"Her ihtiyâcını bana bildir!"
09/04/2021 Cuma Köşe yazarı A.U
Abdullah bin Ömer'in canı bir gün balık istemişti.
Kızartıp önüne koydular.
Tam yiyecekti ki, bir fakîr geldi.
Henüz bir lokma bile almamıştı.
Öylece o fakîre verdi.
O, hiç yalnız yemek yemezdi.
Mutlaka misâfirle yerdi.
Misâfir yoksa, çıkar, arar, bulurdu.
Onunla oturur, birlikte yerdi.
O devirde, çok zengin biri vardı.
Bu sahâbîye mektupda yazdı ki:
“Ne ihtiyâcın varsa bana bildir!"
Abdullah bin Ömer bunu okudu.
Ve cevâbında yazdı ki:
"Resûlullah Efendimizden işittim.
(Veren el, alan elden hayırlıdır.)
Benim senden bir isteğim yoktur.”
Abdullah bin Ömer'e, dört bin dirhem para ile, kıymetli bir
kaftan hediye ettiler.
Ertesi gün oldu.
Bir akrabâsı onu çarşıda gördü.
Hayvanına yem alıyordu.
Üstelik, peşin değil, veresiye.
O, buna çok hayret etti!
Oradan evine gitti.
Ve ev halkına sordu ki:
"Dün Abdullah'a, dört bin dirhem ile çok kıymetli bir
kaftan hediye gelmemiş miydi?"
"Evet gelmişti" dediler.
Bunun üzerine dedi ki:
"Bugün Onu çarşıda gördüm.
Hayvanı için, yem alıyordu.
Ama para ile değil, veresiye.
Dediler ki:
"Doğrudur, veresiye almıştır. Çünkü o, parayı da, kaftanı da, aynı gün fakirlere verdi, biz şâhidiz."