Yalan söylemeyen çocuk ve eşkıyalar
27/10/2021 Çarşamba Köşe yazarı H.Y
Abdülkadir Geylani
hazretleri buyurdu ki: “Asla yalan söylemedim. Yalanı kâğıda bile yazmadım
ve hiç yalan düşünmedim..."
Dilimizin âfetleri
-17-
Bir
gün Gavs-ül-a'zam Abdülkadir Geylani hazretlerine “Bu işe
başladığınızda, bu yola adım attığınızda, temeli ne üzerine attınız? Hangi
ameli esas aldınız da böyle yüksek dereceye ulaştınız?” diye sordular. Buyurdu
ki:
“Temeli sıdk ve
doğruluk üzerine attım. Asla yalan söylemedim. Yalanı kâğıda bile yazmadım ve
hiç yalan düşünmedim. İçim ile dışımı bir yaptım. Bunun için işlerim hep rast
gitti... Çocuk iken maksadım, niyetim, ilim öğrenmek, onunla amel etmek,
öğrendiklerime göre yaşamaktı... Küçüklüğümde bir Arefe günü çift sürmek
için tarlaya gittim. Bir öküzün kuyruğundan tutunup, arkasından gidiyordum. Hayvan
dile geldi ve dönüp bana;
“Sen bunun için
yaratılmadın ve bununla emrolunmadın” dedi... Korktum, geri döndüm. Evimizin
damına çıktım. Gözüme, hacılar gözüktü. Arafat'ta vakfeye durmuşlardı. Anneme
gidip;
“Beni Allahü teâlânın
yolunda bulundur. İzin ver, Bağdat'a gidip ilim öğreneyim. Sâlih zatları ve
evliyayı bulup ziyaret edeyim” dedim. Annem sebebini sordu, gördüklerimi
anlattım. Ağladı, kalkıp babamdan miras kalan seksen altının yarısını kardeşime
ayırdı. Kalanını bana verip, altınları elbisemin koltuğunun altına dikti.
Gitmeme izin verip, her ne olursa olsun doğruluk üzere olmamı söyleyip, benden
söz aldı. “Haydi Allah selamet versin oğlum. Allahü teâlâ için ayrıldım. Artık
kıyamete kadar bir daha yüzünü göremem” dedi...
Küçük bir kafile ile
Bağdat'a gitmek üzere yola çıktım. Hemedan'ı geçince, altmış atlı eşkıya
çıkageldi. Kafilemizi bastılar. Kervanı soydular. İçlerinden biri benim yanıma
geldi. “Ey çocuk! Senin de bir şeyin var mı?” diye sordu. “Kırk altınım var”
dedim. “Nerededir?” dedi. “Koltuğumun altında dikili” dedim. Alay ediyorum
zannetti. Beni bırakıp gitti. Bir başkası geldi, o da sordu. Fakat, o da
bırakıp gitti. İkisi birden reislerine gidip, bu durumu söylediler. Reisleri
beni çağırttı. Bir yerde, kafileden aldıkları malları taksim ediyorlardı.
Yanına gittim. “Altının var mı?” dedi. “Kırk altınım var” dedim. Elbisemin
koltuk altını sökmelerini söyledi. Söküp, altınları çıkardılar. “Neden bunu
söyledin?” dediler. “Annem, ne olursa olsun yalan söylemememi tembih etti.
Doğruluktan ayrılmayacağıma söz verdim. Verdiğim sözde durmam lazım”
dedim... Eşkıya reisi, ağlamaya başladı ve;
“Bu kadar senedir ben,
beni yaratıp, yetiştiren Rabbime verdiğim sözü bozuyorum” dedi. Bu
pişmanlığından sonra tevbe edip, haydutluğu bıraktığını söyledi. Yanındakiler
de;
“İnsanları soymakta,
yol kesmekte sen bizim reisimiz idin, şimdi tevbe etmekte de reisimiz ol”
dediler...
Sonra, hepsi tevbe ettiler. Kafileden aldıkları malları sahiplerine geri verdiler. İlk defa benim vesilemle tevbe edenler, bu altmış kişidir.”