Sofra ve yemekler
05/12/2018 Çarşamba Köşe yazarı A.U
Irak’ta yetişen evliyânın büyüklerinden Mâcid-ül Kürdî hazretlerinin oğlu anlatıyor:
Babamla aynı evde kaldığımız zamanlarda kapımıza kim gelse, karnını doyurur ve giderdi sevinerek.
Bir gün, yine birçok fakir gelip çok aç olduklarını söylediler babama.
Babam bana;
“Gir şu küçük odaya. Orada olan yemek sofrasını alıp buraya getir!" dedi.
Çok şaşırdım?!
Zira az önce o odadaydım.
Yemek nâmına bir şey yoktu...
Ama yine de itiraz etmedim.
“Peki babacığım!” deyip odaya girdim.
Bir de ne göreyim!
Mükellef bir sofra duruyor odanın tam ortasında.
Üzerinde çeşitli yemekler.
Ve türlü türlü meşrûbât.
Getirip koydum önlerine.
Oturup bir güzel yediler...
Ve Allah'a şükredip babama da teşekkür ederek ayrıldılar.
Biraz zaman geçti.
Otuz fakir daha geldi
Aç olduklarını söylediler.
Babam yine dedi ki:
“Git, odadaki sofrayı getir!”
Artık tereddüt etmedim.
“Başüstüne” dedim.
Girdim aynı odaya.
İkinci sofrayı da kucaklayıp getirdim misâfirlerin bulunduğu yere.
Onlar da yemek yiyip gittiler.
Ben alışmıştım bunlara.
Hiç yadırgamıyordum artık...