''Bize yanlış bilgi veren papazlara kızıyorum!.."
04/01/2025 Cumartesi Köşe yazarı A.D
Bir Batılının itirafı: "Türkler son derece nâzik, son derece
kibâr, son derece medenî insanlardı. Karşılaştığımız herkes, bize son derecede
dost davrandı... "
Müslüman olan milletlerin tarihine bakıldığında,
çoğunun kendiliğinden Müslüman oldukları görülür. Meselâ, Hazret-i Ömer,
Kudüs'ü alınca, Hıristiyanlar cizye vermeyi kabul ederek, Kudüs'ün
anahtarlarını hazret-i Ömer 'e teslîm ettiler. Böylece kendi devletleri olan
Bizans'ın ağır vergi ve işkencelerinden, eziyet ve cefâlarından ve zulümlerinden
kurtuldular.
İstanbul alınmadan önce, Hıristiyan halkın, “Başımızda
kardinal serpuşu görmektense, Osmanlı sarığı görmeyi yeğleriz” demeleri
meşhurdur. Yine Balkanlarda birçok millet kendiliğinden Müslüman olmuştur.
Çok kısa bir zamanda, düşman zannettikleri
Müslümanlardaki, adâlet ve merhameti açıkça gördüler. İslâmiyetin, iyilik ve
merhameti emreden, insanları dünya ve âhiret saâdetine kavuşturan bir din
olduğunu anladılar. En küçük bir zorlama ve korkutma olmadan bölük bölük,
mahalle mahalle İslâmiyeti kabul ettiler.
Hakiki Müslümanlar, hakiki din rehberleri,
diğer bütün dinlere karşı büyük bir müsamaha göstermişler, değil Hıristiyan ve
Yahûdileri zorla Müslüman yapmak ve onların ibâdethânelerini tahrip etmek,
aksine, onlara yardım, hattâ kiliselerini tamir etmişlerdir...
Allahü teâlâ, insanlara dâimâ merhamet, şefkat ve af
ile muâmele etmeyi emretmektedir. Peygamber Efendimizin dâima sulhu
tavsiye ettiğini, kendisine karşı çıkanlara bile şefkat elini uzattığını, bütün
tarihçiler yazmaktadır. Bu durumu sadece İslâm tarihçileri
değil, objektif olarak olaylara yaklaşan gayrimüslim araştırmacılar da ifade
etmektedir.
Hıristiyan din adamlarının, bütün bu hakikatlere
gözlerini yumarak, İslâm dînini bir vahşet dîni olarak göstermesi ve genç
Hıristiyanları böyle terbiye etmesi yüzünden, ilk defa olarak, Müslüman
memleketlerine gelen zavallı Hıristiyanların önce ne kadar korktuklarını, sonra
gerçeği öğrenip, ne kadar hayret ettiklerini, yazdıklarını hatıralarından
öğreniyoruz. Mesela, İstanbul'da uzun süre yaşamış olan Bayan Müller,
yayınlamış olduğu "İstanbul'dan Mektuplar" isimli eserinde özetle
şunları yazmaktadır:
"Okulda, bize
Müslümanların vahşi, hele Türklerin büsbütün gaddâr olduğu öğretilmişti. Onun
için, Hâriciye Bakanlığında memur olan oğlumun İstanbul'a tayin edildiği
haberini alınca, çok korktum... Oğlum İstanbul'a gidince, eşimle onu ziyarete
gittik... Eşim Prof. Müller Türklerden korkmuyordu ve bu tarihî yerlerde
bazı araştırmalar yapmak istiyordu... Gidince gördük ki, Türkler son
derece nâzik ve son derece medenî insanlardı. Herkes, bize son derecede
dost davrandı... Şimdi, bize yanlış bilgi veren papazlara ne kadar
kızıyordum..."