►Zühdün Üstünlüğü Hakkında / Hadis
Zühdün Üstünlüğü
Riyâzus Sâlihîn / İmâm Nevevî
BÖLÜM: -13-
Zühdün Üstünlüğü hakkında sahih hadis-i şerifler...
458. Amr İbni Avf el–Ensârî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem, Ebû Ubeyde İbnü’l–Cerrâh
radıyallahu anh’i cizye tahsili için Bahreyn’e
gönderdi. Ebû Ubeyde, cizye olarak topladığı mal
ile Bahreyn’den geldi. Ensar, Ebû Ubeyde’nin
geldiğini duyup, sabah namazını Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem ile kılmak üzere geldiler.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem namazı
kılıp gitmeye kalkınca, Ensar önüne durdular.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onları bu
vaziyette görünce gülümsedi ve :
– “Ebû Ubeyde’nin Bahreyn’den malla geldiğini
duyduğunuzu zannediyorum?” dedi. Ensar:
– Evet, yâ Resûlallah! diye cevap verdiler.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz:
– “Sevininiz ve sizi sevindirecek şeyler ümid
ediniz. Allah’a yemin ederim ki, sizler için
fakirlikten korkmuyorum. Fakat ben, sizden
öncekilerin önüne serildiği gibi dünyanın sizin
önünüze serilmesinden, onların dünya için
yarıştıkları gibi sizin de yarışa girmenizden,
dünyanın onları helâk ettiği gibi sizi de helâk etmesinden korkuyorum” buyurdular.
Buhârî, Rikak 7; Müslim, Zühd 6. Ayrıca bk. Buhârî, Cizye 1, Meğâzî 12; Tirmizî, Kıyamet 28; İbni Mâce, Fiten 18
459. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem minbere
oturmuş biz de onun etrafına oturmuştuk. Resûlullah
şöyle buyurdu:
“Benden sonra size dünya nimetlerinin ve
zînetlerinin açılmasından ve onlara gönlünüzü
kaptırmanızdan korkuyorum. ”
Buhârî, Zekât 47, Cihâd 37; Müslim, Zekât 121–123. Ayrıca bk. Nesâî, Zekât 81; İbni Mâce, Fiten l8
460. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Dünya tatlıdır ve manzarası hoştur. Şüphesiz ki
Allah dünyanın idaresini size verecek ve nasıl
davranacağınıza, ne gibi işler yapacağınıza
bakacaktır. O halde dünyadan sakının ve
kadınlardan korunun. ”
Müslim, Zikr 99
461. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:
“Allah’ım! Gerçek hayat sadece âhiret hayatıdır. ”
Buhârî, Rikak 1, Cihâd 33, 110, Menâkibu’l–ensâr 9, Megâzî 29; Müslim, Cihâd 126, 129. Ayrıca bk. Tirmizî, Menâkıb 55; İbni Mâce,
Mesâcid 3
462. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Ölen kimseyi peşinden üç şey takip eder: Aile
çevresi, malı ve yaptığı işler. Bunlardan ikisi geri
döner, biri ise kendisiyle birlikte kalır. Aile
çevresi ve malı geri döner; yaptığı işler kendisiyle
birlikte kalır. ”
Buhârî, Rikak 42; Müslim, Zühd 5. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 46; Nesâî, Cenâiz 52
463. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre,
Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Cehennemliklerden olup, dünyada pek müreffeh
hayat yaşayan bir kişi kıyamet gününde
getirilip cehenneme bir kere daldırılır. Sonra:
– Ey âdemoğlu! Sen hayırlı bir gün gördün mü?
Herhangi bir nimete nâil oldun mu? denilir. O
kişi:
– Hayır, vallahi Rabbim! Öyle bir şey görmedim,
der. Cennetliklerden olup, dünyada insanların
en yoksul olanı getirilir cennete bir kere
daldırılır. Ona da:
– Ey âdemoğlu! Sen herhangi bir yoksulluk ve
sıkıntı gördün mü? Hiç zorluk ve darlık çektin
mi? denilir. O kişi de:
– Hayır, vallahi Rabbim! Hiçbir yoksulluk ve
sıkıntı görmedim, zorluk ve darlık çekmedim, der.
”
Müslim, Münâfikîn 55
464. Müstevrid İbni Şeddâd radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Âhirete göre dünya, sizden birinizin parmağını
denize daldırmasına benzer. O kişi parmağının
ne kadarcık bir su ile döndüğüne baksın. ”
Müslim, Cennet 55
465. Câbir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre,
Resûlullah sallallâhu aleyhi ve
sellem bir gün pazar yerine uğradı. Etrafında
ashâbı da vardı. Resûlullah, küçük kulaklı bir oğlak
ölüsüne rastladı. Onun kulağından tutarak:
– “Hanginiz bunu bir dirheme satın almak ister?”
buyurdu. Ashâb:
– Daha az para ile de olsa biz almayız, onu ne
yapalım ki, dediler!. Sonra Resûl–i Ekrem:
– “Size bedava verilse ister misiniz?” diye
sordu. Onlar:
– Allah’a yemin ederiz ki, o diri bile olsa,
kulaksız olduğu için kusurludur. Ölüsünü ne yapalım? diye
cevap verdiler. Bunun üzerine Resûlullah:
– “Allah’a yemin ederim ki, Allah’a göre dünya,
önünüzdeki şu ölü oğlaktan daha değersizdir”
buyurdu.
Müslim, Zühd 2
466. Ebû Zer radıyallahu anh şöyle demiştir:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’le birlikte
Medine’nin Harra mevkiinde yürüyordum. Derken Uhud
dağı karşımıza çıkıverdi. Resûlullah sallallâhu
aleyhi ve sellem:
– “Ey Ebû Zer!” dedi. Ben:
– Buyur yâ Resûlallah! Emrine âmâdeyim, dedim.
Resûlullah:
“Yanımda şu Uhud dağı kadar altın olsa, bu beni
sevindirmez. Bir borcu ödemek için
ayırdığımdan başka da yanımda bir dinar
bulunarak üç gün geçmesini istemem. –Resulullah,
önüne, sağına, soluna ve arkasına elleriyle
verme işareti yaparak–yanımda bulunanı Allah’ın
kullarına şöyle şöyle dağıtmak isterim” buyurdu.
Sonra yoluna devam etti ve:
“Dünyada varlığı çok olanlar âhirette sevapları
az olanlardır. Yalnız sağına, soluna ve ardına
şöyle, şöyle ve şöyle verenler müstesnadır.
Fakat onlar da ne kadar azdır” buyurdu. Sonra da
bana:
“Ben yanına gelinceye kadar yerinden ayrılma”
diye tenbih ederek gecenin karanlığında yürüyüp
gözden kayboldu. Yüksek bir ses işittim bir
kimsenin Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’e
saldırmasından korktum. Onun yanına varmak
istedim, fakat “Ben yanına gelinceye kadar yerinden
ayrılma” buyruğunu hatırlayarak yerimden
ayrılmadım. Resûl–i Ekrem yanıma gelince:
– Bir ses işittim ve ondan korktum, diye
duyduğum sesten bahsettim. Hz. Peygamber:
– “Sen o sesi duydun mu?” diye sordu. Ben:
– Evet, diye cevap verdim. Resûl–i Ekrem şöyle
buyurdu:
– “O gelen Cebrâil idi; bana ümmetinden Allah’a
ortak koşmayarak ölen kimse Cennet’e girer,
dedi. ” Ben:
– Zina edip hırsızlık yapsa da mı? dedim.
Resûl–i Ekrem:
– “Zina da etse, hırsızlık da yapsa neticede cennete girer” buyurdular.
Buhârî, İstikrâz 3, Rikak 14; Müslim, Zekât 32
467. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Eğer Uhud dağı kadar altınım olsa, borç ödemek
için sakladığım dışında, ondan yanımda bir
miktar bulunduğu halde üzerimden üç gece bile geçmemesi beni sevindirir. ”
Buhârî, Temennî 2, İsti’zân 30, Rikak l4; Müslim, Zekât 31. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 8
468. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Hayat şartları sizinkinden daha aşağı olanlara
bakınız; sizden daha iyi olanlara bakmayınız.
Bu, Allah’ın üzerinizdeki nimetini hor görmemenize daha uygun bir davranıştır. ”
Müslim, Zühd 9. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyamet 58, Libâs 38; İbni Mâce, Zühd 9
(Buhârî’nin rivayeti şöyledir:
“Sizden biriniz mal ve yaratılış itibariyle kendisinden üstün olan kimseye
bakarsa, ardından
kendinden daha düşük derecede olana baksın.")
Buhârî, Rikak 30. Ayrıca bk. Müslim, Zühd 8
469. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Altın, gümüş, kumaş ve abaya kul olanlar helâk
oldular. Eğer onlara istedikleri verilirse
hoşnut olur, verilmezse hoşnut olmazlar. ”
Buhârî, Rikak 10. Ayrıca bk. Buhârî, Cihâd 70; İbni Mâce, Zühd 8
470. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Suffe ehlinden yetmiş kişiyi gördüm. Onlardan
bir tek kişinin bile üzerinde bütün vücudunu örtecek
bir elbise yoktu. Ya belden aşağı giyilen bir
izâr ya da belden yukarı giyilen bir kisâ vardı. Elbiselerini
boyunlarına bağlarlardı. Bunların bir kısmı
baldırlarının yarısına, bir kısmı da topuklarına erişirdi de,
avret yerinin görülmemesi için elbisesini eliyle toplardı.
Buhârî, Salât 58
471. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Dünya mü’minin zindanı, kâfirin de cennetidir. ”
Müslim, Zühd 1. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd l6; İbni Mâce, Zühd 3
472. İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem benim iki
omuzumu tuttu ve:
“Dünyada sanki bir garip veya bir yolcu gibi ol”
buyurdu. İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle
derdi:
Akşama ulaştığında sabahı gözetme, sabaha
kavuştuğunda da akşamı bekleme. Sağlıklı anlarında
hastalık zamanın için, hayatın boyunca da ölümün için tedbir al.
Buhârî, Rikak 3. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 25; İbni Mâce, Zühd 3
473. Ebü’l–Abbâs Sehl İbni Sa’d es–Sâidî radıyallahu anh’in
söylediğine göre, Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem’e bir adam geldi ve:
–Yâ Resûlallah! Bana, yaptığım zaman hem
Allah’ın hem de insanların beni seveceği bir iş söyle,
dedi. Bunun üzerine Resûl–i Ekrem:
– “Dünya ve dünyalıklardan yüz çevir, Allah seni
sevsin; halkın elinde olandan yüz çevir,
insanlar seni sevsin” buyurdu.
İbni Mâce, Zühd 1
474. Nu’mân İbni Beşîr radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Ömer İbni Hattâb radıyallahu anh, insanların
dünyalıklardan elde ettiklerinden bahsetti ve:
Ben, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
gün boyu açlıktan kıvranıp, karnını doyuracak âdi
hurma bile bulamadığını gördüm, dedi.
Müslim, Zühd 36. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 10
475. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vefât
etmişti. O sırada benim evimin rafında, bir parça arpadan
başka bir canlının yiyeceği hiçbir şey yoktu. Ben ondan uzun süre yedim. Sonra ölçtüm de tükeniverdi.
Buhârî, Humus 3, Rikak 16; Müslim, Zühd 27. Ayrıca bk. İbni Mâce, Et’ıme 49
476. Mü’minlerin annesi Cüveyriye binti Hâris’in
erkek kardeşi Amr İbni Hâris radıyallahu
anhumâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vefat
ettiğinde, geride, bindiği beyaz katırı, silahı, yolcular için
vakfettiği arazi dışında, ne altın, ne gümüş, ne köle, ne câriye ve ne de başka bir şey bıraktı.
Buhârî, Vasâyâ 1, Cihâd 61, 86, Humus 3, Megâzî 83. Ayrıca bk. Nesâî, İhbâs 1
477. Habbâb İbni Eret radıyallahu anh şöyle dedi:
Biz, Allah Teâlâ’nın hoşnutluğunu kazanmayı arzu
ederek, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile
birlikte Medine’ye hicret ettik. Allah’ın
ecrimizi vereceği kesinleşti. Bizden bazıları ecrinden hiçbir
şey yemeden vefat etti. Onlardan biri de Mus’ab
İbni Umeyr radıyallahu anh’dir. O, Uhud günü şehit
edilmişti. Arkada, yünden yapılmış çizgili bir
kaftan bıraktı. O kaftanla başını örttüğümüzde ayakları
açılıyor, ayaklarını örttüğümüzde de başı açıkta
kalıyordu. Neticede Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem başını örtmemizi, ayaklarına da bir
miktar Mekke ayrığı koymamızı emretti. Bizden bazılarının
da hicretinin meyvesi olgunlaşmış ve onu devşirmiştir.
Buhârî, Cenâiz 27, Menâkıbu’l–ensâr 45, Megâzî 17, 26, Rikâk 16; Müslim, Cenâiz 44. Ayrıca bk. Nesâî, Cenâiz 40
478. Sehl İbni Sa’d es–Sâidî radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre, Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Eğer dünya, Allah katında sivrisineğin kanadı
kadar bir değere sahip olsaydı, Allah hiçbir
kâfire dünyadan bir yudum su bile içirmezdi. ”
Tirmizî, Zühd 13. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 3
479. Ebû Hüreyre radıyallahu anh, Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken
işittim demiştir:
“Uyanık olunuz! Şüphesiz dünya değersizdir.
Dünyada olan mal mülk de kıymetsizdir. Ancak
Allah Teâlâ’nın zikri ve O’na yaklaştıran şeylerle, öğretici ve öğrenici olmak müstesnadır. ”
Tirmizî, Zühd 14. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 3
480. Abdullah İbni Mes’ûd radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Çiftlik ve akar edinerek dünyaya rağbet etmeyiniz. ”
Tirmizî, Zühd 20. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, I, 377, 426, 443
481. Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ şöyle
dedi:
Kendimize ait kulübeyi tamir ederken Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem yanımıza uğramıştı.
– “Bu yaptığınız nedir?” diye sordu. Biz:
– Yıkılmak üzereydi de onarıyoruz, dedik. Bunun
üzerine:
– “Ecelin bundan daha aceleci olacağını zannederim” buyurdular.
Ebû Dâvûd, Edeb 169; Tirmizî, Zühd 25
482. Kâ’b İbni İyâz radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’in şöyle
buyurduğunu işitmiştir:
“Şüphesiz her ümmetin bir fitnesi vardır. Ümmetimin fitnesi (imtihan vesilesi) de maldır. ”
Tirmizî, Zühd 26
483. Ebû Amr –ki Ebû Abdullah ve Ebû Leylâ da
denilir– Osmân İbni Affân radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Âdem oğlunun şunlar dışında bir hakkı yoktur:
Oturacağı ev, bedenini örtecek elbise, yiyecek
ekmek ile su koyacak kap. ”
Tirmizî, Zühd 30
484. Abdullah İbni Şihhîr radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına
gelmiştim. O, “Elhâkümü’t–tekâsür” sûresini
okuyordu. Sûreyi okuyup bitirince şöyle buyurdu:
“Âdemoğlu, malım malım deyip duruyor. Ey
âdemoğlu! Yeyip tükettiğin, giyip eskittiğin veya
sadaka olarak verip sevap kazanmak üzere önden gönderdiğinden başka malın mı var ki?”
Müslim, Zühd 3–4. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 31, Tefsîru sûre(102) 1; Nesâî, Vesâyâ 1
485. Abdullah İbni Mugaffel radıyallahu anh şöyle
dedi:
Bir adam, Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem’e:
– Ey Allah’ın Resûlü! Allah’a yemin ederim ki,
ben seni seviyorum, dedi. Resûlullah o kişiye:
– “Sen ne söylediğini iyi düşün?” buyurdu. Adam:
– Allah’a yemin ederim ki, ben seni seviyorum,
dedi ve bu sözünü üç defa tekrarladı. Bunun üzerine
Resûl–i Ekrem:
– “Eğer beni seviyorsan, o halde fakirliğe karşı
kendine bir zırh hazırla. Çünkü fakirlik, beni
sevene yüksekten inen bir selden daha çabuk ulaşır” buyurdu.
Tirmizî, Zühd 36
486. Kâ’b İbni Mâlik radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir koyun sürüsünün içine salıverilmiş iki aç
kurdun o sürüye verdiği zarar, mala ve mevkiye
düşkün bir adamın dinine verdiği zarardan daha büyük değildir. ”
Tirmizî, Zühd 43
487. Abdullah İbni Mes’ûd radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir hasır
üzerinde yatıp uyumuştu. Uykudan uyandığında, hasır
vücudunun yan tarafında iz bırakmıştı. Biz:
–Yâ Resûlallah! Sizin için bir döşek edinsek,
dedik. Bunun üzerine Resûl–i Ekrem:
“Benim dünya ile ilgim ne kadar ki? Ben bu
dünyada bir ağacın altında gölgelenen, sonra da
oradan kalkıp giden binitli bir yolcu gibiyim” buyurdular.
Tirmizî, Zühd 44
488. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Fakirler, cennete zenginlerden beşyüz sene önce girerler. ”
Tirmizî, Zühd 37. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 6
489. İbni Abbâs ve İmrân İbni Husayn radıyallahu
anhüm’den rivayet edildiğine göre,
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu:
“Cenneti yakından tanıdım; orada bulunanların
çoğunluğunun fakirler olduğunu gördüm.
Cehennemi de yakından tanıdım; orada
bulunanların çoğunluğunun da kadınlar olduğunu
gördüm. ”
Buhârî, Nikâh 88, Rikak l6, 5l, Bed’ü’l–halk 8; Müslim, Zikr 94. Ayrıca bk. Tirmizî, Cehennem 11
490. Üsâme İbni Zeyd radıyallahu anhümâ’dan rivayet
edildiğine göre, Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Cennetin kapısında durdum, oraya girenlerin
çoğunluğu dünyada bir şeyleri bulunmayan
yoksullardı. Varlıklı kimseler ise, hesaba
çekilmek üzere alıkonulmuşlardı. Şu kadar var ki,
onlardan cehennemlik olanların cehenneme sevkedilmeleri emrolunmuştu. ”
Buhârî, Nikâh 87, Rikak 51; Müslim, Zikr 93
491. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Şâirlerin söylediği sözlerin en doğrusu,
Lebîd’in şu sözüdür: Biliniz ki, Allah’tan başka her şey
yok olacaktır. ”
Buhârî, Menâkıbu’l–ensâr 26, Edeb 90, Rikak 29; Müslim, Birr 2–6. Ayrıca bk. Tirmizî, Edeb 70; İbni Mâce, Edeb 41
492. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in ailesi,
onun vefât ettiği ana kadar, iki gün arka arkaya arpa
ekmeğiyle karnını doyurmadı.
Buhârî, Eymân 22; Müslim, Zühd 22. Ayrıca bk. Buhârî, Et’ıme 23, 27; Nesâî, Dahâyâ 37; İbni Mâce, Et’ıme 48, 49
(Müslim’in bir rivayeti şöyledir:
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in aile efradı, Medine’ye geldiği günden
vefat ettiği ana kadar,
üç gün arka arkaya buğday ekmeğiyle karnını doyurmadı.)
Müslim, Zühd 20. Ayrıca bk. Buhârî, Rikak 17
493. Urve’nin Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet
ettiğine göre o:
Ey kız kardeşimin oğlu! Allah’a yemin ederim ki,
biz bir hilâli, sonra diğerini, sonra bir başkasını,
yani iki ayda üç hilâli görürdük de, Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in evlerinde hiç ateş
yakılmazdı, demişti. Ben:
– Teyzeciğim! O halde geçiminiz ne idi? dedim.
Teyzem:
– İki siyah, yani hurma ve su. Ancak şu var ki,
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ensardan
sağmal hayvanları bulunan komşuları vardı. Onlar
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e bu
hayvanların sütlerinden gönderirlerdi; o da bize içirirdi, dedi.
Buhârî, Hibe 1; Rikak 17; Müslim, Zühd 28
494. Ebu Saîd el–Makbürî’nin Ebû Hüreyre radıyallahu
anh’den rivayet ettiğine göre, Ebû
Hüreyre, önlerinde kızartılmış koyun bulunan bir
topluluğa rastladı. Topluluk kendisini davet etti;
fakat o yemek istemedi ve:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, arpa ekmeğine bile doymadan dünyadan çıkıp gitti, dedi.
Buhârî, Et’ıme 23
495. Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem vefâtına kadar
kibir sofrası üzerinde yemek yemedi. Yine o, vefât
edinceye kadar katıksız undan yapılmış ekmek de
yemedi.
Buhârî’nin bir rivayeti şöyledir:
Hz. Peygamber, kızartılmış bir koyunu gözüyle hiç görmedi.
Buhârî, Et’ıme 8, Rikak 16. Ayrıca bk. Tirmizî, Et’ıme 1, Zühd 38; İbni Mâce, Et’ıme 20
496. Nu’mân İbni Beşîr radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Ben, Peygamberiniz sallallahu aleyhi ve
sellem’in karnını doyuracak âdi hurma bile bulamadığını
gördüm.
Müslim, Zühd 34, 36. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 39; İbni Mâce, Zühd 10
497. Sehl İbni Sa’d radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Allah’ın
kendisini peygamber olarak gönderdiği andan vefat
ettirdiği zamana kadar elekten elenmiş has un
görmedi. Sehl’e:
– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
zamanında siz elek kullanır mıydınız? diye soruldu. Sehl:
– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Allah
Teâlâ’nın kendisini peygamber gönderdiği andan vefât
ettirdiği ana kadar elek de görmedi, dedi. Sehl
İbni Sa’d’a:
– Elenmemiş arpa ununu nasıl yiyordunuz?
denildi. O:
– Biz arpayı öğütür ve savururduk. Kepeğin uçanı uçardı; kalanını da ıslatıp hamur yapardık, dedi.
Buhârî, Et’ıme 23
498. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir gün
–veya bir gece– evinden dışarı çıkmıştı. Baktı ki, Ebu
Bekir ve Ömer radıyallahu anhümâ oradalar.
Onlara:
– “Bu saatte sizi evinizden dışarı çıkaran sebep
nedir?” diye sordu. Onlar:
– Açlık, yâ Resûlallah, dediler!. Peygamberimiz:
“Gücü ve kudretiyle canımı elinde tutan Allah’a
yemin ederim ki, sizi evinizden çıkaran sebep
beni de evimden çıkardı; haydi kalkınız”
buyurdu. İkisi de kalkıp, Resûl–i Ekrem’le birlikte
ensârdan birinin evine geldiler. Fakat o zât da
evinde değildi. Ama hanımı Resûlullah’ı görünce:
– Hoş geldiniz, buyurunuz, dedi. Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Falan nerede?” diye sordu. Kadın:
– Bize tatlı su getirmek için gitti, dedi. Tam o
sırada evin sahibi olan Medine’li sahâbî geldi,
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ve iki
arkadaşına baktıktan sonra:
– Allah’a hamdolsun, bugün, hiç kimse misafir
yönünden benden daha bahtiyar değildir, dedi. Hemen
gidip onlara içinde koruğu, olgunu ve yaşı
bulunan bir hurma salkımı getirdi:
– Buyurun, yiyiniz, dedi ve eline bıçak aldı.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona:
– “Sağılan hayvanlara sakın dokunma”, dedi. Ev
sahibi onlar için bir koyun kesti. Onlar da
koyunun etinden ve hurmadan yediler; tatlı sudan
içtiler. Hepsi yemeğe doyup suya kanınca,
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ebû Bekir
ve Ömer radıyallahu anhümâ’ya şöyle dedi:
– “Gücü ve kudretiyle canımı elinde tutan
Allah’a yemin ederim ki, kıyamet gününde bu
nimetlerden sorguya çekileceksiniz. Sizi
evinizden açlık çıkardı, sonra evinize dönmeden şu
nimetlere kavuştunuz” buyurdu.
Müslim, Eşribe 140
499. Hâlid İbni Ömer el–Adevî şöyle dedi:
Basra Emîri olan Utbe İbni Gazvân bize bir
konuşma yaptı. Önce Allah’a hamd ve senâda bulundu.
Sonra sözlerine şöyle devam etti:
Şüphesiz dünya geçici olduğunu bildirdi ve
durmaksızın arkasını dönüp gitmektedir. Ondan kalan,
sahibinin içip de kabın dibinde bıraktığı
kalıntı su kadar bir miktardır. Siz bu dünyadan, gelip geçici
olmayan bir diyara taşınacaksınız. Oraya
hayırlı, iyi ve güzel işlerinizle taşınmaya çalışınız. Çünkü
bize anlatıldığına göre, cehennemin kenarından
atılan bir taş, yetmiş sene yol alıp yine de onun dibine
ulaşmayacaktır. Allah’a yemin ederim ki,
cehennem mutlaka doldurulacaktır. Siz buna şaşırdınız mı?
Yine bize anlatıldığına göre, cennetin
kapılarının iki kanadı arasında kırk senelik mesafe vardır.
Cennette öyle bir gün gelecek ki, yoğunluktan
kapısına kadar dolacaktır. Ben Resûlullah sallallahu
aleyhi vesellem’le birlikte olan yedi kişinin
yedincisi olduğumu görmüşümdür. Bizim ağaç
yaprağından başka yiyeceğimiz yoktu. Bu yüzden
dudaklarımız yara olmuştu. Ben giyecek bir örtü
bulmuştum da ikiye bölüp Sa’d İbni Mâlik’le
paylaşmıştık. Yarısını ben, diğer yarısını da Sa’d beline
dolamıştı. Bugün her birimiz bir şehre vâli
olmuş bulunmaktayız. Ben, kendimi büyük görüp de Allah
katında küçük olmaktan Cenâb–ı Hakk’a sığınırım.
Müslim, Zühd 14
500. Ebû Mûsâ el–Eş’arî radıyallahu anh şöyle dedi:
Âişe radıyallahu anhâ bize bir omuz örtüsü ile
kalın bir peştemal çıkardı ve:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu ikisi
arasında vefât etti, dedi.
Buhârî, Humus 5; Libas 19; Müslim, Libâs 35.
Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Libâs 5; Tirmizî, Libâs 10; İbni Mace, Libâs 1
501. Sa’d İbni Ebû Vakkâs radıyallahu anh şöyle
dedi:
Allah yolunda ok atan arapların ilki benim. Biz
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’le birlikte
harbederdik de, şu bildiğiniz Huble ve Semür
ağacı yapraklarından başka yiyeceğimiz olmazdı. Hatta
bu ağaç yapraklarını yediğimiz için, tıpkı
koyununki gibi birbirine karışmayacak şekilde abdest
bozardık.
Buhârî, Et’ıme 23, Rikak 17; Müslim, Zühd 12–13. Ayrıca bk. , Tirmizî, Zühd 39; İbni Mâce, Zühd 12
502. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah’ım! Muhammed ailesinin rızkını kendilerine yetecek kadar ihsân eyle. ”
Buhârî, Rikak 17; Müslim, Zühd 18, l9. Ayrıca bk. , Tirmizî, Zühd 38
503. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Kendisinden başka ilâh bulunmayan Allah’a yemin
ederim ki, ben bazan açlıktan karnımı yere dayar,
bazan da mideme taş bağlardım. Bir gün
sahâbîlerin geçtikleri yol üzerine oturmuştum. Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem benim yanımdan geçti
ve beni görünce gülümsedi. Kalbimden geçeni
yüzümden anladı ve:
– “Ebû Hüreyre!” dedi. Ben:
– Buyurunuz, yâ Resûlallah! dedim. Resûl–i
Ekrem:
– “Beni takip et” buyurdu ve yoluna devam etti.
Ben de peşinden yürüdüm. Hz. Peygamber evine
girdi; ben de girmek için izin istedim; izin
verdi; içeri girdim. Bir kap içinde süt buldu ve:
– “Bu süt nereden geldi?” diye sordu.
–Falan erkek veya falan kadın onu size hediye
etti, dediler. Bunun üzerine Resûl–i Ekrem:
– “Ebû Hüreyre!” diye seslendi. Ben:
– Buyurunuz, yâ Resûlallah! dedim.
– “Suffe ehline git, onları bana çağır” buyurdu.
Ebû Hüreyre der ki:
Suffe ehli İslâm konuklarıydı. Onların ne
sığınacak aileleri, ne malları, ne de bir kimseleri vardı.
Peygamber’e bir sadaka geldiğinde onlara
gönderir, kendisi ondan hiçbir şey almazdı. Şayet gelen bir
hediye ise, onlara da gönderir, kendisi de ondan
bir parça alır ve böylece gelen hediyeyi onlarla
paylaşırdı. Hz. Peygamber’in Suffe ehlini davet
etmesi hoşuma gitmedi. Kendi kendime: Bu süt, Suffe
ehli arasında kime yetecek ki! O sütü içmek
suretiyle kuvvetlenmeye ben daha çok hak sahibiyim.
Oysa onlar geldiğinde Resûlullah bana emreder,
ben de onlara veririm; belki de o sütten bana kalmaz.
Fakat Allah’ın ve Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem’in emrine itaat etmemek de olmaz, dedim.
Neticede onlara gittim ve kendilerini davet
ettim. Onlar bu daveti kabul ettiler ve içeri girmek için izin
istediler, kendilerine izin verildi ve onlar da
evde yerlerini aldılar. Hz. Peygamber:
– “Ebû Hüreyre!” diye seslendi. Ben:
– Buyurunuz, yâ Resûlallah! dedim.
– “Al, onlara ver!” buyurdu. Ben de süt kabını
aldım, herkese vermeye başladım. Verdiğim kişi
kanıncaya kadar içiyor, sonra kabı geri veriyor,
ben bir başkasına veriyordum, o da kanıncaya kadar
içiyor sonra geri veriyordu. En sonunda kabı
Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’e verdim. Topluluğun
hepsi süte kanmışlardı. Resulullah kabı alıp
elinde tuttu ve bana bakıp gülümsedi. Sonra:
– “Ebû Hüreyre!” dedi.
– Buyurunuz, yâ Resûlallah! dedim.
– “Bir ben kaldım, bir de sen” buyurdu. Ben:
– Doğru söylediniz, yâ Resûlallah, dedim.
– “Otur da iç” buyurdular. Ben de oturdum ve
içtim. Sonra yine:
– “Otur, iç” buyurdu. Yine oturdum ve içtim.
Resûl–i Ekrem durmadan:
– “İç, iç” buyuruyordu. Sonunda ben:
– Hayır. Seni hak peygamber olarak gönderen
Allah’a yemin ederim ki, artık içecek yerim kalmadı,
dedim.
– “Bana ver” buyurdu. Kabı Resûl–i Ekrem’e verdim,
Allah Teâlâ’ya hamdetti, besmele çekti ve
kalan sütü kendisi içti.
Buhârî, Rikak 17
504. Muhammed İbni Sîrîn’den nakledildiğine göre Ebû
Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Ben, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
minberi ile Âişe’nin odası arasında bayılıp düştüğümü
biliyorum. Biri gelir, beni deli zannederek
ayağını boynumun üzerine koyardı. Oysa ben deli değildim
ve açlıktan başka da bir derdim yoktu.
Buhârî, İ’tisâm 16. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 39
505. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, zırhı
otuz ölçek arpa karşılığı bir yahudinin yanında rehin
bulunmakta iken vefât etmiştir.
Buhârî, Cihâd 89, Megâzî 86; Müslim, Müsâkât 124–126. Ayrıca bk. Tirmizî, Büyû 7; Nesâî, Büyû 58, 83; İbni Mâce, Rühûn 1
506. Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, arpa
karşılığında zırhını rehin bırakmıştı. Ben Nebî sallallahu aleyhi
ve sellem’e bir arpa ekmeği ve erimiş bayat
içyağı götürmüştüm. Onun şöyle buyurduğunu işittim:
“Muhammed ailesi dokuz ev oldukları halde,
yanlarında bir ölçek yiyecek bulunmadan
sabahlayıp akşamladıkları olur. ”
Buhârî, Büyû 14, Rehin 1, Meğâzî 29. Ayrıca bk. Tirmizî, Büyû 7
507. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Ben Suffe ehlinden yetmiş kişiyi gördüm.
Hiçbirinin üzerinde bütün vücudunu örten bir elbise yoktu.
Ya bir izârları ya da boyunlarına bağladıkları
bir kisâları vardı. Bunların bir kısmı baldırlarının
yarısına, bir kısmı da topuklarına erişirdi de,
avret yerleri görülmesin diye elbiselerini elleriyle
toplarlardı.
Buhârî, Salât 58
508. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
yatağının yüzü tabaklanmış deriden, içi de yumuşak hurma
lifindendi.
Buhârî, Rikak 17. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Libâs 42; Tirmizî, Libâs 27; İbni Mâce, Zühd 11
509. İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Biz, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile
oturuyorduk. O sırada ensardan bir kişi gelip kendisine
selam verdi, sonra da geri döndü. Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Ey ensardan olan kardeş! Kardeşim Sa’d İbni
Ubâde nasıl?” diye sordu. O da:
– İyiye gidiyor, cevabını verdi. Bunun üzerine
Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:
“Sizden kim onu ziyaret edecek?” buyurarak ayağa
kalktı. Biz de, on onbeş kişi onunla birlikte
kalktık. Ne ayağımızda ayakkabı ve mest, ne
başımızda bir giyecek, ne de üstümüzde gömlek vardı.
Biz bu çorak arazide yürüyorduk. Nihayet Sa’d’ın
yanına geldik. Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem ve beraberindeki arkadaşlarının yaklaşması için kavmi onun etrafından geri çekildiler.
Müslim, Cenâiz 13
510. İmrân İbni Husayn radıyallahu anhümâ’dan rivayet
edildiğine göre, Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sizin hayırlılarınız, benim zamanımda
yaşayanlarınızdır. Sonra zamanımda yaşayanlara yakın
olanlar, sonra da onlara yakın olanlardır. ”
İmrân der ki:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in “Sonra
onlara yakın olanlardır” sözünü iki defa mı veya üç defa
mı söylediğini bilemiyorum. Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem sözüne şöyle devam etti:
“Onlardan sonra öyle bir topluluk gelir ki,
kendilerinden şâhitlik istenmediği halde şâhitlik
yaparlar; hiyânet ederler de kendilerine güvenilmez;
bir adakta bulunurlar fakat yerine
getirmezler; onlarda şişmanlık başgösterir. ”
Buhârî, Şehâdât 9, Fezâilu ashâbi’n–Nebî 1, Rikak 7, Eymân 10, 27; Müslim, Fezâilu’s–sahâbe 214. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 45, Şehâdât 4,
Menâkıb 56; İbni Mâce, Ahkâm 27
511. Ebû Ümâme radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Ey âdemoğlu! İhtiyacından fazla olan malını
sadaka vermen senin için hayırlıdır. Eğer
vermeyip elinde tutarsan, senin için kötüdür.
Yeterli miktarda mala sahip olmaktan dolayı
Allah katında sorumlu tutulmazsın. Harcamaya, bakmakla yükümlü olduklarından başla. ”
Tirmizî, Zekât 32. Ayrıca bk. Müslim, Zekât 97
512. Ubeydullah İbni Mihsan el–Ensârî el–Hatmî radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:
“Sizden hanginiz canı ve malı emniyet içinde,
vücudu sıhhat ve afiyette, günlük azığı da yanında
olduğu halde sabahlarsa, sanki bütün dünya kendisine verilmiş gibidir. ”
Tirmizî, Zühd 34. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 9
513. Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ’dan
rivayet edildiğine göre, Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Müslüman olan, kendisine yeteri kadar rızık
verilen, Allah’ın kendisine verdiği nimete kanâat
eden kimse şüphesiz kurtuluşa ermiştir. ”
Müslim, Zekât 125. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 35; İbni Mâce, Zühd 9
514. Ebû Muhammed Fedâle İbni Ubeyd el–Ensârî
radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:
“İslâm’ın dosdoğru yoluna ulaştırılan ve geçimi
yeterli olup da buna kanaat eden kimse, ne
kadar mutludur!”
Tirmizî, Zühd 35
515. İbni Abbâs radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, yemek
yemeksizin peşpeşe bir kaç gün aç olarak gecelerdi.
Ailesi de yiyecek akşam yemeği bulamazdı. Çoğu zaman ekmekleri arpa ekmeği idi.
Tirmizî, Zühd 38. Ayrıca bk. İbni Mâce, Et’ıme 49
516. Fedâle İbni Ubeyd şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashâba
namaz kıldırırken, onlardan bazıları açlığın verdiği
takatsızlıktan dolayı ayakta duramayarak düşüp
bayılırlardı. Bunlar Suffe ashâbı idi. Çölden gelen
Bedevîler: Bunlar deli, derlerdi. Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem namazı bitirince açlıktan
bayılanların yanına gider ve onlara:
“Allah Teâlâ’nın yanında sizin için neler
hazırlandığını bilseydiniz, daha fazla yoksul ve muhtaç
olmayı isterdiniz” buyururdu.
Tirmizî, Zühd 39
517. Ebû Kerîme Mikdâd İbni Ma’dîkerib radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre,
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu:
“Hiçbir kişi, midesinden daha tehlikeli bir kap
doldurmamıştır. Oysa insana kendini ayakta
tutacak bir kaç lokma yeter. Şayet mutlaka çok
yiyecekse, midesinin üçte birini yemeğe, üçte
birini içeceğe, üçte birini de nefesine ayırmalıdır. ”
Tirmizî, Zühd 47. Ayrıca bk. İbni Mâce, Et’ıme 50
518. Ebû Ümâme İyâs İbni Sa’lebe el–Ensârî el–Hârisî
radıyallahu anh şöyle dedi:
Bir gün, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’in ashâbı onun yanında dünyadan bahsettiler. Bunun
üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:
“Siz işitmiyor musunuz? İşitmiyor musunuz? Sade
yaşamak imandandır; sâde hayat sürmek
imandandır. ”
Ebû Dâvûd, Tereccül 2. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 4
519. Ebû Abdullah Câbir İbni Abdullah radıyallahu anhümâ
şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Ebû
Ubeyde radıyallahu anh’ı başımıza kumandan tayin
ederek, Kureyş kervanının karşısına çıkmak üzere
bizi gönderdi. Bize azık olarak bir dağarcık hurma
verdi. Verecek başka bir şey bulamamıştı. Ebû
Ubeyde hurmayı bize tane tane veriyordu.
Dinleyenlerden biri:
– O hurmalarla nasıl geçinebiliyordunuz? diye
sordu. Câbir:
– Onları çocuğun meme emmesi gibi emer, sonra
üzerine su içerdik, o gün geceye kadar bize yeterdi.
Sopalarımızla ağaç yapraklarını silker, sonra
onları su ile ıslatıp yerdik, dedi. Sonra da sözüne şöyle
devam etti: Biz deniz sahili boyunca yürüdük.
Sahil boyunda önümüze büyük kum tepesi gibi bir şey
çıktı. Onun yanına kadar geldik, bir de baktık
ki, Anber denilen bir balık. Ebû Ubeyde:
– Bu, ölü bir hayvandır, (yenilmez) dedi. Sonra
da: Hayır, bizler Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’in elçileriyiz ve Allah yolundayız. Siz
son derece zorda kalmış bulunuyorsunuz, o halde
yiyiniz, dedi. Biz üç yüz kişi idik ve bir ay
süreyle onun etinden yiyerek orada kaldık, hatta kilo da
aldık. Balığın göz çukurundan testilerle yağ
aldığımızı biliyorum. Biz ondan öküz büyüklüğünde
parçalar kesiyorduk. Ebû Ubeyde bizden onüç
kişiyi alıp onun göz çukuruna oturttu, onun kaburga
kemiklerinden birini de alıp dikti. Sonra
yanımızdaki en büyük deveyi semerledi ve deve ile kaburga
kemiğinin altından geçti. Balığın etinden pastırma
da yaptık. Medine’ye gelince, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’in yanına gidip olup bitenleri
anlattık. Resûl–i Ekrem:
“O, Allah’ın sizin için çıkardığı bir rızıktır.
Onun etinden yanınızda bir miktar var mı, bize de
yedirseniz?” buyurdu. Biz de Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’e ondan bir parça gönderdik, o da
yedi.
Müslim, Sayd 17
520. Esmâ Binti Yezîd radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in gömleğinin kolu bileğine kadardı.
Ebû Dâvûd, Libâs 3; Tirmizî, Libâs 27
521. Câbir radıyallahu anh şöyle dedi:
Biz Hendek Savaşı gününde siper kazıyorduk.
Önümüze son derece sert bir kaya çıktı. Sahâbîler, Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem’e gelip:
– Siperde önümüze bu kaya çıktı, dediler.
Resûl–i Ekrem:
“Ben hendeğe ineceğim” buyurdu, sonra ayağa
kalktı, açlıktan karnına taş bağlamıştı. Biz üç gün
müddetle yiyecek hiçbir şey tatmaksızın orada
kalmıştık. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
kazmayı eline aldı ve sert kayaya vurdu, o kaya
un ufak olup kum yığınına döndü. Ben:
– Yâ Resûlallah! Eve gitmeme izin veriniz,
dedim. Evde eşime:
– Ben, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’i
dayanılmayacak bir halde gördüm, yanında yiyecek bir şey
var mı? diye sordum. Eşim:
– Biraz arpa ile bir de oğlak var, dedi. Ben
oğlağı kestim, arpayı da öğüttüm. Eti tencereye koyduk.
Sonra ben, ekmek pişmekte, tencere de taşlar
üzerinde kaynamakta iken, Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem’e geldim.
– Ey Allah’ın Resûlü! Birazcık yemeğim var, bir
iki kişiyle birlikte bize gidelim, dedim. Resûl–i
Ekrem:
– “O yemek ne kadar?” diye sordu. Ben de olanı
söyledim. Bunun üzerine:
– “Ooo! Hem çok, hem güzel. Hanımına söyle de,
ben gelinceye kadar tencereyi ateşten
indirmesin, ekmeği de fırından çıkarmasın!”
buyurdu. Sonra ashâba:
– “Kalkınız” dedi, muhacirler ve ensar hep
birlikte kalktılar. Ben telaşla eşimin yanına varıp:
– Vay başımıza gelenler! Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem yanında muhacirler, ensâr ve
beraberlerinde olanlarla birlikte geldi, dedim.
Karım:
– Sana ne kadar yemeğimiz olduğunu sordu mu?
dedi, ben:
– Evet, dedim.
Resûl–i Ekrem sahâbîlere:
– “Giriniz, birbirinizi sıkıştırmayınız”
buyurdu. Resûl–i Ekrem ekmeği koparıyor, üzerine et
koyuyor ve her defasında tencereyi ve fırını
kapıyor, ondan aldığını ashâbına veriyordu. Sonra yine
aynını yapıyordu. Onların hepsi doyuncaya kadar,
ekmeği koparıp üzerine et koymaya devam etti.
Neticede bir miktar yiyecek arttı. Resûl–i Ekrem
karıma:
– “Bunu ye, konu komşuya da hediye et, çünkü insanları açlık perişan etti” buyurdu.
Buhârî, Megâzî 29
Bir başka rivayette Câbir şöyle demiştir:
Hendek kazıldığı zaman ben Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem’de açlık gördüm. Hemen eşimin yanına
dönüp:
– Yanında bir şey var mı? Çünkü ben Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in çok acıktığını gördüm,
dedim. Eşim bana içinde bir ölçek arpa olan bir
dağarcık çıkardı. Bizim bir de besili kuzucuğumuz
vardı. Hemen ben onu kestim, arpayı da eşim
öğüttü. Ben işimi bitirinceye kadar, o da işini bitirmişti.
Eti parçalayıp tencereye koydum. Sonra
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına dönerken
eşim bana:
– Sakın beni Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem ve yanındakilere rezil etme, dedi! Bu sebeple
Resûl–i Ekrem’e durumu gizlice söyleyerek:
– Yâ Resûlallah! Küçük bir kuzumuz vardı onu
kestik, bir ölçek de arpa öğüttüm. Bir kaç kişi birlikte
buyurunuz, dedim. Bunun üzerine Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Ey Hendek ehli! Câbir bir ziyafet hazırlamış,
haydi buyurun!” diye yüksek sesle bağırdı.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bana
dönerek:
“Ben gelinceye kadar sakın tencerenizi ateşten
indirmeyin, hamurunuzu da ekmek yapmayın”
buyurdu. Ben eve geldim, Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem de halkın önünden geldi. Ben eşimin
yanına varınca bana:
– Ah seni seni, dedi. Ben de:
– Senin bana söylediğini aynen yaptım, dedim.
Eşim hamuru çıkardı. Resûl–i Ekrem ona püfledi ve
bereketli olması için dua etti; sonra
tenceremize yönelip ona da püfledi ve bereketlenmesi için dua etti.
Sonra da karıma:
“Bir ekmekçi hanım çağır da seninle beraber
ekmek yapsın. Tencerenizden yemeği kepçe ile al,
onu ateşten de indirmeyiniz” buyurdu. Gelenler
bin kişi idiler. Allah’a yemin ederim böyle. Güzelce
yediler, hatta kalanı bırakıp gittiler.
Tenceremiz eksilmeden kaynıyor, azalmayan hamurumuzdan da
iki hanım tarafından sürekli ekmek yapılıyordu.
Müslim, Eşribe 141
522. Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
(Üvey babam) Ebû Talha, (annem) Ümmü Süleym’e:
– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sesi
kulağıma pek zayıf geldi; kendisinin aç olduğunu da
biliyorum. Yanında yiyecek bir şey var mı? dedi.
Ümmü Süleym:
– Evet, var dedi ve arpa ekmeğinden yapılmış bir
kaç çörek çıkardı. Sonra kendisine ait bir başörtüsü
aldı; onun bir tarafına çörekleri sarıp dürdü ve
elbisemin altına yerleştirdi. Örtünün bir kısmını da
belime sardı, sonra beni Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’e gönderdi. Ben ekmeği götürdüm.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i mescidde,
cemaatle birlikte otururken buldum. Ben de
yanlarında ayakta durdum. Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem:
– “Seni Ebû Talha mı gönderdi?” buyurdu. Ben:
– Evet, dedim.
– “Yemek için mi?” buyurdu.
– Evet, diye cevap verdim. Resûlullah sallalahu
aleyhi ve sellem yanında bulunanlara:
– “Kalkınız” buyurdu, onlar da kalkıp yürüdüler,
ben önlerinden yürüdüm. Ebû Talha’ya gelerek
durumu bildirdim. Bunun üzerine Ebû Talha:
– Ey Ümmü Süleym! Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem cemaatle birlikte geldi, oysa bizim
yanımızda onları doyuracak bir şey yok? dedi.
Ümmü Süleym:
– Allah ve Resûlü daha iyi bilir, dedi. Ebû
Talha da hemen gidip Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’i karşıladı. Resûl–i Ekrem, Ebû Talha ile
birlikte geldi ve eve girdiler. Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem:
– “Ey Ümmü Süleym! Yanında olanları getir”
buyurdu. O da bu ekmeği getirdi. Resûlullah
sallalahu aleyhi ve sellem emredip ekmekleri
parçalattı. Ümmü Süleym, yağ tulumunu sıkarak o
ekmek parçaları üzerine yağ sürdü. Sonra,
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de onun içine
Allah’ın söylemesini dilediği duayı okudu.
Bundan sonra:
– “On kişiye izin ver!” buyurdu. Ebû Talha on
kişiye izin verdi, onlar doyuncaya kadar yediler, sonra
çıktılar. Resûl–i Ekrem:
– “On kişiye daha izin ver!” buyurdu. Ebû Talha
onlara da izin verdi, onlar da yiyip çıktılar. Hz.
Peygamber:
– “Bir on kişiye daha izin ver!” buyurdu.
Neticede cemaatin hepsi yiyip doydular. Bu cemaat yetmiş
veya seksen kişi idi.
Buhârî, Menâkıb 25; Müslim, Eşribe 142
Bir rivayet de şöyledir:
On kişi durmadan giriyor, on kişi de çıkıyordu.
Neticede onlardan içeri girip karnını doyurmayan hiç
kimse kalmadı. Sonra Ebû Talha sofrayı yeniden
düzenledi. Bir de ne görsün, yemekler sanki
cemaatin yemeğe başladığı andaki gibi duruyordu.
Müslim, Eşribe 143
Bir başka rivayet de şöyledir:
Onar onar yediler. Seksen kişiye böyle yaptılar.
Sonra Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ile ev sahipleri
yediler. Yine de artanını bıraktılar.
Müslim, Eşribe 143
Başka bir rivayet şöyledir:
Sonra komşularına yetecek kadarını artırdılar.
Müslim, Eşribe 143
Enes bir rivayetinde şöyle demiştir:
Bir gün, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’e gelmiştim. Kendisini ashâbı ile otururken buldum.
Karnına bir sargı sarmıştı. Ashâbından
bazılarına:
– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem karnını
niçin sardı? diye sordum. Onlar:
– Açlıktan, diye cevap verdiler. Bunun üzerine,
annem Ümmü Süleym Binti Milhân’ın eşi Ebû
Talha’ya gittim ve:
– Ey babacığım! Ben, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’i karnını bir sargı ile bağlamış vaziyette
gördüm. Ashâbından bazılarına bunun sebebini
sordum, açlıktan olduğunu söylediler, dedim. Ebû
Talha annemin yanına girdi ve:
– Yiyecek bir şey var mı? diye sordu. Annem de:
– Evet, evde bir parça ekmek ve bir kaç hurma
var. Eğer Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize
tek başına gelirse, kendisini doyururuz. Eğer
onunla birlikte başkası da gelirse, onlara az gelir, dedi.
Enes hadisin tamamını zikretti.
Müslim, Eşribe 143