlar ise, bu cismânî bir nîmet olan güç ve kuvveti şu birkaç günlük kederli dünyâ hayâtı için harcarlar. Kısa ömrü bu murdar dünyâya âit şeyleri toplamakla zâyi ederler. Uzun âhiret yolculuğu için hazırlanmaktan gâfil olurlar. Böylece din kardeşlerinin de dünyâya ve âhirete âit haklarını unuturlar, yerine getirmezler. Allahü teâlânın emirlerine uymayı elden kaçırırlar. Âyet-i kerîmede meâlen;

 

"Onlar dünyâ hayâtının görünen yüzünü bilirler. Âhiretten ise tamâmen gâfildirler." (Rûm sûresi: 7) ve;

 

"...Allah'ı unuttular, Allah da onları unuttu [hayırdan mahrum bıraktı.](Tevbe sûresi: 67) buyuruldu. Bu insanlar dünyânın fâni, geçici nîmetlerine dalıp, Allahü teâlâyı unutmaları sebebiyle âhirette Cehennem'e atılacaklar ve rahmet edilmeyecekler."
"Cehennemlik olanlar, Cehennem'de iken Allahü teâlâyı görmekle şereflenebilselerdi, hiçbir zaman Cennet'i hatırlarından geçirmezlerdi. Çünkü, ismi azîz olan Hak teâlâyı seyretmek, rûha o kadar çok neşe verir ki, bu neşe ona, bedeninin çektiği azâbı unutturur. Bu azap ile meşgûl olmak hatırına bile gelmez. Cennet'te ise, Allahü teâlâyı temâşâdan daha mükemmel bir nîmet mevcut değildir... Cennette'ki nîmetlerin hepsi yüz misli arttırılsa, fakat Cennet'te olan kimselerle Allahü teâlâ arasında bir perde bulunsa, yine de cân u gönülden feryâd ve figân ederlerdi."