"Ey kullarım! Benden mağfiret isteyiniz!.."
16/12/2018 Pazar Köşe yazarı V.T
“Siz, gece gündüz hatâlar yapar, günahlar işlersiniz. Ben, sizin bütün günâhlarınızı af ve mağfiret ederim."
Ahmed bin Yûsuf Kevâşî hazretleri Müfessir ve Şafiî mezhebi fıkıh âlimidir. 590 (m. 1194)’de Musul’da doğdu. 680 (m. 1280)’da vefat etti. “Hadîs-i erbe’în” adlı eserinden bazı bölümler şöyledir:
Allahü teâlâ, hadîs-i kudsîlerde buyurdu ki: “Ey kullarım! Benim hidâyet ettiklerim hâriç hepiniz dalâlettesiniz, öyleyse, benden hidâyet isteyiniz. Ey kullarım, benim doyurduklarım hâriç, hepiniz açsınız, öyleyse benden sizi doyurmamı isteyiniz. Ey kullarım! Benim giydirdiklerim hâriç, hepiniz çıplaksınız, öyleyse benden sizi giydirmemi isteyiniz.”
“Siz, gece gündüz hatâlar yapar, günahlar işlersiniz. Ben, sizin bütün günâhlarınızı af ve mağfiret ederim. O hâlde benden af ve mağfiret isteyiniz. Ben de sizi af ve mağfiret edeyim. Ey kullarım! Siz bana elbette zarar veremezsiniz. Bana fayda da veremezsiniz.”
“Eğer sizin evveliniz ve âhiriniz, insanlarınız ve cinleriniz, sizden en takvâ sahibi birinin takvâsı üzere bulunsalardı, benim mülküme hiçbir şey ilâve etmezdi. Ey kullarım! Sizin evveliniz ve âhiriniz, insanlarınız ve cinleriniz, sizin en kötü kalpliniz gibi olsaydı, benim mülkümden hiçbir şey eksiltmezdi.”
“Ey âdemoğlu! Sen beni niçin ziyâret etmezsin? Âdemoğlu, yâ Rabbî! Sen âlemlerin Rabbisin, ben seni nasıl ziyâret edebilirim ki der. Allahü teâlâ: Bilmiyor musun, benim falan kulum vardı. O hastalanmıştı da, sen onu ziyâret etmemiştin. Eğer sen onu ziyâret etmiş olsaydın, onun yanında beni bulacaktın. Ey âdemoğlu! Ben seni doyurduğum hâlde sen beni doyurmadın, buyurulur. Bunun üzerine âdemoğlu, yâ Rabbî! Ben seni nasıl doyurabilirim. Sen âlemlerin Rabbisin. Allahü teâlâ da âdemoğuluna eğer sen falanca kulumu doyursaydın, beni onun yanında bulacaktın. Ey âdemoğlu! Ben sana su verdim. Fakat sen bana su vermedin, buyurur. Âdemoğlu; yâ Rabbî! Sen âlemlerin Rabbisin, ben sana nasıl su verebilirim deyince, Allahü teâlâ: Bilmiyor musun ki, benim kulum senden su istemişti de, sen ona su vermemiştin. Eğer sen ona su vermiş olsaydın, beni onun yanında bulacaktın.”
“Bana yaklaşmak isteyenler, kendilerine farz kıldıklarımdan daha sevimli bir şey ile bana yaklaşamazlar. Kulum bana, yaptığı nafile ibâdetlerle durmadan yaklaşır. Nihâyet onu severim. Ben o kulu sevince, artık onun işiten kulağı, gören gözü, konuşan dili, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. O benimle dinler, benim ile görür, benim ile konuşur, benim ile tutar, benim ile yürür...”