►İbadetlerde ve İlim Meclislerinde Ağırbaşlılık Hakkında / Hadis
İbadetlerde ve İlim Meclislerinde Ağırbaşlılık
Riyâzus Sâlihîn / İmâm Nevevî
BÖLÜM: -23-
İbadetlerde ve İlim Meclislerinde Ağırbaşlılık hakkında sahih hadis-i şerifler...
705. Ebû Hüreyre radıyallahu anh Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken
dinlediğini söyledi:
“Kâmet getirildiği zaman namaza koşarak değil,
ağırbaşlı bir şekilde yürüyerek geliniz.
Yetişebildiğiniz kadarını imamla birlikte
kılınız; yetişemediğiniz rekâtları da kendiniz
tamamlayınız. ”
Müslim’in rivayetinde şöyle bir ilâve vardır:
“Herhangi biriniz namaz kılmaya karar verdiği zaman artık namazda sayılır. ”
Buhârî, Ezan 20, 21, Cum`a 18; Müslim, Mesâcid 151–155. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 54; Tirmizî, Salât 127; Nesâî, İmâme 57; İbni
Mâce, Mesâcid 14
706. İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan rivayet
edildiğine göre o, Arefe günü Peygamber
aleyhisselâm ile birlikte (Arafat’tan
Müzdelife’ye) dönüyordu. Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve
sellem arka tarafta bazı kimselerin bağırıp
çağırdığını, devesini dövdüğünü ve develerin böğürdüğünü
duyunca, onlara kamçısıyla işaret ederek şöyle
buyurdu:
“İnsanlar! Yavaş olun! Acelecilik yapmakla sevap kazanılamaz. ”
Buhârî, Hac 94; Müslim, Hac 268. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Menâsik 63; Nesâî, Menâsik 203.
707. Ebû Hüreyre radıyallahu anh den rivayet edildiğine
göre Peygamber aleyhisselâm şöyle
buyurdu:
“Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse
misafirine ikram etsin. Allah’a ve âhiret gününe
iman eden kimse akrabasına iyilik etsin. Allah’a
ve âhiret gününe iman eden kimse ya faydalı
söz söylesin veya sussun!”
Buhârî, Nikâh 80, Edeb 31, 85, Rikâk 23; Müslim, Îmân 74, 75, 77. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 123; Tirmizî, Kıyâmet 50; İbni Mâce, Edeb
4
708. Ebû Şüreyh Huveylid İbni Amr el–Huzâ`î
radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem’i şöyle buyururken dinlediğini
söyledi:
– “Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse
misafirine câizesini versin”.
Ashâb–ı kirâm:
– Yâ Resûlallah! Misafirin câizesi nedir? diye
sordular.
Peygamber aleyhisselâm da:
– “Onu bir gün ve bir gece ağırlamaktır.
Misafirlik üç gündür. Misafiri üç günden fazla
ağırlamak ise sadakadır. ”
Buhârî, Edeb 31, 85, Rikâk 23; Müslim, Lukata 14. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Et`ime 5; Tirmizî, Birr 43; İbni Mâce, Edeb 5
Müslim’in bir başka rivayetine göre şöyle buyurdu:
– “Bir müslümanın din kardeşinin yanında onu
günaha sokacak kadar kalması helâl değildir. ”
Ashâb–ı kirâm:
– Yâ Resûlallah! İnsan din kardeşini nasıl
günaha sokar? diye sorunca:
– “Misafirini ağırlayacak bir şeyi bulunmayan kimsenin yanında oturup kalmakla” buyurdu.
Müslim, Lukata 15, 16
709. Ebû İbrâhim veya Ebû Muhammed yahut Ebû Muâviye
Abdullah İbni Ebû Evfâ
radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hatice
radıyallahu anhâ’yı cennette, içinde hiçbir gürültünün
duyulmayıp hiçbir yorgunluğun hissedilmeyeceği, inciden yapılmış bir köşkle müjdeledi.
Buhârî, Umre 11, Menâkıbü’l–ensâr 20, Nikâh 108, Edeb 23, Tevhîd 32, 35; Müslim, Fezâilü’s–sahâbe, 71–74. Ayrıca bk. Tirmizî, Menâkıb
61; İbni Mâce, Nikâh 56
710. Ebû Mûsâ el–Eş`arî radıyallahu anh’ın
anlattığına göre bir gün evinde abdest alıp dışarı
çıkarken kendi kendine: “Bugün Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’den hiç ayrılmayacağım; hep
onun yanında bulunacağım”, dedi. Sonra Mescid’e
gidip oradaki sahâbîlere Peygamber
aleyhisselâm’ın nerede olduğunu sordu. Onlar da:
– Şu tarafa doğru gitti, dediler.
Ebû Mûsâ olanları şöyle anlattı:
Resûl–i Ekrem’in gittiği yeri sora sora nihayet
Eris Kuyusu’nun bulunduğu bahçede olduğunu
öğrendim. Ben de bahçe kapısının yanına oturdum.
Peygamber aleyhisselâm tuvalet ihtiyacını giderip
abdest aldı. Ben de kalkıp yanına vardım. Baktım
ki Eris Kuyusu’nun kenarındaki taşların üzerine,
kuyu ağzındaki bileziğin tam ortasına oturmuş,
baldırlarını açarak ayaklarını kuyuya sarkıtmış.
Kendisine selâm verdikten sonra geri dönüp kapının
yanına oturdum. Kendi kendime: “Bugün
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
kapıcısı olacağım”, dedim. O sırada Ebû Bekir radıyallahu
anh gelerek kapıyı çaldı.
– Kim o? diye sordum.
– Ebû Bekir, dedi.
– Biraz bekle, dedikten sonra Peygamber aleyhisselâm’ın
yanına vardım ve: Yâ Resûlallah! Ebû Bekir
geldi, huzura girmek için izin istiyor, dedim.
– “İzin ver ve onu cennetle müjdele”, buyurdu.
Geri dönüp Ebû Bekir’e:
– İçeri gir, Resûlullah seni cennetle
müjdeliyor, dedim.
Ebû Bekir içeri girdi. Peygamber aleyhisselâm’ın
sağ tarafına geçip onun yanına, kuyunun ağzındaki
taşın üzerine oturdu ve tıpkı Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem gibi baldırlarını açarak ayaklarını
kuyuya sarkıttı.
Ben de geri dönüp yerime oturdum. Ben evden
çıkarken abdest almakta olan kardeşim arkamdan
yetişecekti. Onu düşünerek kendi kendime: “Eğer
Allah Teâlâ falanın hayrını dilerse onu buraya
getirir”, dedim. O sırada birinin kapıyı
ittiğini gördüm.
– Kim o? diye sordum.
– Ömer İbnü’l–Hattâb, dedi.
– Biraz bekle, dedikten sonra Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına giderek selâm verdim
ve: Ömer geldi, huzura girmek için izin istiyor,
dedim.
– “İzin ver ve onu cennetle müjdele”, buyurdu.
Ömer’in yanına dönerek:
– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem içeri
girmene izin verdi ve seni cennetle müjdeledi, dedim.
Ömer içeri girdi. Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem’in sol tarafına geçerek kuyunun ağzındaki
taşın üzerine oturdu ve ayaklarını kuyuya
sarkıttı.
Ben de dönüp kapının yanına oturdum. Kardeşimi
düşünerek kendi kendime: “Eğer Allah Teâlâ
falanın hayrını dilerse onu buraya getirir”,
dedim. Bu sırada biri gelip kapıyı itti.
– Kim o? diye sordum.
– Osman İbni Affân, dedi.
– Biraz bekle, diyerek Peygamber aleyhisselâm’ın
yanına gittim ve onun geldiğini haber verdim.
– “İzin ver ve başına gelecek belâ ile birlikte
onu cennetle müjdele”, buyurdu.
Geri döndüm ve:
– İçeri gir, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem başına gelecek belâ ile birlikte seni cennetle
müjdeliyor, dedim.
Osman içeri girdi. Kuyu bileziğinde oturacak yer
kalmadığını görünce, onların karşılarında bir başka
yere oturdu.
Saîd İbnü’l–Müseyyeb dedi ki: Ben bu oturuş şeklini onların kabirlerine yordum.
Buhârî, Fezâilü’s–sahâbe 5, Edeb 119, Fiten 17, Ahbâru’l–âhâd 3; Müslim, Fezâilü’s–sahâbe 29. Ayrıca bk. Tirmizî, Menâkıb 18.
Buhârî’nin bir rivayetinde şu fazlalık vardır:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana
kapıyı korumamı emretti.
O rivayette şu ilave de vardır:
Osman müjdeyi duyunca Allah’a hamd etti, sonra da: Allah yardımcım olsun, dedi.
Buhârî, Fezâilü’s–sahâbe 6
711. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
etrafında, Ebû Bekir ve Ömer radıyallâhu anhümâ’nın da
bulunduğu bir grup insanla oturuyorduk. Bir ara
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem aramızdan
kalkıp gitti. Uzunca bir süre dönmeyince, başına
kötü bir iş gelmesinden korktuk ve telaşla yerimizden
kalktık. Bu endişeyi ilk duyan bendim.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i araya araya ensardan
Neccâr oğullarına ait bir bahçeye geldim. Giriş
kapısını arayarak bahçenin etrafını dolandım; fakat bir
kapı bulamadım. Bahçenin dışındaki bir kuyudan
içeriye su veren küçük bir ark gördüm ve oradan
büzülerek Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’in yanına girdim.
– “Ebû Hüreyre! Sen misin?” diye sordu.
– Evet, yâ Resûlallah! dedim.
– “Ne haber?” dedi.
– Aramızda otururken kalkıp gittin; geri
dönmediğini görünce, sana bir kötülük yapılmasından korkup
telaşlandık. İlk endişe duyan da ben oldum.
Kalkıp bu bahçeye geldim ve tilki gibi iki büklüm içeri
girdim. Diğerleri de arkadan geliyor, dedim.
Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Ebû Hüreyre!” diye seslendikten sonra
ayakkabılarını çıkarıp verdi ve şunları söyledi: “Şu
ayakkabılarımı alıp geri dön. Bu duvarın
arkasında, gönülden inanarak “Lâ ilâhe illallah” diyen
kime rastlarsan, onu cennetle müjdele!”
Müslim, Îmân 52
712. İbni Şümâse şöyle dedi:
Amr İbni Âs ölüm döşeğindeyken yanına gittik.
Yüzünü duvara döndü, uzun uzun ağladı. Bunun
üzerine oğlu:
– Babacığım! Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem sana şu müjdeyi vermedi mi? Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem seni şöyle
müjdelemedi mi? demeye başladı.
O zaman Amr İbni Âs yüzünü bize dönerek dedi ki:
– Âhiret için hazırladığımız en değerli azık “Lâ
ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah” sözüdür.
Hayatımda üç devir vardır. Bir zamanlar
Resûlullah’a benden fazla kin besleyen yoktu. Bir yolunu
bulup da onu öldürmek benim en çok arzu ettiğim
şeydi. Şayet bu haldeyken ölseydim, mutlaka
cehennemlik olurdum. Allah Teâlâ gönlüme İslâm
sevgisini koyunca, Peygamber aleyhisselâm’a
gelerek: Elini uzat, sana biat edeceğim, dedim.
O elini uzatınca, ben elimi geri çektim.
Bunun üzerine Resûl–i Ekrem:
– “Ne oldu, Amr?” diye sordu.
– Şart koşmak istiyorum, dedim.
– “Neyi şart koşacaksın?” buyurdu.
– Bağışlanmamı, dedim.
– “Müslüman olmanın daha önceki günahları silip
süpürdüğünü, hicret etmenin daha önce
işlenen günahları yok ettiğini, haccetmenin daha
önce yapılan günahları ortadan kaldırdığını
bilmiyor musun?” buyurdu.
Artık Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den
daha çok sevdiğim biri yoktu. Gözümde ondan daha
büyük biri mevcut değildi. Ona duyduğum saygıdan
dolayı gözlerimi kandıra kandıra yüzüne
bakamazdım. Biri bana onu anlatmamı isteseydi,
yüzüne doya doya bakamadığım için bunu
yapamazdım. Şayet bu haldeyken ölseydim,
cennetlik olmayı umabilirdim. Sonra öyle işlere karıştık
ki, o işler karşısında halimin nasıl olduğunu
bilemiyorum.
Öldüğüm zaman arkamdan ne ağıt, ne de ateş
yakılsın. Beni gömdüğünüz zaman üzerime toprağı
yavaş yavaş atınız. Sonra bir deveyi boğazlayıp
etini taksim edecek kadar bir zaman kabrimin
yanından ayrılmayın ki, siz yanımdayken yerime
alışayım ve Rabbimin elçilerine nasıl cevap
vereceğimi düşüneyim.
Müslim, Îmân 192