İslamiyetle şereflenen Bizanslı üç papaz!..
02/03/2025 Pazar Köşe yazarı S.K
Padişah tarafından Osmanlı ülkesini gezmekle vazifelendirilen
papazlar, İstanbul’daki Hristiyan mahallelerini de görmek istediler...
İstanbul’un fethinde zindandan çıkarılıp serbest bırakılan papazlar, Anadolu seyahatlerine devam ettiler... Yine bir gün, bir mahkemeye şahit oldular. Kâdı efendi, davacıya söz hakkı verdi. O da meseleyi şöyle anlattı:
“Bir hafta önce bu kardeşimden bir at satın aldım. Evime
götürüp bakımını yaptım. Ancak birkaç gün sonra at rahatsızlandı. Atın daha
önceden hasta olması mümkün olabileceği gibi, ben aldıktan sonra da
hastalanması mümkün idi. Atı satın aldığım arkadaşa bir şey diyemedim. Gelip
durumu size arz edeyim ki, aramızı bulasınız diye düşündüm. Ancak o gün sizi
bulamadım. Siz şehir dışına gitmiştiniz. Siz geri gelmeden de at öldü.
Hükmünüzü talep ederim.”
Kâdı efendi düşündü. At ölmüş, onlar arasında dava
bitmişti. Suç kendisinindi. Atı satanı suçlayamazdı. Çünkü atın durumu ortaya
çıkmamıştı. Öbürü de vaktinde müracaatını yapmıştı. Tek eksik taraf; kendisinin
şehirde, vazife yerinde bulunmaması idi. O hâlde atın ücretini o ödemeliydi.
Atın fiyatını öğrenip, kendi cebinden bedelini verdi.
Böyle âdil bir kâdı efendinin ve böyle âdil bir mahkemenin
mevcudiyetini akıllarına sığdıramayan Bizanslı papazların hayretlerinden
ağızları açık kaldı... Hatta gerektiğinde padişahın da mahkemeye çağrılıp
hakkında gerekli hükmün verildiğine şahit olup çok hayret ettiler!..
Papazlar, fetihten sonraki İstanbul hayatını da çok merak
ediyorlardı. Müslümanların oturdukları, yeni yerleşmekte oldukları
mahallelere gittiler. Onların tam bir teslimiyet ve sükûnetle işlerini
yaptıklarını, tam bir temizlik ve titizlikle eşyalarını yerleştirdiklerini
gördüler. İstanbul bambaşka olmuş, sanki birkaç ay önceki Bizans gitmiş, başka
bir İstanbul gelmişti...
Padişah tarafından Osmanlı ülkesini gezip görmekle
vazifelendirilen papazlar, İstanbul’daki Hristiyan mahallelerini de görmeden
edemediler. Bugünkü Fatih Camii’nin doğu taraflarına ve Fener’e doğru gittiler.
Hristiyanlar bile değişmiş, sokaklardaki pislik azalmıştı. Kimse kimseye
zulmetmeye cesaret edemiyordu. Herkes sessiz sakin işine devam ediyor, eskisi
gibi içip içip, sokaklarda nâralar atamıyor, kimseyi rahatsız edemiyorlardı.
Hristiyanların en fakirine bile ev verilmiş, kimse aç ve açıkta bırakılmamıştı.
İstanbul’da herkes huzur içerisinde idi.
Papazlar, bütün bunları gezip gördükten sonra, birkaç gün
dinlenip düşündüler, izin isteyip padişahın huzuruna çıktılar. Gördüklerini bir
bir arz edip; "Bu millet ve devlet, böyle giderse, kıyamete kadar devam
eder" dediler. "Böyle bir ahlak ve yaşayışa sahip olan
insanların dini, elbette Allahü teâlânın hak dinidir" dediler ve Kelime-i
şehadeti söyleyip Müslüman olmakla şereflendiler...
Tarih boyunca nakledilegelen bu hadiseler, başka birçok
nasipli kimsenin de Müslüman olmasına sebep olmuştur.
