Tanzimat dönemi nasıl başladı?
02/11/2022 Çarşamba Köşe yazarı H.Y
İslam Düşmanları -6-
Osmanlı Devleti'nde 1839 yılında başlayan Tanzimat
dönemi, Türkiye’de ve hatta bütün dünyada İslamın karanlık
günlerinin başlangıcı olmuştu.
Merhum Hüseyin Hilmi Işık Efendi,
bu husustaki tesbitlerini 1967 senesinde neşrettiği (Dinde
Reformcular) kitabının önsözünde şöyle ifade
etmektedirler: “Bin dokuzyüz elli dokuz senesinde Erzincan'da öğretmen
idim. Erkek lisesinde konferans dinledik. Dinleyici öğretmenler
birkaç yüz kişi idi.
Önce Erzincan Maarif Müdürü, sonra, konferans sahibinin asistanı
konuşdu. Üçüncü olarak, konferans sahibi olan, Sağlık Bakanlığı Sosyal
Hizmetler Akademisi öğretmenlerinden psikoloji doktoru Sayın Mithat
Enç konuşdu.
Uzun boylu, gür sesli idi. Çok tesirli konuşuyordu. Zekâ
üzerinde birkaç gün konuştu. Son günü, zekâ ölçüsünü, test usûlünü anlattı.
Avrupalı, Amerikalı psikologların kitaplarından yeni bilgiler verdi. Zekâ
ölçmenin tarihçesini söylerken, özet olarak dedi ki:
(Zekâ
ölçmek, test usûlünü kullanmak, ilk olarak Osmanlılarda başladı. Amerikan literatürlerinde
okuduğuma göre, Osmanlı orduları Viyana'ya kadar gelince, Avrupa devletleri çok
korktu. İslâmiyyet Avrupa'ya yayılıyor, Hrıstiyanlık yok oluyor diye şaşkına
döndüler. Osmanlı akınlarını durdurmak için çare aradılar. Çok uğraştılar. Bir
gece yarısı İstanbul'daki İngiliz sefiri şifre yolladı. Avrupa'ya müjde vermek
için sabahı bekleyemedi: Buldum, buldum. Osmanlıların zaferden zafere ulaşmalarının
sebebini ve bunları durdurma çaresini buldum, diyordu.
Şöyle
anlatıyordu: Osmanlılar, aldıkları esirlere hiç kötülük yapmıyor, kardeş
gibi davranıyorlar. Hangi milletten, hangi dinden olursa olsun, küçük çocukların
zekâlarını ölçüyorlar. Keskin zekâlı çocukları seçerek, saraydaki
Enderun denilen mekteplerde, değerli öğretmenler tarafından okutuluyor,
İslâm bilgileri, İslâm ahlâkı, fen, kültür dersleri verilerek, kuvvetli,
başarılı Müslüman olarak yetiştiriliyorlar. Osmanlı ordularını zaferden zafere
ulaştıran değerli kumandanlar ve Sokullular, Köprülüler gibi seçkin siyâset ve
idare adamları hep böyle yetiştirilen keskin zekâlı çocuklardı. Osmanlı
akınlarını durdurmak için, bu Enderun mekteblerini ve bunların kolları olan
medreseleri yıkmak, Müslümânları ilimde, fende geri bırakmak lâzımdır...)
Mithat Bey'in bu sözleri ve Osmanlı tarihindeki acıklı ve yürek
yakıcı olaylar gösteriyor ki, İngiliz sefirinin bu teklifi çok doğru görülerek
Avrupa'da Anglo-sakson ve Paris mason locaları çalışmaya başladılar.
Müslümânları aldatmak, medreselerden, mekteplerden ilimli, fenli din adamları
ve idareciler yetiştirilmesini önlemek için plânlar hazırlandı. Câhil
bırakılan gençler, Avrupa'da mason yapıldı. Zevk ve sefâhete alıştırıldı.
Yalancı etiketler, diplomalar verilerek ana vatana gönderildiler. Böyle
diplomalı câhiller, düşmanların çok kurnaz ve milyonlar harcayarak çevirdikleri
dolapları ile işbaşlarına getirildi...
İkinci Abdülhamid Hân'ın kuvvetli imân ve keskin zekâsı, Müslümânlara ve İslâmiyete saplanmak istenen bu zehirli hançere karşı çelik bir kalkan gibi dikilmeseydi, düşmanların imha planları daha o zaman Müslümanları ezecekti.